evdeki galatasaray maçından sonra tanıl abi iki tane kombinesini bana verip, beşiktaş maçında istanbul’da olacağını söylemişti. ben de uzun süredir beraber maça gitmediğimiz amcaoğlu süleyman ve ankaragüçlü mehmet zeki’yi davet ettim. tanıl abiye de kadromuzu bildirdim. fakat maç günü süleyman gelemeyeceğini söyleyince “kabinede değişikliğe” gidip süleyman’ın yerine yeğen alperen’i kadroya alıp, tanıl abiye durumu bildirdim. o da, “uğur getirsin!” dedi.
akşam rüzgarlı girişine gittiğimde alperen hazır ve nazır beni bekliyordu. bir süre m. zeki’yi bekledikten sonra onu da alıp tribündeki yerimizi aldık.
maçtan önce gençler ve beşiktaş tribünü ortaklaşa olarak son günlerde yaşanan yolsuzluk soruşturması, bakan, milletvekili istifaları ve kabine değişikliğine ithafken, “her yer rüşvet, her yer yolsuzluk” diye bağırdı.
son 3 haftada (bursa, galtasaray ve antalya) topladığı 5 puanla beni şaşırtan ekibimizden yine maksimum bir puan bekliyordum. çünkü hala takıma tam olarak güvenim yoktu ve daha önemlisi, lig tarihi boyunca, istanbul’un 3 ekibinden en az yendiğimiz takım beşiktaş’tı.
burada ufak bir parantez açarsak; alkaralar lig tarihi boyunca fenerbahçe’yi 14 kez yendiler ve toplam 22 galibiyeti olan trabzondan sonra sarı-lacivertlileri en çok yenen ikinci anadolu takımı durumundalar. kırmızı-siyahlılar’ın galatasaray’a karşı ise toplam 21 galibiyetleri var ve bu rakamla trabzonspor (25) ve bursaspor (22)’un ardından sarı-kırmızılıları en çok yenen 3. anadolu takımı durumundalar. ama konu beşiktaş olunca durum oldukça farklı çünkü kırmızı-kara’nın siyah-beyazlılara karşı (bu maç öncesinde) sadece 6 galibiyeti vardı!
bugüne kadar çok çok iyi oynadığımız ve beşiktaş’ın çok çok kötü oynadığı ama kaybettiğimiz çok çok maç izlemiştim!bir nevi beşiktaş, üç istanbul takımından bize en ters gelen takımdı. ama 2 sezon önce ankara’da 0-2’den 4-2 kazandığımız efsanevi maçı anımsamak ( http://macanilari.com/06....iktas-201120121005--.html) bir nebze olsun moralimi arttırıyordu.
maçtan önce m. zeki ile yaptığımız hoş-beş muhabbetten sonra başlama düdüğü çaldı ve maçı takip etmeye başladık. galatasaray karşısında, defansın ortasında (bu sezon ligde ilk kez forma giyen) ferhat görgülü’yü oynatarak sürpriz yapan mehmet özdilek, bu sefer de sağ bekte jean jacques gosso’ya görev vererek bizi şaşırttı. onun dışında kadro bildiğimiz gibiydi. beşiktaş’da önemli bazı isimler yoktu.
genelde orta sahada ve dengeli geçen maçta ilk önemli fırsatı 20’de beşiktaş yakaladı ve gökhan töre ile olcay’ın anlaşmazlığı ile mutlak bir fırsattan yararlanamadılar. hemen akabinde gelişen atakta gosso’nun ara pası ile buluşan (sezonun şüphesiz en kötü iki isminden biri (diğeri oktay) olan) zec, tam önümüzde, çaprazdan nefis bir vuruşla alkaralar’ı öne geçirdi. hoplayıp zıpladıktan ve eğlendikten sonra tanıl abiden bir mesaj geldi. devre arasında gönderirler herhalde dediğimiz ama geçen hafta antalya karşısında 2 gol birden atan petrovic’e gönderme yapan tanıl abi, “şimdi zec de mi kalıyor!” diyordu.
ilk yarıda bu golden sonra çok da önemli bir şey olmadı ve ilk yarıyı 1-0 önde kapattık. devre arasında m. zeki ile birlikte necdet abi ile muhabbet ettik.
ikinci yarıda kısa bir süre baskı yesek de çok fazla açık vermedik. ardından zec’in yerden attığı nefis pasın kaleci dahil herkesi geçmesi ve neredeyse kale çizgi üstünde bulunan stancu’nun topu yukarıdan dışarı atması ile çıldırdık! hemen ardından bu sefer tosic yine beşiktaş’ın sağından gelip sıfıra kadar indikten sonra petrovic’e (tıpkı antalya maçında olduğu gibi) nefis bir pas çıkarttı ama oyuncunun güzel şutunu tolga çıkarttı.
beşiktaş gol atabilmek için savunmasında açıklar veriyordu ama bizim kalede de pek pozisyon üretemiyorlardı. 58’de uğur boral’ın serbest vuruşu ve ramazan’ın güzel kurtarışı onlar adına iyi bir pozisyondu. sonrasında jimmy’nin beşiktaşın solundan gelip yerden yaptığı ortaya yakın mesafede dokunamayan ve stancu gibi mutlak gol pozisyonunu yukarıdan dışarıya atan özgür’ün pozisyonunu izleyip saç-baş yolduk. çünkü ikinci gol gelse maç bitip gidecekti ama mutlak pozisyonları harcıyorduk. işte o anlarda aklıma, bu tarz golleri kaçırıp ardından yediğimiz gollerle yenik ayrıldığımız 3 istanbul takımının maçları geliyor ve iyice gıcık oluyordum.
ama beklediğim gibi olmadı ve beşiktaş’a karşı lig tarihindeki 7. galibiyetimize tribünden tanıklık ettik.
maçtan sonra beşiktaş taraftarları tribünleri boşaltırken, önce gosso’nun üçlüsü gençlerlileri coşturuyor ardından da hoparlörlerden çalan müziklerle ankara havası oynanıyordu. ben ise hiç olmadığım kadar sakindim. her haliyle önemli bir üç puan almıştık ama sadece ufak bir mutluluk yaşıyordum. bir süre düşünsem de bir anlam veremedim. garipti…
maçta özellike ante, almeida ile beraber yükseldiği neredeyse tüm toplarda kafasıyla topu uzaklaştırmayı başardı. diğer oyuncular da oldukça iyiydiler.
zaten şifo’nun gelmesinden sonra takımda gördüğümüz en büyük düzelme, daha agresif, ısıran ve mücadeleci bir hüviyet kazanmamızdı. bu sayede iki hafta önce galatasaray maçında da olduğu gibi bu maçta da kendi oyunumuzu oynayıp, rakip ve skordan bağımsız olarak sahada dik durabiliyorduk.
ilk 8 haftada topladığı 4 puanla lig tarihinin en kötü ilk 8 haftasını geçiren alkaralar, mehmet özdilek’in gelmesinin ardından, elindeki kötü kadroya rağmen oldukça sürpriz puanlar kazandı ve devreyi 21 puan gibi “inanılmaz” bir puanla tamamladı. hatırlanacağı üzere, ilk 8 haftadaki rezaletten sonra (özellikle aynı menajerlerle çalışıp, sürekli aynı ülkeden/bölgeden oyuncu alma gafletini gösteren) transferin en üstündeki adam olan genel menajer cem onuk gönderilmişti. fakat okuduğumuz haberlere göre devre arasında yine aynı bölge ve ülkelerden transfer yapılacağını duyuyoruz ve bir kere daha şaşırıyoruz!
devre arasında yapılacak transferler ikinci yarıda yukarıya doğru mu yoksa, düşmemeye mi oynayacağımızı gösterecek.
dip not: bulunduğumuz yerin hemen solunda yer alan necdet ve ozan abilerin maç boyunca "herkesden bağımsız" bir şekilde yaptıkları nostaljik ve geyik tezahüratlar maç boyunca hepimizi eğlendirdi ve güldürdü. işin enteresan yanı arada bir ozan abinin bana dönüp, "mali destek olun biraz ya, sadece biz mi bağırazcağız!" sözü ve arkasından kahkahayı patlatmasıydı. tabi maç sonrası necdet abinin (yoğun istek üzerine) birkaç kere tekrarladığı bir baba hindi'sini de unutmamak gerek...