ilk basımı 2004 yılında olan halil özer'in "galata sarayı efendileri" kitabından;
galatasaray-istanbulspor ile inönü stadı'nda oynayacaktır. hava berbat, saha berbattır. galatasaray 2-1 yenilir. hem de çok kötü bir oyunla. herkes kös kös evinin yolunu tutar. gazeteci şeref tribününden geçerken o zaman yöneticilik yapan ergun gürsoy'u görür. elinde purosu bir köşede üzgün bir şekilde oturmaktadır. karşısında mehmet cansun. ergun gürsoy önce gazeteciye sallar.
"kına yak fenerli yenildik işte." gazeteci sesini çıkarmaz. gürsoy daha da bozulur ve: "lan oğlum niye susuyorsun? bir şey mi var?" der. gazeteci "çattık" diye düşünür. "yok ağabey. çok üşüdüm." yalana bak, yalana.
sonra gürsoy'un dikkati dağılır. başlar takıma sallamaya. o zaman takımda adrian ilie var. fatih terim onun adeta hastası. o sırada konu ondan açılıyor. ve o gün ilie'nin çok kötü oynadığından bahsedilir. gürsoy önce bir geriniyor. sonra başta ilie olmak üzere herkese sallıyor. ilie için laf arasında. "zaten o çocuk hasta" diye bir söz kullanır. ama laf kalabalığında bu söz kimsenin dikkatini çekmiyor. ama gazeteci o sözü aklından çıkarmaz.
sonra arabasına gider... "hasta ne demek ya... sakat olsa sakat derdi ama hasta dedi. gazeteci yolda takım doktoru burhan uslu'yu arar. önce durumu anlatır, sonra sorar: "baba bu hastalık neyin nesi?" "hiç sorma. karıştırma. ilgilenme."
gazeteci eve gider. telefonla hemen büyük kuş albatros'u arar. yanıtını hemen alır.
"bilmiyor musun?" "neyi?" "oğlum adam hasta. sarılık." "hadi be." "valla sanlık. adamın durumu iyi değil. bunu herkes biliyor. sen nasıl bilmiyorsun." "yahu nasıl herkes biliyor. bir kere bile yazılmadı." "o da gazetecilerin ayıbı. başka bomba daha var." "ne bombası. bundan başka bomba olur mu?" "oğlum bu atom bombası. ilie'yi bu gece satıyorlar. ispanya'nın valencia takımından adamlar geldi. görüşüyorlar. aman çaktırma sarılık olduğunu bilmiyorlar."
gazeteci sabahı zor eder. gözünü karartıp yazmaya karar verrir. sabah erkenden gazeteye gider.. manşet hazır. ertesi gün ilie'nin sarılık olduğunu herkes milliyet'ten öğreniverdi, ama haber çıkmadan galatasaray ilie'yi valencia'ya satıverdir.
ertesi gün gazeteci galatasaray ile birlikte maç için van'a gider. ilie de ispanya'ya uçar ama ortalık sarılık olayıyla kaynamaya başlar. van'a iner inmez gazetecinin telefonu çalar. telefonda faruk süren:
"bak kardeşim artık sen bize zarar vermeye başladın. bizi yakıyorsun. ne halt etmeye bunu yazıyorsun. bunu insanın düşmanı yapmaz. 7 milyon dolara anlaştık. eğer valencia bunu almazsa yandın. yaktım seni." sonra dan diye telefonu kapanır. gazeteci fazla büyütmez.
ama iş gerçekten karışmıştır. valencia gazetecinin haberinden sonra ilie'nin sarılık olduğunu öğrenince adamlar büyük bir paniğe girmiştir. ispanya valencia'nın kazıklanma haberiyle çalkalanmaktadır. öyle ya adamın sarılık olduğunu bile bile satmak. bunun anlamı herhalde kazıklama olmalı. ilie orada da baştan aşağıya doktor kontrolüne alınır. gazetecinin telefonu yine çalar. yine faruk süren: "gördün mü adamlar vazgeçiyor. gitti 7 milyon dolar. sen mi vereceksin bu parayı? dua et vazgeçmesinler?"
gazeteci de ürkmeye başlar artık. telefon kapandıktan sonra "herhalde vuracak beni" diye düşünür, "herhalde bu 7 milyon doları bana ödetmezler. şaka yapıyor galiba."
hemen ispanya'daki milliyet muhabiri mehmet çiftçi'yi arar. ne tesadüf ki mehmet çiftçi de vanlı'dır. "oğlum ne oldu ilie'yi geri mi gönderiyorlar?" "ya hiç sorma salağın teki türkiye'de ilie sarılık diye yazmış. ortalık karıştı."
gazetecinin yazdığından haberi yoktur. "mehmet o salak benim. ama haber de doğru."
tam o sırada doktor kontrolü bitirilmiş, valencia kulübü kararını açıklamak üzeredir. bu arada van-valencia telefon hattı da açıktır. gazeteci kararı büyük bir merakla van'daki otel odasında beklemektedir. mehmet çiftçi konuşulanları tercüme eder: "tamam alıyorlar. kanında sarılık mikrobu bulmuşlar. bu doğru. ama bulaşıcı değilmiş. ayrıca kendisine fazla da zararı yokmuş. iş bitti."
gazeteci derin bir nefes alıp rahatlar. o sırada yine telefon çalar. "tamam gitti. sana rağmen sattık."
meğerse illie'nin hastalığını basından aylardır saklamışlar. birçok kez doktor kontrolüne gitmiş ve testlerden geçmiş, ama bir kere bile basına sızmamış. yine aylar önce gazeteci çapa'ya kayınvalidesinin rahatsızlığı için gitmişti. orada bir odacı gazeteciyi tanımış ve şöyle demiştir: "ağabey dün burada ilie'yi gördüm."
ama o zaman gazeteci pek ilgilenmemişti. onun çapa'ya geleceğini hiç düşünmemiştir. odacının yanlış gördüğünü sanmıştı ama odacı doğru görmüştür. fatih terim ilie'nin hastalık günlerini daha sonra şöyle anlatır: "bunu gizlemek için canımız çıktı. çocuğa çok üzülüyordum. çok rahatsızlık çekiyordu. bazen oynatmıyordum onu. ama basın 'neden oynamıyor?' diye bana saldırıyordu. nasıl açıklayabilirdim? mecburen sineye çekiyordum. çocuk maça giderken otobüse florya'dan biniyorda, stada kadar uyuyordu. sarılık uyuturmuş. o uykulu bitkin haliyle onu nasıl oynatabilirdim?"