canını dişine takarak devamlı saldıran g. saray, legia'yı yendi, fakat eleyemedi
1-0.. yazık! kozlar 3. maçta payaşılacak
sahanın yıldızı metin'di. bir millî maçta imiş gibi tezahürat yapan seyirci g. saray'ı tesçi etti ve sert oynayan polonya'lıları şişe yağmuruna tuttu
kahraman bapçum
ne o? yıldız tablosundaki yan yana dizilmiş altı yıldızı mı yadırgadınız? haklısınız; nizamsızdır bu... milliyet yıldız bareminde altı yıldız yoktur. lâkin o yıldızları dizerken insanın eli durmak
istemiyor ki...
efsane - adam bekir için söylenecek bir şey varsa, onu seyretmiş olanlar söylesin; ama türk futbol talihinin en büyük «vurucusu» metin kendi futbol hayatının da en büyük maçlarından birini oynadı.
türk futbolu seviyesinin üstünde bir takımdı bu legia. ve galatasaray da -bir iki elemanı hariç- oldukça iyi bir futbol oynuyordu. ama bir metin vardı ki sahada, bu yirmi iki adamın arasına yanlışlıkla düşmüş ayrı bir seviyenin adamı idi sanki...
ve vuruyorlardı kıyasıya, bu futbol yıldızının koluna, buduna, ayağına, kafasına.. oyuna santrfor olarak başlayıp, sadece metin'i marke etmek için geriye çekilen piechniczek, kendisine verilen işi oldukça iyi başarıyordu. gel gör ki metin'i biçerek durdurmaktan başka çare bulamamıştı.
özeti şudur bu hikâyenin: bir metin vardı sahada, bir de ondan ötesi...
şahane gol
iyi başlamıştık oyuna. ilk dakikadan gol kokusu duyuyorduk. 20 dakika bu koku ile geçindik. 20 nci dakikada, sahasının dışında sol bekin bir hareketini hakem çift vuruşla cezalandırdı. candemir topu kale ağzına şandelledi. tarık'ın kafası... pis bir falso alarak avuta doğru gidiyordu top. birdenbire metin parladı o beklenmez yerde... top sol tarafa doğru kaçmıştı. metin topa yetiştiği zaman kaleyi oldukça küçük bir açıdan görüyordu artık... ama o köşe bu büyük «vurucu» nun en büyük şaheserleri yarattığı nokta idi. yattı sağ yanına doğru ve... bir şahmerdan vuruşu idi, ağları bulan bu şüt...
oyuna başlarken -artık temsili maçlara da bir millî maç havası vermemek itiyadını kazanmış olan seyircinin söylediği- istiklâl marşı ile en büyük heyecan yükünü almış olan tribün artık deşarj olabilirdi.
hele 31 inci dakikada candemirin söktüğü topla sıyrılıp ceza sahasına girerken yaptığı yerden ortaya metin şimşek gibi dalıp da topu kıl payı kaybedince ümit büsbütün artıyor ve «idol» metin günün adamı olacağını gösteriyordu. devrenin son dakikasında yine metin'in 25 metreden salladığı ve tabanca mermisini andıran şüt kalecinin kapattığı köşeyi buluyor, penconek zorla kornere çeliyordu.
ikinci devre :
galatasaray goller kaçırıyordu. çünkü metin tek başına bir maçı taşıyordu omuzlarında. her pozisyonda faul yapan iki rakibi de beraber... altı kişilik bir gurubun içinden füze gibi yükselip topu arkadaşlarına indiriyor, bir kaç kişi arasına yuvarlanmış kötü bir pası alıp, değerlendiriyor... ve 65 inci
dakikada iki «biçici» hasmından söktüğü bir topu, olduğu yerde 180 derece dönüp patlattığı şütle üst direği âdeta sıyırarak avuta gönderiyordu.
75 inci dakikada doğan’ın hatâsı ile kaçan sağaçığın yerden ortasına yetişen gmoch’un şütü üst direkten dönünce.. hele ondan beş dakika sonra bir de blaut’un vuruşu aynı direği bulunca: şans bize gülüyor dedik tabii..
bize gülen şans az daha dünyayı başımıza yıkıp geçecekti. penconek’in bir kale atışında topu havada kesen metin ofsayt bulunan tarık'ın önüne düşürdü. tarık beki çalımladı ve üzerine gelen kalecinin üstünden sıyırdı topu. top seke seke kaleye giriyor ve hakem ofsayt veriyordu. sinirli itirazlar bize hiç bir şey kazandırmazdı.
final
son dakikada metin’in attığı bir frikikte top naci'nin önüne düşerken kadri araya giriyor ve hazır bir golü avuta atıveriyordu. son şans da gitmişti.