ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında akif kurtuluş'un "'74, '78 ve dükut-der'in şanlı mücadelesi" başlıklı yazısından;
dört yılda bir yaşanan geleneksel adrenalin şenlikleri'nin 78 arjantin ayağı, dükut-der'in zirve noktasıdır. mahallede televizyonlu ev sayısı artmış, 74'de bize "ağır ağbilik" yapanların bir kısmı evlenerek aynı muhitte kalmış ve böylece yeni evler açılmıştır. bu kupada, gerek tesis, gerek malzeme açısından mahallede "iyi bir çıkış" yakalanmış, seyirci sayısında da önemli bir artış kaydedilmiştir. 74'ün tıfılları, ergen delikanlılar olarak pıskırtılmaya hazır sivilceleriyle, bazı maçlarda paf takımına ayrılan evin daha küçük odasında dükut-der imkânlarından yararlanmışlar; kimi maçlarda da biradan uzak durmaları kaydıyla, a takım'da yedek soyunmuşlardır. şu da bilinsin; önceki kupada breitner'i takımının dokusundan ayırıp ayrı bir köşeye koyacak politik refleks, bu kupada özel bir "olgunluk" örneği vermiştir. bunda bizzat arjantin'in katkısı inkâr edilmemeli. arjantin, ne kadar güzel top oynayacakolursa olsun, faşist diktatörlükle yönetilen bir ülke olduğu, başarısının faşist generallere yarayacağı tezinden hareketle, bırakın en küçük bir desteği, köstek olunması için her türlü pisliğe cevaz verilmiştir.
bu bakımdan, daha kafadan ilk grupta platininin keşfini müteakiben fransa, derneğin ilgi alanına girmiş, arjantin'in ilk turda boğulması için "hiçbir masraftan" kaçınılmamıştır. 10 haziran günü buenos aires'te italya'nın grupta "faşistlerin takımı"nı yenmesi üzerine kopan vaveyla, "gök mavililer eolan sempatiden çok, mavi beyaz çubuklulara duyulan nefretin eseridir, işte bu noktada, dernek üyelerinin hayal kırıklığı demesek bile, fransa'nın elenmesinden duyduğu şaşkınlığını da kayıtlarımıza alalım. ancak, umut sürmektedir: polonya 5 puanla; kupaya cruyffsuz gelen hollanda averajla da olsa iskoçya'nın önünde gruplarından çıkmışlardır. hollanda, ikinci turda italya'yı ve avusturya'yı "yürüyerek" geçmiş, almanya'yla berabere kalmış ve aslanlar gibi ilk dördün kapısına dayanmıştır. dernek, polonya'yı bu turda kaybetmişse de, genel kanı hollanda'nın "malı götüreceği" yolundadır.
25 haziran günü, herkesde bir bayram havası vardır. örneğin brezilya veya italya'yla oynanacak olsa, ihmal edilmeyecek ölçüde dağılacak hollanda taraftarlığı, bu kez firesiz ekran karşısında yerini almıştır. finalin arjantin'le oynananacak oluşu, üstelik anlaşılacağı üzere, futbola ziyadesiyle "siyaset" karıştırmıştır. daha doğrusu şöyle söylemeli: arjantin'in bu "ideolojik-politik" presi, en azından bizim mahallede anında cevabını bulmuştur. ayrıca, teveccühün hollanda'ya yönelmesinin çok özel bir nedeni de vardır. gerçi öyle yapmamıştır ama, arjantin'de o/nanması halinde, diktatörleri protesto amacıyla kupayı boykot edeceğini ağzını doldura doldura beyan eden tek ülke, hollanda'dır.
saha içine uygulanan "yabancı odaklı" her türden provokasyonu en iyi anlatacak şey ne bir sözdür, ne de bir işaret. pasarella'nın yüzü! başlama vuruşundan önce, van der kerkoff'un kolundaki alçı-bandaj karışımı sargıyı çıkartmak için sarfedilen mesainin komuta merkezi arjantin genelkurmayı ise, bu operasyonun saha içi 'özel tim' komutanı, tartışmasız pasarella'dır. gergin hatlar, kısılmış gözler, birbirine kenetlenmiş çeneler, gıcırdayan dişlere baktığınızda; gördüğünüz, sadece avrupa'nın bu efendi çocuklarını anında boğacak bir irade değil, aynı zamanda ve esasen, binlerce "missing"in failidir. zaten yıllar sonra milli takımlarının başına geçtiğinde uzun saçlı topçuları asker nizamına sokan da bu dallama değil miydi? ama madem yeri açıldı, bir celladın tasvirine küçük bir katkımız da, yakın yıllardaki belgeselinden olsun. tartışmalı bir yenilgiyi anlatırken, söz hakeme gelince, uzun uzun sustu, görüntüye giren uzaktaki dağlara tepelere gözü daldı ve anladı ki televizyon karşısında, biraz terbiyeli olması lazım. ama öyle de bir şey söylemeli ki, değme küfüre taş çıkartsın. fanatik river plate'li ve benzetme yerindeyse, turgut sunalp'in "taş gibi çocuklarından" biri veya belki de en önemlisi olan bu delikanlı, uygun kelimeyi buldu: "hakem mi? o bir boca'lıydı." arjantin'i pasarella'dan daha iyi anlatan özet bulunmaz ama, bir ismin, tarafımızdan derin bir himayeye ihtiyacı olduğunu belirtmeden geçmeyelim. ardiles'in yüzü! bizim hayal dünyamızda oturduğu yerde, bizim ona "yakışık" bulduğumuz koordinatlarda, o binlerce kayıbın soluğu vardır. adam, koca kupayı kızkardeşi "missing"miş gibi oynadı: suskun, mutsuz, kederli. "zafere kaçış" filmini hatırlar mısınız? hani şu nazilerin tutsaklarla yaptığı maç, filan. ardiles'in oradaki duruşu, havası, 78 dünya kupası'ndaki "pozisyonu"nun kopyasıdır. ağbisini öldürenlerle aynı takımda oynama mecburiyeti! bana, kupa başlamadan bir manşet at, deseler ne derdim: pasarella'yla esiri aynı takımda! şöyle de diyebiliriz: katil, kurbanıyla aynı takımda!
uzattık! biz şimdi finaldeyiz. ilk yarı bastıran, güzel pozisyonlar yakalayan biziz, ilk yarının bitimine az kala kempes'in ayağından golü yemiş olsak da, aslanlar gibi saldırıyoruz. ara sıra bizim tribünden cruyff'u hasretle anan iççekişler hissediliyor. rep çıkmış, yerine nanninga girmiş; bu çocuktan umutlu olmamızın önemli bir nedeni var. bir gün önce, finalde oyuna gireceğini ve bir gol atacağını söylemiş. bu, tribüne tarafımdan hatırlatılıyor. şimdi tansiyon daha da yükseldi. "haydi bastır"ın revaçta olduğu, ankaragücü tribününden yurdun dört bir köşesine dolaşıma girdiği yıllar, biz de hollanda'dan bunu esirgemiyoruz ve karşılığını da alıyoruz. nanninga'nın 80. dakikadaki golünden sonra ateşini söndürmek için gidip soğuk duş alan mı dersin, birasını başından aşağı döken, bahçeye çıkıp ağaca tırmanan mı, ev içi ben diyeyim cumhuriyetçilerin madrid sokakları, siz deyin paris'in komün günleri. sevincimizin her ikisi gibi kısa süreceğini bilmiyoruz. inanıyoruz. bu kez olacak, diyoruz. yine olmuyor. ondan sonra, zaten galiba hiçbirimizin iki yakası bir araya gelmiyor.
yıllar sonra bugün bu satırları yazarken, 78 yazının, "umut" ve "güzel günler" adına yaşanan son yaz olduğunu hatırlıyorum. "kazanacağız" umudunun başka hiçbir zaman bu kadar yakın olmadığını, kaybetmiş olsak da, bu kupadan sonra hiçbir zaman aynı zevki bulamadığımızın bilinmesini istiyorum. bundan sonraki bütün kupaların bir tür oyalanma olduğunu da itiraf ediyorum.