istanbul'a gitmeye geçen hafta pazar günü ankaragücü karşılaşması sonrasında karar verdim. aslında antalya'ya gidecek olmam dolayısıyla olası inönü deplasmanını kafamda bitirmiştim.ancak ankaragücü karşılaşması sonrasındaki ortam da benim kafamdaki istanbul'a gitmeme düşüncesini bitirdi ve istanbul'a gitmemin önünde bir engel kalmadı.istanbul'a gittim ve bu antalya'ya gitmeyeceğim anlamına gelmiyor,inşallah o haftasonu sınavım olmazsa -ki olmayacak gibi- kırşehir şanallar turizm'le antalya'dayım.
gelgelim istanbul yolculuğuna.cuma akşamına kadar elimde ulaşım adına bir bilet yoktu.ekrem üstattan aldığım ilhamla istanbul'a otostopla gitmeyi bile düşünüyordum.ancak cuma akşamı hava bozmaya ve kar yağmaya başladı.üstelik tek başına bu yolculuğu kaldıracak deneyimim de yoktu.işin ucunda soğukta kalıp hasta olmak da vardı.bu yüzden bir araçla istanbul'a ulaşmaya karar verdim.o nedenle tcdd'nin internet sitesinden trende yerimi ayırttım.
cuma akşamı ders adına tüm işlerimi bitirdim.deplasmana gidiyorsam kafam rahat olmalıydı değil mi!3 saatlik bir uykudan sonra saat 06.00'da kalkarak 06.15'te evden çıktım.fakat gece kar yağmış ve yollar açık olmakla birlikte yerler de buz tutmuştu.yukarı çıktığımda olağan zamanda 9 dakikada durakta olması gereken 06.15 kalkışlı ilk 185 otobüsü ortada yoktu.nitekim otobüs 5 dakika gecikmeli geldi.saat 06.29 olmuştu.benimse acelem vardı.oysa otobüs yerlerin buz olması nedeniyle çok yavaş gidiyor ve beni ürkütüyordu.saat 06.50'de ulus'a vardım.o sırada gar'a yetişmek için hızla ilerledim ve koşmaya başladım.06.55'te gar'daydım.yüksek hızlı tren ilk resmi seferi için kalkışı bekliyordu.kalkış 07.00'de olacaktı.neyse ki 5 dakikayla da olsa treni kaçırmaktan kurtulmuş ve kötü bir rüyadan uyanmıştım.
yüksek hızlı tren'in ilk resmi seferine binenlerdendim.tren saat 07.00'de kalktı.bu seferin ücreti tanıtım amaçlı olarak 5 milyon liraydı.tren öncelikle gar-esenkent arasındaki 44 kilometreyi ortalama 100 kilometreyle aldı.hemzemin geçitlerde ve tehlikeli noktalarda,örneğin sincan'daki köprü yapımı olan yerde hızımızı 60'a düşürdük.esenkent'e varınca ray değiştirdik ve hızlı trenin asıl yoluna girdik.bu girişle birlikte hızlı tren kendini buldu ve ortalama 250 kilometreyle eskişehir'e tasarlandığı gibi saat 08.27'de vardık.tren rayda giden arkadaşlarına göre o kadar hızlı ki maşallah eskişehir-polatlı arasını jet gibi aldı.hele ki benim gibi trenlerde 13 saat geçirmeye alışık olan insan için bu hızda ve bu kadar uygun fiyatta yolculuk tam bir mükemmellikti.bu arada hızlı trende trt benimle de röpartaj yaptı,televizyonda gördüyseniz şaşırmayın.
eskişehir garı'na inmemizle birlikte saat 08.42'de hareket edecek olan eskişehir ekspresi'ne geçtim.fakat önce orada bir tren boş boş duruyordu,gar'da hzılı tren ve bunun dışında başka tren olmayınca şaşırdım,nerede istanbul'a gidecek tren dedim.meğerse istanbul'a bu boş boş duran tren gidecekmiş.lokomatif,motor,2 yolcu vagonu ve 1 yemekli vagondan oluşan bu tren o kadar boştu ki!1. vagona zaten kimse binmedi,ikinci vagondaysa 15 kişi ancak vardı.
eskişehir ekspresi de istanbul'a oldukça hızlı gitti.tam 4 saatte istanbul'da olduk.tabi bunda sadece arifiye ve pendik'te durmamızın ve bazı bölümlerde 100 kilometre hızla gitmemizin etkisi vardı,ortalamaysa 85 kilometre hızla gittik.
istanbul'a varıp haydarpaşa'ya inince yağmuru gördüm.olsun,yağmur kar onur'a engel olur mu hiç!gezintim başlıyordu.
öncelikle haydarpaşa'dan çıkıp kadıköy'e doğru ilerledim.buradan haldun taner sahnesi ve o sarı topun olduğu kadıköy iskelesi'ne kadar vardım.söğütlüçeme caddesi'nden içeri girdim,amacım bağdat caddesi'ne de bakmaktı çünkü.söğütlüçeşme caddesi'nde yol sorduğum bir beyle sohbet de ettik.kendisi fenerbahçe divan kurulu üyesiymiş.çok dert yandı bana,kocaelispor'un fenerbahçe'yi mahvettiğinden dem vurdu.
söğütlüçeşme caddesi'nin ulaştığı tepeden aşağıya indim ve kadıköy deresi'nin üzerindeki köprüden ilerleyerek recep peker caddesi'nden kızıltoprak'a ulaştım.buradan da ilerleyip bağdat caddesi'ne girdim.yürüyorum yürüyorum sonu gelmiyor.gelmez de zaten.maşallah 7 kilometrelik bir cadde bağdat caddesi.e karşıya geçip asıl tarihi yerleri görmem de gerek,gecikiyorum.ne yapsam,ne etsem,üsküdar'a yürüsem buradan kaç kilometredir diye sordum,6 dediler.bu 50 dakika anlamına geliyordu.tam o sırada sokak arasından demirleri gördüm.bunlar demiryolu demiriydi.e bende de o günün anahat tren bileti olduğundan banliyö trende bedavadan yolculuk edebilirdim.o nedenle hemen demiryolu demirlerini izledim ve feneryolu istasyonu'na ulaştım.fakat o da ne?benim tarafta sadece turnikeler vardı ve geçişimi sağlayacak görevli bulunmuyordu.artık nasıl olsa bedava seyahat etme hakkım var deyip sağa solda kimse var mı dedikten sonra çıkış turnikesinden yarı atlayarak yarı demileri kendi tarafıma çekerek tren peronuna giriş yaptım.
trenle tekrar haydarpaşa'ya geldim.buradan eminönü gemisine bindim.haydarpaşa'dan çıkarken manzara çok güzeldi.nitekim boğaz boyunca da öyle.sadece geminin üst katı açık olduğumdan rüzgar sırtıma vurdu,o sorunu da kapalı bölüme geçerek çözdüm.
eminönü'ne vardığımızda istanbul boğazı'nın masmavi suları gitmiş ve yerine aynı eskişehir porsuk çayı'nda olduğu gibi çamurlu sular gelmişti.
eminönü'ne çıktıktan sonra önce mısır çarşısı tarafına çıktım.sonra sirkeci üzerinden gülhane yanından topkapı sarayı arka kapısından devam ettim ve sultanahmet'e ulaştım.sarnıç'a gireyim dedim,3 milyonmuş.ayasofya camisi'ne gireyim dedim, para.dikilitaş'ın resmini çektim bakın o bedava.aslında bir müze kart alabilirdim ancak müze gezmem demek sınırlı zamanımın iyice azalması demekti.sultanahmet camisi'ne girdim,o güzel yapıyı dakikalarca inceledim,ta ki ikindi namazı dolayısıyla ziyaretçiler dışarı çıkana kadar.
sultanahmet'te köftecilere meyletmişken bari taksim'e kadar dayanayım dedim ve geldiğim gibi eminönü'ne indim.bu kez mısır çarşısı'nın içine de girdim.
haliç köprüsü'nden geçerek karaköy'e ulaştım.bu arada haliç'te balık tutan o insanlar umarım o balıkları öldürmeyip tekrar denize atıyordur.çünkü o balıklar ne yenmez ne yedirilir.mazaallah o balıkları bir kediye verseniz kedi zehirlenerek ölür.o pis sularda balık tutulur mu hiç!deniz mi kanalizasyon mu belli değil haliç!
kabataş yönünden sola yani kasımapaşa yönün sapıp hırdavatçıların önünden tarlabaşı caddesi'nin devamına çıktım.buradan kasımpaşa'nın yanından tepebaşı'na vardım ve oradan hemen ingiliz sefareti'nin arkasından galatasaray lisesi yanına çıktım.istiklal'de seyrettim ve fransız sefareti'ne vardım.bu noktada durmalıydım artık.
bu noktada durmalıydım çünkü yemek yiyeceğim noktada gelmiştim.bana yapılan tarifi unutmamış ve karadeniz pidecisi'ni bulmuştum.burası fransız sefareti'nin yanında küçük bir dükkandı.içeri girdiğimde öncelikle makinayı şarja taktım.sonrasında kıymalı yumurtalı karadeniz pidesi istedim ki tadına doyum olmaz.vakfıkebir tereyağı sürülmüş olan bu pide enfes,çift yumurta ve acı da bu pideyi taçlandırıyor.sultanahmet'te köfte yemediğim çok iyi olmuş.pide üzerinde bir de üzeri iyi pişirilmiş kadayıf da yedim ki ne güzel.
taksim'den gümüşsuyu üzerinde stada indim.bilet almaya gittiğimde ankara'dan 5 taraftarımız da hemen oradaydı.biletlerimizi aldık ve beraberce içeri girdik.girişte polis müdürü nazikçe pankartı sordu,arama falan da olmadı.hatta öyle ki iki kalem,bozuk para,bunları saklamama gerek bile yokmuş.
stada pankartı soktuk da siz de televiyzondan görmüşsünüzdür,pankartı asamadık.beşiktaş konuk takım taraftarının pankart asmasına izin vermiyormuş,özel güvenlik pankartı karşılaşma sonuna kadar yanına aldı.sanırım geçen sene de böyle bir sorun yaşanmıştı.
takımı çağıramadık çünkü o kutlamalar sırasında sesimiz takıma gitmezdi.
toplamda 35 kişi olduk.bizden ben,ankara'dan 1 araba,istanbul'dan gelenler,yine o sırada istanbul'da bulunan yüksel kardeşler.bunun yanısıra daha önceden hiç tanımadığımız gençlerbirliği taraftarları genç arkadaşlar.ayrıca deniz abi'yle de tanışmış olduk.kendisi istanbul'a 2 gün önce ankara'dan gelmiş,hem akrabasında kalıp tatil yapıyormuş hem de karşılaşmayı izlemek için buradaymış.kendisi her olaslığa karşı telefon numarasını da verdi,eğer ankara'ya dönemezsem veya istersem kendilerinde kalabileceğimi söyledi,kendisine teşekkür ettim.
karşılaşmanın teknik/taktiğini biliyorsunuz,bu arayı tekni/taktikteki yazım üzerinden bütünleştirebilirsiniz.
3. golle birlikte artık iyiyice koptuk ve bitişi beklemeden dışarı çıktık.biz çıkarken tribünde 35 kişiden sadece 3 kişi kalmıştı.
çıkışta özhan ve gökhan otobüse binmek için taksim'e çıktı.bense oğuzhan abi'yle üsküdar gemisi'ne bindim.maşallah gemi 7 dakikada üsküdar'a vardı.oğuzhan abi'nin acelesi vardı ve evine bu yüzden otobüsü dolmuşu beklemeksizin doğrudan taksiyle gitmesi gerekiyordu.ancak oğuzhan abi aslında ben olmasam doğrudan gideceği acıbadem yönüne gitmedi beni harem'e götürmek için taksiyle önce üsküdar'dan harem'e gitti.tam zıt yönler:harem ve acıbadem.bu sırada dedim ya,oğuzhan abi takside yolunu benim için ez az 3'erden 6 kilometre ve 10 dakika uzattı.oysa ki oğuzhan abi'nin oldukça çok acelesi vardı.
eğer oğuzhan abi beni harem'e götürmese üsküdar'dan harem'e yürüyecektim.çünkü harem-üsküdar arasını en fazla 1,5 kilometre sanıyordum.oysa ki yol da epey uzunmuş.e ben de o arayı hiç geçmediğimden harem'e geldim geleceğim yürür dururmuşum.sağolsun oğuzhan abi beni hem beşiktaş'tan üsküdar'a geçişte karşıdan karşıya geçirdi hem de harem'e oldukça acelesi olmasına karşın götürdü.kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.inşallah en kısa zamanda bir karşılaşmamızda görüşürüz.teşekkürler oğuzhan abi!
harem'de hemen bir firmadan bilet kestirmedim.çığırtkanlkar beni bulur diye düşünürken ben onları buldum.kayseri firması olan (özerler) inci turizm'den ankara'ya 20 milyona bilet aldım.saat 22.05'de aracımız harem'den kalktı.muavin çocuk keki,suyu ve meyve suyunu getirdi.ondan sonra bir uyku basmış ki beni sormayın.bir ara bolu'da bir tesise geldiğimizi hatırlıyorum.uyandığımdaysa saat 03.00'tü.harem'de yanımda olan genç gitmiş yerine 5 yaşında bir çocukcağız yorgan-yastık uyuyor.ileride birtakım ışıklar.her halde ankara'ya geldik dedim ve otobüs gişelerden geçince anladım ki ankara'ya gelmişiz.gişeleri geçtikten sonra otobüs ön camları yıkamak için durdu.ben de fırsattan yararlanarak telefonla evi aradım ve yarım saate ankara'da olacağımı söyledim.
saat 03.30'da otobüs aşti'nin karşısında aşti ankaray istasyonu önünde durdu.o sırada uyuyan yavrumuzu uyandırmamak için kendisinin üzerinden atladım ve aşağıya indim.tam 1 dakika beklemişken evden geldiler ve beni aldılar.böylece cumartesi 06.15'te çıktığım evime pazar 03.50'de vardım.eve gelip eşyaları yerine koyduktan sonra siteye girip ilk teknik/taktik yazısını yazdım.
dışarıda kar yağıyordu.saat 04.30'du.yatma zamanıydı.22 saatlik deplasmanda karşılaşmanın sonucu dışında benim açımdan her şey güzel geçmişti.şimdiki hedefse artık antalya'ydı.