portekiz'le oynadığımız ilk eleme maçında korktuğumuza uğradık
bir bozgun daha 5-1
maçın başından itibaren geriye çekilen takımımıza karşı râkibimiz bir antrenman rahatlığı içinde gollerini attılar
namık sevik lizbon'dan bildiriyor
günlük güneşlik bir bahar havası içinde, bulunabilecek en iyi futbol sahası üzerinde portekiz'le bir maç yaptık, hayır maç yapmadık, antrenman verdik portekizli dostlarımıza...
görünen köy kılavuz istemezdi, bu maçı alamayacaktık. ama elbette türk futbolunun kendisinden çok üstün bir takıma karşı bile olsa söyleyecek bir kaç sözü, gösterecek birkaç futbolcu hareketi, birkaç as'ı olmalıydı. işte biz bunları da gösteremedik.
heyecan, mağlûbiyet korkusu, rakibin üstünlüğü; şu bu... bunların hepsi beklenen şeylerdi, ama başlama vuruşu yapılırken blok halinde geriye kaçan, daha sahaya dizilirken yerlerine değil de, orta çizgiden onbeş metre geriye kaçar gibi davranan bir forvet hattına ne buyurulur? ileri sahaların güvenilen adamı metinimiz bile sağ haf gibi oynuyor ve fevzi ilerilerde tek başına dolaşıp duruyordu.
görünen köy kılavuz istemez
oyun başlarken astronomik bir farktan ürküp «birkaç gol» ile yetinmek istediğimiz belliydi. esasen ilk tehlikeyi de ilk dakikada atlattık: eusebio'nun
çektiği firikik kalenin üstünden avuta gitti. bir dakika sonra gene eusebio'nun attığı şütü varol uçarak kornere çıkarıyor ve kornerden sonraki karışıklıkta torres'in kafa şutu ile top kaleye girerken ismail karşılıyordu. beşinci dakikada torres'in bir başka kafa şütünü de gene ismail çıkartıyordu. dakika 8: gene torres - uzun boylu olduğundan daha uzun görünen adam - gene bitiverdi. varol'un kalesi önünde, sıçrarken herkesin üstünden seyrediyor çevresini. bu defaki kafa vuruşu üst direğe çarpıp kurtuluyor.
sonra simoaes'in, sonra augusto'nun şütleri auta gidiyor. sonra eusebio'nım dalışı ve varol‘un karşılayışı. 14 üncü dakikada torres'in şâhâne şütü ve varol'un uçarak kurtarışı. kim kurtarır bizi görünen felâketten?
17 nci dakikada yavuz, augusto'ya faul yaptı. eusebio kaleye şandelledi, coluna kafayla daldı: ilk gol..
bundan üç dakika sonra torres kendi uzattığı topa daldı ve yetişti. varol çıktı, yattı ayaklarına, çarpıştılar. top eusebio’nun önüne, oradan kalemizin ağlarına gidiyor. yazıkk! şükrü ve ercan çabuk davranamadılar. varol sakatlanıp iki dakika daha yerde yatıyor.
fevzi'nin kafa golü
bu golden sonraki kısa bir durgunluğu var portekizlilerin. işte bütün oyun boyunca dikkati çekecek birkaç kontratağımızı bu sıralarda yaptık. ama, sonuç almakta bizden ve oynadığımız futboldan o kadar uzak ki.. birden 33 üncü dakikada o umulmayan şey oldu: metin’in sürükleyip getirdiği atakta topu alan fevzi sürüp, götürürken arcanjo faul yaptı. şerifin kale önüne düşürdüğü faul atışını costa pareira inanılmayacak bir ataletle bıraktı. dalan fevzi kafasını vurdu ve gol. herkes şaşırdı bu sürprize. biz bile sevinemedik.
bundan biraz sonra fevzinin uzaktan yaptığı bir şandelde aynı pereira - belki de gözlerine güneş geldiği için - az daha topu kalesine alı verecekti. sonra metinin, şerefin ve fevzinin tesirsiz birkaç uzanışları...
devre 2 - l gibi ümit verici bir skorla bitti. fakat bu skorun 45 dakikalık oyunu ifâde etmediği âşikardı.
portekiz'in sahaya yayılışı
nitekim, ikinci devreye başlar başlamaz gene meydanı bomboş - söz gelişi veya benzetme olarak değil gerçekten bomboş - bulan portekizliler sahaya antrenman yapar gibi yayılıverdiler. neden yayılmasınlar ki; türk milli takımının on oyuncusu orta sahadan çok gerilerde «saha markajı yapıyordu.
52 nci dakikada simoes’in soldan aşırdığı topa, gerilerden koşarak yetişen graça bekletmeden sert bir şüt patlattı. kalecimiz uçarak topa yetişiyor, fakat eline çarpan top kaleden içeri giriyordu: üçüncü golü yemiştik ve daha 38 dakikamız vardı.
eusebio ostüste çakıyor
aradan 11 dakika geçecekti âsab bozukluğu içinde. sonra da solbek pedro gomez kalemize kadar sokulup bomba gibi bir şüt yapıştıracaktı. top direkten dönerken sanki bununla birşeyler kurtarmışız gibi sevinecektik. ama doğrusu buna da vakit kalmadan hakem aleyhimize bir çift vuruş verecekti. yığıldık tabii kalenin içine, ana baba günü oldu kale sahası. birdenbire coluna lâf arasında dokunuverdi topun dibine, bizimkiler daha «sayım suyum yok» demeğe vakit ararken. eusebio çakıverdi topu ağlarımıza doğru.
maç yapıyorduk. didiniyorduk sahada. gol yememek için kapanıyorduk. ve heyhat yağdan kıl çeker gibi rahat goller atıyorlardı bize...
sonra birkaç kahraman çocuğun canlarını dişlerine takarak saldırışı... şeref, fevzi, yılmaz, metin.. saldırıp sonra tekrar gerilere geliyorlardı.
ama, maçın 78 inci dakikasında kalemizin önünde patlayan flâşta kimsenin kahramanlık yapacak hali yoktu: eusebio’nun ceza sahasının 5 metre gerisinden çektiği frikik o kadar şâhâne idi ki, bu golü seyretmiş olmak değil, yemiş olmak bile çoluk çocuğuna anlatacak şeyler dağarcığına bir şeyler katmak sayılırdı.
ve maç bitiyordu kısa bir süre sonra: 5-1. ohhh! o kadar iyi kapanmıştık ki.