bursa atatürk stadyumu'nun ankara 19 mayıs stadyumu'na uzaklığı: 389 km.
aynı zamanda statta izlediğim ilk türkiye kupası final maçı...
gençlerbirliği spor kulübü'nün taraftarlar için ayarladığı 36 tane otobüsten birinde yolculuğumuz başladı. yolda durduğumuz her yerde topluca fotoğraflar çektirdik, gırgır şamata yaptık ve bursa'ya vardık. bursa atatürk'e yaklaştıkça heyecanımız artmaya başladı. sonuçta türkiye kupası finalini izlemeye gidiyorduk! ankara'da yola cıktığımızda hava sıcaktı ama bursa'da bizi kapalı ve hafif yağmurlu bir hava karşıladı. polis stadın altında (merinos deniyor sanırım) otobüsleri durdurdu. hepimizi oluşturdukları kordon içerisinden stada kadar yürüttü. o sırada atılan sloganlar ve çevredeki bursasporluların verdiği destek oldukça hoşumuza gitti. stada yaklaşıtken bazı kayserisporlu taraftarların bizleri alkışlaması ve bunun üzerine karşılıklı yapılan "anadolu, anadolu" tezahüratları ise bence günün en güzel anıydı...
bize ayrılan tribünün önündeki gişelerde büyük bir kalabalık vardı. bir süre bekledikten ve bursalı olan eşimin tanıdıklarıyla buluştuktan sonra normalde texas'ın buldunuğu kale arkasına giriş yaptık. kayserisporlulara maraton ve diğer kale arkası verilmişti ve sayıca bizden çoktular. ama texas'ın verdiği destekle birlikte bizim sesimiz daha fazla çıkıyordu...
bizim tribünümüzde ankaragücü, eskişehirspor ve bursaspor atkılı birçok futbolsever vardı. birbirleriyle atkı değiştirip kol kola fotoğraflar çektiriyorduk.
orta kısımda bulunan texas grubu 3 tane büyük bayrak sallıyorlardı. bunlardan biri yeşil-beyaz, biri sarı-lacivert ve diğeri kırmızı-siyahtı.
bursa atatürk'te ilk kez maç izleyen biri olarak, kale arkası tribününün önünde bulunan kalın direklerin görüş açısını bozmasına ve önde bulunanan koltukların arasındaki uzun düzlükleri garipsedim.
kayserisporluların tribünlerini ise sarı-kırmızıya boyamışlardı ama ilginçtir ki, maç için özel olarak hazırladıkları beyaz zemin üzerine -daha küçük- kayseri logolu bayraklar uzaktan "teslim bayrağı" gibi görünüyordu...
alkaralar, maç için özel gün atkısı bastırmışlardı. birçoğumuzun boynunda yarısı kayserispor ve diğer yarısı gençlerbirliği olan bu atkılardan vardı.
maça gençlerbirliği bayağı iyi başladı. son 3-4 haftadır oynadığımız güzel oyunu yine sahaya yansıtmıştık ama sezon boyunca eksikliğini hissettiğimiz "forvetsizlik" yine başımıza bela oluyordu. kahe iyi top saklıyor ve pas atıyordu ama pasını alacak ve değerlendirecek kimse yoktu. ısaac ise çok dusuk bir performans sergiliyordu. gençlerin uyguladığı pres kayserispor'u etkisiz hale getiriyordu ama beklenen golün bir türlü gelmemesi güç kaybetmemize ve maçın orta sahada iyice sıkışmasına sebebiyet veriyordu.
defansın sağında oynayan kaptan erkan özbey, ilk yarı boyunca kanatından sürekli atağa destek verdi ama bu yüzden olacak ikinci yarı oldukça yorulmuştu. uzatma dakikalarında erkan'ın yerine hakan aslantaş alındı ama bence onun yerine ısaac çıkartılıp, erkan'ın önüne burhan alınsaydı daha etkili olabilirdik...
kayseri ilk şutunu 43. dakikada attı. ikinci yarı ve uzatmalar gol getirmedi ve uzak kalede penaltılar atılmaya başlandı. kayseri golü atıp kahe atamayınca biraz telaşlandık ama periç'in yaptığı kurtarış derin bir nefes almamızı sağladı. ilk 5 atışın sonunda skor 4-4 idi. ardından seri atışlara başlandı. periç bir kurtarış daha yapınca "allah!" dedik. heyecandan yerimizde duramıyorduk. topun başına el-saka geçti. el-saka sezon ortasında takıma gelip güzel şeyler yapmıştı. bu maçta da atacağı zafer penaltısı yaptıklarını taçlandıracaktı. nefeslerimizi tuttuk ama olmadı! ardından bu sefer de saido topu dışarı gönderdi ve ikinci kez kupaya sarılmayı hayal etmeye başladık! bu sefer ergün teber kaleciye nişanladı ve 2. kez yıkıldık! sonrasında kayseri attı, çakır atamadı ve sarı-kırmızılılar kupayı kazandı. donduk kaldık!
takıma kızamıyorduk çünkü iyi mücadele etmişlerdi. ama iki kere kupanın ucundan tutup ardından kaybetmek bize koyuyordu!
maçtan sonra tüm tribün olarak alkışlarımıza ilk cevap periç'den geldi. periç bizleri alkışlayarak tribüne kadar geldi. "elimizden geleni yaptık ama olmadı" gibi ellerini açtı, eğildi, alkışlamaya devam etti ve birkaç kez daha eğilerek selam verdi... ardından tüm takım alkışlandı ve buruk duygularla stattan ayrıldık...
futbolun ne kadar "anlık" ve ne kadar "değişken" bir oyun olduğunu bu maçta bir kere daha gördüm. penaltılar atılırken 2 kere fırsat ayaklarımıza kadar gelmişti. havalara uçmuş ve atışı beklemeye başlamıştık ama olmamıştı! hem de 2 kere! ardından kayserililer attı biz kaçırdık ve o an! işte o an donup kaldık! işte o an her şey anlamını yitirdi! işte o an maça gelmek için göze aldığımız ve yaptığımız her şeyin yorgunluğu/ağırlığı omuzlarıma binmeye başladı...
madalya töreninde takımımızın adı hoparlörden duyulunca uzunca alkışladık ve görevimizi tamamlamış olduk. ardından kayserispor tribünlerinden sevinç çığlıklarını duyup, hareketliliği ve mutluluk gördük... lambaların söndürülüp konfetilerin fırlatılması, kupanın kaldırılışı, havayi fişekler... hepsi eziyet gibiydi... "keşke"lerin iyice omuza binmesi ve günün yorgunluğunun bedene vurmasıydı, üzüntüydü...
"şimdi orada biz olsaydık"dı...
dip not: bursa atatürk'ten önce gördüğüm 6 stad sırasıyla şunlar: ankara 19 mayıs, cebeci inönü, mudanya ilçe, beşiktaş inönü, sakarya atatürk, yenikent asaş.