maçın başarılı hakemi, oyunun bitiş düdüğünü çaldığı zaman orhan şeref apak'ın hemen yanıbaşında idim. seyircinin coşkun tezahüratı karşısında galibiyetin de verdiği sevinçle kendisinden gecen orhan şeref apak’ı kollarımın arasında burnum. buldum. yetişen doktor tabir tuncan ve atlet ekrem koçak ile birlikte apak'ı soyunma odasına götürdük. doktorun tedavisi ile kendine gelmiş ve konuşmağa başlamıştı: «teknik komitenin cesaretle ortaya koyduğu takım muvaffak olmuştur. çocuklar çok çalıştılar ve maçı kazanmak sureti ile gelecek için ilk ümit ışığını verdiler. gençlere inanıyor ve onlara güveniyorum.»
antrenör puppo, zayıf türkçesi ile «heyecandan sadece üç kelime sayabiliyordu istikbal.. iskelet.,
başarı... ulvi yenal, millî takımı maç boyunca ayakta tutan başkent seyircisine teşekkür ediyor ve şöyle diyordu: «bu maçla millî takım tekrar kazanılmıştır. çeklere karşı oynanan futbol, futbol değildir.»
futbolcular ise, birbirleri ile sarmaş dolaş olmuşlardı. bu arada kaptan şeref, kayınpederi ibrahim tusder'i, «maçtan evvel kampa gelerek (çocuklar bu maçı 1-0 veya 2-1 kazanacaksınız, yalnız sahada durmayın, koşun)» dediğini anlatıyor, galibiyetin iki golcüsü fevzi ve nedim de şunları söylüyorlardı:
romenlerin soyunma odasında üç faktör hâkimdi: teessür... teessür... teessür... futbolcular konuşmuyor, sabahattin, şükrü, şeref, onursal, nedim ve nihat'ı çok beğendiğini belirten antrenör oana, dört kelime ile bir gerçeği ortaya koyuyordu: «maç türklerindi ve türkler kazandı.»