11 eylül 2010. yazdan kalma bir havaydı. siyahımızı – beyazımızı kuşandık yine her zaman ki gibi kadıköy – beşiktaş vapurunda şarkılar, marşlar eşliğinde yola çıktık mabede doğru. stada giden çınarlı yol yine keyifle yüründü, köşe dönüldü ve sevgili yine yerinde bizi bekliyordu tüm güzelliğiyle. rakip ankaragücü, takımın başında schuster var, kadroda quaresma yok ama yine de güzel maç olacak belli. nitekim maç başladı ilk yarıda bobo attı bir tane rahatladık. ikinci yarda aynen devam. bobo gününde devam ediyor gollere.
o günün başka bir önemi daha var. türkiye – sırbistan dünya basketbol şampiyonası yarı final maçımız var, hem de sinan erdem’ de. tabi herkesin aklı bir yandan orda. hatta maç oynanırken radyo sesi duyduğumuda hatırlıyorum. sürekli haber geliyor fark açılıyor, fark kapanıyor. derken dk 75 de skoru 4-0 yapıyoruz ve taraftar hep birlikte slogan atıyor “yönetim uyuma ntv’ yi yayınla” bir yandan milli takıma tezahürat yapıyoruz.
maç biter bitmez 1 sn geçmeden skorbord da maç yayını başlıyor. kimse stattan ayrılmıyor herkes olduğu yerde birbirine sarılmış basketleri bekliyor. hatta futbolcular bile (türk olanlar) sahadan ayrılmıyor, çime oturup maçı izliyorlar bizimle beraber. schuster’ de hem tribünleri selamlıyor, hem de şans diliyor bize.
derken son 4 saniye, 1 sayı geride takım, atak bizde. herkes dua ediyor, nefesler tutuluyor (d.kiev maçı son saniyeleri gibi) ve kerem basketi atıyor, en azından biz basketbolcuların sevinmesinden anlıyoruz basket attık ve inönü’ de beşiktaşımız gol atmışçasına sevinç.
ama maç bitmiyor son atak sırbistan’ın yine nefesler tutuluyor, sigaralar ardı arkasına yakılıyor ve top havalanıyor ama blok! semih maçı bitiyor, tekrar sevinç.
2 maçın aynı anda yaşandığı, hissedildiği bir gündü inönü’de ve ikisinden de galip ayrılma duygusu eşsizdi.
dönüşte yine kabataş – kadıköy vapurunda şarkılar, türküler, marşlar…