ilk basımı 2006 yılı olan serkan boyacıoğlu'nun derlediği "inadına göztepe" kitabından;
aydın engin'in "bir otobüs dolusu taraftar..." başlıklı yazısından;
işte şimdi, yazının tam burasında bir "göztepe anısı"nın yeridir.
hayır, 1968-1969 mevsiminde rakiplerin kimini eleyerek, kiminde şansı kurada gülerek, kiminde "hükmen galip" gelerek uefa kupası'nda (o zaman adı fuar şehirleri kupası idi, sonradan uefa kupası adıyla vaftiz edildi) avrupa'nın en iyi dört takımından biri olup, yarı final oynadığımız maçlardan söz etmeyeceğim. istanbul'un adı büyük takımları avrupa kupalarına henüz ilk turda veda ederken göztepe'nin "en iyi dört"ten biri oluşu ile öğünecek değilim.
hayır 1860 münih'ten tek gol atıp dokuz gol yediğimiz o kara günü de anlatmayacağım. o gün hava yağmur, saha çamur, hakem berbattı ve galiba top da yuvarlak değil dört köşe filandı. yani neyse... 1967-1968 mevsimiydi.
futbol mevsiminden değil, tiyatro mevsiminden de söz ediyorum.
ben "müptedi" bir yazardım. bir oyun yazdım: aykırı. o dönemin namlı ve saygın tiyatrolarından gülriz sururi-engin cezzar topluluğu oyunumu repertuvarlarına aldı. mevsim benim oyunumla açıldı. tuncel kurtiz, engin cezzar, müjdat gezen gibi oyuncular rol aldılar. dramatik, hatta tragedya türünü çağrıştıran bir oyundu. ciddi, gamlı, ağır, karanlık...
salon tıklım tıklım dolu. seyirci kendini iyiden iyiye oyuna kaptırmış, çıt çıkarmadan izliyorlar. ben hariç. kuliste küçük cep radyosuna kulağımı yapıştırmış ispanya'da atletico madrid-göztepe maçını dinliyorum. gerçek bir taraftarım ya. tiyatrodaki oyun umurumda değil, stadyumdaki oyun ise alabildiğine umurumda. tuncel kurtiz de göztepe'yi tutuyor. ama o gerçek bir taraftar değil, "arkadaş durumu"ndan o geceliğine göztepeli. birinci perdenin sonuna yakın bir gol attık: 1-0. kulis aralığından sahnede icra-ı sanat etmekte olan meslek arkadaşım, ev arkadaşım ve "bir gecelik göztepeli" arkadaşım tuncel kurtiz'e elimle 1-0'ı gösterdim. seyirciye çaktırmadan eliyle sordu: biz mi geçirdik?
oyunun ikinci perdesi, maçın ikinci yarısı başladı. oyunun finali yaklaştı. tuncel kurtiz ve engin cezzar sahnede döktürüyorlar. ben de kuliste radyo başında tepiniyorum. sonra olan oldu. yani olması gereken oldu. -galiba- halil çaktı, topu atletico madrid kalesininin tavanına astı: 3-0. kalktım kulis aralığından tuncel kurtiz'e baktım. o da bana. elimle 3'ü gösterdim. o ağdalı oyunun en ağdalı sahnesinde, bütün gözler ona dikildiği için eliyle, koluyla işaret yapması mümkün değil. elimle bir kez daha "üç" yapıp, malum işaretle tamamladım: biz geçirdik!
kurtiz birden naralarıdır: - hey yavrum hey. bu iş bu kadar işte!..
böyle bir diyalog yazmamıştım. engin cezzar da bütün provalar boyunca böyle bir diyalog duymamıştı. şaşırdı. kurtiz güç bela toparlandı, hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden oyuna devam etti. göztepelilik budur işte. bırakın benim gibi safkan taraftar, doğma büyüme göztepeli olmayı, tuncel kurtiz gibi "bir gecelik göztepeli" bile tiyatro sanatının saygınlığını birkaç saniyeliğine de olsa gözardı edebilir.