ilk basımı 2002 yılında olan hakan dilek'in "işte böyle bir şey" kitabından;
eylül dersem hüzün anla metin oktay
ağları yırtan gol
haziran 1959. sezonun sonları, galatasaray-fenerbahçe maçı. ezeli rekabet alttan alta tansiyon yükseltiyor ve fenerbahçe kulübü başkanı agah erozan şöyle şeyler söylüyor: "türk futbolunun anası babası fenerbahçe-galata-saray'dır. kim kimi yenerse ikinci maça kadar evin erkeği o olur." evin erkeği seçilecek ya, yugoslavya'dan hakem bile getirtilir bu maça. maç başlar. bir pozisyon fenerbahçe kalecisi özcan'la topa yükselir metin ama özcan sebepsiz yere kendini yere atıp kıvranmaya başlar. metin'i önce tribünlerin ana avrat küfürleri ve korkunç uğultusu, sonra da o karambolde dizine tekme atan avni şaşırtır. şaşkınlığı geçince de aynı şekilde karşılık verir avni'ye. olmadık bir biçimde. tabii yugoslav hakem hemen metin'i dışarı atar. buraya kadar bu tür maçların vaka-i adiyesinden bir durum sayılabilir. ama o anda dışarı başı önde yürüyen gözyaşları içindeki metin fenerbahçe tribünlerinin önünde durur. fener tribünlerinde bir şaşkınlık, herkes sus pus olur. metin herkes sustuktan sonra beline kadar yere eğilir ve seyirciyi selamlar, işte o anda bütün stadyum bu davranışı alkışlamaya başlar. bu olay anında maç tam yedi dakika durmuştur ve yugoslav hakem metin'i tekrar oyun alanına dahil eder. maçın 37. dakikasında ağları yırtan bazukasını çakar metin ve galatasaray o maçı 1-0 kazanır.
babam yok artık
bu maçın sevinci henüz belleklerdeyken babasının ölüm haberi gelir ve yıkılır kral. babasının ölümünden sonra not defterine şu satırları düşer: "babam yok artık. ayaklarım topa vurmak istemiyor. kafamın üzerinde topları değil hatıraları taşıyacağım artık." gazetelerde ise metin'i çok seven insanların düşüncelerini taşıyan satırları yayınlar: "karşıyakalı hasan efendi metin'i bırakıp gitti. ama son nefesini verirken biliyordu ki metin oktay yalnız değildir ve bütün bir ülkenin çocuğudur. çünkü o milyonların omuzlarındadır. her gün türkiye'de doğan çocukların büyük bir kısmına metin ismi veriliyor." ancak başka bir huzursuzluk da ailesinde yaşanmaktadır metin'in. eşinin ve ailesinin sürekli "futbolu bırak ve izmir'e dön" baskısı vardır üstünde. metin oktay, kral, galatasaray'ın yüz görümlüğü, "ya ben ya futbol" diye dayatan eşi ile futbol arasında bir tercih yapmaya zorlanır. ancak kararı kesindir: galatasaray. evliliği biter.
babasının ölümü ardından evliliğinin bitişi moralsiz bırakır metin'i. bunlar yetmezmiş gibi bir de askerdeyken kamp dönemlerinde birliğinden alınan izinler dolayısıyla dokuz gün erken terhis olduğu savıyla paşakapısı cezaevi'ne konur, insanın burnuna kötü kokular geliyor. neyse... kral burada "hayatı tanıdım" dediği bir 45 gün "yatar." erken terhis edildiği 9 günün hatırına. çıkışta takımının karagümrük'le oynayacagı maçın kampına katılı maç sabahı gündüz kılıç odasmdadır: "biliyorum çok yorgunsun ama dışarıda binlerce taraftar seni istiyor. çıkıp verebildiğini ver. sen bize çok maç kazandırdın. seni hasretle bekleyen bu seyirciye ne olur bu saygıyı gösterelim." baba'ya "hayır" diyebilmek mümkün mü? çıkıp 3-0 aldıkları maçın iki golünü attı metin.
ancak istanbul büyük başarıların yanında büyük kırıklıklar da demekti kral için. defalarca gol kralı olmuş, milli formayı giymiş, büyük başarılara imza atmıştı ama, babasının ölümü, eşinden ayrılışı gibi yoğun duygu sağanakları istanbul'da yaşanmıştı. şükrü gülesin'in, bülent ekenc'in bir dönem top oynadığı italyan palermo takımı metin oktay'ı 36 golle gol kralı olduğu sezonun sonunda kadrosuna dahil etti. metin için italya biraz o yoğunluktan uzaklaşmak demekti. ama transferini sağlayan remondini ile antrenör montez arasındaki çekişmenin arasında kaldı ve kendisi için verimsiz olarak değerlendirdiği birkaç ayın sonunda yuvasına, galatasaray'ına döndü yine. 1962 haziran'mda yine sarı kırmızılı tribünleri selamlıyordu kral.
daha önce istanbul profesyonel ligi'nde (1956-57) 17, (1957-58) 19, (1958-59) 22 golle, türkiye ligi'nde 1959'da 11, (1959-60) 33, (1960-61) 36 golle gol krallıklarını yakalayan metin oktay 1962-63 sezonunda attığı 38 golle 25 yıl kırılamayacak bir rekoru da futbola armağan ediyordu. yani uefsane geri dönmüştü" ya da "kral'ın dönüşü muhteşem olmuştu". kral sahalara olduğu kadar beyoğlu'na, kadınlara biraz da, hatta biraz fazlaca da anason çekiciliğine dönmüştü. yaşananların duyarlığında açtığı yaraları futbol dışı referanslarla çözmeye çalışıyordu belki de. bir gün içkili bir haldeyken, kendisine sitemde bulunan, artık eskisi gibi çalışmadığını söyleyen gündüz kılıç'ın telkinlerine bir iki cümleyle cevap veriyordu içindeki yangını bastırarak: "beni bana bırakın. ı love you."
galatasaray kulübü'nü tercihinin ardından evliliğinin dağılması, babasının ölümü, gündüz kılıç'la arasının açılmasına yol açan dedikodular, -kral bu nedenle ergun acuner'i döve döve soyunma dolabının içine sokmuştu- kadro dışı bırakılıp 'sevgilisinden' ayrı kalmasına yol açan durumlar metin'i büsbütün moralsizliğe itiyordu. bu moralsizliğe ve dağınıklığa aşk yaşadığını düşündüğü kadınların ağırlığı da eklendi. kral'ın dünyası "kocaman projektörlerin üzerinde dolaştığı bir gecekondu" değildi. istanbul sosyetesinin gözbebeği kadınların projeksiyonu vardı bu kez: 1953 türkiye güzeli ceylan ece, tiyatro ve sinema yıldızı mualla kaynak, o dönemlerde üçüncü sınıf bir fransız şarkıcısı olan maria vincent, refik erduran'm çiçek buketinde elmas yüzük armağan ettiği ayfer feray, gönül yazar, ayfer tatari, ilk evliliğini yaptığı oya sarı onun için bir düş kırıklığı olmaktan öteye geçemediler. 1965'te ise son eşi servet oktay onun yeniden yaşama bağlanışının sebebi oldu.
bu arada gelen film teklifini değerlendiren metin oktay senaryosunu asaf önal'ın yazdığı, atıf yılmaz'ın yönettiği "taçsız kral" filminde kadir savun, ayten gökçer, ajda pekkan ve gönül yazarla birlikte kamera karşısına geçti. ama kral bu kez de doğumundan altı saat sonra ölen kızı zeynep'in acısıyla yıkıldı. en formsuz dönemleriydi bunlar. çevirdiği film yüzünden önce uyarı aldı ama yöneticilerin de desteği yanındaydı: "çamura düşmüş ekmeğe önce sahibi sahip çıkar." ama ardından da sert bir tepki gelmekte gecikmedi: "silahı, içkiyi, kadını, şöhreti taşımak zordur." hepsi birden gelmişti kral'ın üstüne. şöhret, para, kadın, ölüm, gündüz kılıç'la yani "baba" ile sürtüşmeler, onun altay takımına gönderilişi, çıkan dedikodular... hepsi birden. ama kral'm artık servet'i vardı ve sular onun için giderek duruluyordu. 1968-69 sezonu sonunda futbolu bırakacağını açıkladığında yer yerinden oynadı. 614 gole imza attı futbol yaşantısında - bazı kaynaklarda değişik rakamlar var. 40 kez milli formayı giydi ve milli formayla 19 gol attı kral. ama kararı kesindi artık, "gol pabuçlarını çözmesi gerekiyordu."
veda zamanı
galatasaray 23 ağustos 1969'da, fenerbahçe ile 1-1 berabere biten karşılaşmada kral'a veda etti. kral, taçsız kral, kordonboyu'nda üstüne sıçradığı çamuru anımsadı birden, sonra kıtlık kıran yılarını, dokuma fabrikasında çektiklerini babasının, fuar'daki akşam karanlığında sevdasıyla gizli buluşmalarını, aç yatılmış gecelerince üzüntüyle kalkılan gün doğumlarının, cezaevlerinin, ayrılıkların, sevmelerin ve sevgisizliklerin izdüşümüydü yaşamı. aklımda ondan kalan bir tek güçlü anekdot var. eskişehirspor'un gol ayağı fethi'yi sarı kırmızılı renklere kazandırmak için transfer görüşmesine gidiyor kral. fethi'ye "seni galatasaray'a almaya geldik fethi" dedi. fethi'nin "metin abi, ben eskişehir'e söz verdim. onlar benden çok şey bekliyor. aynı durumda sen galatasaray'ı bırakır miydin?" sorusu karşısında usulca 'bırakmazdım'diyor ve ayrılıyor yanından. tek kelime etmeden...
futbolun sokrates'i
13 eylül 1991'de bir trafik kazasında kaybettik onu. tribünlerin önünde insanlık dersi veren futbol sokrates'ini yitirdik. bize "beni benimle bırakın. ı love you" diyerek göçtü gitti dünyamızdan. sessiz sedasız yaşamanın, içerden yaşamanın, sevdayla yaşamanın tadını damağımıza çalarak. başlanılmış ve tüketilmemiş sevdalar, transfer bezirganları, formasını paraya değiştiren futbolcular, takımı için tribüne ölmeye giden taraftarlar, bir tiran gibi takım yöneten idareciler... yüzünüzü güneşe dönün.