ural (macanilari.com’da hugo sanchez) ve zeynep'in ufaklıkları idil'in 1. yaş günü için yaptığımız kahvaltılı doğum gününün ardından stadyuma doğru yola çıktım. oldukça sıcak geçen şubat ayının 23. gününde hava 20 derece civarında ve bol güneşliydi. bu yüzden alkaralar atkısını boynumda değil elimde dolaştırıyordum.
stada vardığımda şirketten (akşehirli olan ama maalesef galatasaray’ı tutan) gürsel abi ve yeğen alperen’i bir süre bekledikten sonra, onlarla buluşup 8 numaralı kapıdan tribüne girdik ve c blokta tanıl ve kaan abinin yanına konuşlandık.
takımların durumu
hem sezon öncesi, hem devre arası yaptığımız (duble) saçma transferlerle, bir kere daha (adeta) düşmek için can atan bir yönetime ve “yetersiz” bir takıma sahibiz. her maçtan sonra yazdığım gibi, orta sahada bir oyun kurucu ve bir tane forvete ihtiyacımız var. ama sevgili cavcav, yönetim ve transfer yapıcıları bunun yerine, devre arasında yabancı bir kaleci ve bir stoper almayı yeğlediler. bir bildikleri vardır dedik ama, ikinci yarının ilk 5 maçında kaleci 3 ve stoper sadece 1 kez forma giydi! bize de sadece, “bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” demek düştü!
lige yeni çıkan ve mütevazı bir anadolu takımı hüviyetine sahip olan konyaspor ise, bize tezat oldukça iyi bir kadroya sahip. kariyerinde arsenal, barcelona, stutgart gibi takımlar olan aliaksandr hleb ya da lens, liverpool gibi takımlarda forma giymiş kaleci charles itandje ve sakat olduğu için bulunmasa da kariyerli yunan golcü gekas konyaspor forması giyiyor. kısacası “akıllı” anadolu takımları artık, kariyerli yabancı futbolcuları transfer edebiliyorlar. oysa bizimkiler neler yapıyor! (işte sırf bu yüzden, eğer bu sezon düşmez de küme de kalırsak yapmamız gereken ilk hamle futbolcu değil transfer yapıcı transfer etmek olmalı!)
maçın başlamasını beklerken ankara 19 mayıs stadyumunun yeni bir skorboarda sahip olduğunu gördük. renkli skorboard’da maç öncesinde ve devre arasında gençlerbirliği ile ilgili olarak çekilmiş taraftar görüntülerinin yayınlanması çok hoşumuza gitti. ama yıllardır çivi bile çakılmayan, 76 yaşındaki 19 mayıs’a bu eklentinin yapılmasına sebep olarak, 5 martta oynanacak olan türkiye – isveç hazırlık maçı olduğunu da düşünmedik değil. işin komik yanı ise maç sırasındaki oyuncu değişikliklerinin, kart gören oyuncuların ve golü atanların isimlerinin ekrana yansıtılmamasıydı. “neyimiz tamdı ki?”
yanlışım yoksa ilk kez konyasporluların kendilerine ayrılan tribünün büyük bir bölümünü doldurduklarına şahit oldum.
maç
önceki haftalara göre kadroda tek değişiklik genç oyuncu yusuf emre’nin orta sahada görev almasıydı. zaten şu anda elimizde bulunan oyuncular arasında ortanın ortasında oyun kurucu görevini yapabilecek tek oyuncunun yusuf emre olması bu değişikliği pozitif olarak bakmamızı sağladı.
maçın başlamasıyla birlikte (uzun soluklu baskı değil ama) topla daha fazla oynayan ve gol atmaya çalışan kırmızı-siyah bir takım izliyorduk. zec’in kafa ile dışarı attığı bir pozisyon ve kaleci tarafından çıkartılan şutu sonrası gole yakın olan takım olduğumuzu düşünüyorduk. yeşil-beyazlılar ise daha çok savunmaya önem verip kontra yapma düşüncesindeydiler. maçın ilk yarısı golsüz bitecek derken hleb sahaya çıktı ve bir gol attı, bir tane de attırdı. takım soyunma odasına 0-2 ile giderken, biz de tanıl, ozan ve necdet abi ile birlikte “ne olacak bu gençlerin hali?” diye konuşuyorduk. ama ne dersek diyelim, herhangi bir umut ışığı göremiyorduk. hepimiz yıllardır kötü yönetim gösteren yönetime karşı oldukça kızgındık.
ikinci yarıya haftalardır düşüşte olan tosic’in yerine genç uğur ve yusuf emre yerine mervan ile sahaya çıktık. daha birinci dakika içinde petrovic’in serbest vuruştan ortaladığı topa stanku dokundu ve farkı bire indirdi. moralimiz biraz düzelmişti.
işte o dakikadan sonra (sezonun ilk maçlarında bolca eleştirdiğim ama akabinde her geçen gün üstüne koyarak iyi bir performans serrgileyen) romen stanku, gençlerbirliği forması ile belki de en iyi maçını çıkartmaya başladı. geriye kadar gelip top alıp atak başlatıyor, iki defans oyuncusu arasına girip topu çıkartıyor, baskı yemesine rağmen koşusuyla rakibini geçip topu kontrol ediyor, hava topu indiriyor ve en önemlisi takımı ateşliyordu.
ilk yarıda isteneni vermeyen zec, jimmy ve ikinci yarıda oyuna giren mervan da maça asılmaya başlamıştı. derken zec’in düşürülmesi ile kazanılan (açıkçası tekrarını izlediğimde ucuz bir karar olduğunu gördüğüm) penaltıyı stanku’nun gole çevirmesi ile oyuna denge geldi.
ama önce kornerden gelen topa ante’nin yapıştırdığı güzel kafa şutunu kale çizgisi üzerinde konya defansının zor bela çıkartışını izledik. ardından 75. dakikada jimmy’nin orta sahada kendisine baskı yapan iki konyalının arasından çıkarttığı topu, nefis bir ara pası ile stanku’ya uzatmasını, onun da topu alışı, düzeltişi, kaleciyi çalımlayışını ve boş kaleye topu gönderişini izledik. top stanku’nun ayağından çıktığında hepimiz gol diye bağırırken stanku da dönüp koşmaya başlamıştı bile ama top direkten döndü! hepimiz donup kaldık!
hemen ardından ilk gole benzer bir yerden petrovic’in ortası ve savunmanın arkaya uzaklaştırdığı top tam çıkacakken mervan’ın tekrar içeri çıkartmasıyla stanku’nun bom boş pozisyonda kafa ile topu dışarı nişanlamasıyla yerimizde tepiniyorduk. 0-2’den başladığımız devrede atılan 2 gol ve kaçırılan 3 net pozisyon bizi çıldırtıyordu. ama maç daha bitmemişti!
konyaspor’dan ali çamdalı’nın dışarı attığı kafa topu dışında, maçın son anlarında jimmy, sağ kanattan ceza alanına doğru yöneldi. 2 konyalı kademe hatası yaparak oyuncuyu kaçırdı. jimmy bir anda kaleci ile karşı karşıya kaldığında, içeride mervan ve zec ya da stanku bom boş pozisyonda pas bekliyorlardı. ama jimmy sol ayağı ile o zor açıdan 90’ı nişanlamaya çalıştı ve haliyle topu dışarı attı! bir kere daha yerimizde tepindik!
maç sonu
uzun lafın kısası, 2 gol atıp 4 net pozisyon harcayarak haftayı 1 puanla kapattık. maçtan sonra tanıl abi, “devre arasında 2-2 ister misiniz deselerdi ‘minnet duyarak kabul ederdik’ ama ikinci yarıyı izledikten sonra nasıl memnun olabiliriz ki!” diyerek maçı özetliyordu! tek kelimeyle yazık oldu.
konyaspor'u tebrik etmek gerekir ki, maç 0-2 iken, 1-2 iken ve 2-2 iken sadece futbol oynamaya çalıştılar ve futbol oynadılar. oyunu soğutmayı ya da çirkinleştirmeyi bir an olsun düşünmediler. bu yüzden güzel, tempolu ve nefes nefese bir maç izledik...
gencler.org’a maç bilgilerini girerken mesut bakkal’ın lig tv özetlerinde bulunmayan ve maç içinde de sadece bir tanesini ama onu da uzak tarafta olduğu için net olarak göremediğim 2 penaltılarının verilmediğini ama buna karşılık bize (bence haklı olarak) ucuz bir penaltı verildiğini söylediği demecini okudum.
önümüzdeki maç
rize ve kayseri’nin kaybettiği haftada alınan bir puan ile düşme hattından 1 puan daha uzaklaştık ama haftaya oynayacağımız fenerbahçe maçını, yayıncı kuruluş, medya ve hatta tff’nin her sezon hayalindeki final olan galatasaray – fenerbahçe finalini “yaratmak” için “bir şekilde” kaybedeceğimizi düşünüyorum. bu yüzden ne yazık ki bizim için haftaya önemli olan, en alttaki üç takımın neler yapacağı…