beşiktaş gibi bizler maçlara girerken bir sürü mikrofon önümüze uzatılır. dün akşamki oyunun öncesi söylediklerim eksik ziyade aklımda. beşiktaş şu güne kadar oynadığı rakipleriyle sıkıntıda oynadı dedim. bu sıkıntıyı da beşiktaş'ı yenmeyi değil de, yenilmemeyi kafasına koymuş takımlarla oynadığıyla dile getirdim. futbol oyununun dürtü oyunu olduğunu çok ezberime almış bir insanım. yarısını kazanmak için oynayan bir takım bile bir takım zaaflar içinde olur. yenmeye oynamak bu işin zor tarafı. dün akşam için trabzon'un da en az beşiktaş kadar kazanma çabasını sahaya süreceğini tahmin ediyordum, öyle de oldu. öyle olunca ne mi oldu? beşiktaş için oynadığını rakibe kabul ettirme şansı doğdu. geniş alanlar doğdu, çabuk düşünceden çabuk goller bulundu. amokachi'nin attığı bir ilk gol var; ben diyeyim söke söke attı, herhalde başkaları da yırta yırta attı diyecek. işte amokachi böyle oynamalı. geçmiş maçların yavaş oynanıyor, tempo düşük söylentilerine katılmıyorum. alan ne kadar daralırsa futbol o kadar yavaşlar. beşiktaş, beşiktaş gibi oynadı. amokachi-oktay eşleştirilmesi en akılcı yol. oktay ne kadarlık oynadı, şimdilik benden pas. ama kötü de oynasa bu ikili kolkola girip oynar. rahim'e çok vıdı vıdı yaptım, son üç maçtır hemen hemen sıfır hatayla oynuyor. ona söylediklerimi geri alacak halim yok, o gün için kötüydü öyle diyordum, bugün iyi, böyle diyorum. zor gibi gözüken maç, kolaya döndüyse, yine tekrar ediyorum, beşiktaş kendi oynamak istediğini rakibine kabul ettirdiğinden dolayıdır. maçın hakemi mi? uzun atlatmak lazım ama kısa keseceğim. kepaze hem de iki taraf için.