* herşey sekiz on dakika içinde bitti bizim için.. pekâlâ oyunu başabaş götürüyor, romen'lere karşı kendi sahalarında beraberliği kovalıyorduk, hem de henüz kırkbeşinci saniyede yediğimiz gole rağmen, ve paniğe uğramadan.. ve sekiz on dakikalık fırtına bütün ümidimizi bitiriverdi. oyunun başından beri sakin sakin yoluna devam eden bizim tekne, sallanmağa başlamıştı. artık saha her tarafı ile rakiplerimizindi. ve biz fırtınayı haber veren alanlara karşı koyacak güçte değildik. maçı romen'ler fizik güçleri, fizik üstünlükleri ile kendi yönlerine çevirip bir anda farka gittiler. dün bükreş’te oynadığımız dünya kupası maçını 3-0 kaybedişimizin kısa özeti buydu. güzel güzel giden oyun değilmiş, denizcilerin deyimi ile «hava patlamıştı» kısacası. biz romen'lerin dalgalar halinde üzerimize gelen akınlarına karşı koyamayacak, sinecek ve kaybolacaktık. çünkü hazırlıklı değildik, çünkü tedbirli değildik, çünkü takım tertibinde akıllı değildik. sonunda battı bizim tekne.
* * *
* oyunun ilk yarısı için iyi oynadık demek hatalı olmayacaktır. bu gerçeği yakından teslim edecek üç kişi avusturyalı hakemlerdi. maçtan sonra otelin asansöründe dediler ki:«romenler ilk
devrede fazla bir varlık göstermediler. oyun türklerindi. ikinci yarıda ise, hava değişti. siz durdunuz onlar parladı.» orta hakemi schiller'in bir çift sözü daha kalmıştı: «ama türk takımında gol atacak kimse yok.»
* * *
* ne yapıp yapıp, türk milli takımının hücum hattına vurduğu yerden toz kaldıracak bir saldırıcı eleman bulmak zorundayız; iki kere iki dört. bu saldırıcı tip 4-2-4 modası çıkıncaya kadar metin oktay’dı, ama bugün bu düzen içinde metin’in bu karakterde futbol oynamasına imkân yoktur. çünkü metin, ölü insaytlerle hazırlayacılık nedir bilmeyen arkadaşlarının ortasında yalnız kalmaktadır. ona pas vereceksin, onu pozisyona sokacaksın ki, vurduğu yerden ses getirsin. bizde tam tersine idi işleme şekli. metin hazırlayıcılık görevini yüklenmişti. hiç biri yoktu bu işi yapacak olanların. zavallı metin dizleri kesilinceye kadar didindi, sonunda o da tembeller arasında kaynayıp gitti.
* * *
* takım kuruluşu için maçtan evvel «yöneticiler hataya düştüler, onlarla aynı görüşte değiliz» demiştik. hiç temenni etmezdik ama netice ve oyunun ikinci yarısında birden baş gösteren çöküntü takımın hatalı kurulduğunu ortaya koydu. nevzat, bu maçın düğüm adamı idi. ankara'daki can'ın görevini yapacaktı bir senedir sahalarda görmediğimiz nevzat.. genç futbolcu biraz da gösterişe kaçarak oyunun başında birkaç güzel hareket yaptı ve alkış topladı. devrenin sonunda yaptığı ortanın direklere çarpıp gidişi talihsizlikti belki. sonra, kaskatı kalıverdi sahanın ortasında. çok büyük meziyetleri olan bu çocuk böyle bir maça hazır değildi. maç kaabiliyetini kaybetmişti. bir sene kendi takımından uzak kalan nevzat’ı yarım yamalak bir-iki antrenmanla takımın en can daman olan yere koymanın mantıkla izahı yoktur. kaleci için de öyle. o da bir dünya kupası maçına çıkacak yeterlikte değildir. şu golde hatası vardı bu golde hatası var demekten çok, yediği üçüncü golü tamamen maç oynamama noksanlığından ileri geldiği doğrudu. bir romen gazetecinin dediği gibi komik gol yedi bizim kaleci. yazık oldu yılmaz'a.
* sonuç: bir günde romen'lerden sekiz gol yedik. hazmet hazmedebilirsen?