kenan başaran'ın "arkadan müdahale: 3 temmuz şike davası süreci" kitabından;
cemaat bunun neresinde?
"cemaat meselesi" bir yandan da biraz karmaşıktı. sarı-lacivertli camianın büyük kesimi işin arkasında gülen cemaati'nin olduğuna inanmıştı. ama "iyi polis-kötü polis" oyunu yoksa şayet, bazı yönetici ve taraftarlarda aynı zan oluşmamıştı. misal taraftarın cemaate yönelik suçlamaları kulübün resmî internet sitesine yansıdığında "sehven" muamelesi yapılarak derhal geri çekiliyordu. fb tv de "sorumlu"yu, yerden yere vurulan merkez medya gibi ifşa etmiyordu her nedense.
kulüp başkanından yüksek divan kurulu başkanına kadar birçok kişi "atatürkçülük" vurgusu yaparken, bazı fenerbahçeli yöneticiler de bu işin arkasında cemaat olduğuna dair yargılara katılmadıklarını söylüyorlardı. o halde ya yönetimde fikir ayrılığı vardı ya da bu iyi planlanmış bir "savunma oyunu"ydu. fenerbahçe başkanvekili nihat özdemir, taraftarın tepkisini çekme pahasına iktidar, cemaat ve yargı nezdinde temaslarda bulunmaktan geri durmuyordu. savcı berk'in ertuğrul özkök'e yaptığı açıklamadaki şu sözleri hatırlatmakta fayda var:
"size bütün samimiyetimle söylüyorum. bu kanunun değişmesi için çok uğraştım. bunu aziz bey biliyor. gidin nihat özdemir'e sorun. o çabalarıma tanıktır."
yıldırım'ın savunmasına göre şike davasının arkasında çağlayan-beşiktaş-aksaray üçgeni vardı! yıldırım, "bu iddianame çağlayan'da yazıldı" derken bunun ne demek olduğunu mahkeme koridorlarında soruşturup ertesi günkü haberimde "cisim"leştirmiştim. yıldırım'ın hedefinde istanbul cumhuriyet başsavcıvekili fikret seçen vardı. seçen düğmeye bastı, berk harekete geçti ve istanbul organize şube müdürlüğü de operasyonu başlattı! peki neden? çünkü fenerbahçe ele geçirilmek isteniyordu ve çünkü fenerbahçe "son kale"ydi...