* ah, şu mevzuat hazretlerleri koskoca bir türk milli takımını 18 saat müddetle dört tekerlek üzerinde ve sallantı içinde tâ, istanbul'dan bükreş’e götüren zihniyet. sadece gidişte aldığımız 800 kilometrelik yolun bir de dönüşünü düşünüyoruz da ürpermemek elimizden gelmiyor. allah razı olsun şu otobüs şirketinin sahibinden. yoksa bir vasıta ile bu yolculuk yapılsaydı, her halde kafilemizin stad yerine hastahaneye gitmesi gerekecekti.
* yolculuk çocukların gayreti ile oldukça neşeli geçti. bilhassa eski zağrada şıpka dağlarından geçerken yenilen yemek kederleri dağıttı. fakat havanın soğukluğu çocukları epey rahatsız etti. silistireden geçerken türk turistlerle karşılaşmamız otobüsün rahatsızlığını hemen unutturuverdi. ama yine de herkesin fikri böyle ciddi bir maça bu tarz bir vasıta ile katlanmanın yersiz olduğu idi. metin «dizlerim uyuştu sanki» derken ızdırabını yüzünden anlamak mümkündü.
* rusçuk'a gelirken ahalisinin ekseriyeti türk olan bu şehirde büyük bir hüsnü kabul gördük. otobüsün etrafını alan rusçuk'lular bize sigara ikram ederlerken «çok şükür türk gördük» diye sevinçlerini belli ettiler.
* yol boyunca idareciler hariç hemen hiç kimse can ve özcan'dan bahsetmedi. maça gelip gelemiyecckleri esasen kati olarak belli olmayan bu iki futbolcumuzun kafilede bulunmaması pek yadırganmadı dersek hatâ etmemiş oluruz.
* konya lezzet lokantasının seyahat için hazırladığı yollukların üzerinde «metin'e aittir», «can'a verilmesi lâzımdır» gibi yazılar yazılmıştı. bunlardan can'a verilmesi yazılanı bana düştü. metin, kendisine ait olan paketi kimseye kaptırmamağa azami gayret gösterdi.
* otobüsün radyosundan dinlediğimiz ankara radyosunun haber bülteninde türk milli takımının seyahatinden hiç bahsedilmemesi hayretle karşılandı. bilhassa haberlerin sonunda verilmesi âdet haline gelen spor kısmını herkes birbirine belli etmeden dikkatle dinledi ama nafile. türkiye radyoları için bu haber câzip değildi anlaşılan..