fenerbahçe hiç de fena oynamamıştı. hatta takım olarak fevkaladeye yakın bir gününde idi. ama beykoz kalecisi sıtkı az daha maçı alıp gidecek takımına iki puvan veya hiç olmazsa bir puvan kazandıracaktı.
ilk devrede adeta kalesini kapatmıştı. sağdan top alıyor, soldan bloke ediyor, uçuyor, kurtarıyor, yatıyor kurtarıyordu. fenerbahçe iyi idi ama sırkı maçı alıp gidiyordu.
ta ki, onun da ustası çıkacak ve giden bir maç, kaçan bir galibiyet nasıl tek başına geri alınırmış 22 bin seyirciye, takım arkadaşlarına ve rakiplerine gösterecekti.
bu "usta" lefter'di bütün maç boyunca "büyük" bir futbol oynamıştı. ama onun yanında, her topu en iyi şekilde kullanmış olan bir mustafa'nın ve orta sahanın şaşmaz hakimi akgün'ün isimleri unutulmamalıydı.
ilk devrede can'ın, ergun'un, lefter'in ve diğerlerinin şütlerini en az 6 defa mükemmel kurtaran sıtkı, ikinci devrenin 23 üncü dakikasında degaja hazırlanan kaleciden topu sökerek o kadar usta, o kadar üstün, o kadar becerikli idi ki, sıtkı için bu ancak talihsizlik sayılmalıydı.
maçın bitmesine bir dakika kala gene sıtkıyı, lefter tek başına mağlup edecek ve iyi bir maç çıkarmış olan ekerbiçerin talihsiz müdahalesi penaltı ile tecziye edilecekti.
fenerbahçe iyi bir futbol gösteriyor ve lefter'in "şaheser" oyunu ile galibiyeti alıyordu. ama beykoz da mükemmel bir futbol oynamıştı. saha çamur ve bataktı. hakem formsuz ve feci idi; üstelik sinirler, şirzat'la basri'nin bitmez tükenmez ve faullü mücadeleleriyle, gerildikçe gerilmişti...
herşeye rağmen dünkü maç belki de milli ligin en güzel, en doyurucu maçı oldu.