türk takımında ikinci devrede sacit, vlastardi, feyzi, bülent oynamışlardır.
sıcak ve bunaltıcı ağustos ayına rastlayan bu «mevsimsiz» maça, iyi bir tesadüfle, serinletici yağmurların sahada toz, duman bırakmadığı tam bir futbol havasında başlandı.
cüsseleri bizimkilere nisbeten bile epi zaif kalan misafir çocukların en iyi tarafları süratleri. içlerinde sağbek, santrhaf, santrfor, soliç, sağaçık, solaçık fena oynamıyorlar. fakat şurası muhakkakdır ki, onuncu dakikada şişecek kadar nefesi ve enerjisi bulunmayan bizim çocukların teknigi ve futbol bilgileri böyle bir zamanda bile pirelilerden dört, beş klâs üstün. işte bu üstünlüğe rağmen en güvendiğimiz elemanların «tepeden tırnağa kadar» kesilmeleri üç, dört gol farkla kazanılabilecek bir maçı kaybetmemize sebep oldu.
oyunun ilk dakikaları akınlar karşılıklı. onlar topa daha iyi çıkıyorlar. bizimkiler hareketlerinde daha emin. kurtardığımız bir hücumlarından sonra adamakıllı sıkıştırıyoruz. haf hatları forlarımızı katiyen marke etmemesine rağmen dört oyuncile yaptıkları müdafaa, hakkıda toplanan topları defetmeye çoktan kâfi geliyor.
bir çeyrek olmamıştı ki sağlı sollu münferit sıkıştırmalara başladılar. soliçlerinin bilerek ve santrforlarının gayretle inkişaf ettirdikleri akınlar mehmet ali için tehlikeli olmaya başladı. netekim on yedinci dakikada iyice pişirdikleri bir hücumlarında sağiçleri altı pastan ilk golü kalemize soktu. kamçılanacak sinirler de plâj mevsimi dolayısile uyuşmuş olduğundan parlayamadan mutad «üstadane» hareketlerde devam ediyorduk. evet top stopunu, eşapeyi, çalımı onlardan iyi yapıyorduk.. fakat golü de onlar atıyordu. dubluve değil, dubluix gibi karma karışık ve tozu dumana katar şekildeki hücumlarımızdan birinde epi uzaklarda hakkıya favl yaptılar. eşfak çalım yapmaya imkân bulamadığı için topu salladı. kalecileri elleri titreyerek karşılamak istedi. kaçırdı.içeride tuttu. hakem tabiatile golü verdi. derken, bizim çocuklar «şimdi sıra sizde.. buyurun!» gibi bir geri çekilişle, misafirlere yol verdiler. onlar da hep aynı şekilde, demarke buldukları iki açıklarını koştura koştura kalemizi tahdide başladılar. epi de fırsat kaçırdıkları bir zamanda, merkezden aceleyle indiler. sağaçığın kale yakınında havalandırdıkları topu soliçleri, merkez muhacimlerinin ayağına indirdi. o da çamurdan ağırlaşan topa burunla dokundu. gol. 2 - 1 aleyhimize olunca, bizimkiler bu sefer de «sıra bizim» diyerek rıdvan tarafından serthamlelere koyuldular. bu arahiç formunda olmayan süleyman çıkmış ve biraz daha nefesli olduğu görülen bülent oynuyordu. işte bu taze kuvvetin gayretile tesirini arttıran kombinezonsuz hücumlarımızdan birinde haşim güzel hareketlerle önüne çıkan manileri bir bir atlatarak kaleye girdi. berabere biten ilk devre de neticesiz olmakla beraber bizimkilerin hakimiyeti fazla idi.
ikinci devreye hüsnünün forvete cıkmasındaki lüzumsuzluğa mukabil takımda yapılan tadilât faydalı olacak zannını vermiş ise de bunda da aldandığımızı hemen anlamakta gecikmedik. bir çok maçlarında birinci sınıf bek olduğunu isbat etmiş olan vlastardi en bozuk oyununu oynuyordu. sacit, iyi oynayan m. ali kadar formda olacağını yediği ilk golle beraber ..... larında da gösteriyordu. fakat ikinci devredeki göze batan en büyük hata, türk muhtelitinin iki yabancı taraf imiş gibi ...lanmış olarak sağ taraf ayrı, sol taraf ayrı oynamalarıdır.
bu devrede daha açılan sağaçıkları modern açıklar gibi topu kapar kapmaz içeri ve ileri oynamaya başladı. kapalı zaviyeden çok sıkı bir sağ ve üst şütle - necdetin kulakları çınlasın! - güzel bir gol çıkardı
3 - 2 vaziyette maneviyatları nefesleri daha artmış gibi hakimiyeti tamamile ellerinde alan pireliler, dördüncü gollerini de soliçlerinin uzak bir şütile kazandılar. son golü sacit, tıpkı yunanlı kaleci eşfaktan yediği şekilde yedi.
kendi kendilerine durgunlaşmasalar sayı adedini arttıracakları muhakkak olan misafirlerin çözüldükleri bir zamanda, hüsnü müdafaayı bir başına yırtarak kalenin ilerisine kadar girdi. girdi ve golü tamamile garanti ettiğine emin olduktan sonra topu ağlara taktı. bu da hasım tarafın müdafaası ve kalecileri bilhassa kabahatli idiler.
beraberliği tek başına oynamaya temin etmekte ısrar eden hüsnü hakkı kombinezonu gene evvelki şekilde kaleye girmek iken müdafaanın topsuz markajına maruz kaldılar. hakem çok haklı olarak penaltı verdi. hakkının bir pozisyonla hazırlandığı sırada hüsnü gayet yakından ve vurmak istedi. topa karşıdan görmeyip yandan salladığı burun tabiatile havalanarak, beraberlik ümidi de kalmadı ve sahadan mağlûp ayrıldık.