sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
savaş ve işgal yıllarının geride bırakılmış ve milli mücadelece girilmiş olmasının yarattığı coşku ve iyimserlik ile kentin yeniden imarına başlanması, yeni cemiyetlerin açılması, gazetelerin basılması ve eğitim faaliyetlerinin yeniden örgütlenmesi kent yaşamında büyük bir hareketlilik yaratmıştı. bu ortamda gerek mesleki dayanışmanın sağlanması, gerekse milliyetçi fikriyatın yayılması amacıyla kurulan muallimler cemiyeti bünyesinde modern sporlarla uğraşılması fikri gündeme gelmiş; ancak öğretmenler arasında çıkan bir uzlaşmazlık cemiyet bünyesinde ve cemiyetten bağımsız olmak üzere iki farklı spor kulübünün kurulmasıyla sonuçlanmışa. bunlardan ilki 20 ocak 1921 de "muallimler cemiyeti'nin himayesini reddederek" münir pertev subaşı'nın konağında bir araya gelen bir grup öğretmen ve tüccar tarafından kurulan trabzon idmanocağı idi. trabzon lisesinde ingilizce öğretmenliği yapan münir bey, yetiştirdiği üst düzey bürokratlarla da bilinen, trabzon'un tanınmış ailelerinden subaşızadeler'dendi. nitekim o da aile geleneğini bozmayarak, kulübün kurulusundan birkaç yıl sonra dışişleri bakanlığı'nda çalışmak üzere ankara'ya gidecek; başkanlık koltuğunu vilayet encümen azası olan ziya bey'e devredecekti. kulübün kurucularından hıfzırrahman raşit öymen öğretmen okulunda pedagoji; mustafa sami bey ise yine aynı okulda beden terbiyesi öğretmeniydi. kulübün kuruluşunda yer alan ancak kısa bir süre sonra vefat eden burhanettin kahyaoğlu mekteb-i sultani (galatasaray lisesi) mezunuydu ve o dönem trabzon lisesinde fransızca derslerş vermekteydi. kentin genç tüccarlarından hacı yusufzade mehmet ali tecimer, subaşızafe kemal özsubaşı ve tevfik yunuoğlu kulübün kuruluşuna önderlik eden isimlerdendi. cocak'ın sembol ismi kaptan rıza namıyla bilinen kuğuzade mehmet rıza ve kardeşi süleman rıza beylerin de mekteb-i sultani'de aldıkları eğitimin ardından trabzon'a dönerek, kuruluşundan on gün sonra kulübe katıldıkları bilinmekteydi. tevfik yunusoğlu ve kuğu kardeşlerin de tıpkı burhanettin kahyaoğlu gibi galatasaray geleneğinden geliyor olmaları, kuşkusuz kulübün alamet-i farikası olarak 'sarı-kırmızı' renklerin seçilmesinde önemli bir etkendi. ayrıca bu kişilerin varlığı sarı-kırmızılı iki kulüp arasında yakın ilişkilerin geliştirilmesini sağlayacak ve bu bağ ileride görüleceği üzere, idmanocağı'na çeşitli faydalar getirecekti.
sivil dinamiklerin zayıf olduğu futbol ortamında, kulüplerde sporcu veyahut yönetici olanların aynı zamanda kentin siyasi ve toplumsal kurumlarında üst düzey görev yapan kişiler oldukları bilinmektedir. idmanocağı bu koşutluğu nemlizadelerden çulhazedelere, subaşızadelerden kuğuzadelere trabzon'un tanınmış ailelerinin üye olduğu bir kulüp olarak çarpıcı biçimde sergilemektedir. bu durum aynı zamanda, ileride kentin bir diğer önemli kulübü idmangücü ile girilecek rekabette, ocaklılar için yapılan "zadeyan" yakıştırmasının tarihsel temelidir. ocak gerek kurumsal süreklilik, gerek ekonomik güç ve gerekse kazandığı başarıar sayesinde kısa sürede trabzon'un en popüler kulübüne dönüşecek ve kentin futbolda sahip olduğu bölgesel liderlik iddiası bu kulüp üzerinden somut hale gelecektir. sadece birkaç hafta sonra muallimler cemiyeti'ne bağlı olarak kurulacak olan idmangurubu ise kısa ömürlü bir kulüp olarak faaliyet gösterecektir.
idmangrubu 10 şubat 1921'de mahmut muammer yarımbıyık, cahit zamangil, celalettin avni abanozoğlu, süleyman hatipoğlu, agâh erdemli, burhan ve kenan oğuzlu gibi isimler tarafından kurulmuştur. kuşkusuz bu isimler de kentin içtimai hayatında söz sahibi kimselerdir. idmanocağı'nın kuruluşunda da yer alan mustafa sami bey kulübün ilk başkanı olur. sarı kırmızılılar karşısında idman grubunun renkleri san laciverttir. istanbul adresli renk tercihi dışında hami/fahri reis seçimi de iki kulüp arasındaki rekabeti yansıtır niteliktedir. 1922 yılında idmanocağı lokalini ziyaret eden kazım karabekir paşadan kulübün hami reisi olması istenmiş, paşa da bu teklifi geri çevirmemişt ir. bunun üzerine idmangrubu yöneticileri gönderdikleri telgrafla kulübün fahri reisliğini mustafa kemal paşa'dan rica etmişler, paşa da müsbet cevabını kulübe bildirmiştir. kent futbolunda mücadelenin fitilini ateşleyen bu iki kulüp arasındaki ilk karşılaşma 1921 yılının mart ayında oynanmıştır. maçın sonucu, ocak'ın kuruluş haberi ile birlikte istanbul'da çıkan dönemin ünlü spor dergilerinden spor alemi'ne şöyle yansır: anadolu şu son senelerde spora kavuştu. istanbul'dan giden gençlerimiz orada da bu cereyan ile karşılaştılar... bilhassa, bu cereyan arasında trabzon'u zikretmeden geçemiyoruz. şehrin en büyük kulübüne idman ocağı nâmı verilmiş, formasını da krem üzerine kırmızı bir arma teşkil ediyor. reisliğine sultân! mektebi ingilizce muallimi münir bey tayin edildiği gibi, diğer â'zâlan da şehrin en kıymetli gençleridir. şimdiye kadar yaptığı maçlardan bazılarının neticelerini derç ediyoruz. trabzon idman ocağı kırmızı takımıyla muallimler cemiyeti idman grubu birinci takımı arasındaki müsabakada sıfıra karşı üç sayı ile idman ocağı kazanmıştır.
sevecen tunç'un "trabzon'da futbolun toplumsal tarihi: mektepliler, münevverler, meraklılar" kitabından;
1923 senesinin yaz aylarında idman ocaklı sporcuların istanbul'a gitmesi gündeme gelir. ocaklı idarecilerin bir sûredir galatasaray başkanı yusuf ziya öniş ve tici başkanı ali sami yen ile yaptıkları görüşmeler sonuç getirmiş, dönemin bu önemli spor adamları, kafile için istanbul'da kalacak yer sağlayacaklarını ve her türlü kolaylığı göstereceklerini kulübe iletmişlerdir. fakat ulaşım masraflarının kulübün bütçesinden karşılanması neredeyse imkânsızdır. yardım çağrısına kulak veren kulübün hami reisi kazım karabekir paşa, gülcemal vapurunun ikinci mevkisini sporcu ve idarecilerden oluşan 20 kişilik ocak kafilesi için ücretsiz olarak tahsis etmiştir. kimler yoktur ki istanbul yolcuları arasında? pertev, münir subaşı, kaptan rıza, süleyman rıza, sedat nemli, şevket çulha, cevdet akçay, münif saruhan, sedat subaşı, hacı emin barutçu, ismail hakkı melek, sabri karlıkzade, halat temel, anam arif, ragıp, feyzi., esat, necati, tahsin, lütfü, hikmet beyler... yerel gazeteler bu geziden, "istanbul'a trabzon dan olduğu kadar anadolu'dan da birinci defa" gerçekleştirilecek bir spor seyahati olarak söz eder. ocaklı idarecilerden biri, seyahatlerinin amacının "istanbul idmancıları ile boy ölçüşmekten ziyade, onlardan istifade etmek, anadolu idmancıları ve istanbul idmancıları arasında kardeşlik hislerini takviye etmek'" olduğunu açıklar.
4 temmuz da yola çıkan kafile, dört beş günlük bir deniz yolculuğunun ardından istanbul'a varır. galata rıhtımında ocaklıları karşılayanlar arasında galatasaray kulübünden faik üstünidman, yusuf ziya öniş, adil giray ve malik bey gibi isimler vardır. ocaklılar bu seyahatte sadece sporcular la değil; istanbul valisiyle, devletin üst kademelerinden bürokratlarla, tüccar ve iş adamlarıyla temaslar kurarlar. hatta kafilenin ihtiyaçlarının karşılanması için istanbul'daki tanınmış trabzonlu tüccarlardan 400 liralık bir yardım bile toplanır. dönemin en önemli spor dergilerinden spor alemi, trabzon idmanocağı'nın futbol maçlan yapmak üzere istanbul'a geldiğini yazar. trabzonlu sporcular istanbul'daki ilk günlerinde aynı tarihlerde istanbul'da bulunan çek şampiyonu ünlü slavia prag takımını izleme şansı bulurlar. ocaklı sporcular, bu maçlarda izledikleri futbol tekniğinden çok faydalandıklarını ileriki yıllarda sıklıkla dile getireceklerdir. hatta slavia kalecisini taklit ederek kendini geliştiren sedat nemli'nin trabzon'a modern kaleciliği getiren isim olduğu söylenecektir. idmanocağı futbol takımı, 23 temmuz günü istanbul'daki ilk sınavını galatasaray karşısında verir. bu aynı zamanda trabzonlu futbolcuların istanbul'da ilk defa sahaya çıkışlarıdır. beşiktaş'ın unutulmaz ismi şeref bey'in yönettiği maçta, taksim stadı'ndan 4-2 galip ayrılan taraf sarı kırmızı renklerin istanbul temsilcisidir. 26 temmuz'da ocaklılar, bu defa papazın çayın'ndaki yerlerini alırlar. rakip, zeki rıza sporel, cafer çağatay, sadi kurt, nedim kaleci ve alaaddin baydar gibi dönemin efsane futbolcularından kurulu istanbul muhteliti'dir. başarılı bir oyun ortaya koysalar da ocaklı gençler güçlü rakipleri karşısında sahadan 2-0 mağlup ayrılırlar. ocaklılar, atletizm müsabakaları, futbol karşılaşmaları ve çeşitli sosyal temasların ardından, 30 temmuz günü istanbul'dan ayrılırlar. ümit vapuru ile yola çıkan kafile 2 ağustos'ta trabzon'a vanr. kayıklar dolusu halk, 'istanbul'da memleketlerini temsil eden' genç sporcuları büyük bir coşkuyla daha vapur limana yanaşmadan denizde karşılayacaktır.
kentin futbol belleğinde önemli bir yer tutan bu gezi sırasında ali sami yen kulüp temsilciliğini kabul etmiş; idmanocağı da, türkiye idman cemiyetleri ittifakı'na kaydolarak 'tescil edilmiş ilk anadolu kulübü' olma ünvanını kazanmıştır. ilk olmak, öncü olmak demektir. şevket çulha, istanbul'dan edindikleri "futbol görgüsü"nü düzenledikleri gezilerle diğer karadeniz illerine öğrettiklerini ve bu şekilde komşu çevrelere öncülük ettiklerini söylemiştir. görüldüğü gibi trabzon futbolunun "ilkler" üzerine kurulu iddiası daha geniş bir coğrafyaya aittir ve gücünü kentin tarihsel öncü rolünden almaktadır.
1920'lerde gerçekleştirilen bir başka ilk, uluslararası bir spor temasıdır. konuk ekibin 1920'lerin ikinci yarısında tiflis'ten geldiği bilinse de kesin tarih netleştirilememiştir. temas, trabzon'un tanınmış tüccarlarından lütfü pulathaneli'nin kurduğu bağlantıyla gerçekleştirilmiş; rus kadın ve erkek sporculardan kurulu ekip trabzobn'da futboldan atletizme çeşitli spor müsabakalar düzenlemiştir.
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
stadyumların kulüplerin denetimine geçmesi ve millileşmesi
istanbul'da futbol maçları bilindiği üzere ilk kez kadıköy'deki papazın çayırı'nda oynanmıştı. sonraları union club (ittihatspor) sahası adıyla meşhur olan bu stat, bir dönem için istanbul'daki futbolun merkezi idi. mütareke yıllarında fransız askerlerinin kaldığı taksim'deki topçu kışlası da, işgal yıllarında ingiliz ve fransız askerlerin aralarında oynadıkları maçlarla bir futbol platformuna dönüşmüştü. futbola olan ilgi sürekli artarken, kentin merkezinde yer alması dolayısıyla kadıköy'e nazaran daha kolay ulaşılabilen taksim kışlası, 1919 yılında stada dönüştürülerek futbolseverlerin hizmetine girmişti. fenerbahçeli çelebizade sait bey tarafından işletmeciliği yürütülen bu stat, türk kulüplerinin arasındaki rekabetten dolayı boykot edilince, bork adında bir maltalı'ya devredilmişti.
taksim stadı, o günlerde sadece futbolda değil, binicilikten boksa kadar pek çok farklı spor dalında müsabakalara ev sahipliği yapmaktaydı. cumhuriyet'in kurulması sonrasında stadın işletmesi yeniden sait bey'e geçmişti. ancak sait bey, işletme sorunlarını aşamayarak, stadı bir müddet sonra ünlü boksör sabri mahir beyin kardeşi aziz bey'e devretmişti. bu tarihten sonra taksim stadının millileşme ve bir başka anlamda da galatasaraylılaşma süreci başlamıştı. fenerbahçelilerin kadıköy'de bir statları varken, bir fenerbahçeli olan sait beyin taksim stadının işletmesini devralması istanbul'un avrupa yakasında pek sıcak karşılanmamıştı. büyük kulüplerin kendilerine ait birer stat edinmek ya da en azından mevcut bir stadı kendilerininmiş gibi kullanabilmek için çaba sarf ettikleri o günlerde taksim stadı, galatasaraylılar açısından büyük önem arz etmekteydi.
1920'li yılların ortalarına gelindiğinde, taksim stadı'nın hisseleri dönemin büyük kulüplerinin yöneticilerine geçmişti, istanbul'un en merkezî noktasında yer alan stat, dönemin liberal politik eğilimlerine uygun olarak, özel bir işletmeci tarafından idare edilmekteydi. bir dönem "palikaryaların at koşturdukları, ingilizlerin herkesin gözü önünde futbol oynadıkları ve çoluk çocuğun fındık fıstık yiyip çember çevirdikleri" bu mekân, böylece düzenli spor müsabakalarının yapıldığı bir stat haline gelmiş bulunmaktaydı. ancak zamanın kamuoyunda daha önemsenen yanıyla, stadın işletmesi ve idaresi artık türklerin elindeydi.
kadıköy'deki ittihatspor kulübü stadı'nın fenerbahçe kulübünün mülkiyetine geçmesi daha farklı bir süreçte gerçekleşmişti. ittihatspor sahası'nın mülkiyeti zaman içinde aşamalı olarak fenerbahçe kulübü'ne geçmiştir. taksim stadı ise mülkiyeti hazineye ait bir stadyumdu. orada kulüpler sadece stadın işletmecisi olarak hak sahibiydiler. kadıköy'deki durum ise farklıydı. fenerbahçeliliği ile bilinen şükrü saracaoğlu'nun maliye bakanlığı görevini yürütmekte olduğu 1929 yılında siyasal gücünü kullanarak gerçekleştirdiği bir operasyonla, fenerbahçe kulübü kadıköy'deki stadın kullanım hakkına sahip olacaktı. bu operasyonla, stat ve futbol üzerinden, ittihatçılar arasındaki eski birtakım hesaplar da görülmüştü.
1929 yılında maliye bakanı şükrü saraçoğlu, bakanlar kurulu'na tek maddelik bir yasa teklifi sunmuştu. bu yasa, "aynı semtte kurulmuş olan ve faaliyet gösteren spor kulüplerinin sayısı birden fazla ise, o semtte üye sayısı daha fazla olan kulüp faaliyetine devam eder" hükmünü içermekteydi. temel haklar ve hukuk nosyonu ile açıkça çelişen böylesi bir hüküm, 1929 yılında yasalaşarak yürürlüğe girmişti, ittihatspor sahasının mülkiyetini elinde tutan ittihatspor ve onun başkanı aydmoğlu raşit bey, sahayı fenerbahçe'ye devretmesi yolunda yapılan telkin ve uyanlara kulak asmamanın bedelim de böylece ödemiş oluyordu. yapılan yasal düzenleme ile stadın mülkiyeti milli emlak idaresi'ne geçmişti. sonrasında, stadın aynı bölgedeki iki kulüpten üye sayısı daha fazla olan fenerbahçe kulübü'ne kiralanmasının önünde bir engel kalmıyordu. nitekim öyle de oldu. 1929 yılında stat, milli emlak'tan fenerbahçe kulübü'ne kiralandı. adı da fenerbahçe stadı olarak değiştirildi. ancak bu kadarla da kalmayacaktı.
1932 yılında kuşdili'ndeki fenerbahçe spor kulübü lokalinin yanması üzerine fenerbahçe için çeşitli yardım kampanyaları açılmıştı. o tarihte adliye (adalet) bakanı olarak görev yapan şükrü saraçoğlu'nun girişimi sonucu 1080 sayılı "menafi-i umumiyeyi hadim kulüpler" (kamu yararına çalışan kurumlar) statüsünde değerlendirilen fenerbahçe kulübü'ne hâlen kiracısı olduğu stadın mülkiyetinin devredilmesi gündeme geldi. maliye bakanlığı'nın 1213 sayılı ve 6 temmuz 1932 tarihli kararı uyarınca stadın belirli bir bedel karşılığında fenerbahçe kulübü'ne satışına karar verildi. stat, 10 taksitte ödenmek kaydıyla 9 bin lira (1000 reşat altını) karşılığında fenerbahçe kulübü'ne satılmış, 27 mayıs 1933 tarihi itibarıyla da tapusu onaylanmıştı. fenerbahçe kulübü, bir siyasetçinin doğrudan girişimiyle, kendi imkânları ile hiç de kolay edinemeyeceği bir stada kavuşuyordu. böylece fenerbahçe, kendi tüzel kişiliğine ait tapulu mülkü olan ilk futbol kulübü de oluyordu. böylece aynı zamanda fenerbahçe içindeki eski ittihatçıların bir zamanlar fenerbahçe'yi çökertmek için uğraşan altınordu kulübü'nden ve onun başındaki aydınoğlu raşit bey'den rövanş almışlardı.
üçüncü büyük kulüp olarak ön plana çıkan beşiktaş'ın da kendi stadına sahip olmak için girişimleri vardı. osmanlı imparatorluğu'nun son döneminde, beşiktaş'ı sıradan bir kulüp olmaktan üçüncü büyük olma noktasına taşıyan şeref bey, otuzlu yılların başında bir yandan kanser ile mücadele etmesine rağmen, kulübüne bir stat kazandırmak için büyük çaba sarf etmişti, ilk önce, 1929 yılında taksim stadı'ndaki galatasaray kulübü'ne ait hisselerin bir kısmı 5 bin lira karşılığında satın alınmış ve beşiktaş'ın da bu statta söz sahibi olması sağlanmıştı. ancak esas amaç, doğrudan beşiktaş'ın malı olan ya da hiç değilse kullanım hakkının kendisine ait olduğu bir stada sahip olmaktı. bunun için de 1910 yılında geçirdiği yangından beri harabe halinde duran çırağan sarayı'nın bahçesinin stat olarak düzenlenmesi düşünülmüştü. şeref bey'in gündeme getirdiği proje, kulüp başkanı fuat (balkan) bey'in çabalan ve dönemin en etkili politikacılarından recep peker'in desteğiyle gerçekleştirilmiş, çırağan sarayı'nın bahçesi stat olarak kullanılmak şartıyla beşiktaş kulübü'ne yıllık 10 lira gibi sembolik bir ücretle 99 yıllığına devredilmişti. bahçe, beşiktaş kulübü idarecilerinden nuri (çapa) bey'in fabrika-sındaki işçiler ve beşiktaşlı gençlerin ortak çalışmasıyla düzeltilerek stat haline getirilmiş ve 1932-1933 sezonunda kullanıma açılmıştı.
böylece 1930'lu yılların başlarında fenerbahçe kendi mülkü olan bir stada sahipti, beşiktaş ise oldukça uygun koşullarda bir yer kiralayarak bu sorunu çözmüş bulunuyordu. galatasaray ise kendi semtindeki stadın işletmeciliğini alarak, stat meselesini halletmiş bulunuyordu. sonraki yıllarda taksim stadı'nın kapatılmasıyla galatasaray uzun süre kendisine ait bir stattan mahrum kalacaktı. bu nedenle, ellili yıllardan sonra mülk edinme meselesi galatasaray camiasında gündemde hep önemli bir yer tutacak ve en fazla hassasiyet gösterilen meselelerden biri olacaktı.
üç büyük kulübün kendilerine özgü yöntemlerle stat meselesi çözmeleri ile aynı zamanda istanbul gibi kozmopolit özelliklerim koruyan bir kentte stadyumların "millileşmesi" süreci de tamamlanmış oluyordu. stadyum meselesi, aynı zamanda kulüplerin siyasetle ilişkisinde yeni bir aşamaya geçiş anlamına geliyordu. bu aşama her kulüp için farklı boyutlarda ve şekillerde gerçekleşse de, nihayetinde hepsi büyüyebilmek, gelişebilmek hatta varlıklarını sürdürebilmek adına devlete daha yakın duracaklardı. bu yakınlaşma, 1930'lu yıllardan itibaren siyasetçilerin doğrudan kulüp yönetimlerinde söz sahibi olmalarıyla kurumsal bir zemine de oturacaktı.
not: galatasaray'ın taksim stadında oynadığı ve siteye kayıtlı en eski maça yazdım. çünkü yazıda ilgili stadın nasıl galatasaray kulübünün sahipliğine geçtiği anlatılıyor.
trabzonspor'un resmi internet sitesinde yer alan bilgilere göre, kente futbolu rumlar getirmiş. trabzon'da futbol başlığı altında yer alan yazıda şu bilgiler verildi: kentte futbolun başlaması 1. dünya savaşı öncesine dayanır. o tarihte rumlar, bugünkü ortahisar mahallesi'nde futbol oynarken, trabzonlu gençler şehrin dört bir yanından gelip, onları seyrediyordu. sonraları iki taraf birlikte oynamaya başladı. 1. dünya savaşı başlayınca gençler top yerine tüfeğe sarıldılar. savaş sonrasında, 20 ocak 1921'de kurulan, sarı kırmızı renkli idmanocağı da şehrin ilk resmi kulübü oldu.
not: haberi idman ocağı'nın siteye kayıtlı ilk maçına yazdım.
mehmet yüce'nin, "idmancı ruhlar: futbol tarihimizin klasik devreleri: 1923-1952, türkiye futbol tarihi - ikinci cilt" kitabından;
ikinci kısım (1921-1924)
10.06.1921...istiklâl sahası, ankara......ankara muhteliti...1-1...eskişehir muhteliti 22.12.1922...mersin......gençler yurdu (mersin)...1-1...adana muhteliti 18.05.1923...eskişehir...ezel bey...eskişehir idman yurdu...0-5...ankara i.y. 20.07.1923...konya...lütfi bey...konya idman yurdu...2-2...eskişehir muhteliti 23.07.1923...taksim stadyumu, istanbul......galatasaray...4-2...trabzon idman ocağı 26.07.1923...ittihadspor sahası, istanbul......f.bahçe-a.ordu-hilâl...2-0...trabzon idman ocağı 26.07.1923...veremle savaş sahası, izmir......altay (izmir)...4-0...menemen 8. fırka ağust. 1923...istiklâl sahası, ankara...resul bey...ankara muhteliti...1-1...istanbul keşşafları 03.08.1923...zabıtan sahası, izmit...nedim bey...izmit muhteliti...1-4...galatasaray 26.10.1923...adapazarı......adapazarı idman yurdu...4-2...izmit muhteliti 16.11.1923...ankara...sedat bey...ankara muhteliti...0-0...altay (izmir) 18.11.1923...ankara......ankara idman yurdu...0-2...altay (izmir) 11.01.1924...mersin......mersin türk ocağı...1-2...adana türk ocağı 21.03.1924...eskişehir......eskişehir muhteliti...0-6...istanbul muh. 21.03.1924...eskişehir......istanbul muhteliti...4-0...ankara muhteliti 22.03.1924...eskişehir...esad bey...istanbul muhteliti...3-1...izmir muhteliti 13.07.1924...taksim stadyumu, istanbul...haçopulo efendi...beşiktaş...1-1...bursa muhteliti 14.07.1924...taksim stadyumu, istanbul......vefa...2-0...bursa muhteliti 14.07.1924...edirne......edirne muhteliti...0-4...galatasaray 15.07.1924...taksim stadyumu, istanbul......süleymaniye...1-1...ankara muhteliti
not: cumhuriyet dönemi ilk şehirler arası seyahati altay idman yurdu çıkmıştır.
savaşın biteceğinin anlaşılmasından itibaren şehirler arası temasların hızla arttığını görüyoruz. kulüplerimiz gittikleri her şehirde futbolu daha çok öğreniyorlar ve tecrübelerini karşılarındaki rakiplerine aktarıyorlardı. memleket futbolunun terakkisinde bu temasların çok faydası görülmüş olacak ki, daha yirmili yıllarda dahi milli küme tartışılmaya başlanmıştı.