mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
bir başka seyahat de, bir istanbul futbol kulübünün anadolu’ya ilk çıkışı olarak çok ilgi çekici. galatasaray kulübü henüz cumhuriyet ilan edilmeden, izmit kumandanı nurettin paşa’nın daveti üzerine izmit muhteliti ile bir müsabaka yapmak için özel bir yat ile izmit’e gitti. şimdi önce türkiye idman mecmûası’ndan sadun galip bey’in seyahatle ilgili ilk îhtibâlarına bir göz atmak istiyorum:
galatasaray kulübü’nün izmit seyahati
[türkiye idman mecmûası, 7 ağustos 1339, sayı 20, s. 3.]
“1 ağustos çarşamba günü mekteb-i sultâni’de içtima eden galatasaray idmancılarına heyet-i tertibiye (düzenleme komitesi), perşembe günü saat onda galata rıhtımından hareket edileceğini söyledi. çarşamba günü akşamı galata yatı rıhtıma gelmişti. idmancılarımızı almaya ordu namına tayyare kumandanı nuri, cevdet ve agâh beylerle bütün izmit gençleri namına da kocaeli idman yurdu reisi nuri bey gelmişti. perşembe günü idmancılar yata râkib oldular (bindiler) ve hususi bayraklarını keşide ettiler. saat onu on geçe hareket edildi...”
galatasaraylıları izmit’e götüren yat hareket etmişti etmesine ama bazı oyuncular yetişememişti. kaleci nüzhet, atletizm kaptanı adil, futbolculardan necip şahin ve reis-i sani mahir bey yoktu. ancak nüzhet bey bir sandala binerek yatın arkasından seğirtti ve yatı durdurup binmeyi başardı. sonradan anlattığına göre sandalcıya bir papel bahşiş de vermiş. diğer yetişemeyenler trenle gelmek zorunda kaldılar. tren demişken, trenle giden biri daha var. bakın nasıl anlatıyor yolculuğunu:
galatasaray kulübü ve şehir keşşaflarının izmit seyahati...
[spor âlemi, 9 ağustos 1339, sayı 44, s. 6.]
“mecmûamız adına ben gidecektim. bir gün evvel galata yatıyla hareket eden galatasaray kulübü a’zâsına izmit’ten gönderilen mihmandarlar (binbaşı doktor cevdet, kocaeli idman yurdu reisi nuri, tayyareci yüzbaşı nuri) beylerden ibaret olup, deniz üzerinde geçen yedi saatlik batî (yavaş) bir yolculuktan sonra izmit’e muvasalat edilebilmiştir. darıca önlerinde gemi donatılmaya başlanmış ve derince sahilinde izmit’ten karşı çıkan iki motorun selam düdükleriyle karşılanmıştır. motorların birisinde merkez kumandanı kaymakam mehmet ali, bahriye kumandanı celâl, tevkifhane müdürü ve kocaeli idman yurdu reis-i fahrisi irfan beyler; diğerinde de mızıka ve izmit gençleri bulunuyordu. ilk yapılan beyan-ı hoş âmediden (hoş geldiniz nutku) sonra akşam izmit kasrı yanında bulunan ordu tarafından galatasaraylı misafirleri şerefine büyük bir ziyafet çekilmiştir. ziyâfette bizzat ordu kumandanı nurettin paşa hazretleri ile izmit’in bazı eşrafı da hazır bulunmuşlardı. yine aynı gün yeni izci teşkilâtımızın yatı(nın) hareketi dolayısıyla yalnız başlarına büyük bir azim ile bu seyahate teşebbüs eden şehir keşşafları heyet-i îttihad’ı da köprüden ikiyi çeyrek geçe postasıyla hareket etti. ittihadı vücuda getirenler kadıköy birinci, ikinci oymakları ile şişli, makriköy, galatasaray oymaklarından ibaretti, ilk gece tavşancıl’da fırka kumandanına misafir olmuşlar, verilen ziyâfetten sonra ertesi günü izmit’te yapılacak maça yetişmişlerdir.
işte ben de bir gün ara ile bu kara ve denizden hareket eden iki kafileye yetişmek üzere ertesi sabah 8:20 treni ile haydarpaşa’dan hareket ettim. garın önüne biriken küme küme halk... herkes birisini selamlıyor, teşyî ediyordu. mendil ve el sallanmaları arasında vagonların bir iki çarpıştırmasından sonra yol almaya başladık. pendik’e kadar çabuk geçen güzergâhlar gittikçe seyrekleşiyor, tarlalar evler artık birbirinden pek ayrılıyordu. dört saate yakın bir seyahatten sonra izmit’e vâsıl olabildim.
tozlu bir yolun kenarında vagonlardan indik. sıcağın te’sîrâtı ile beraber biz de sıkı bir yürüyüşle izmit’in hemen en iyi gazinosu addolunan deniz kenarındaki belediye bahçesine dâhil olduk. burada dün gelen bir iki sporcu ile keşşaflar da bulunuyordu. ufak bir istirahattan sonra şehirden yarım saat mesafede, ordunun hamiyetiyle ihzâr edilen spor sahasına otomobiller ile hareket ettik. herhalde otomobil kelimesini duyan istanbullu sporcular caddelerimizde her saniye yüzlerce kayan kadillak (cadillac), benz mersedes (mercedes benz), ve hattâ ford makinaları zannedeceklerdir. halbuki bindiğimiz otomobiller, gerçi aynı markalar arasında ise de; içindeki istirâhat kat'iyyen arkadaşlarına benzemiyordu. bu otomobillere döşemesiz binenler herhalde pek müşkilat dakikalan geçirir. işte bu vagonlar içinde kafalarımızın tavan ile daimi mücadelesinden sonra mayhoş bir halde sahaya gelebildik. iyi hazırlanmış ve cidden izmit gençliğinin fedâkârlığı ile meydana getirilmiş bir çayır etrafında, yine aynı günlerde ihzâr edilmiş pist ve daha etrafında da bir iki büyük hangar bulunuyordu.
kenarlardan yine aynı otomobiller ile gelen meraklılardan sonra türk’ün büyük kahramanları da görünmeye başladı. ilk seçilen sîmâ yunan ordusu’nu büyük zaferin ilk günlerinde kahreden şanlı kemâl paşa idi. dik bıyıkları, geniş omuzları, yüksek vücuduyla bize gurur bahş etti. biraz sonra yeşil bursa’mızın fatihi şükrü naili paşa sevimli sîmâsıyla gözüktü. yanında ordu erkânı; harbiye umûmiye reisi miralay şefik bey bulunuyordu. en nihayet türk’ün halaskâr kahramanı, yunan’ı istanbul kapılarına kadar perişan kovalayan ordunun kıymetli kumandanı nurettin paşa dâhil oldu. ve ondan sonra büyük türk’ün şanlı zabıtan ve askeri ve yine bunlar arasında birçok zulüm görmüş izmit’in küçük yavrucakları geldiler. bilâhere resmigeçit yapıldı...”
yazının tam bundan sonraki kısmında sait tevfik bey atletik yarışmaları anlatıyor. futbol müsabakası ve sonra anlattıkları ise hayli enteresan:
“... bundan sonra asıl futbol maçı başladı:
galatasaray: nüzhet - ahmet cevat, ali - edip ossa, nihat, hayri - kemâl, necip şahin, ekrem, ilhami, ali.
hakem tayin edilen kaleci nedim bey’in düdüğünden sonra tarafeyn birbirlerine karıştılar. artık san kırmızı ve yeşil kırmızı formalar mütemadiyen kendi oyuncularını ilerilere sevk etmeye çalışıyorlar...”
çelebizâde, müsabakayı anlatıp, neticenin 4-1 galatasaray lehine olduğunu yazdıktan sonra, devrin izmit’ini bakın nasıl anlatıyor:
müsabakayı takip eden saatlerde çayırın kenarına toplanmış seyirci kitlesi, otomobiller ile şehre sevk ediliyordu. artık karanlık başlamıştı ve işte seyahatin en feci devresine yeni dâhil olmuştuk. izmit’in tozlan yerden ziyade havada bulunuyor. çünkü denizdeki med cezir hâdisesi gibi buranın tozları da ağaçların en tepelerine kadar çıkmış, bayrakların rengini bile tahvil eden bu toz tabakası kat kat olmuş, ufak bir sarsıntı duş yaptırmaya kâfi geliyor. bu akşam keşşaflara, ordu zabıtan lokantasında bir ziyâfet verdi. ordunun bu fa’âliyyeti arasında maalesef belediye misafirlere ikinci bir ziyâfete teşebbüs etmedi. hattâ anladığımıza göre çalışan izmit gençlerine bile muavenet etmemiş.
artık karanlık tamamıyla etrafı sarmış, ben de pek acemisi bulunduğumuz sokaklardan geçerek, yemek için çarşıya gelmiştim. çarşı güzel yer, caddenin ortasından tren geçiyor. sık ağaçlar arasında kalan dükkânlardan bazıları lüks ile tenevvür (aydınlatma) ediliyorsa da, ekserisinde gaz lambası bulunuyordu.
yemek yenildi... bütün idmancılar ve keşşaflar sokakta kalmışlardı. gece galatasaray kulübü’ne bir mektep tahsis edilmiş ise de, onlar bile bir gece evvelki haşeratın dağlamasından, müttefikan bahçede yatmaya karar vermişler. işte bu sıcaklara zamimeten (ilâve olarak) bir de bu haşerat havadisi herkesi ürkütmüş, zaten ürkütmese bile gece yatacak yerin mevcudiyeti ihbar edilmediğinden çarşı boyunda uykusuzluğa idman harekâtı başlamıştı. keşşaflara inzibât karakolunun birkaç odası tahsis edilmiş, fakat burada da gerek râyihanın (kokunun) keskinliğinden ve gerek odanın küçüklüğünden altmışı mütecaviz izcinin ancak bîtâb bulunanları dâhil olmuş, diğerleri ise bizim gibi caddenin sönük lambaları altında ileri geri piyasaya başlamışlardı. bir gecede pek iyi tanıyabileceğim izmit’te otel de aramaya başladıysak da, onda da muvaffak olamadık. nihayet, bizim nedim’in attığı olta dolu çıktı.
çünkü birçok yunanlılardan (yunandan) ve bilhassa türk’e zulmeden yerli rumlardan bikes (çaresiz) kanını akıttıran zaboğlu hasan bey ile karşılaşmışlardı. bu meşhur adam bizim arkadaş ile görüşürken ben de hemen yanına yaklaşarak bu izmit’in misafirperverliğini meth etmeye başlamıştım. bunda hakkımız vardı. izmit kulüplerinin misafirlere yardımı görülmediği gibi zavallı keşşafların gece gezintilerini bile izmit’in ahalisi nargilesini tokuşturarak temâşâ ediyorlardı. işte bu rağbetli misafirler gecenin sıkıntıları arasında sabaha yaklaştırırlarken ben de biraz evvel nedim’in temasından görüştüğüm hasan bey’e gidiyordum. nedim, ben ve mefahir bey’den ibaret üç kişilik bu kafile izmit’in dar, muavvec (eğik) yollarından yükseklere çıkmaya başladı. her adım yorgunluğumuzu bize bir kat daha hissettiriyordu. sokakların ve dönemeçlerin adedi onu bulunca, biz de izmit’in tepesine çıkmıştık. evini bize tahsis eden haşan bey’in arkadaşlarından ahmet bey, fazla iltifatkâr, pek iyi bir gürcü, cidden fevkalâde bir hüsn-i kabul gösterdi... yataklara yattığımız zaman çarşı boyunda el’an piyasa eden sabahçılar ile haşerattan kaçman uyku kaçıranları düşünerek ikinci bir diyara dâhil olduk.
sabahleyin kalktığımız zaman ilk işimiz bir teşekkür ile çarşıya inmek oldu. izmit’in sabahını da pek beğenemedik. uzaktan gördüğümüz bir boyacıya tozdan rengini kaybeden potinlerime cila vurdurarak iyi (bir) süt içebildik.
bundan sonra ilk işimiz şehirden bir saatlik mesafede bulunan çuhane’nin akıbet-i fâciasını görmek oldu. yine madûd otomobiller ile yola düzüldük. arabada eski sporcularımızdan ve izmit’teki sporun âmillerinden binbaşı doktor cevdet bey ile arkadaşlarımız nedim, mefahir, kaptan hüsnü, keşşaflardan alâaddin, sami beyler bulunuyordu. birinci grup otomobillerde galatasaraylılar, üçüncü grupta da keşşaflar bulunuyordu.
ağaçlıklı, güzel bir yolu takipten sonra çuhane’ye vâsıl olduk. işte burada avrupa medeniyetine lanetler ettim. bu kıymetli müessesenîn, bu bombardımanını yanımdakilere anlatırken, herkes(in) vahşetin şiddetinden tüyleri ürperiyordu. biraz sonra topçu kumandanının bu zalim düşmanlan kahreden türk dilâverlerine istanbullu misafirler şerefine yaptığı top talimleri pek kıymetli geçmiştir.
bir iki saat sonra galatasaraylılar izmit’ten haliç römorkörü ile hareket ettiler...”
çelebizâde’nin tarihi kıymeti çok büyük makalesi, daha da devam ediyor. ancak bu kadan bile devrin vaziyetini bize nakletmesi bakımından kâfi...
savaşın biteceğinin anlaşılmasından itibaren şehirler arası temasların hızla arttığını görüyoruz. kulüplerimiz gittikleri her şehirde futbolu daha çok öğreniyorlar ve tecrübelerini karşılarındaki rakiplerine aktarıyorlardı. memleket futbolunun terakkisinde bu temasların çok faydası görülmüş olacak ki, daha yirmili yıllarda dahi milli küme tartışılmaya başlanmıştı.