necdet özkazancı'nın "taşradan futbol hikayeleri" kitabından;
futbolun peşinde...
polatlı’da
bu yıl böyle giderse aman aman! aman da halim haraptır benim vay vay! haydi de halim haraptır benim vay vay!
evet, bu yıl böyle giderse halimiz haraptı. gençlerbirliği karşısında aldığı ağır yenilgiden sonra polatlıspor’un yarası bir türlü dikiş tutmuyor; ertesi hafta kendi sahasında gaziantepspor’a 3–1 yeniliyordu. gaziantepspor’un gollerinden ikisini ertuğrul sağlam atmıştı. yenilgiler birbirini izlerken, polatlıspor da hızla alt sıralara doğru inmeye başladı.
bu hezimetin rövanşı 26 şubat 1989 günü polatlı şehir stadı’nda oynandığında gençlerbirliği lider, polatlıspor ise düşme hattındaydı. durumumuz çok ciddiydi. gençlerbirliği’ni eskiden beri seviyor ve bu sezon şampiyon olmasını istiyorduk. ama bizim de kümede kalmak için mutlaka üç puana ihtiyacımız vardı. biz, toprak sahamıza güveniyorduk ve bu avantajımızı kullanarak ne yapıp edip üç puanı koparmalıydık.
ilçede dükkânlar, kahveler adeta boşalmış; caddeler ve sokaklar ıssızlaşmıştı. stad tamamen dolmuş; ankara’dan gelen gençlerbirliği taraftarları da kendilerine ayrılan portatif tribünlerde yerlerini almışlardı.
stadın tel örgüleri sarı, siyah ve beyaz renklerin hâkim olduğu çeşitli pankartlarla donatılmıştı:
biz böyle “bir baba hindi” çekerken, güneyden, esentepe tarafından esen sert rüzgâr stadın ince kumla karışık toprak zemininde tozdan küçük hortumlar oluşturuyor; belediyenin itfaiye aracı da maçtan önce arada bir sahaya girip zemini ıslatıyordu.
ve takımlar yoğun tezahürat altında sahaya çıkıp seyircileri selamladılar. kadrolar şöyleydi:
polatlıspor: gürsel, yusuf, b. mustafa, cenk, ünal, erdoğan, hasan, zafer, yavuz, k. mustafa, çetin.
– gençler’de bi tane yugo vardı; hayrettin mi ne... bu sarı oğlan herhalde o değil mi?
– yok. o sarı oğlan, fevzi ortak. geçen maçta muammer’le ikisi mahvettilerdi bizi. şu var ya şu; kaleye şut atan. işte hayrettin o. geçen maçta yoktu.
– sarışın değilmiş la bu. yugo deyince, ben de “sarı” olur diye düşündümdü.
– fakat muammer’in oynamaması iyi oldu bizim oğlan.
– ooooo! iyi oldu tabii canım. cezalı mı ki?
– bilmem, herhalde... bu sefer sarı’yla yugo’yu iyi tutmak lazım ama... yoksa yanarız.
– he valla!
hakem erman toroğlu düdüğünü çaldı ve maç 0–0 başladı. zaten başka bir biçimde başlama şansı da yoktu. çünkü uefa tarafından 2004 yılında yürürlüğe konulmuş olan yeni reglamandaki “birbirine avans verme”, “üç korner bir penaltı”, “altıda halftaym on ikide bitme” gibi ekstra kuralların uygulanıp uygulanmayacağının hakem tarafından takım kaptanlarına sorulup kayıt altına alınması kuralı henüz geçerli değildi.
bu arada rüzgâr şiddetini öyle artırmıştı ki, top kontrolü neredeyse imkânsız hale gelmişti. maç 0–0 devam ediyor; bu rüzgârda bir kaza golü yemek istemeyen iki takım da kontrollü oynuyor, birbirinin üzerine fazla gitmiyor ve gol atmak için fırsat kolluyordu.
– bas goçum bass!
– hadi aslanım gökhan, hadi kocaoğlan! harmanla goçum harmanla.
ogu ise yeterince tezahürat yapamamaktan şikâyetçiydi:
– la bi bağırın aslanım ya! bırakın şu çekirdeği ya! allah’ını, kitabını seven bağırsın bak! görüyonuz, bebeler canavar gibi oynuyo işte. bak bağırmayan böyle olsun tamam mı? hadi! polatlı şak şak şak! polatlı şak şak şak!
“polatlı şak şak şak! polatlı şak şak şak!”
maçın ilk yarısında rüzgâra karşı oynayan polatlıspor, ikinci yarıda tüm şiddetiyle devam etmekte olan sert rüzgârı arkasına almıştı. ve işte o rüzgâr altında polatlıspor kalecisi gürsel ceza sahası çizgisine yakın bir yerden sıkı bir degaj yaptı. top, şiddetli rüzgârın da etkisiyle havada süzüldü, süzüldü ve nezihi’nin uçarak müdahale etmesine rağmen ellerinin arasından geçerek tam doksandan ağlara takıldı. biz, bu beklenmedik gole çılgınca sevinmeye başlamıştık ki, hakem erman toroğlu’nun bir yandan düdüğünü çaldığını; bir yandan da el ve baş hareketleriyle bu golün geçersizliğini bildirdiğini gördük. ne olmuştu da erman hoca golü saymamıştı? aut mu, yoksa ofsayt mı verdiğini anlayamamıştık. gol güme gitti ve erman hoca bu kararından dolayı polatlılı taraftarların ıslık ve aleyhte tezahüratından nasibine düşen payı fazlasıyla aldı. yedek kulübesinden oldukça uzaklaşıp cankurtarana doğru yaklaşmış olan teknik direktörümüz de bu karara çok kızmış; hıncını tekmelediği tel örgülerden alıyordu.
– hocaa, hocaa! yedin buz gibi golü, yediin ayağına vuruyum!
– lan hocaa! senin var ya, düdüğünün içindeki nohutu...
– şşşt! sakin ol bilader. kaymakam neyim var baksana.
– yav arkadaş küfretmeyeyim diyorum, sakin olayım diyorum. ama bu kadar da olmaz ki yav!
– niye iptal etti la golü?
– ne bileyim ben yaa! ofsayt verdi herhalde.
– degajdan ofsayt olur mu la?
– bilmem, olur mu ki?
– hoca, hocaa! hamam parası olsun bu gol sana tamam mı, hamam parası olsun.
– ulan şu golü saysa ne güzel olurdu biliyon mu?
– hem de nasıl. dadından yenmezdi valla.
bu arada amigomuz ogu da o soğukta cayır cayır yanıyor olacak ki, yün balıkçı yakalı kazağını çıkarıp fanilasının üstüne deri yeleğini geçirmiş, taraftarları galeyana getirmeye çalışıyordu:
– düşmeyecez işte düşmeyecez! biz bu ligde kalacaz ayağına vuruyum, kalacaz! bağırın la bağırın! ligde kalacaz! ligde kalacaz!
“ligde kalacaz! ligde kalacaz!”
– tamam, bağıralım da gardaşım; ligde kalacaz demeyle kalınmaz ki. top oynayacan, koşacan, mücadele edecen!
– bas goçum bass! hadi işte!”
– la bi gıpraşın goçum, ne var sanki la!
– tek top oyna oğlum, tek top!
– lan, n’abıyon aslanım yaa!
– maçın bitmesine kaç dakka kaldı la?
– hımm, şey, altı dakka var anadın mı?
– hakem iki üç dakka ilave ederse sekiz dokuz dakka daha oynatır herhalde.
– az kalmış la. bir gol atabilsek şu dakkada, yatardık üstüne ayağına vuruyum!
– ilaç olur valla ortak, ilaç anadın mı?
– gol mol olmaz oğlum bu maçta, baksana. isterse sabaha kadar oynasınlar, gol olmaz.
maç 0-0 bitti ve bu sonuca pek sevinen olmadı. gelgelelim bu maçta alınan bir puanın ileride çok işe yarayacağını o zaman kimse bilmiyordu tabii.
sezon sona erdiğinde, en yakın rakibi orduspor’a 16 puan fark atıp, 76 puan toplayan ve haftalar önce şampiyonluğunu ilan eden gençlerbirliği rahat bir şekilde 1. lig’e çıkıyor; son hafta, kendi sahasında nevşehirspor’u 3–0 yenip 38 puan toplayan ve lig boyunca 39 gol atıp 49 gol yiyen eksi 10 averajlı polatlıspor kümede kalıyor; kendisi gibi 38 puan toplayan ve 36 gol atıp 46 gol yiyen eksi 10 averajlı mardinspor ise 3. lig’e düşüyordu. yani gençlerbirliği’nden polatlı’da aldığı bir puan, kendisiyle aynı averaja sahip olan mardinspor’dan sadece üç gol fazla atmış olan polatlıspor’un ligde kalmasını sağlıyordu.
ne diyelim, futbolun cilvesi işte. futbol da zaten cilveleriyle güzel... önceden bilinmiyor ki böyle şeyler.