ilk basımı 1996 olan simon kuper'in "futbol asla sadece futbol değildir" kitabından;
tv sayesinde dünya kupası, ulusları sıralamanın en iyi yolu halini aldı. artık birçok insan, 200 kadar ulus için hayatın sürekli bir mevki kavgası şeklinde geçtiğini gayet iyi biliyor. insanlar körfez savaşı'nı, maastricht görüşmelerini (john majör bunun ingiltere için 'oyun, set ve maç' anlamına geldiğini söylemişti) veya uluslararası ticareti (japonya amerika'yı tekrar tekrar yeniyor) hep bu gözle görüyor. ama dünya kupası en ideal sahneydi. ülkelerin kişi başına düşen ulusal gelirini, görsel açıdan bu kadar çekici bir şekilde karşılaştırmak çok zor. dünya kupası'nda abd hiç kimseye üstünlük sağlayamıyor ve bu turnuvada küçük ülkelerin de şansı oluyor. kolombiyalı bir eyalet valisi, "dünya kupasında sadece iki maç kaybettik, ulusal onurumuzu değil", demişti ama bunu söylerken andres escobar'm tabutu (yani gerçek), hemen yanında duruyordu. dünya kupasında ulusal onurunuzu da kaybedebiliyorsunuz. bir ülkenin futbol takımı, ulusun ta kendisidir. meksika kalecisi jorge campos bunu kanıtlamak istercesine, "meksika hep hücum eder, çünkü meksikalı budur", demişti.
tv alıcıları sayesinde demokrasi tüm dünyaya yayılıyor. giderek daha fazla sayıda politikacı, seçmenlerin göstereceği tepkiyi düşünerek, butun ilgilerini futbol üzerinde yoğunlaştırıyor. başkan clinton televizyonun en çok izlendiği saatlerde ekrana çıkmış ve canlı yayında amerika takımıyla telefon görüşmesi yapmıştı. nijerya'nın askeri yöneticisi general abacha, dünya kupası boyunca hemen her gün kendi takımına hitap etmişti. nijerya stoperi chidi nwanu'ya, generalin, elde ettikleri şerefi çalmak isteyen bir politikacı olduğunu söyledim. nwanu bana katılmadı. dünya kupası'nın nijerya için çok önemli olduğunu ve bunu kabul etmenin de, bir devlet başkanının görevi olduğunu söyledi.