ilk basımı 2008 yılında olan harun çelik'in "bize her yer trabzon" kitabından;
melis balta ile babası arasında geçen diyalog, aslında trabzonsporlu olmak adına çok şey anlatıyor bize. biz trabzonsporlu olmak ile zaten ayrıcalık kazanmışız. ankara'dan, 13 yaşındaki minik bir yüreğin kaleminden okuyalım.
biz trabzonspor'u hep kazansın, şampiyon olsun diye sevmedik ki...
2006-2007 sezonunun son maçı: ankaraspor trabzonspor... o sabah büyük bir heyecanla fırlıyorum yatağımdan... yüreğim kıpır kıpır. nasıl olmasın ki? trabzonspor'um o gün ankara'ya gelmiş ve babam söz vermiş bana maça seni de götüreceğim diye...
kahvaltımı bordo - mavili formamla yapıyorum. ne yiyip içtiğimi hatırlamıyorum bile. derken yola koyuluyoruz babamla. küçücük kalbime nasıl sığıyor böylesine büyük bir heyecan? babamın arkadaşlarıyla buluşacağımız yere gelince içimdeki heyecan yerini coşkuya terk ediyor. her yer bordo - mavi forma ve kaşkollerle dolu. sanki yıllardır tanıyorum herkesi. tüm abilerim öyle sıcak, öyle tatlı ki...
bizi stada götürecek otobüse bindiğimizde hala inanamıyorum olan bitene. tezahüratlar yapılıyor otobüsün içinde büyük bir coşkuyla. inanır mısınız hiçbirini duymuyorum bile. babamın "hadi kızım geldik artık." sesiyle kendime geliyorum. sanki yürümüyor uçuyormuşum gibi hissediyorum kendimi.
stada girdiğimizde heyecana yüreğim dayanmıyor artık. aman allahı!!! yattara bile burada. sanki gözlerimin içine bakıyor seyirciyi selamlarken. o an benim küçücük yüreğimdeki kocaman sevgi fırlıyor yerinden koşmaya başlıyor yattara'ya... maçın başladığını bile anlayamıyorum. ben hala şoktayım. tribünlerde müthiş bir tezahürat başlıyor birden. cılız sesimle ben de katılıyorum onlara. aslında hepsi de bildiğim tezahüratlar. belki de yüzlerce kez söylemişizdir bunları babamla. ama sanki sesim hiç çıkmıyor, ben bile zor duyuyorum kendi sesimi...
ayaklarım yere basıyor derken bir davul tokmağı uzanıyor bana doğru. sevimli ve gülen yüzüyle bir abim "gel bakalım... artık amigo sensin." diyor bana. ne olduğunu anlamadan elimde buluyorum davul tokmağını. yavaş ve titrek bir şekilde dokunuyorum davula. abi tutuyor kolumdan "bak böyle vuracaksın" diyor göstererek. şimdi daha hızlı vuruyorum ve giderek daha hızlı... eller tempoya başlıyor benimle. sanki bütün tribünün hâkimi gibi hissediyorum kendimi. coştukça coşuyorum artık. belki de tribünlerin ilk bayan amigosu benimdir diye geçiriyorum içimden, gülüyorum kendi kendime. o an yaşadığım heyecanı anlatacak kelime bulsam hepsini anlatacağım aslında...
bu arada maç oynanmış, trabzonspor'um yenilmiş, kimin umurunda... tek bir karesini bile hatırlamıyorum ki maçın. kazanmak için gelmemişiz ki oraya. aklıma geliyor babamın sözü; "biz trabzonspor'u hep kazansın, şampiyon olsun diye sevmedik ki..." yüreğimizdeki kocaman sevgiler getirmiş hepimizi bir araya... biliyorum henüz hayatın başındayım ama bu kısacık sürede bundan daha mutlu olduğumu da hatırlamıyorum.
belki de hayatım boyunca hiç unutmayacağım bu günü... bu yüce sevgi benimle birlikte büyüyecek adım adım...
şimdi öyle teşekkür ediyorum ki babama. teşekkürler babacığım... bana bu güzel aşkı aşıladığın için... teşekkürler
trabzonspor, hep var olduğun ve bizimle birlikte hep var olacağın için. sen küçücük yüreğimin en derin yerindeki en büyük aşksın. benimle birlikte sen de hep büyüyeceksin. ve âşıkların seni hiç yanlız bırakmayacak. sen, asla yanlız yürümeyeceksin...