benim seyrettiğim ilk milli maçımızdı bu romanya maçı. o zamanlar masa tenisinde ankara şampiyonu olduğumuz için ankara bölgesi tarafından tüm spor maçlarına serbest giriş kartı verilmişti.
bu kart da ilk kez bu maçta kullanmıştım. maçı kapalı tribünden seyretmiştim bir arkadaşla. ilk kez bir istiklal marşında bu kadar duygulanmıştım. söylerken bir yandan da ağlamıştım. bir süre sonra ilk kez kazanmıştık. hem de dünya kupası elemelerinde.
önce 1-0, sonra 2-0 yapmıştık ama hemen bir gol yiyince ondan sonra daha heyecanlı olmuştu maç, ama başka gol olmamıştı.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
nihayet yüzümüz gülüyor... ankara'da 19 mayıs stadı'ndayız. 6'lık çekoslovak bozgununun üzerinden sadece iki hafta geçmiş. bükreş'te 3-0 yenildiğimiz romanya'nın karşısına çıkıyoruz. ümidimiz yok denecek kadar az... moralimiz ondan da az... ürkek, korkak çıkıyoruz maça... hayli değişik bir onbirle: nihat (beykoz) - şükrü (fb), fehmi (bjk) - tuncay (izmirspor), sabahattin (göztepe), onursal (hacettepe) - ogün (fb), nedim (fb), fevzi (göztepe), şeref (fb), yaşar (fb).
kaptanımız, şeref has... maçın hakemi de, arnavutluk'tan ramiz pregio...
mutlu bir gün... mutlu bir maç... mutlu sonu var çünkü... romanya'yı 2-1 yeniyoruz. romanya'yı yenmekle de, dünya kupası cetvellerinde sadece puanı değil, itibarı da "sıfır" olan bir takım kimliğinden kurtuluyoruz. çekoslovakya maçındaki kırmızı kuşaklı beyaz forma yerine beyaz kuşaklı kırmızı forma giymişti futbolcularımız...11 oyuncudan 8'i değiştirilmişti. maç yeri de farklıydı. birinden biri uğurlu gelmişti galiba...
şereften yaşar'a, yaşar'dan fevzi'ye, fevzi'den romen kalesine: gol 1.
yaşar'dan nedim'e, nedim'den bomba şut: gol 2.
sonrasında bir gol de onlar attı, önemli değil... galibiz ya... galibiyet özlemi içinde tribünler inliyor... ağlayanlar var sevinçten.. mikrofonda nasıl da sevinçle anlatıyorum. sanki dünya kupası'nı kazanmışız gibi... kolay değil, 6-0'ın ezikliğini atma savaşı bu...
spor otoriteleri, g. saray'dan oyuncu alınmamasını hayretle karşıladılar
galatasaray kulübü başkanı suphi batur, «milli takımı teşkile selâkiyetli organlar, takdirlerini galatasaray'dan oyuncu almamak suretiyle kullanmışlardır. buna hürmet eder, tabii karşılarız»» demiştir.
diğer spor otoriteleri de, kadroya galatasaray’dan bir tek oyuncunun dahi seçilmemesine hayret ettiklerini belirtmişlerdir.
eski tek seçici eşfak aykaç, yeni kadro ile ilgili olarak, «bu abuk sobukluğun yeni bir numünesidir» demiştir. aykaç, yılmaz, mustafa ve metin’in kadroya çağrılmasının şart olduğunu bildirmiştir.
antrenör oana «türkler, çek maçındaki gibi oynarlarsa çok gol atarız» dedi
bükreş, özel
23 ekim'de dünya kupası elemelerindeki revanş maçını türk millî takımı ile yapacak romen millî takımı hazırlıklarına başlamıştır.
antrenör oana, «türk takımını çekler karşısında seyrettim. tek kelime ile berbat bir futbol oynadı. sahada âdeta varlığı ile yokluğu belli olmadı» demiştir. ( http://www.macanilari.com...manya-196619669105--.html)
kendilerinin formda olduğunu belirten ille oana, türk futbolunun hayli gerilediğini açıklamış, «türk milli takımı, çek'lere karşı çıkardığı oyunu bize de tekrarlayacak olursa, biz de açık farklı galip geliriz» şeklinde konuşmuştur.
6-0 lık çek bozgunundan sonra değiştirilen ay-yıldızlı kadrı 19 mayıs stadında
romerler "teselli maçı" oynuyoruz
14.30'da başlayacak millî maçı radyo naklen tyayınlıyor. kaptan şeref ve arkadaşları ümitli
namık sevik ankara'dan bildiriyor
türkiye - romanya dünya kupası eleme maçı bugün saat 14.30’da19
mayıs stadında oynanacaktır.
arnavutluk federasyonundan ramiz pregio'nun yöneteceği ve yan hakemliklerini de gene arnavutluktan jorji godari ile agim lika'nın yapacakları maç, aynı zamanda bükreş'te 3-0 yenildiğimiz karşılaşmanın rövanşı olacaktır.
teknik adamlar milli takımımızın daha ziyade istikbal vaadeden genç futbolculardan kurulmuş olduğunu söylemişlerdir. antrenör sandro puppo da, «4-2-4» oynayacağımızı tekrarlamış ve «bu bir kapris değil, dünyanın her yerinde bugün 4-2-4 oynanıyor» demiştir.
puppo, demecine şunları eklemiştir: «wm sistemi de konduğu zaman büyük reaksiyonla karşılanmıştı. fakat zamanla her yerde alışıldı ve yerleşti. şimdi 4-2-4'ün yerleşmesi aleyhinde bir cereyan mevcut. bu taktikleri her şeyden önce futbolcular sahada tatbik eder. kanaatimce bir futbolcu top atmasını, boşa kaçmasını, sut atmasını bilmezse, müdafaada kapanıp hücumda yayılmasını başaramazsa hangi sistem, hangi taktik olursa olsun, yine mahkûm olur, arzulanan neticeye gidemez.»
milli takım antrenörü, türk futbolunun bugünkü krizi atlatabilmesi için zamana ihtiyaç olduğunu da belirtmiştir.
romanya milli takımı antrenörü oana, «elbette her takım sahaya yenmek için çıkar. biz de iyi netice almağa geldik. ancak bu maç hakkında fazla konuşmayacağım. fazla tahminde bulunmayacağım. çünkü bize karşı oynayacak takımınız, çekoslovakya karşısında gördüğüm kadronuzdan çok değişik. hemen hemen ayrı bir takım gibi. bu sebeple 6-0'lık maçtaki müşahedelerime dayanarak bu maç üzerinde tahmine girişmem belki de hatâya götürür. bir futbol adamı olarak maçın güzel geçmesini, seyircilerin iyi futbol göstermesini ve tabii kendi takımımın daha iyi oynayıp, yenmesini isterim» demiştir.
milli takımımızın kaptanı şeref has, «çek maçındaki gibi bir hezimet olmayacak» demiş ve maç hakkındaki görüşlerini şöyle açıklamıştır: «- bu kadro ilerdeki a milli takımımızın nüvesini teşkil etmektedir. ilerisi düşünülerek kadroda reform yapılmıştır. sahadan iyi sonuçla ayrılacağımızı sanıyorum.»
santrhafımız sabahattin de maç için şunları söylemiştir: «- iyi bir şekilde hazırlandık. elimizden gelen gayreti gösterip allahın izniyle iyi bir sonuç alacağımızı ümit ediyorum.»
ogün ise, «futbolümüzün bütün avrupa devletlerinden daha aşağı olduğu bir hakikattir. bu maçta galip çıkıp, onların ayarına gelebilmek için ilk adımı atacağız. bizce mühim olan şey avrupa devletleri gibi futbol oynamaktır. inşallah iyi bir netice alırız» şeklinde konuşmuştur.
maçı radyo veriyor
türkiye - romanya milli maçını bugün ankara radyosu 14.30’dan itibaren naklen verecektir.
gücüyener "türk futbolundaki çöküş artık gözle görülür hale geldi" dedi
veli necdet atığ ankara'dan bildiriyor
beden terbiyesi genel müdürü nuri gücüyener «milli futbol takımımızın bundan böyle sadece fifa ve uefa tarafından tertip edilen müsabakalara katılacağını, tesbit edilen program gereğince gençleştirilen milli takımımızın yurt içinde yapacağı maçlarla yarına hazırlanacağını» bildirerek şunları söylemiştir:
türk futbolü çöküyor
«türk futbolundaki çöküş artık gözle görülür bir hal almıştır. teşhis bu olunca, tedavi için de gerekli tedbirler elbet de alınarak programa bağlanmıştır. bundan böyle statü gereğince iştirak mecburiyeti bulunan fifa ve uefa tarafından tertip edilen karşılaşmalar dışında bir süre angajmana girilmeyerek bütün çabamızı, tesis ve spor direktörleri yetiştirme fikri üzerine bina edeceğiz. ilk iş olarak, alman hükümeti ile varılan anlaşma gereğince anadoluhisarındaki yüksek spor okulu ve sağlık merkezinin inşaatına başlanacaktır. tesisin bütün malzemeleri dışarıdan getirileceği için, imkânlar zorlanacak, işin ihalesi de bir alman firmasına yapılacaktır. alman spor teşkilâtı, tesis tamamlandıktan sonra, teknik eleman ve hoca hususunda da bize yardım edebileceklerini bildirmiş bulunmaktadır» demiştir.
almanya’ya spor otoritesi gönderilecek
inşaat için bütün hazırlıkların tamamlandığını bildiren genel müdür, «inşaatın 1970 yılında tamamlanarak okulun tedrisata gireceğini» açıklamış ve şöyle devam etmiştir:«bu süre zarfında dahi boş durmayarak, yine alman spor teşkilatı ile vardığımız anlaşma gereğince 1966 yılında başlamak üzere 5 yıl süre ile köln'deki alman spor okuluna her yıl 15 spor otoritesi göndereceğiz. almanya'da birer buçuk yıl tahsil görecek olan spor liderleri, hazırlanan 5 yıllık plan sonunda 45'i bulacak ve bunlardan memleket sporunun kalkınması için olduğu kadar spor hocası olarak da istifade edilecektir. almanya'ya gönderilecek olan spor otoriteleri sağlık, tesis ve diğer bütün spor branşlarından elemeden geçirilerek seçileceklerdir.»
romanya ile onbirinci (a) milli maçımın oynuyoruz. futbol tarihindeki ilk milli maçta karşımızda romanya vardı ve ay - yıldızlı takım ilk golünü romen kalesine atmıştı.
son altı yıldır ise, romanya (a) takımı kalesine gol attığımız yok... 1959‘da 2-0 kazandığımız maçtan beri her romen maçında golsüz ayrılıyoruz sahadan... tabii golsüz ayrılan yalnız bizim takım. yoksa romenler vurduklarını fileye gönderiyorlar.
türkiye - romanya arasında 42 yılda yapılan 10 (a) milli futbol maçından 6'sım romenler kazanmış, 2’stni takımımız galip bitirmiş, 2 maç da berabere sonuçlanmış bulunuyor. 10 maçı puana tabi tutmak gerekirse, demek ki romanya 14 puan almış bizden, biz ise sadece 6 puan toplayabilmişiz 42 senede.... gol averajında da üstünlük onlarda: romenler bizim (a) takımı kalesine 21 gol atmışlar. türk forvetleri ise romen (a) kalesine 9 sayı kaydetmişler.
türkiye - romanya (a) milli maçlarını iki kısma ayırmak doğru olur: ilki 1923 - 1928 arasındaki 4 maç... bu 4 maçta 1 defa kazanmış, 2 defa yenilmiş, 1 defa da berabere kalmışız. 10 gol yemişiz ama, 7 gol de atmışız. sonra 30 yıl karşılaşmamış iki takım... 1958’de (a) temasları yeniden başlamış. 1958 - 1965 arasında 6 maç oynamışız. bu defa bilânço daha kötü: 1 defa kazanmışız, 1 defa beraberlik, 4 defa da yenilmişiz. hem de farklı neticelerle... yediğimiz gol 11, attığımız gol ise sadece 2... ve son 4 maçta da hiç gol atamamışız romen (a) takımı kalesine....
bu son yılların maçları içinde enteresan biri, 1958 da bükreş'te 3-0 yenildiğimiz avrupa kupası karşılaşmasıdır, rakımız 2-0 mağlup durumdayken sakatlanan turgay'ın yerine can bartu geçmiş ve üçüncü golü de o yemiştir. son yıllarda romanya'yı yendiğimiz tek maç ise, 1959 da avrupa kupası rövanşıdır. mithatpaşa'da lefter'in iki golüyle 2-0 galip ayrılmıştık sahadan...
romenlerle ankara’da bugüne kadar 3 defa (a) milli maçı oynamış bulunuyoruz. ilki 14 mayıs 1961’de 1-0 kaybettiğimiz müsabaka... sonra 9 ekim 1963’de golsüz berabere kaldığımız maç var... bu da üçüncüsü oluyor.
işte 42 yıldaki 10 türkiye - romanya (a) milli maçı:
1923: türkiye 2 — romanya 2 1925: türkiye 2 — romanya 1 1926: türkiye 1 — romanya 3 1926: türkiye 2 — romanya 4 1958: türkiye 0 — romanya 3 1959: türkiye 2 — romanya 0 1961: türkiye 0 — romanya 1 1961: türkiye 0 — romanya 4 1963: türkiye 0 — romanya 0 1965: türkiye 0 — romanya 3
* aştı kişiden saatlerce, hem de kıyasıya dayak yemişseniz, bir daha altı insanı bir arada gördünüz mü ister istemez ayaklarınız geri gitmeğe başlar. ama gözlerinizdeki morluklar, kollarınızdaki çürükler, boynunuzdaki yaralar kapanmağa, yok olmağa yüz tuttu mu, yavaş yavai korkunuz azalır ve bir süre aonra, altı değil, on altı insanın yanından kolunuzu sallaya sallaya geçersiniz. hah işte, bizim milli takım da bu durumda... önceki günler, kale ağları görünce altı topu birden hatırlıyorlar ve yeni bir 6-0 dan korkuyorlardı. ama, günler ve 6-0'dan kalan izler geçtikçe, korku da azaldı, işte dün kampta, «yok canım, öyle 5-6 gol yemeyiz aslâ diyen futbolcularımız hiç de az değildi...
* gerçekten ümitli bir hava esiyor milli adaylar arasında... «belki yenemeyiz ama, hani öyle rezil de olmayız» diyorlar. kaptan şeref ise, bir yandan kendini, iki gün yatağa düşürmüş ishal, öte yandan futbolumuzu döşeğe devirmiş çek maçının kırdığı moralle meşgul... «haddimizi biliyoruz» dedi şeref, «şu sırada kurtarıcı diye ortaya çıktığımız sanılmasın. ama gene de bütün gücümüzle çalışıp hiç değilse yeni bir 6-0'ı önlemek arzusundayız. belli olmaz tabii... futbol bu...» futbolcularımızdan birisi «canım» diyor, «ne kadar kötü oynasak, ne olur: yarım düzine mi? eee normal o... asıl altı tane yemezsek anormal karşılayacak herkes...»
* romen antrenörü oana şaşırmış halde. «dünya kadar masraf edip çek maçına gelmiştim. ama, bütün masraflar boşa gitti. o gün oynayanlardan üç kişi var sadece takımınızda... ben neye göre takım kurayım. neye göre taktik vereyim» diyor. lâf aramızda, ali sami yen’deki altılık takımımıza bakarak ümitlenmiş sevimli oana. şimdi karşısında değişik isimler bulunca, haklı şaşırmakta...
* oana dedim de... fenerbahçe veya göztepe'ye antrenör olması mümkün. federasyonu yalnız ona değil, ploeistanu’ya da izin vermiş. yâni iki romen antrenörün gelmesi gün meselesi... isteyenler de iki... mesele yok. biri fenerbahçe'ye, biri göztepe’ye... fakat dikkat... bütün bunlar romen antrenörü oana'nın arada verdiği haberler - bilinmez, belki de kendi kendine gelin güveyli düğünlerdendir. malûm ya: fenerbahçe yöneticileri hold’u gönderneğe niyetlenince, dünyada ne kadar devlet varsa hepsine başvurmuştur antrenör gönderin diye...
evet. romanya'yı yendik... ve dünya kupasında yalnız puanı dağil, itibarı da «sıfır» olan bir takım hüviyetinden kurtulduk. altı gollük hezimetin üstünden henüz on altı gün bile geçmemişti. ama, sanki herşey birden değişmişti. saha değişik, rakip değişik, seyredenler değişik, oynayanlar değişik, formalar değişikti. fakat asıl değişmiş ve «beklenmeyen başarı»yı yaratmış olan, milli takımımızın havasıydı. kırmızı formaların uğuru değil, doğrudan doğruya giyilen formaların hakkının verilmesiydi başarının kaynağı... yenmiştik.. hak ederek yenmiştik... endişe bulutlan içinde kaybolurken. ümit ışıklarına çıkmıştık. olay buydu.
her şey. «kaptan» şeref'in 13 üncü dakikada yaşar'dan alıp fevzi'ye verdiği topla başladı. o top gitti gitti fevziye gelen güzel bir ileri pas oldu. santraforumuz kullanılması gerektiği gibi kullandı onu. biraz sürdü, çıkan kaleciden aşırttı. golü attı. nasıl sevinilmez, nasıl bağırılmazdı bu gole? fileleri toplarla kucaklaşmaktan aşınmış milli takımımızın kalesine ne giren yeni bir gol değildi. bizdik atan. milli takımdı golü kazananç.. başka yönden de romen (a) takımı kalesine altı yıldır attığımız ilk goldü bu... sayı tabelasında ay-yıldızın yanına konan «1» rakamı, gerçekte «bir» değil «bin» değerindeydi futbolümüzün ün prestiji için...
gol, canlı başlangıçın bir armağanıydı. ancak, galibiyete yükselmenin sevinci, takımımızı bir süre gevşetti. bu süre uzun olmadığı için de toparlandık ve yeniden oyun üstünlüğüne ulaştık. romenler zaman zaman, hele o «müthiş sarışın»ları vasıtasiyle öyle akınlar geliştiriyorlardı ki, müdafaada böyle kayalaşmasak zor tutunurduk. işte birini şükrü, ötekini sabahattin, bir başkasını onursal kesiyor, diğer üçünde de nihat zamanında blokajlarla tehlikeleri önlüyordu. ve sonra tekrar saldırıyorduk.
gole doymayan takım
gözler, sık sık saatlere kayıyordu: «böyle bitecek mi? ne kadar kaldı?. sahadaki 11 ay-yıldız adam ise, pek böyle düşünüyor gibi değil idi. coşkunluklarında «böyle bitmez, daha atacağız» diyen bir hal vardı. ve daha attılar da... yalnız bu, ikinci sayıyı görebilmek için ikinci devreyi beklemek icabetti. evet, ikinci yarının ikinci dakikası henüz dolmuştu ki, soldan kazandığımız tacı yaşar nedim'e uzattı. nedim aldı, bir zırhlı oto sağlamlık ve hızıyla daldı. geçti, geçti. bir romen'i daha geçecek, ya da sağa doğru pas uzatacak, diye beklenirken... bir şut.,, «gol»ü en önce farkeden kaleci andrel bile, topun rüzgârını duyduktan sonra girdiği köşeye uçmuştu... türk (a) milli takımı, romanya karşısında 2-0 galipti şimdi... ve gole doymamış bir hal vardı takımda... galibiyet özleminin dillenişiydi bu... işte ikinciden hemen bir dakika sonra, takımımız tekrar gole gidiyordu. ancak bu defa romen santrhafı, fevzi'yi «ne olursa olsun« durdurdu. fevzi bundan sonrasında «sakat» bir solaçık olarak çaba harcayacaktı. bir an durgunluk yaratan bu olay. romenleri kamçılıyor, bir de en iyilerimizden şükrü, ayağının kaymasıyla topa dokunmayınca, soliç ionescu golü atıveriyordu. ama bu bir «şeref golü»nden öteye geçmeyecekti romenler için... kaç maçta «bâri bir şeref golü alabilseydik» diye üzülen bizler, şimdi rakibimize, hem de dünya kupasına bir ölçüde iddialı girmiş romanya'ya «şeref sayı»sından fazlasını vermiyorduk.
kısacası, dün 19 mayıs stadında oynadık, hak ettik. kazandık. uçurumun tam kenarından dönüştü galiba.. ve ne dersiniz: bugünkü nüfus sayımında «yeniden doğanlar» hanesine «türk futbolu»nun da adını yazdıralım mı?
işte biz beyleyiz. «herşey bitti artık, türk futbolu öldü, bırakalım onu diriltmeyi, bu ölüyü taşıyacak insanlar bulalım» derken bir de baktık... takımımız şahlandı ve romanya'yı, hem de haklı olarak 2-1 mağlup ediverdi.
bu, evvelce verilmiş olan hükümlere göre bir mucizedir. zira, daha on gün evvel çek'lerden altı gol yemiş, hiçbir varlık gösterememiş ve ali sami yen stadında ‘bir sabun köpüğü' gibi eriyip gidivermiştik. kalite itibariyle aynı yapıdaki futbolcuların kısa zamanda toparlanıp, canını dişine takarak, böylesine futbol oynamasını beklemiyorduk. biz şaşırdık. seyirci şaşırdı. oyuncu da... antrenör puppo da. hattâ sorumlu idareciler de sıfırdılar
nasıl oldu bu mucize? açıkça söyleyelim ki, takının alınan üç dört yeni futbolcu ile... şükrü, şeref, sabahattin, onursal. o ölü ve bezgin takımı bir anda dimdik bir granit kaya haline getiriverdiler. mücadele mi? al sana 90 dakika mücadele... pas mı? al sana en mükemmelinden pas. 4-2-4 mü? resim çektirmek için değil, pekâlâ hafı ile beki ile işte forvetiyle 4 - 2 - 4 .
demek icabettiği zaman oynayabiliyor ve bizden kuvvetli rakiplerimizi dize getirebiliyormuşuz. bu ümitsiz anda anladığımız tek şey, bu oldu. kaleci nihat, fachetti gibi oynayan bir sağbek şükrü, allahına sığınıp, romen forvetini her an durduran bir sabahattin, ofsayt kaidesini bir türlü bilmeyen, hattâ antrenör puppo'nun ikazına rağmen rakiplerinin ofsayda düşmesini bozan, fakat sahanın en başarılı odamı onursal, ilerde fevzi, ogün, o şahane golü attıktan sonra nedim, eskiye misbeten daha toparlanmış yaşar, tuncay, fehmi ve gemisinin tam kaptanı şeref, hepsi hepsi, kendilerine düşen vazifeyi hakkiyle yaptılar. atılan iki golümüzü de hazırlanışı takdire değerdi. yediğimiz tek golde talihsizliğimiz, şükrü'nün topa müdahale ederken düşmesi oldu.
kısacası rakibimizin oyununu bozduğumuz müddetçe her zaman başarılı oluyoruz. aksi halde, mücadeleyi bırakıp, saldırma gücümüzü kenara itip, teknik oynama hevesine düştüğümüz müddetçe de ağır hezimetlere oluyoruz. iddialı romen’ler karşısında işte bu hakikati bir kere daha anladık.
romen takımı iyi idi ama, şişirildiği kadar büyük bir takım değildi. sagiç, santrfor, solhaf ve santrhaf oyuncuları hasretini çektiğimiz futbolcu tipi idi. ancak uğradıkları mağlûbiyette oyunu ille ortadan yürütmek sevdasına düşmelerinin büyük rolü oldu. netice olarak milli takımımız mücadeleci bir oyunla romen'leri 2-1 mağlûp etti. teşkilâtı ile, antrenörü ile, seyircisi ile, hattâ futbolcusuyla, 19 mayıs stadında cenaze merasimine hazırlandığımız türk futbolünü son anda dirilmiş görmenin sevincini yaşadık. temenni edelim ki, hayırlı başlangıcın bir ilk adımı olsun bu.
maçın başarılı hakemi, oyunun bitiş düdüğünü çaldığı zaman orhan şeref apak'ın hemen yanıbaşında idim. seyircinin coşkun tezahüratı karşısında galibiyetin de verdiği sevinçle kendisinden gecen orhan şeref apak’ı kollarımın arasında burnum. buldum. yetişen doktor tabir tuncan ve atlet ekrem koçak ile birlikte apak'ı soyunma odasına götürdük. doktorun tedavisi ile kendine gelmiş ve konuşmağa başlamıştı: «teknik komitenin cesaretle ortaya koyduğu takım muvaffak olmuştur. çocuklar çok çalıştılar ve maçı kazanmak sureti ile gelecek için ilk ümit ışığını verdiler. gençlere inanıyor ve onlara güveniyorum.»
antrenör puppo, zayıf türkçesi ile «heyecandan sadece üç kelime sayabiliyordu istikbal.. iskelet.,
başarı... ulvi yenal, millî takımı maç boyunca ayakta tutan başkent seyircisine teşekkür ediyor ve şöyle diyordu: «bu maçla millî takım tekrar kazanılmıştır. çeklere karşı oynanan futbol, futbol değildir.»
futbolcular ise, birbirleri ile sarmaş dolaş olmuşlardı. bu arada kaptan şeref, kayınpederi ibrahim tusder'i, «maçtan evvel kampa gelerek (çocuklar bu maçı 1-0 veya 2-1 kazanacaksınız, yalnız sahada durmayın, koşun)» dediğini anlatıyor, galibiyetin iki golcüsü fevzi ve nedim de şunları söylüyorlardı:
romenlerin soyunma odasında üç faktör hâkimdi: teessür... teessür... teessür... futbolcular konuşmuyor, sabahattin, şükrü, şeref, onursal, nedim ve nihat'ı çok beğendiğini belirten antrenör oana, dört kelime ile bir gerçeği ortaya koyuyordu: «maç türklerindi ve türkler kazandı.»
«france football» macmuasuna göre, «romanya galibiyetinde nedim'in imzası var»
dünya kupası müsabakalarına geniş yer veren fransız basınında türk milli takımının, romanya galibiyetinin akisleri büyük olmuştur.
«france football» mecmuası «galibiyette nedim imzası var» başlığı altında milli takımımızın çıkardığı oyunu övmüştür.
mecmua yazısına şöyle devam etmiştir: «ankara’nın 19 mayıs stadında 32.000 seyirci önünde türkiye, turnuada ilk galibiyeti romanyadan kopardı.
6-0'lık çek mağlûbiyetinin kötü izlerini silmek için maça muazzam bir hırsla başlayan türk’ler forvet hattında, defanstan daha çalışkan ve yıpratıcı gözüktüler. nitekim yaşar'ın ortası ve fevzi’nin şutuyla ev sahipleri ileri geçmekte gecikmedi.
romenler de uyumadıklarını, ionescu ve vasile vasıtasıyla geliştirdikleri akınlarla gösteriyorlardı. fakat kaleci nihat şâhâne plonjonlarla gollük tehlikeleri uzaklaştırdı.
ikinci yarıda romenler beraberliği kovalarken nedim 48. dakikada müthiş bir şutla türkiye’nin kefeni yırtmasını sağladı. romenler şeref gollerini altılarsa da bu, parlak galibiyeti değiştirmedi tabii.»
fransa'nın en büyük spor mecmuası france football'ın romanya maçındaki başarısını övdüğü fenerbahçe'li nedim, 2-1 galibiyetimizle sona eren romanya maçında rakip müdafaayı zorlarken. fransız mecmuası «türkiye’nin romanya karşısında elde ettiği galibiyette nedim'in imzası var» diye yazmıştır.