sezonun sonu yaklaşırken, güneşli ve hafif rüzgârlı bir bahar gününde tribündeki yerimizi aldık. maçın başlamasını beklerken tek muhabbet konumuz, 14 nisan’dan itibaren süper ve 1. lig’de kâğıt bilet devrini sona erdirecek olan passolig uygulamasıydı.
türkiye’de uygulamaya başlanan her yeni şeyde olduğu gibi, passolig de hiçbir pilot uygulama yapılmadan, hatta doğru düzgün altyapı bile hazırlanmadan ve sahada test edilmeden “bodoslama” bir şekilde hayata geçiriliyor.
orcan, şirket görevlilerinin maçtan önce taraftarlarla uygulama hakkında konuştuklarını ve karakızıl’dan bir taraftarın görevliye, “amaç şiddeti ve küfrü engellemekse, biz zaten tribünde bu sorunu çok uzun zaman önce çözdük. passolig kullanmamıza ne gerek var?” diye sorduğunu ve görevlinin kısa bir süre kem küm ettikten sonra “evet haklısınız aslında” dediğini anlattı.
bir hafta önce gençlerbirliği kulüp müdürü ile ayaküstü yaptığımız konuşmada, uygulama hakkında çok fazla soru işareti olduğunu ve sanki “bir hayata geçirelim de bakarız” gibi davrandıklarını söylemiş ve turnike önlerine kurulması düşünülen “ekranlı sistemin” anadolu’daki stadyumların yapısı düşünülünce pek olası görünmediğini eklemişti. maça girerken ödenmesi gereken 2 tl’lik “turnike geçiş ücretinden” de bu muhabbet sırasında haberdar olmuş ve şaşırmıştık.
maç boyunca taraftarlar, “keriz olma passolig alma!” ve tüm alışılagelmiş tezahüratlara “passolig” kelimesini eklenerek uygulamaya tepki gösterdiler.
malzeme bu kadar!
erciyeslilerin saatli kale arkasının tellerine astıkları “kayseri’den erciyes dağı kadar sevgi getirdik” pankartına önce şaşırdım sonra çok hoşuma gitti. çünkü güzide futbol dünyamızda bu tarz hoşgörülü pankartlara pek alışık değildik.
çeşitli nedenlerle her hafta sirkülasyonun yaşandığı kale ve orta sahada yine değişiklikler vardı. bir önceki haftaya göre dahlin, gosso ve jimmy sahadaydı.
ilk dakikalarda daha istekli görünen taraf olsak da tüm sezon olduğu gibi, topu ceza alanına bir türlü sokmayı başaramıyorduk. buna karşılık, düşme sınırında dolaşan ve iyi bir kadrosu olan erciyes’in vasat oyununu şaşkınlıkla izliyorduk. 30’da jimmy’nin kullandığı köşe vuruşuna zec’in beklenmedik kafa vuruşunu kaleci gökhan’ın son anda çıkartışını heyecanla izlerken, geride kalan 60 dakikada böyle bir pozisyon yaşayamayacağımızdan habersizdik!
bizden gitme azofeifa, cem can ve yasin’i (son bölümde birkaç “gereksiz” hareket yapsa da) izlemek enteresan bir duyguydu. geçen yıl bize bol bol güzellikler yaşatan vleminckx’in de sahada olmasını isterdim doğrusu…
ikinci yarının ilk bölümü yine vasat geçti. son bölümde ise erciyes biraz daha kıpırdanmaya ve özellikle sağ kanattan pozisyonlar yakalamaya başladı. bunlardan birinde, çaprazdan ceza alanına girip şut çekmek üzere olan edinho’nun önüne yatarak topu engelleyen ahmet’i uzun süre alkışladık.
maçın sonlarında yaşanan bir pozisyonun ardından tanıl abi bana dönüp, “malzeme bu kadar. ne bekliyoruz ki!” diyerek durumu özetliyordu.
neredeyse her pozisyonda, tatile gitmek istediklerine vurgu yapan kırmızı-siyahlıları izlemekten pek keyif almasak da, bir kere daha arkadaşlarla tribünde buluşup muhabbet etmek güzeldi…