taraftarın yurtsuzluk hissi türkiye’de kulüpler taraftarların e-bilete yeterli ilgi göstermemesinden yakınıyor. spor yazarı tanıl bora, avrupa’daki taraftar boykotlarından hareketle türkiye’deki uygulamanın geleceğini kaleme aldı. 28 ağu 2014 güncelleme 09:57 tsi aljazeera.com.tr
avrupa liglerinde yeni sezon başladı. ingiltere’de yedinci kümeye tekabül eden kuzey küme bir’de fc united of manchester, dördüncü hafta sonunda orta sıralarda yer alıyor. lig iki’de (dördüncü küme) afc wimbledon fena başlamadı, başaltını zorlayabilir. avusturya üçüncü lig batı grubu’nda austria salzburg, altı haftada altı galibiyetle lider.
bu üç garibanla niye ilgileniyorum? ortak özellikleri, endüstriyel futbola karşı protesto hareketinden doğmuş olmaları. üçü de, kulüplerini tamamen ticarileştirmekle ve taraftarları kaale almamakla suçladıkları yönetimlere küsen taraftarlarca kurulmuştu.
en kıdemlileri afc wimbledon, onuncu yılını deviriyor. 2003’te wimbledon’un yeni sahibinin kulübü 90 kilometre uzakta bir beldeye taşıma kararına isyan eden taraftarlar, ertesi yıl kendi kulüplerini kurdular. afc‘nin resmi açılımı “association football club”; modern futbolun ilk çıkışındaki ismine nostaljik bir gönderme. fakat “a fan‘s club” (taraftarların kulübü) veya “another football club” (öteki/başka futbol kulübü) anlamlarına da göz kırpıyor bu kısaltma. takım düzdüler, sponsor buldular, dokuzuncu kümeden başladılar, dörde kadar çıktılar. dört bini aşkın seyirciye oynuyorlar.
fc united of manchester, 2005’te, kulübün amerikalı işadamı glazer tarafından satın alınmasıyla iyice geleneğinden kopup “şirkete” dönüştüğünü düşünen, özellikle biletlerin olağanüstü pahalılaşmasına kızan manchester united taraftarlarınca kuruldu. 10’uncu kümeden başladılar, 2008’den beri yedinci ligdeler. seyirci ortalamaları 10 bini geçiyor.
austria salzburg da 2005’te, kulübü satın alan red bull firmasının takımın adıyla beraber amblemini ve renklerini de değiştirmesine katlanamayan taraftarlarca, otantik adı ve geleneği yaşatmak üzere kuruldu. mahalli amatörden başladılar, hızla üçüncü lige kadar çıktılar.
bir muhalif taraftar kulübü daha
bu sezon öncesinde, bu üçlüye almanya’dan bir halka eklendi. kurucu çekirdeği, hamburger sv’nin en önemli taraftar gruplarından, müthiş koreografileriyle dikkat çeken “chosen few” (bir avuç seçilmiş) oluşturuyor. yıl başındaki kulüp kongresinden, futbol biriminin ayrı şirket olarak örgütlenmesi kararı çıkması, onları bu yola sevk etti. üyelerin oluşturduğu kongrenin karar ve denetim yetkisinin böylece devre dışı bırakılması, kulübün artık “onların” (sevenlerinin, taraftarlarının) olmaktan çıkması anlamına geliyordu, chosen few sözcülerine göre.
chosen few daha mayıs’ta, önümüzdeki sezon kulübün profesyonel futbol birimine tribünde destek vermeyeceğini açıkladı. grubun birçok üyesi kombine kartını iade etti. sonra bir adım daha atıp, onlar da kendi kulüplerini kurmaya karar verdiler. temmuz’da hfc falke’yi kurdular. bu adla, hamburger sv’nin kurucu bileşenlerinden biri olan 1906‘lı falke (şahin) kulübünün hatırasını selamlıyorlar. takımlarını oluşturup 2015’te amatör kümeye başlamayı hedefliyorlar.
kuruluş açıklamalarında, dertlerini şöyle özetliyorlar: “profesyonel futbolun özellikle son 15 yıldaki genel seyri, bizi yurtsuz bıraktı. stat adlarının satılması, kulüp adlarının değiştirilmesi, kulüp birimlerinin parça parça pazarlanması, politikacıların istismarı, futbolu sermayenin elinde bir canavara dönüştürdü. artık acı eşiği aşıldı, bu gelişmelere katlanamıyoruz. fakat bu spordan ve onun etrafındaki yaşantımızdan aldığımız zevki feda etmek istemiyor, kendimize yeni bir yurt kuruyoruz.”
boykotçu taraftarlar
almanya’da bir başka bundesliga kulübü, hannover 96 da yeni sezona ciddi bir taraftar boykotuyla giriyor. hannover ultralarının, kulüp yönetiminin onları horlayan, baş belâsı gibi değerlendiren tutumundan sıtkı sıyrıldı, tribünden çekilmeye karar verdiler. kulüp yönetiminde ultraların seslerini bastırmak için hoparlörleri güçlendirme önerilerinin bile dile getirilmesi, başkanın bir iki meşale yakma vakasından hareketle bütün taraftar kitlesi hakkında hakaretamiz konuşması, bu sezon kombinelerinin uzatılmayacağının duyurulması, üst üste birikti.
gerçi grubun tribünde mekân tuttuğu bloklar için kombine satışı sonradan serbest bırakıldı, kulüp gönüllerini almak için hayli çaba gösterdi fakat testi kırılmıştı bir kere. ultralar zaten kulüp başkanının, almanya’da kulüplerin yüzde 49’dan fazla hissesinin belirli bir kişi veya gruba satılmasını önleyen şartı değiştirmek istemesinden rahatsızlar. istenmedikleri yerde olmayacaklarını, 2013/14 sezonunda sadece 2. takım’ı destekleyeceklerini açıkladılar. dördüncü basamak demek olan mahalli kümede mücadele eden 2. takım ile, artık a takımda bulamadıkları duygusal özdeşleşmeyi kurabileceklerini düşünüyorlar.
türkiye’de passolig boykotu
mesele evrensel. futbol, doğuşundan beri bu mücadeleyle iç içe gelişti: futbolun tarihi biraz da “organik” oyunla onun “resmî” biçimi arasındaki çelişkinin tarihidir. bu didişmenin günümüzdeki vesilesi malûm: endüstriyel futbol.
nitekim, türkiye’de de gençlerbirliği’nin taraftar gruplarından alkaralar, hannover ultraları'na benzer bir kararla giriyor yeni sezona. 14 ağustos’ta yaptıkları açıklamayla, bu sezon süper lig’deki takımlarını statta izlemeyeceklerini, onun yerine “altyapıdaki bebeleri” ve hentbol takımını desteklemeye gideceklerini duyurdular. fiilen gençlerbirliği’nin pilot takımı hüviyetindeki, 2. lig’de yer alan hacettepe’nin maçlarını da ziyaret etmeyi düşünüyorlar.
alkaralar’ın boykot nedeni, onlara mahsus bir kapris değil: passolig uygulaması. irili ufaklı birçok taraftar grubu, passolig almayacağını duyurdu. taraftar hakları derneği, bu salı günü, tüketiciyi yanıltıcı eksik-yanlış bilgiler içerdiği, taraftarı şiddet eğilimli göstererek insan onurunu ve kişilik haklarını zedelediği gerekçesiyle passolig reklamlarının durdurulması için başvurdu. dernek mayıs’ta passolig uygulaması hakkında yürütmeyi durdurma kararı aldırmış ancak bu karar bir süre sonra kaldırılmıştı. zira bu uygulama bir “devlet kararı” olarak dikte ediliyor.
ülkenin en ciddi spor yazarlarından cemal ersen dahi, “ya bitecek, ya bitecek”çi agresif bir üslupla savundu passolig’i; bu arada bütün eleştiricileri avantacı tribün çetelerine indirgemekten sakınmadı. kulüp yönetimleri zaten “yukarıdan böyle isteniyor” sinyali karşısında hemen “başüstüne” tavrı takınmaya teşneler. bu bakımdan, beşiktaş divan kurulu üyesi levent kulu’nun, passolig uygulamasına karşı çıkışının özel bir değeri var.
genel olarak e-biletle ilgili daha önce yazdığım eleştirileri yinelemek istemiyorum. e-bileti ilke olarak reddetmeseniz bile, passolig uygulamasının seyircileri bir kredi kartı müşterisi olmaya zorlayarak tüketici haklarını ihlal eden yanına kenan başaran ısrarla dikkat çekiyor.
“söğüşlenmekten” ve peşin zanlı muamelesine razı edilmekten belki daha önemsiz ama çok saf bir rahatsızlığı dile getirmekten kendimi alamıyorum: niçin kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyorsunuz? nedir bu formalite, bu kayıt kuyut? insanın küçük yeğenini alıp ilk maçına götürmesi gibi mübarek bir an’aneyi (şayet hâlâ mümkünse!) neden ruhsata bağlarsınız? neden, şehrinize gelmiş bir arkadaşınızı maça götüremeyesiniz? neden taraftarı olarak “sisteme kaydedildiğiniz” takımdan başka bir takımın maçını ziyaret edemeyesiniz? gayet yalın: neden “hadi maça gidelim” diye çıkıp da bir (üst düzey) maça gidemeyesiniz?
ne olacak?
gün aşırı transfer maytapları patlatan trabzonpor’un başkanı, kombine satışının iki binlerde kalmasından yakınıyor. passolig, zaten tantanasına kıyasla pek az seyredilen bir lig olan süper lig’in statlardaki canlı tanıklarını belli ki daha da azaltacak. büyük ihtimalle süper lig ve ptt 1. lig maçlarında tribünlerde kocaman boşluklar göreceğiz. futbol ekonomisi zaten esasen televizyon yayını paralarına dayandığından, belki kulüpler bu işe fazla aldırmayacak. ne var ki seyirci “ambiyans” için de lâzım! televizyon seyircisini tatmin etmek için de statta seyirciye ihtiyaç var.
muhtemelen, “alışırlar” diyorlar. taraftarın maçsızlığa dayanamayacağına, o neşeyi ve o azabı özleyeceğine güveniyorlardır. şampiyonluk ve düşmeme heyecanının bulaşıcılığına bel bağlıyorlardır. boykotçu taraftarların avuçları kaşınacak, karnında kelebekler uçuşacak, kendilerini yurtlarından ayrı düşmüş hissedecek, bir zaman sonra kıyın kıyın stada dönecekler. en azından bazıları. ama ya hamburg taraftarlarının dediği gibi, tribünün artık yurtları olmaktan çıktığını hissediyorlarsa?