beşiktaş: marijan mrmic, ali günçar (dk. 60 osman üstünel), alpay özalan, rahim zafer (dk. 46 recep çetin), zlatko yankov, tayfur havutçu, mehmet özdilek, mustafa öztürk (dk. 25 yusuf tokaç), daniel amokachi, serdar topraktepe, ertuğrul sağlam
teknik direktörü: john toshack
şekerspor: murat akarsu, hakan kurt, murat erbasan, fatih sarman, mehmet altıparmak, engin hoşsoy, ertuğrul şerbetçi, ismail müderrisoğlu, yücel çolak (dk. 73 barış salık), çetin limanoğlu (dk. 60 serdar karslı), hayri yılmaz
teknik direktörü: celal kıbrızlı
gol: (0-1) dk. 9 çetin limanoğlu (1-1) dk. 71 yusuf tokaç (2-1) dk. 85 daniel amokachi
sarı kart: dk. 29 mehmet altıparmak, dk. 48 hayri yılmaz, dk. 89 ertuğrul şerbetçi (şekerspor)
mehmet ali gökaçtı'nın "bizim için oyna": türkiye'de futbol ve siyaset kitabından;
futbol dünyasındaki mafyalaşma
(...)
futbol federasyonu'nun 22 temmuz 1997 tarihinde yapılan genel kurulu, tarihe geçecek olaylara sahne olacaktı. haluk ulusoy ile birlikte mustafa kefeli ve alp yalman'ın da aday olduğu seçime, yer altı dünyasının ünlü "babaları" doğrudan müdahil olmuşlardı. iş adamı mustafa kefeli mafyanın önde gelen isimlerinden alaattin çakıcı'nın adamı olarak başkanlığa adaylığını koymuştu. genel kurulun yapıldığı otelde silahlı adamların dolaştığı, pazarlıkların yapıldığı bir ortamda seçimi çakıcı'nın desteklediği mustafa kefeli karşısında isimleri "derin devlet"le özdeşleşen mehmet ağar ve korkut eken'in desteklediği haluk ulusoy kazanmıştı.
tıpkı seksenli yıllarda yönelinen liberal ekonomi anlayışının da, serbest ticaret koşullarında rekabet ortamının sağlanması yerine her türlü hile hurdanın önünün açılması "tatbik" edilmesi gibi, futbolda değişimin altyapısının olmaması da bu heyelana neden olmuştu.
1997 seçimlerindeki tablonun bir benzeri daha sonraki hiçbir seçimde yaşanmadı. bu elbette mafyanın bu işlerden elini ayağını çektiği anlamına gelmiyordu. ancak susurluk kazası sonrasında mafya ve çete yapılanmalarına yönelik operasyonlar neticesinde bu organizasyonların başındaki kişilerin açığa çıkmaları, mahkum olmaları ya da yurt dışına kaçmaları, eski görünürlüklerini kaybetmelerine neden oldu. bu nedenle, dolaylı yol ve yöntemleri tercih etmek zorundaydılar. 1997 kongresinde mafyanın gölgesinde kalan siyasetin futbolla olan ilişkisi ise kesintisiz devam edecekti. öyle ki, 2006 yılında yaşanan başkanlık seçimleri, bir dönem aradan sonra federasyon başkanlığı seçimini kazanan haluk ulusoy ile adalet ve kalkınma partisi (akp) iktidarı arasındaki müthiş bir bilek güreşine sahne olacaktı.
not: 1997'deki federasyon başkanlığı seçiminden sonraki ilk lig maçlarına yazdım...
siyah beyazlılar, sezonun ilk maçında sahasında galibiyet arıyor. inönü stadı'ndaki maç saat 16.00'da başlayacak...
toshack yönetiminde bu sezon şampiyonluğu hedefleyen beşiktaş, ligin yeni takımlarından şekerspor'u konuk ediyor. hazırlık maçlarında iyi sinyaller vermeyen siyah beyazlılar, sahasında oynayacağı ilk maçtan galibiyetle ayrılmak istiyor.
oğuz sarvan, turgay güdü ve zafer korkmaz hakem üçlüsünün yöneteceği maç inönü stadı'nda saat 16.00'da başlayacak. siyah beyazlı ekipte eşi vefat eden oktay ile yeni transfer letchkov forma giyemeyecek. şekerspor'da ise eksik futbolcu bulunmuyor.
türkiye birinci futbol ligi'nin ilk haftasında bugün 4 karşılaşma daha oynanacak. uefa kupası'nı hedefleyen bursaspor, altay önünde 3 puan arıyor. bursa atatürk stadı'ndaki karşılaşma saat 19.00'da başlayacak ve cıne 5'ten naklen yayınlanacak. maçı yılnur önen yönetecek.
diğer maçlar
diğer maçların programı ise şöyle: samsun 19 mayıs stadı: 16.00: samsunspor- vanspor (hakem: serdar çakır), çanakkale 18 mart stadı: 16.00: ç.dardanel- istanbulspor, karabük yenişehir stadı: 16.00: kardemir karabükspor- kayserispor (hakem: osman avcı)
beşiktaş, 10. dakikada çetin'in ayağından gelen golle yenik duruma düştüğü karşılaşmada 71. dakikada yusuf'la beraberliği yakaladı, 86. dakikada da amokachi ile galibiyete ulaştı.
seyirci-hasılat: 29 bin 736 kişi- 12 milyar 347 milyon 400 bin tl.
beşiktaş, şekerspor karşısında zaman zaman oldukça zorlandığı ligin ilk maçında üç puan almayı başardı: 2-1. maça tutuk başlayan siyah beyazlılar 10. dakikada 1-0 yenik duruma düştü ve ilk yarı bu skorla kapandı. defans ve orta sahada zor anlar yaşayan beşiktaş, ikinci yarının ortalarına doğru daha etkili bir futbol sergileyerek şekerspor yarı alanına dalga dalga gelmeye başladı. ardından goller geldi. 71. dakikada yusuf, 85. dakikada da amokachi, beşiktaş'a üç puanı getiren isimler oldu. maçın önemli anları şöyle: henüz ilk dakikada yankov'un pasıyla ceza alanı önünde topla buluşan mehmet'in uzaktan gönderdiği sert şut kalecide kaldı.
9. dakikada serdar sol kanattan çalımlarla indi. ceza alanına ortasında mehmet ve ertuğrul topu seyredince defans topu uzaklaştırdı.
10. dakikada şekerspor'un golü geldi. rahim'den topu kapan çetin defansın arasından sıyrıldı. kaleciyi yere yatırarak topu ağlara gönderdi: 0-1.
16. dakikada amokachi orta alandan kaptığı topla ceza alanına kadar indi. defansı da geçen nijeryalı futbolcunun altıpas köşesinden şutunda kaleci murat uçarak topu kontrolü altına aldı.
22. dakikada rahim'in hatalı kafa pasında topu kapan ismail defansın arasından sıyrıldı. mrmiç'le karşı karşıya kaldı, ancak hırvat kaleci başarılıydı.
37. dakikada amokachi orta alandan çalımlarla girdi. ceza alanı içindeki ertuğrul'a nefis bir pas çıkardı. ertuğrul top kontrolünü kaybedince defans tehlikeyi kornerle önledi.
39. dakikada serdar'ın kornerden gelen şutunda kaleci murat topu elinden kaçırdı. serdar, boş kale yerine meşin yuvarlağı auta gönderdi.
maçın ilk yarısı şekerspor'un 1-0'lık üstünlüğü ile sona erdi.
beşiktaş ikinci yarıya daha baskılı başlamasına rağmen, siyah beyazlı forvet oyuncuları şekerspor defansını geçmekte zorlandı.
60. dakikada mehmet'in pasıyla buluşan yücel, beşiktaş defansını geçti. mrmiç'le karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu auta attı.
71. dakikada recep'in ceza alanı içine yaptığı ortayı takip eden yusuf defansın arasından sıyrıldı, kaleci murat'ın açıldığını görünce aşırtma bir vuruşla skoru 1-1 yaptı.
86. dakikada beşiktaşlılar'ın beklediği galibiyet golü geldi. yankov'un pasıyla buluşan amokachi ceza alanında defansı peşinden sürükledi. nijeryalı futbolcu sert vuruşuyla skoru belirledi: 2-1.
teknik direktör toshack, maç sonrasında kaptan recep'i tebrik ederek, ‘‘türkiye'nin en çabuk adamlarından birisin'' dedi.
beşiktaş, dünkü maçı zor da olsa kazanırken bir başka sevindirici olay daha yaşandı. hazırlık döneminde yıldızları barışmayan teknik direktör toshack ile kaptan recep, dünkü maçtan sonra kucaklaştı. toshack, soyunma odasında recep'e, ‘‘türkiye'nin en çabuk adamlarından birisin. seni tebrik ederim'' dedi.
teknik direktör toshack ligin ilk üç haftasının şekerspor maçı gibi stresli geçeceğini belirterek, ‘‘aptalca gol yedik. golden sonra sinirler gerildi. rakip kapandı. ama ikinci yarıda üstünlüğü ele aldık. galibiyeti zor da olsa kazandık. takım alışma devresinde. kısa bir süre daha bu sorunları yaşayabiliriz'' dedi.
onbinler kartal sevgisiyle koşup gelmiş inönü'ye. öyle bir aşk, öyle bir tutku, öyle bir coşku ki, anlatılır gibi değil. tribünler görkemli mi, görkemli. ancak sahadakiler ne yazık ki, içler acısı. zor bela kazanılan bir üç puan. çaresizlik içinde çırpınan bir takım. amacının ne olduğu belli olmayan, futbolu hiç güzelleştiremeyen bir takım. gol yollarında zorlanan rakibe kolay pozisyonlar veren bir takım. tümüyle yetersiz olduğu gibi, bireysel olarak da sivrilemeyen bir takım. onlarca pas hatası yapan, rakibe sayısız ikramda bulunan bir takım.
olur mu böyle şey? hayret, bin kere hayret. bu takımın eksikleri var, ama bu takım yine de bu kadar kötü oynamamalı. herhalde taraftar dokuz doğurmuştur. herhalde, ömründen bir beş yıl gitmiştir. bu muhteşem taraftara, bu kabir azabını çektirmeye kimsenin hakkı yok. son dakikalarda amokachi'nin golü olmasa, daha işin başında gitti koskoca iki puan. şampiyonluk parolasıyla yola çıkıyorsun ve daha ilk maçında taraftarına doğum sancıları çektiriyorsun.
rahim, artık aklını başına toplamalı. beşiktaş'ta oynayan bir oyuncu bu denli hatalar yapmaz. iki kanattaki sorun mutlaka çözümlenmeli. letchkov ne değiştirecek bilemiyorum. ama bu takım bu görüntüsüyle yarınlar için ümit vermiyor. yönetim bu gerçeği görmeli ve ara transferde mutlaka sorunlara çözüm bulmalı. yoksa, suçlu sandalyesinden kurtulamaz.
ligin ilk maçlarının zorluğunu çok yakından bilirim. bu her takım için geçerli. ama dünkü oyun için daha değişik şeyler düşünüyorum. bir kere şekerspor'u çok beğendim. bir topa 3 futbolcu birden koştular. sahanın karelerini ufalttılar, beşiktaş'a top oynama yeri bırakmadılar. üstüne üstlük rahim'in hediyesiyle de bir gol buldular. ondan sonra her azalan oyun dakikası beşiktaş'ı sıkıntılara soktu. beşiktaş'ta oyuna ağırlığını koyacak oyuncu fazlası yok. yaratıcılık da bir iki kişinin ayağına bakıyor. tabii ki, böyle de olunca hem gol pozisyonu az oluyor, hem de top kaybı fazla. maçın hakemi için sinsi sinsi şekerspor'a yardım etti diyorum. hem sarı kartlarda nekes davrandı hem de vakit geçirmelerine göz yumdu, çanak tuttu. bir de beşiktaş'ta recep oynar. her halükarda oynar. inşallah toshack da dün bu gerçeği görmüştür.
beşiktaş ileri maçlarında ve avrupa turlarında rahat yolu seçmek istiyorsa, amokachi'yi gol yollarına çok çabuk sokmak mecburiyetinde. hatta ben diyorum ki, her gol topunu amokachi ile buluşturmak lazım. geri dönen yusuf'un ayakları top yapıyor. daha faydalı olabilir. ama ileri katederek oynamak mecburiyetinde. yanlara ve kenarlara çok oynuyor. yeni 3 tane transferden mustafa ile osman bana beşiktaş'ın oyuncusu gibi gözükmediler. heveslerini kırmak istemem, ama bu böyle. tayfur yerinde oynamadı. fazla bir şey demek istemiyorum ama onun da futbol oynamak için sınırlı bir yeteneği var. neticede bu lig, kazanan haklıdır.
inönü stadı beşiktaş için epeydir dünkü gibi tıklım tıklım dolmamıştı. bunu sağlayan umuttu. seyirci, umuda geliyor, doyumu arıyor. kazanmayı istiyor. onun için hiç yabancısı olmayan, ama kendisi lige yabancı şekerspor karşısında elde edilecek farklı zaferi seyretme umuduyla stada koştu. böyle bir ön yargıyı taşımakta da haklıydı.
evdeki hesabı ilk yanlış çıkaran şekerspor oldu. yeniydiler ama, acemi çaylak değildiler. olumlu özellikleri olan bir futbol takımıydılar. dinamik, uyumlu bir savunma yaptılar. beşiktaş'a kolay kullanılacak oyun alanları hiç bırakmadılar. iyi yardımlaştılar, koştular. bu yapıları önce beşiktaş'ın canını sıktı. ummadıkları dirence karşı çözüm bulamadılar. toshack neredeyse, her topla geri doğru oynayan mustafa'ya 23. dakikada kementi attı, yusuf'u sahaya sürdü. bu kez ertuğrul uçtaki yalnız adam oldu ve savunmaya gömülüp kaldı. amokachi topla çok oynadı... ne yan toplar kar etti, ne göbekten hücumlar. çünkü tümü yerleşik ve kalabalık bir savunmalya karşı yapıldı.
beşiktaş'taki son adam rahim'in ağırlığı bu takımın en büyük sıkıntısı. rahim dün yavaşlık yanıyla şeker'e iki net pozisyon verdi. biri gol oldu. ya rahim değişmeli, ya takım savunma anlayışını değiştirmeli. ikinci yarıda onun görevini recep üstlendi. pek sorun da çıkmadı. beşiktaş bu devrede daha diri, dara çalışkan, daha çabuktu. ama gerçekten şanssızdı. bu yüzden paçayı puan kaybetmeden çok zor kurtardı.
kısaca 3+1 olarak bildiğimiz ve 1 tanesi kulübede olma şartıyla 4 tane yabancı futbolcunun kadroda bulunması kuralı türkiye liglerinde ilk kez 1997-98 sezonundan itibaren değiştirilerek ''4 tane yabancı futbolcunun aynı anda oynaması'' uygulamasına başlandı.
beşiktaş a.ş.: mrmiç maryan, tayfur havutcu, serdar topraktepe, ali günçar (dk. 60 osman üstünel), fehmi alpay özalan, rahim zafer (dk. 46 recep çetin), zlatko iankov, mustafa öztürk (dk. 25 yusuf tokaç), ertuğrul sağlam, mehmet özdilek, daniel amokachi
yedekler: fevzi tuncay, mutlu topçu, hikmet çapanoğlu, emre eren
teknik direktör: ?
şekerspor: murat akarsu, murat erbasan, ertuğrul şerbetçi, fatih sarman, engin hoşsoy, mehmet altıparmak, hayri yılmaz, çetin limanoğlu (dk. 60 serdar karslı), ismail müderrisoğlu, yücel çolak (dk. 73 barış salık), hakan kurt
böyle bir gol görmediniz cem pekdoğru | ağustos 28, 2016 | yazihaneden.com
bir yusuf, bir oktay, bir hikmet'le şampiyonlar ligi'nde piyano çalınır mı?
bill shankly şöyle derdi: “bir futbol takımı, piyano gibidir. taşıyacak sekiz kişiye ihtiyacınız vardır, bir de adı batasıca şeyi çalabilecek üç kişiye.”
john toshack
toshack bir zamanlar, kendisine shankly sorulduğunda, böyle bir anekdotla yanıt vermiş. futbol felsefesini shankly’nin bu sözü üzerine inşa ettiğini zannetmiyorum. zaten bu anekdotu da dün gece gördüm. ama neden bilmiyorum –belki o her zaman hatırlayacağım hazırcevaplığına yakıştırdığım için– bu yazıyı böyle açmak istedim. 1997-98 sezonunun açılış maçına üç dört saat kala, güneş dolmabahçe’nin tepesinde parlıyor. hafızanın sundurmasına çıkıp kendimi bu öğle güneşinden koruyorum. orada toshack da var. bu, beşiktaş’taki ilk lig maçı olacak ve henüz o üç kişiden birini bile bulabilmiş gibi görünmüyor.
aslında sahildeki çay bahçesindeyim. sarayın müştemilatındakinde değil de berikinde tostumu yiyorum. muhtemelen gerçekte olduğundan daha lezzetli geliyor – şimdi pek matah bir şey olmadığını tahmin edebiliyorum. o sırada formaları ve bayraklarıyla beşiktaş’a yeni ayak basmış kalabalık bir grup görünüyor ve babamın yüzü bir anda değişiyor. henüz biletimizi almadık ama babam ‘önce oturup bir çay içelim’ dediğinde onu sorgulamaya yeltenmemiştim. sorgulamam gerektiğini anlıyorum. açılış maçları her zaman ortalamanın üzerinde ilgi çeker, çok göz alıcı transferlerimiz olmasa da yeni bir teknik direktörümüz var, bu sezon şampiyonlar ligi’nde oynayacağız ve takıma moral vermeliyiz. dahası geleneksel olarak sezonun resmi açılışı yapılmadan birkaç hafta önce tertip edilen gösteri maçı, öncesinde ve sonrasındaki stadyum konserleri de oktay’ın eşinin intiharı nedeniyle iptal edilmiş. ama elbette babam bunların tümünü hesaba katmıştı. hesaba katmadığı şey, maçın televizyon yayının olmaması. beşiktaş ve fenerbahçe’nin bimaş’ın teklifi üzerine neredeyse bir yıldır havuzdan çıkmak istediği, ancak cıne 5’in ‘aman efendim olur mu öyle şey, nereye gidiyorsunuz?’ diye çıkıştığı ve bu yüzden iki takımın iç saha maçlarının uzunca bir süre yayınlanamadığı garip bir krizin içinden geçiyor türkiye futbolu. gazeteler ve televizyonlar üzerinden devam eden atışmalar alevlenecek, işin sonunda spiker kerem öncel’in sesi titreye titreye anlattığı bir fenerbahçe-kocaelispor maçına da tanık olacağız. şimdilik bunlardan haberim yok ama tüm bu saydıklarım, maçın tribünden seyrinin cezbediciliğini artırıyor olmalı. karaborsaya düşüyoruz. üçüncü inönü maceramda yeni bir sayfa… babam birkaç eski açık teklifini geri çeviriyor; o gün ilk kez yanımızda ablam da var ve onu numaralı’nın konforuyla sarmalamak istiyor olabilir. hiç baba olmadım, bu da bir tahmin. stadyum çevresindeki üçüncü turumuzda, piyasa tavana vurmuşken karaborsacımızı buluyoruz.
rakibimiz şekerspor. inönü’de izlediğim ilk maçta trabzonspor’u 3-0 yenmiştik, benim adıma gösterişli bir merhaba olmuştu. soğuk bir kış akşamında tribünler neredeyse yarı yarıya doluydu, bizi stadyuma bırakan trabzonlu taksiciyle iddiaya girmiştim ve amokachi son dakikada üçüncü golü attığında hayatım boyunca inönü’de ya da başka bir yerde bundan daha güzel bir gol izlemeyeceğimi düşünmüştüm. rasim kara’nın uzun pardösüsü, maç sonunda şenol güneş’in istifası, ara sıra ziyaret eden başka detaylar… aynı sezonun sonlarında bir de zeytinburnuspor maçına gittim. rakibin küme düşmesi kesinleşmişti, bu defa kapalı’daydım ve amigolar tüm tribünün maç boyunca sahaya sırt çevirmesini istiyorlardı. bunu ‘şerefli bir protesto’ olarak sunmuşlardı. “en büyük taraftar, futbolcular sahtekar” ile başlamıştık, “renklere aşığız, sizlere değil” de vardı. neden eşlik etmiştim? yetişkinleri taklit edip onlardan biri gibi hissetmek istiyordum herhalde her çocuk gibi. bilemezdim. bu kitle hezeyanının sonu “15 sene oldu, senin süren doldu” olacaktı çok geçmeden. bir hafta önce istanbulspor’a tuhaf bir maç sonuyla 4-3 kaybettiğimiz ve ilk kez şampiyonlar ligi’nde oynama fırsatını teptiğimiz içindi hepsi. tepmemiştik oysa. fenerbahçe bitime bir hafta kala gençlerbirliği’ne 4-1 yenildi. televizyondan izlediğim o maçta pascal’ın attığı golleri hala hatırlıyorum. diğer yandan, zeytinburnuspor’a attığımız dört golden sağ kalan bir tane bile yok. bu maçta bir anlamda beşiktaş taraftarlığına giriş dersinden final sınavımı verdiğimi düşünüyorum şimdi, gelecekte böyle günlerden de epeycesi vardı.
küme düşenin yerine gelenlerden biriyle açıyordum işte yeni sezonu. iki maçta yedi gollü, yıldızlı pekiyi karnemin façasını bozmamak için özel olarak seçmiştim. alt ligden celal kıbrızlı çıkarmıştı rakibimizi, birazdan yanımıza yaklaşıp ganyan tüyosu verecek birine benziyordu. yabancı transferlerini de yetiştirememişlerdi, bugün ilk onbirlerine baktığımda sadece engin hoşsoy ve mehmet altıparmak isimleri tanıdık geliyor. ama golü engin ya da mehmet’ten yemeyeceğiz. daha maçın 9. dakikasında golü 8 numaralı çetin atacak. o günden sonra çetin adında bir futbolcuya hiç rastlamayacağım, halı sahada bile. bu her şeyi daha acıklı hale getiriyor olabilir. çünkü çetin adında futbolcularla dolu bir evrende tunç kip de pekala barcelona’ya transfer olabilirdi.
çetin’e bu (on dokuz yıl kadar gecikmiş) şöhreti hediye edense beşiktaşlı bir futbolcu: rahim. britanya’da dörtlü defansın popüler olduğunu bilecek kadar aklım eriyor futbola. ama toshack’ın sıradan bir adam olmadığını zamanla öğreneceğim – üçlü savunma oynatmasına şaşırıyorum. geldiği gibi recep’in formundan şikayet ediyor, kaptanın satılmasını istediği konuşuluyor. recep’i seviyorum ama dünya üzerinde gördüklerim çok sınırlı olsa da, bu iki adam herhangi bir sebeple yan yana geldiğinde bir çatışma yaşamaları kaçınılmaz, diye düşünüyorum. maç öncesinde taraftar ilk olarak con ben ca min toşak (şak şak) toşak diye çağırıyor toshack’ı. belki aksandan çözemiyor, belki yıllardır ona kimse benjamin diye hitap etmediğinden. amokachi uyarıyor, arkasından sürükleyerek kapalı’ya takdim ediyor yeni hocasını. böylesi daha sempatik görünüyor. everton ile liverpool’un ya da galler ile nijerya’nın tezatına da yorulabilir ama bence daha çok karşımızda futbol sahalarının hiyerarşisiyle kafa barıştırmayı reddeden iki özgür ruh olmasıyla ilgili. sonra recep-toshack el ele başlıyor, bu sefer çözmesi gereken recep. ama pek oralı olmuyor. maç başladığında da recep’i sahada görmeyeceğiz, rahim’le birlikte alpay’a ve (artık küçüklüğünü resmen üzerinden atmış olsa da) küçük ali’ye bel bağlayacağız.
şekerspor oyuncuları devre bitmeden birkaç kere daha mrmic ile karşı karşıya kalıyor. takım soyunma odasına giderken taraftar yine ıslığa yükleniyor, sadece mrmic’e tezahürat var. toshack bir sene sonra fevzi’de özel bir yetenek gördüğünü düşünüp mrmic’i postalayacak. iki sene sonra casillas ile tanışacak ve belki fevzi hakkındaki düşüncelerini gözden geçirecek. dört sene sonra xabi alonso’ya yirmi yaşında real sociedad’ın kaptanlığını verdiğinde ise yasin’i çoktan unutmuş olacak.
marijan mrmic ali günçar – rahim zafer – alpay özalan mustafa öztürk – zlatko yankov – tayfur havutçu – serdar topraktepe mehmet özdilek daniel amokachi – ertuğrul sağlam
onbire şimdi bakıyorum. mustafa öztürk’ü tanımıyorum. hatta yıllar önce tff arşivinden bu maçın bilgilerine ilk baktığımda mustafa özkan olduğunu düşünüp üzerinde durmamıştım. meğer o yaz şekerspor’dan transfer ettiğimiz iki oyuncudan biriymiş.25. dakikada oyundan çıktığında yerine yusuf giriyor. onu tanıyorum, çünkü hayatının maçını benim gözlerimin önünde, o güneşin altında oynamayı tercih edecek. bütün yaz yapılan tek dişe dokunur transfer olan tayfur’u sağa çekiyor toshack. pırpır yusuf da özgürlüğünü ilan ediyor, bir sağda bir solda şekerspor savunmasını terörize etmeye başlıyor. o gün piyanoyu şifo, amokachi ya da ertuğrul değil, yusuf çalıyor. 71. dakikada topu alıyor, kafasını kaldırıyor ve bir aşırtmayla topu ağlara gönderiyor. tepeden tırnağa, formasından ismine kadar bir ikinci küme takımı görünümündeki rakibine üstünlüğünü kabul ettiremeyen, o gün az kalsın bir çetin’i kahraman yapacak beşiktaş’ta itiraz eden sadece o oluyor.
galibiyet golü ise bitime beş dakika kala amokachi’nin ayağından gelecek. bir sezon önce izlediğim amokachi golü kadar kudretli değil ve belleğimdeki ömrü de çok uzun olmayacak. ama önemi yok, hepimiz yeteri kadar amokachi golü gördük. ercan taner’in anlatmadığı, televizyonların yayınlamadığı o aşırtma vuruşu, yusuf’un golünü ise sadece ben gördüm. ben ve yanımdaki 29 bin 735 biletli seyirci… bu yazıyı da o gol için yazdım. bir de “sevilesi bir piç” için. malcolm allison’ın galatasaray sezonuna yetişememiş olanlar için bu coğrafyaya gönderilmiş müthiş bir hediyeydi toshack. ve kendini harika tarif etmişti.
toshack’ı real’de bekleyen görevin zorluğunu, omuzlamaya kalkışacağı yükün büyüklüğünü sezmemize yardımcı olan bir fotoğraf var, zincir vurulmuş bir kulübün fotoğrafı. geçtiğimiz yıl bu göreve getirilen üç meslektaşının deneyimlediği üzere, burada suyun yüzüne çıkamıyorsanız dibi boylarsınız. real madrid’i otuz yıl aradan sonra ilk avrupa kupası zaferine taşıyan alman jupp heynckes, bu başarısına ve tüm hinliklerine rağmen, kulüp hiyerarşisini kızdırdığında kendini kapının dışında buldu. onun yerini alan camacho da bir ay dayanabildi ve başkan lorenzo sanz ekibini eleştirdiğinde istifasını sundu. ve son olarak, dünya kupası’nda güçlü izler bırakan yumuşak mizaçlı hollandalı guus hiddink, orman kanunlarının geçerli olduğu bir soyunma odasına söz geçiremeyecek kadar “centilmen” olduğu için görevden alındı. centilmen demişken, toshack ile tanıştınız mı? “ben piçimdir,” diyor, “ama sevilesi bir piç.” bir süreliğine sevilesi yanını rafa kaldırması gerekebilir.
toshack dışında genel itibarıyla bayağı kötü bir sezondu. yusuf’un sonunu bilmiyorum. sadece bu golünü ve şurada ( http://alkislarlayasiyoru...sinin-intihar-haberi-1997) oktay’ı teselli edişini hatırlıyorum. zaten ligi de altıncı bitirdik. “oktay o günden sonra bir daha hiç kendine gelemedi” denir hep ama o sezon şampiyonlar ligi’ne birkaç numara saklamıştı da şu feci takıma rağmen gruptan çıkma hesapları yapmıştık. yani çok da karamsar olmayın, hiç kimseyi bulamazsak piyanoyu oğuzhan çalar.