ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
italya '90 dünya kupası, gözyaşlarıyla hatırlanan bir turnuva olacaktı. futbolun en ilginç kişiliklerinden ikisi, ingiliz paul gascoigne'le arjantinli diego maradona, onları televizyon başında izleyen milyonlarca kişinin önünde gözyaşlarına boğulmuşlardı. aslında ikisinin ağlama nedenleri birbirinden çok farklıydı.
herkesin önünde duygularını ifade etmek, ingilizlerin karakterine pek uyan bir durum değildir. ağlanacaksa, bu, gizli yapılmalıdır ya da hiç ağlanmamalıdır. ama gascoigne'in biyografisini yazanlardan biri olan lan hamilton'ın da belirttiği gibi, batı almanya ile oynadıkları yarı final maçında döktüğü gözyaşları, gazza'nın bir anda futbolun kötü çocuğundan milli kahramana dönüşmesine yol açmıştı. bu gözyaşları aslında önce kendisi içindi; sarı kart görmüştü, turnuvadaki ikinci sarı kartı olduğu için, bu, ingiltere finale çıksa bile kendisinin oynayamayacağı anlamına geliyordu. ama maçın bittiğini ilan eden düdükçaldığında, gazza'nın gözyaşları, samimi bir duygudaşlığın, cesaret ve kahramanlıkla oynadıkları bir maçı kaybeden ingilizlerin yaşadığı samimi üzüntüsünün ve seyircilerin onların duygularına gösterdiği sempatinin ortaya çıkmasını sağlayan şey olmuştu. gascoigne'in torino'da döktüğü gözyaşları bir sembole dönüşmüş ve posterlerde, tişörtlerde, atkılarda, kupalarda" yankı bulmuştu.
maradona'nın gözyaşları ise, ingilizler'in çıkmayı başaramadıkları finalde, arjantin'in batı almanya'yla oynadığı maçtan sonra dökülmüştü. ama bu maçta kahramanlık falan yoktu, futbolun sihri ise hiç ortalarda görünmüyordu. son derece sert ve çirkin bir mücadele olmuştu. dünya kupaları tarihindeki en çirkin final maçlarından biri olduğu bile söylenebilirdi. turnuva boyunca bol faullü bir oyun ortaya koyan arjantin'in daha önceki maçlardan cezalı olan dört oyuncusunun üzerine, bu maçta da iki oyuncuları oyundan atılmıştı. çoğunluğunu italyanlar'm oluşturduğu seyirciler, maç boyunca maradona'yı ıslıklamış ve onunla alay etmişlerdi.
italya '90'da arjantin takımının giderek daha sevimsiz bir takım haline gelmesi, teknik direktör carlos bilardo'nun yaşanabilecek kötü sonuçları önlemek için yeni fikirler peşine düşmesine yol açmıştı. bilardo, arjantin milli marşının çok uzun olduğunu ve maçlarda çalınmaya uygun olmadığını düşünüyordu. marş ona göre oyuncuların konsantrasyonunu bozuyor ve iyi niyetli olmayan taraftarların daha maç başlamadan oyunculara öfkelerini kusmaları için çok fazla zaman sağlıyordu. en azından marşın biraz kısaltılmasını, arjantinlilerin bayrakları için canlarını vereceklerine yemin ettikleri, uzun bir operayı andıran son kısmın kesilmesini istiyordu. ama bu tarz bir girişimin arjantin'de milliyetçilik duygularını ayaklandırabileceğini düşünen bilardo, italya'da bu işin peşine daha fazla düşmemeye karar vermişti. ancak bu kararına pişman olacaktı.
final maçında arjantin takımı milli marşları çalınırken hazrolda dikildiği sırada, italyan taraftarlar içlerindeki zehri kusmaya başlamışlardı. yuhalamaları ve ıslıklarıyla marşı bastırmışlar ve törenin ihtişamıyla alay etmeye başlamışlardı. maradona'nın tepkisi ise kameraların önünde bir küfür savurmak olmuştu: "orospu çocukları" diye mırıldanmıştı içinden. söylediği şey elbette duyulmamıştı, ama ne söylediğini anlamak için bir dudak okuma uzmanına da gerek yoktu. maçı yayınlayan televizyondaki yorumcu ve milyonlarca seyirci bu sözleri fark etmişlerdi. gözyaşlarına gelince, yolun kenarındaki bir oluktan akıp giden sular gibi akıp gitmişlerdi, kimse umursamamış ve ilgilenmemişti. maradona çok fazla ağlıyordu. hakemlere sürekli itiraz etmesi ve gökyüzündeki tanrı'ya sık sık şükretmesi gibi, duygusal patlamaları da fazla kullanılmaktan yalama olmuştu. bu kez maradona'nın gözyaşları sadece kendisi için akıyordu. milyonlarca seyirciye göre, bu gözyaşları, iyi yönden bakılırsa maradona'nın kibrinden doğan abartılı bir tepkiydi. en kötüsünden ise, maradona'nın kafayı yemiş olduğunun kanıtıydı. italya'daki kupada kafayı yediği düşünülen, gazza değil, maradona'ydı.
maradona'nın yaşadığı bu son sinir krizi, turnuva öncesindeki aylar boyunca yavaş yavaş birikmekteydi...