* romanya'ya karşı oynayacağı açıklanan onbirimize, «sürpriz takım» demek hiç de hatâlı olmaz. aslında bu deyim, sadece bize değil, çokça romenlere ait... şaşırdılar onbirde şenol'un adını göremeyince... «çok formda olduğunu duyduk, eskiden de tanırız. niye şenol yok takımınızda?» diyorlar. bilmiyorlar ki bu soruyu şu anda milli futbolcular dahi birbirine soruyor: «niçin şenol yok?» sürprizin böylesi karşısında insan söyleyeceğini de şaşırıyor. fakat yetkililerin sözü hazır: «şenol, 4-2-4'ün adamı değil..» acaba fenerbahçe'nin 4-2-4'ü çok iyi tatbik ettiği son maç çok iyi tatbik ettiği son maçlarını mı görmemişler, yoksa bu maçlarda o 4-2-4'ü en iyi başaranlardan şenol’u mu?
* şenol'a tercih edilen nevzat'ı ise. koca mevsim boyunca gören yok... ne kendi takımında oynadı, ne muntazam milli takım idmanlarına gelebildi. millî takımda tek devrelik antrenman maçı, 4-2-4‘ü en iyi onun tatbik edeceğini yetkililere anlatmış demek...
* takımın ikinci sürprizi de. kaleci yılmaz... o da nevzat gibi, askerde olduğundan lig’de oynamak ve milli takım idmanlarına katılmak imkânını pek bulamamıştır. ve son dakikaya kadar kalede ali'nin oynatılacağını biliyordu herkes. bizzat yılmaz bile, kaleci olarak alinin oynayacağından emindi. fakat son dakikada piyango, yılmaz'a çarpıverdi. ali'nin oynatılmayışının sebebi mi? yok yok, 4-2-4'1e ilgisi yok onun... sadece «çok heyecanlı» imiş... yılmaz'ı «daha soğukkanlı» olduğu için kaleye koyduklarım belirtiyor idareciler ve teknik adamlar... «ali ne kadar iyi oynarsa oynasın, bu heyecanı sebebiyle takıma giremezdi» diyorlar... futbolun cilvesi hep bunlar!.. fazla heyecanlı olan, bu yüzden takıma giremiyor. fazla sâkin olan da «lâkayt» diye... bu hesaba göre, kafilenin en heyecansız adamı sandro puppo'ya bile yer var takımda...
* şeref de çok heyecanlı... ama korkmayın, takımdan çıkarmadılar heyecanlı diye.. çünkü onun heyecanı başka kaynaktan doğuyor. dün kızının yaş günüydü. «aaah, diyordu şeref, kızımın ilk yaş gününde yanında değilim... inşallah ikinci yaşını kutlarken beraber olurum...» ve «milliyet» vasıtasiyle mesajım sundu kızına: «sevgili yavrum alev... bu ilk yaş gününde bulunamadım. yanaklarından öperim. bundan sonra hep yanında olacağım...» daha sonra da saim kaur'a döndü şeref: «ağabeyciğim, ne olur bir daha 1 mayısta milli maç almayın!.. kızınım doğum günü...»
* romanyada türkiyenin temsilciliği var mı? şu koca bükreş'te koca türkiye'nin bir elçiliği var mı? eğer olsaydı, türk milli takımım karşılamağa gelmez miydi? uğramaz mıydı milli takımın oteline? haaa, elçilikten biri telefon etti dün: «bizi arıyormuşsunuz, bir isteğiniz mi vardı?» diye sordu. ne isteyecektik, «orta şekerli kahve» dedik... doğrusu elçiliğin bu ilgisizliği, milli takımların yanından ayrılmamış, doktorlar getirmiş, nice elçileri ve elçilik mensuplarım hatırlattı...
* yağmuru bir garip buranın.. duruyor, sonra tam geçti sanılırken, birden bastırıyor gene.. çocukları biraz çekindiriyor bu yağmur... saha nasıl olur yağmurda? hani portekizliler gibi yapsak, diyorum. nasıl onlar «çim saha isteriz, bizim avantajımız bu» demişlerdi... biz de romenlere «avantajımızı kaybetmek istemeyiz, biz de ille çamur saha isteriz. yıllardır ona alıştık» diyemez miyiz?