ooo.. ooo.. ooo.. milli takımımız dün de çekoslovakya’dan kendi sahamız ve kendi seyircimiz önünde tam altı gol yedi. çöktük, dağıldık, savrulduk gibi laflar artık klasikleşen, bir reaksiyon uyandırmayan ve dudaklardan gelişi güzel dökülen sözler oldu. şimdi alıştık demek daha doğru olacak. dünya kupası eleme müsabakalarında kendi grubumuzda oynadığımız maçlarda iki portekiz, bir romanya, bir çekoslovakya dahil tam 15 gol yedik. buna mukabil attığımız ancak bir şeref sayısı... o da lizbon'da.. bütün komşuları ile düşman geçinen bir memlekette nasıl hariciye vekâletine lüzum yoksa, bu kadar kötü neticeler alan ve dünya piyasasındaki prestiji sıfıra düşürülen türk futbolunu, yöneten ne bir federasyona, ne teknik komiteye ne ecnebi hocaya da herhalde ihtiyaç olmasa gerek. bundan sonraki maçlarda bırakalım böyle komiteleri filân, lâlettayin bir sporsevere verelim bu görevi, takımı o seçsin, o çalıştırsın ve o şahıs sahaya çıkartsın. iddia ediyoruz daha iyi neticeler alırız. gepgenç, dipdiri bir çek millî takımı seyrettik. kendi sahamızda bize, tesbih dizer gibi altı tane gol sıralayan bir ekip.. o poluhar, sağ bek lala, solhaf hrdlicka, santrfor kvasnak, soliç jokl’a hayran olduk. kısa zamanda bir mantar gibi bitivermiş bu futbolcular ve çek takımına bambaşka bir hüviyet kazandırmışlar. biz bunların atabeylerine 1956 senesinde prag'da 1-1 berabere kaldığımız maçta kök söktürmüştük. her şeyde olduğu gibi zaman onların lehine çalışmış, bizim ise, aleyhimize.
gelelim türk milli takımına. hepsini bir tenkid süzgecinden geçirelim. ne diyeceğiz? gaz tenekesi gibi bomboş... vurdukça «dan... dan...» ötüyorlar. 4-2-4 oynatacakmış sandro puppo bu futbolculara... bize kalırsa oynamak şöyte dursun resim çektirmek için dahi dirilemiyorlar sahada...