rüzgârı kazanan galatasaraylılar topa da iyi çıktıkları için güneşin sıkıştırmağa başladılar. geçen haftaki gibi bol fırsat kaçırma olmamakla beraber hasım kaleye iniş nisbeti galaasarayın daha lehine idi. fakat ezici olmayan bu hâkimiyet altında güneş te pek yorulmadan oynuyordu. galatasarayın ortası delicilik hassasını temin edememiş, iki içler de w dolayısile epeyce geri kalınca, güzel akmıyan forvet tehlike yaratamıyordu.
güneşin de mukabil akınlarile müvazeneli geçen devre ortalarında ilk müvazenesizliği ekrem yaptı. güneşli olsun, adisababalı olsun memleketin bir, iki, üç, beş yetiştirdiği meşin top san’atkârlarından hılkaten en yumuşağı olan rebiiye evvelâ ekti. sonra bindirdi. sonra biçti. daha sonra da yedi!..
çok nazik ve fevkalâde hüsnü ahlâk sahibi olan sait salâhattin maddi otoritesini kullanmayıp manen ihtarda bulunmayı kâfi görüyordu. ne bileyim? yirmi iki «efendi» nin oyununu, futbol maçını, icap ettirdiği kaideler içinde, idare etmek o da «efendi» ce hareket ediyordu. fakat bu müsamaha fırtına ve borayı yaratacak sağlakların ufukta belirmesi gibi nazarlarda bir: «acaba sonu ne ola ki?» istifhamını gösteriyordu.
ikinci devreye galatasaray güneş altında başladığı için muvaffakiyet ihtimali azalmış gibi idi. nitekim güneşliler hızlandılar. rasihin oyun tarzı yanındakilerden hiç birisine uymadığından bu en tehlikeli oyuncu da pek gol pozisyonuna giremiyordu.
topu dağıtmak mecburiyetinde kalınca tabiatile ayni kolaylıkla aradığı fırsatları etraftan kolay kolay bulamıyordu.
salimin iyi müdafaası ortadaki mutat gediği binnisbe kapamış gibi idi.
sıkışan galatasaray buna rağmen mağlup olacağa benzemiyordu. daha hesaplı ve enerjik bir müdafaa sistemiel berabere bitebilecek maç çekişme haline adam akıllı girmeden galatasarayın üç akınından biri necdet tarafından güneşi deliverdi.
ayağına konan topu, sağ iç yerinde iyi sallıyan haşim çok güzel bir gol yaptı. bu gol beraberliğe razı olmuş bir takımla «acaba ne zaman sayı yapacağız?» düşüncesile hareket eden bir takımda tamamile aksülâmle yapı. maçın bitmesine on altı dakika kala attığı golle alibiyeti siortagladığını zanneden galatasaray gevşedi, gevşedi ve iki dakika geçmeden sakat ve sakar melih çizgi üzerinde yakaladığı topu kaleye gönderdi. avni topu iyi yakaladı. keşke yakalamasaydı koca vücuduna böyle bir vaziyette temin edemediği müvazene dolayısile rasihten yüklendiği bir şarjla kendisini kucağındaki topla beraber kalenin içerisinde buldu.
maçı kazanmış kadar şevka gelen güneş, maçı kaybetmiş kadar şevkini kaybeden galatasarayın sert hareketlerini soğuk kanlılıkla karşılayamadı.
rebii yediği tekmelere lâfzan, ibrahimle, rıza da ayni şekilde karşılık gösterince oyunun başındanberi ekremden doğan «şiddet nevzadı» büyüdü büyüdü ve nihayet eli sopalı, beli kamalı bir derebeyi halinde senbolleşti. ve cidden hiç yoktan üç dört yüz kişinin biribirine girmesine sebep oldu.
haşim havadaki bir topu kendisine mahsus alışile toplamak istedi. kasıtsız olarak ismail de ayni topa sıçramak ihtiyacını duydu. duyar a!. ikisi de yere düşerken yuvarlandılar. ismail bir kenara haşim bir kenara uzandılar. yalnız, haşim yere inerken topun üstünde kaldı ve ayağı adamakıllı burkuldu. işte sarıkırmızının bu çok nazik terbiyeli, iyi futbolcusu aksi zamanda ve kimsenin hatası olmadan böyle bir müessif varta geçirince ortalık «ver yansın» oldu.
olan oldu. yenen yendi velhasıl ayni kanı taşıyan - bence - kardeş iki teşekkül, hiç yoktan birbirine girdiler.
sinirsiz ve normal görüşle mütalea edilecek olursa zatî ve zahirî olmak üzere iki acı sebeple yumruk yumruğa gelen bu mühim hâdise içerisinde yüzleri kızartacak fiil yalnız «tokat halinde tecelli etmekle kalsaydı yine iyi idi. bu esassız fakat devamlı bürudetin «ikinci ihtar» ını benimsemek istemiyenlere türk sporu namına teessüf edenler yardakçılardan daha bol fakat samimî idiler.
hakem sait salâhatin, yukarıda da söylediğim gibi böyle bir «hır gür» için lâzım olduğu şekilde «eli bayraklı» olamazdı.