1980’li yılların başı. ankara ulus telekom müdürlüğü merkez bölge şebeke amiriyim. görev ve hizmet alanlarım içerisinde en önemli yeri teşkil eden ankara 19 mayıs stadyumu, atatürk kapalı spor salonu, ankara şehir hipodromu gibi yerler de var… bu mekanlarda malumlarınız olduğu üzere aktiviteler hiç eksik olmaz. futbol müsabakalarından milli bayramlara, yerli yabancı boks müsabakalarından güreşe, voleybol müsabakalarından basketbola kadar… diğer şebeke amirlerimiz gibi hafta içi yoğunluğu zaten var iken, mesela cumartesi ve pazar benim en yoğun mesai yaptığım günlerdir. (tabi ekipmanlarımla birlikte) yine bir pazar günü ankaragücü’nün (yanılıyor da olabilirim ama) sanırım trabzonspor ile maçları var. her zaman olduğu gibi radyo, televizyon naklen yayın devrelerini önceden hazırlıyor, trt teknik servisleriyle aramızda testler, denemeler yapıyoruz. (en az maç saatinden bir saat, bilemedin 45 dakika önce her şey bitmiş olacak.) ayrıca stadyumun sabit telefonları, basılı tribündeki ankesörlü ve sabit telefonlar da her türlü kontrollerden geçiriliyor. her şey hazır. sıra geliyor kumanyalarımızı yemeye. malum bizim kumanya belli. saatler öncesinden hazırlanmış, soğumuş yumurtalı pide (fiks menü bir hafta sonu yumurtalı ertesi hafta dönüşümlü kıymalı, ayran değişmez) trt ise lokantalarla anlaşmalı sıcak kebap, tatlı çeşitleri, isteğe bağlı salata, cola, ayran vs.
malumlarınız olduğu üzere ptt, trt teknik kadroları arasında ayrım gözetmeyen kardeş kuruluş. (ptt olmasa trt’nin teknik hizmetler vermesi imkansız.)
her hafta bu konuda da bir ayrım yok. herkes kumanyalarını ortaya koyuyor, sıcak, soğuk, buz gibi olmuş, taş gibi olmuş demeden birlikte yiyoruz. bir an benim dikkatimi 1 nolu kameramanın yokluğu çekiyor.
- “ya arkadaşlar, bizim kameraman nerede?” diye soruyorum.
- “ya onu sorma ya, çocuğun görev yeri geçici olarak değiştirildi.”
- “neden” diyorum,
- başlıyorlar anlatmaya, “geçtiğimiz haftaki maç vardı ya”,
- “e!”,
- “maçın en önemli pozisyonlarından biri oynanırken, ceza yayı üzerinden kaleye serbest atış kullanılacak. oyuncu koşarak topa hızla hamle yapmak üzereyken her zaman olduğu gibi naklen yayın aracındaki yönetmen, (aracın içinden bütün kameraları takip eder, yönlendirir) ‘1 nolu kamera. kale! kale!’ diye bağırınca kameraman kamerayı bir anlık ani refleksle ceza atışının kullanılacağı kaleye yönlendireceğine ankara kalesi’ne yönlendiriyor… maç canlı yayın, milyonlar direkten dönen maçın en önemli pozisyonu yerine burçlarında büyükçe bir türk bayrağı dalgalanan ankara kalesi’ni seyrediyor.”
- “e, maçın sonu ne oluyor”
- “ne olacak, milyonlar maçın skorunu göremiyor. sonuç: ankara kalesi!”
böylelikle bizim kameraman görevinden oluyor. ve şöyle serzenişte bulunuyor. “ne yapayım abi, milli bayramlardan el alışkanlığım var. bayramlarda hep orayı gösterirdim” diyor. (sevgili arkadaşlarım 19 mayıs stadyumunu bilirisiniz. kapalı tribünlerden baktığınız zaman ankara kalesi bütün haşmetiyle tam karşınızda…)
ihtilalden dolayı seyirciye kötü tezahüratlar vs. yasaklanmış. zira devlet başkanı kenan evren de şeref tribününde yerini almış. ama ankara seyircisi uyanık. “hakem! hakem! anlarsın ya!” tezahüratları eşliğinde oynanıyor…
ankaragücü’nün o zamanki klasik kadrosunu lakaplarıyla birlikte çok iyi hatırlıyorum. kalede “sarı panter” adil. geri dörtlü: hikmet, haluk, fuat, “deli” ihsan. orta saha: cüneyt memişoğlu, sertaç, “bonhof” nazmi, “hrubesch” mehmet, halil ibrahim ve “maradona” sadık…