bu sezon oynadığımız 14 lig maçında toplam 14 puan aldık. yani maç başına puan ortalamamız sadece 1. bu performans düşme potasından uzaklaşamamamızı sağlıyor.
15. haftadaki rakibimiz, hafta içinde juventus’u 1-0 yenerek sürpriz bir şekilde adını şampiyonlar ligi son 16 turuna yazdıran galatasaray. taraftarından oyuncusuna kadar tüm sarı-kırmızılılarda bu gazın etkisini görmemek mümkün değildi...
maçtan önce, adet olduğu üzere rüzgârlı girişinde, “misafir”lerimizle buluştuk. artık adını neredeyse as kadroya yazdıracak olan yeğen alperen (aka kahe) dışında iki sürpriz kişi vardı. bunlardan biri ankaragüçlü amcam ali ve 2003-04 sezonunda uefa kupasında oynadığımız tüm deplasman maçlarına (blackburn rovers, sporting lisbon, parma, valencia) giderek tüm gençlerlileri kıskandıran özgür.
hoşbeş muhabbetin ardından kalabalığı takip ederek tribündeki yerimizi aldık. son 2-3 sezon olduğu gibi içeriye galatasaray forması ile girip (tıpkı fener ve beşiktaşlılar gibi) en köşede polisin arkasına sığınarak, kale arkasına geçmek için onlara yalvaran rakip taraftarlar vardı! hani kızarsınız, kızarsınız, kızarsınız da ne kulübünüz, ne de görevliler bir şey yapmaz, siz de sıkılıp lanet olsun deyip ses çıkartmazsınız ya, benim de ruh halim böyleydi. yeğenimi alıp sakin bir yere geçip oturdum…
mehmet özdilek’in kadrodaki sürprizi, defansın göbeğinde ahmet’in yanına eklediği fc oss’dan gelen 91’li ferhat görgülü’ydü. bu sezon üç kez kupada forma giyen ferhat ilk kez lig maçına çıkıyordu. onun dışında “normal” kadromuzla sahadaydık.
maçın 6. dakikasında, stancu’nun, kaleci ramazan’ın şişirdiği topu kafa ile jimmy’e indirip koşuya başlaması, jimmy’nin gerideki petrovice topu çıkartması ve onun da hiç durmadan topu derine yuvarlayıp stancu’ya buluşturması ile heyecanlandık. ama romen oyuncu çok çaprazda olduğu için içimden “harcar” diye geçiriyordum. ama sürdü, sürdü ve çaprazdan şutunu çekti. işte o an tüm tribün nefesini tutmuş muslera’yı da geçen topu takip ediyordu. maça ne kadar negatif geldiysem hala içimden “avuta gider” diye geçiriyordum. ama top önce direğe ardından filelere takılınca sevinçten tepinmeye başladık! maç hiç de beklediğim gibi başlamamıştı!
maçın başından itibaren sneijder’in (içinde olmadığı pozisyonlar dâhil) her pozisyonda sürekli hakemle konuşması bana oldukça ilginç geldi. drogba ise inanılmaz şeyler yapıyordu. genç ferhat onu tutmakta oldukça zorlanıyordu ve siyahi futbolcu kendisine gelen her topu bir şekilde takım arkadaşlarına indirmeyi başarıyordu. 26’da bir benzer topu melo’ya indirdi, şutunu ramazan güzel bir şekilde dışarı çeldi.
37’de burak’ın da girmesi ile galatasaray iyice yüklenmeye çalışıyordu ama öbür yandan defansları çok hata yapıyordu. biz ise çok top kapıyor ama bir türlü ataklarda çoğalamadığımızdan etkili olamıyorduk.
ikinci yarının başında birazda skorun etkisi ile (gereksiz bir şekilde) geri çekilerek galatasaray’ı kendi sahamızda karşılamaya çalıştık. o kadar teknik oyuncusu olan rakibinizi kaleye bu kadar yaklaştırırsanız golü yerdiniz ki, 57’de drogba güzel bir kafa golü attı.
bizim açımızdan en güzel taraf, takımın gol yemesine rağmen oyundan kopmaması ve istikrarla mücadeleye devam etmeye çalışmasıydı. bu yüzden oyun kısa sürede dengelendi. ama ilk yarıdaki gibi ya ataklarda çoğalamıyoruz, ya da tosic, jimmy ya da zec’in gereksiz çalım fantezileriyle topu rakibe teslim ediyorduk.
galatasaray ise güzel birkaç pozisyon yarattı ama ramazan oldukça iyi bir iş çıkarttı ve tribünler birkaç haftadır olduğu gibi “başbakan ramazan!” diye inledi…
özellikle burak’ın ceza alanımıza sağdan girip çektiği şut…
maçın sonlarına doğru (bu sezon sanırım ilk kez bu kadar iyi oynayan) petrovic’in yerine altyapıdan 93’lü yusuf emre gültekin girdi. soğukkanlı oyunu ve çıkarttığı paslarla aklıma soner aydoğdu’yu getirdi. “inşallah onun gibi olur ve bizim yönetim de satmayıp elinde tutar” diye geçirdim içimden.
bitiş düdüğü çaldığında sahada 3 tane altyapıdan genç oyuncu (ramazan köse, yusuf emre gültekin, ahmet yılmaz çalık) olması bizim açımızdan gurur kaynağıydı.
maçtan sonra çıkışa doğru yürürken yiğen alperene, tribüne formasını atan ahmet’i gösterip, “şu anda takımda formasını almak isteyeceğim tek futbolcu o!” diyordum.
eve dönüş yolunda kenan abi ile bol bol maçı konuştuk. hemfikir olduğumuz, bu kadroya rağmen 1 puanın iyi olduğu ama rakibin defansını bu kadar bozuk bulmuşken neden ikinci için kasmadığımızdı!