galatasaray seyirci ve saha avantajını kullanamayıp metin'in ayağından bir de penaltı kaçırınca
iş, üçüncü maça kaldı
aufbau'lular uğur'un şâhâne golüne 73. dakikada cevap verdiler: 1-1
kahraman bapçum
mukavvadan yaptığı köşkün, kapı aralığından giren rüzgârla yıkılışına ağlayan çocuklara benziyorduk, maçtan sonra... rakip sahada beraberlik almış, kendi sahamızdaki maçın ilk 25 dakikasında rakip, kaleyi şahmerdan gibi dövmüştük... 27 nci dakikada seyrine doyulmaz bir de gol atmıştık... yorulup, dağıldığımız, kurduğumuz mukavva köşkün çatısı altında hayallere dalmağa başladığımız bir sırada talih bir kere daha bize güldü: memleketin en büyük vurucusu metin penaltı atacaktı... ve maçın bitmesine 25 dakika vardı. bu ikinci gol ile işi kesin olarak bitiriyorduk.
ve kapı aralandı, rüzgar esmeğe başladı. mukavadan köşkümüz sarsılıyordu: metinin penaltısı direğe çarpıp geri gelmişti!
bundan sonraki on dakikada bocalamamız artıyor, mukavva köşk iyice esniyordu. maçın bitmesine 17 dakika kala bir de baktık ki:
top kalemizdedir ve telâfi imkânı kalmamıştır.
şimdi herşeye yeniden başlarcağız, hem da hiç iyi olmayan şartlarla.
oyun
galatasaray gerçekten bir büyük kupa maçı çıkarıyordu. bütün elemanları ve hatlarıyla «büyük» tü bizim galatasaray... 2 nci dakikada metinin falsolu şutünü kaleci yatarak köşede bloke ediyor, biraz sonra tarık'ın sağdan patlattığı sert şüt ters taraftan az farkla auta çıkıyordu. 16 ncı dakikada metin topu ustaca indirip santrhafı ekarte ediyor ve sağa ileri yuvarlıyordu. turan’ın yetişip, sıyrılıp, savurduğu bomba gibi bir şüt üst direğe çarpıyordu. bir dakika sonra talât'ın 25 metreden attığı vole ve kalecinin uçarak vurduğu yumruk... 24 üncü dakikada bütün kadro ile yüklendiğimiz bir anda kimden geldiği anlaşılmayan bir kafa şutunu kaleci karşılayacak, kendisini toparlayamadan tazelenen şutü bu defa çelik bir yay gibi geriye kıvrılarak yumruklayacaktı. 25 dakikalık heybetli oyunumuzu bir kaleci mi yıkacaktı acaba?
27 nci dakikada metin sağa doğru kayarak şimşek gibi kaçtı. sokuldu, sokuldu - fenerbahçe ağlarını deldiği günkü kadar - yaklaştı aut çizgisine ve yapıştırdı şutünü. top kale direğine çarparak taaa yöne şandellenip gitti. bütün defans metinin üzerine yıkılmıştı. gerilerden fırlayıp gelen uğur topu yakaladı ve adetâ gömdü kaleye...
rüya
sonra herşey bitti zannettik. mukavvadan yaptığımız köşk bir rüya sarayı olmuştu. yavaşladık, rehavete daldık. rakiplerimizin istediği bu idi: oyun yavaşlayacak, kendi yarı sahalarında bizi oyalayacaklar, hızlı kaçan iki açıkla girivereceklerdi en gerideki boşluklarımıza... ve istedikleri oldu. onların kalesi önünde oynuyorduk, ara sıra şüt de atıyorduk, fakat her yaptıktan kontratakla tehlike oluyorlardı. biz rüyamıza devam ediyorduk.
ikinci devreye de bu hava ile başladık. dakikalar geçiyordu ve zaman lehimize işlemekteydi. bir de tanrının lütfuna erişince: tarık ortada aldığı bir pasla dalmıştı. kunisie ile zaph birlikte yüklendiler ve biçtiler tarığı... işte en güvenilir vurucumuzun kaçırdığı penaltı böyle oldu.
top direğin dibine vurup geri geldiği an rüyâdan uyanıyorduk.
gerçek
çünkü yorulmuştuk. çünkü işi ciddiye almaz gibiydik. çünkü rakiplerimizin vasat futbol tekniği fakat bizden,kıyaslanamayacak derecede üstün bir fizikleri vardı. biz gittikçe duruyorduk, onlar gittikçe açılıyordu. nihahayet 73; üncü dakikada kilugbild'in sağdan yaptığı ortayı stocker soldan tazeledi. defansımız bir onun bir bunun üzerine kapanıyor ama sadece koşuyordu. heuer kale ağzında kesiverdi bu çaprazlardan birini ve seyrettik... şimdi çantada keklik saydığımız ikinci tur yeniden arslan ağzına girmişti.