kafilemiz yirmi bir kişiden ibaretli. fakat tâ istanbuldanberi peşimizi bir türlü bırakmayan «şanssızlık» i da bu kadroya dahil etmek gerektiğini, anlattıklarımdan sonra sizler de doğru bulacaksınız sanırım. hesaba göre uçağımız akşam saatlerinde bükreş’e varacak, bizler de o gece iyice dinlenip ertesi günü oynıyacağımız stadda hafif bir ter attıktan sonra daha ertesi günü dipdiri maçımıza çıkacaktık. gelgelelim belgrad ve bükreş hava alanlarının inişe müsait olmayışlarından mecburen selânik'e indik. geceyi iki ayrı otelde taksim olup soğuk odalarda titreşerek geçirdikten sonra ertesi sabah saat altıda meydana koştuk. fakat belgrad ve bükreşten gene iyi haberler gelmediğinden akşamın dördüne kadar orada pinekledik. meydan binası küçük ve soğuktu. hava yollarımızın efendi mürettebatının büyük gayretlerine rağmen selânik hava alanı büfesinin imkânsızlığından çocuklara doğru dürüst birşeyler de yediremedik. nihayet selânikten hareket ederek saat 19 da bükreşe varıldı. bizleri stadın yanında bir sporcu dinlenme evine yerleştirdiler. yemeklere iyi değildi ve çocuklar yorgun argın yataklarını kendileri hazırlamağa mecbur kaldılar. ertesi gün saat onda yemek hazırlanması tembih edilmişti. çünkü maç saat 13 de oynanacaktı. gelgelelim yemek saatinde hazır olmadığından futbolcularımızın çoğu aç acına sahaya çıktılar... hepsi de olağanüstü yorgun ve bezgindi. fakat sahada değiştiler, açıldıkla açıldılar. daha evvel legia ile oynadığımız her iki maçtan en aşağı iki misli rakiplerinden iyi idiler. orta saha hâkimiyeti ve hücum inisyatifi en azından dörtte üç galatasarayındı. dakikalar ilerledikçe seyirciler tahmin edilmeyecek bir coşkunlukla takımımızı teşvik etmeğe başladılar. fakat fırsatlar öyle anlaşılmaz şanssızlıklarla kaçıyordu ki hepimiz şaşırıp kalıyorduk. bilhassa ikinci devre hücumlarımız dayanılmıyacak hale geldi.
artık bütün legialılar kendi kalelerinin önüne toplanıp gol yememek için et ve kemikten bir baraj kurmak zorunda kalmışlar ve birbirini kovalayan ataklarımız neticesinde bitap düşmüşlerdi. bu arada kaçırılan fırsatlar feci idi. hele oyunun bitmesine üç dakika kala heba ettiğimiz anlatılmaz fırsat... halk bu şanssızlıklar üzerine büsbütün takımımıza acımış sık sık topu taca atan, tekine, dirsek vuran, çelme takan polonyalıları yuhalıyor yuhalıyordu...
maçtan muzaffer bir takım gibi alkışlar arasında çıktık. staddan otobüsümüzü çeviren ve (2-0), (3-0) kazanmalıydınız diye işaretler eden, ciddi ve samimi olarak üzülen halkın sempati gösterileri içinde ayrıldık... fakat herşey boştu. elenmiştik, inşallah aylardır peşimizi bırakmıyan korkunç şanssızlığı artık bükreşte bırakıp vatana dönüyoruzdur.