sezona formda başlayan nevio scala yönetimindeki beşiktaş'ın, o sezon şampiyonlar ligi gruplarında oynadığı 2. maçtır, pascal nouma'nın ve ahmet dursun(2)'un golleriyle inönü'de maç 3-0 beşiktaş lehine sonuçlanmıştır. kadrosunda rivaldo, kluivert, overmars gibi yıldızlar bulunan barcelona karşısında alınan galibiyet hem moral hem de prestij açısından önemlidir. bu zaferi hatırlayıp iç çekmemek elde değil, özellikle ibrahim üzülmez'i o günüyle karşılaştırınca..
ibrahim üzülmez nihat kahveci markus münch gibi kanat oyuncularının tam rendımanla oynaması sonucu ortaya çıkan sonuç tarihindeki en önemli başarılarındandır aynı zamanda beşiktaş'ın.
çocukluğumun, bilinçli döneminden itibaren her türk evladı gibi benim de rüyam futbolcu olmaktı. televizyondan sınırlı şekilde izleyebildiğimiz maçlarda seçtiğimiz kahramanları, sokak arasında iki taşı üstüste koyarak yaptığımız kalelerin, belirlediği sahalarda koştururduk. ben, doğduğum gün olduğu gibi, o yaşlarda da hayatımı siyah beyaz pencereden renklendiriyordum ve en şanslı çocuklardandım mahallede. o yıllarda efsane takımımız üst üste kazandığı şampiyonluklarla, fırtına halinde memleketi dört bir yana savururken, bende bunun gururuyla, sevdiğim renklere tapınma dönemine yumuşak geçiş yapıyordum. fakat ülkemizde başgösteren kara fırtına yurdun batı kısmından dışarı insanı serinleten hoş bir meltem olarak çıkıyordu ve avrupa’da bu havayla etkili olma gayreti içindeydi... bu sebeple çocuk gözlerimizin gördüğü dinamo kiev, malmö faciaları bu yıllara rastlar. gerek kulüp gerekse milli takım bazında “yenildik ama ezilmedik” başlıklarının revaçta olduğu vakitlerdir ayrıca...
yıllar geçip biz ilk gençlik yıllarına hafif hafif veda edip üniversiteli olmanın futbola engel olmadığını öğrenirken, stadın orta yerindeki tribünün en orta yerini mesken tutup artık taraftar olmuşken, daha da önemlisi bir sürü facia daha görmüşken... “şampiyonlar ligi” isimli uefa icadının, bizim adımıza gereksizliğine inanmaya başladığımız, ama ilk denemede “az kaldı çıkıyoduk gruptan” dediğimiz organizasyonun ikinci bölümünü oynamaya hazırlandığımız sene...
2000 yılının eylül ayı... beşiktaş müthiş formla girdiği sezonda, önce levski sofya, sonra lokomotiv moskova’yı şampiyonlar ligi’nin dışına iterken. moskova’ya iki maçta 6 gol atıp bizi, acaba mı? soruları içinde gruplara gönderiyordu. kuralar çekildiğinde ise eşleştiğimiz takımların kritiğini bile kimseyle yapmak istememiştim... çünkü, bariz iç karartıcıydı. futbolla ilgili herhangi bir insana soracağımız avrupa’nın en iyi iki takımı kimdir? sorusuna alacağınız cevapların sizin grubunuzda eşleşmesi insanda maalesef müsbet duygular uyandırmıyor... milan ve barcelona grupta rakibimiz olmuştu. ingilizlerin genç nesilini temsil eden leeds united da üçüncü torbadan karşımıza dikilivermişti. ilk maç için san siro’yu ziyaretimiz, genel tahminleri boşa çıkarmayarak milan’ın üstünlüğü ile sonuçlanırken, biz, bizim fakirhanede barça’yı bekler olmuştuk. barcelona her dönemde olduğu gibi çok güçlü kadrosu yıldız futbolcularıyla yine ismi gibi dev bir takımdı. maç öncesi basın toplantısında kendisine yöneltilen “beşiktaş’ta kimlerden çekiniyorsunuz” sorusuna “beşiktaş’ı ve futbolcularını tanımıyorum” şeklinde cevap veren teknik direktör ferrer bizleri biraz kızdırıyordu....
maç günü, kluivert’i kim tutar? rivaldo serbest oynar mı? overmars solda tek mi kalacak? soruları beynimi marke ederken, nedense beşiktaş’ın oyun taktiğiyle ilgili hiç bir şey düşünemiyordum. barbaros bulvarından köyiçine doğru dönüp, ingiliz’lerin tabiriyle “pre-match drink” durumunun türk versiyonu olan rakı sofrası olayına girdiğimizde; ortamdaki genel kanı, maçı almamızın imkansız olduğu, en iyi ihtimalle berabere kalmamızın, leeds’le yapacağımız olası averaj hesabında işimize yarayacağı yönündeydi... nitekim barça, bir hafta önce leeds’i dört golle geçmişti...
saat 21.00 olduğunda içeri girmiş kapalı tribünün kalbindeki yerimizi almış, sahada ısınan barça’lı oyunculara yarı ingilizce yarı türkçe pozitif olmayan yaklaşımlarda bulunuyorduk. sahanın sol yanında barça, sağ tarafta da beşiktaş vardı. dünya şampiyonu fransa’ya tacı giydiren golü atan emmanuel petit’in bir ara vurduğu top beşiktaş tarafına geçip bizim fazlı ulusal’ın önünde kaldı. ikilinin karşı karşıya gelip fazlı’nın artislik tabir edeceğimiz hareketle topu petit’e geri atması hoşumuza gitmiş, iyice keyfimiz yerine gelmişti. bir kaç metre ötede dünya yıldızları ısınıyordu ve alacağımız sonucu çok fazla önemsemiyorduk. zaten sevinmek için sevmemiştik ki...
takımlar sahaya çıkmıştı. barça klasik formasıyla tribünleri selamlıyordu. beşiktaş’ın kadrosuna şöyle bir baktım. hemen hemen o akşam tahmin ettiğimizin benzeriydi sahadaki isimler. para atışıyla birlikte barça’ya gazhane tarafındaki kaleyi emanet ettik ve elleri kaldırdık havaya omuz omuza için...
eylül gecesinin serinliği, topa dokunulup maçın başlamasıyla tarifsiz bir sıcaklığa dönüştü içimizde... sahanın her yerini görebilmeye çalışıyordum ses tellerimi zorlarken. ilk dakikalarda oyun klasik tabirle ortada geçiyor iki takımda birbirine alışmaya çalışıyordu. aslında bizim alışacak bir şeyimiz yoktu, tüm yetenekleri en ince ayrıntısına kadar bilinen bir takım vardı karşımızda...
adam adama eşleşmelerde rivaldo, tayfur’la karşı karşıya geldiğinde benim gibi bir çok kişi benzer şeyleri düşündü, itiraf edelim... overmars daha önce hollanda milli takımı ve ajax formalarıyla kullandığı ve hepsinde de rahatlıkla başarılı olduğu, hemen kapalının önündeki sol kulvarı bu sefer o kadar rahat kullanamıyordu, bizde alıştığımızın aksine yadırgıyorduk kendisini. nihat kahveci o tarafta aldığı topları olumlu kullanmaya başlamış ve ileri çıkartmayı başarmıştı takımı... takım ilginç bir şekilde hareketlenmiş taraftarın iştahını açmıştı. zira iştahımızın açılmasına neden olan barcelona’lı oyuncuların da durgunluğuydu. biz tribün ahalisi her zaman olduğu gibi ataklarımızı takımın bir adım önünde sıklaştırmış ses tellerimizi henüz dinlendirmeye vakit bulamamıştık, bulmakta istememiştik zaten. çünkü beşiktaş, barcelona kalesine pençelerini geçirmiş rakibin hareket etmesini imkansızlaştırmıştı. yarım saat olmuştu, ne biz susmuştuk ne beşiktaş durmuştu. tayfur-rivaldo eşleşmesinden beklenmedik bir sonuç çıkıyordu. rivaldo yarım saat boyunca topla bir iki defa buluşmuş onları da tayfur’un markajı sonucunda olumlu kullanamamıştı. rivaldo’su durmuş bir barça pozisyon bulmakta zorlanıyordu. buna karşılık beşiktaş’ın savunma hattı öyle güzel kurulmuştu ki barça forvetleri zaten orta sahadan beslenemedikleri için, fazla ileri çıkmayan beşiktaş savunması arasında yapayalnız kalmıştı. tribün olarak yavaş yavaş yorulma durumundaydık zira 35 dakikadır sesimiz düşme eğilimi dahi göstermemişti...
nihat yine sağ kanattan aldığı topu öndireğe ortalıyor ve barça savunmasının arasından bir anda fırlayan ahmet dursun, buluştuğu topu filelere gönderiyordu... tam ses tellerimizi dinlendirelim derken bu sefer üç dört katı kadar daha şiddetli yormak zorunda kalmıştık. tribünler atılan bu golde yeteri kadar rahat sevinememişlerdi. çünkü dakika 38’di ve karşınızda barcelona vardı... dolayısıyla bir tedirginlik hasıl olmuştu insanların üzerinde. durun fazla sevinmeyelim, sakin olalım, rehavete kapılmayalım... sanki maçı futbolcular değil tribündekiler oynuyordu. ilk yarıyı bu şekilde bitirmek için yine ses tellerimize başvurmuştuk. nitekim mücadele devam ediyordu ölmek vardı ama susmak yoktu...
son düdük çaldığında devre aralarını geçirdiğimiz, stadın “antresi” olan koridorlarda, yorumlar başkalaşmıştı maç öncesine göre. artık barcelona’yı yenmeye aday bir beşiktaş vardı ve açıkçası heyecanlanıyorduk bunu hissettikçe...
ikinci yarı için tekrar görev bölgemize dönerken. fransız hakem düdüğü çalmış ve mücadele başlamıştı. beşiktaş, düdükle birlikte yeniden havalanmıştı inönü stadının üzerinde... barcelona’nın ciğerlerine giden nefes borusunu tıkayan karakartal, boğuyordu rakibini. ilk yarı boyunca muhteşem işleyen sağ kanat nihat’ın hafif sakatlanması nedeniyle biraz sekteye uğramış, barcelona sol kanadı da girdiği bunalımdan çıkmıştı. sağ kanadı bocalayan beşiktaş soldan münch ve ibrahim üzülmez’le atak oluşturmaya başlıyordu. bu defa sağ kanattaki gerard’ın başı dertteydi. nitekim ibrahim, “deli” lakabını sonuna kadar hakeden bir hareketle topu gerard’ın sağından atıp kendisi solundan geçince kapalıdan neredeyse bir gol sesi kadar gürültü çıkmıştı. biz iyice coşup ibrahim’i izlerken o, topu nouma’ya çıkartıyor nouma’da hemen yanındaki ahmet’e atıyordu pasını. ahmet dursun topun altına giriyor ve top havalanıp kaleye doğru süzülüyordu. bu, saniyeden daha az zaman diliminde, top henüz filelerle kucaklaşmamışken bütün stad birbiriyle kucaklaşmıştı... işte bu gol sevinci görülmeye değerdi... 30 bin kişinin gol çığlığı istanbul semalarında yankılanıyordu. biz artık mutlak bir inançla skoru korumayı beklerken. beşiktaş’ın maalesef durmaya niyeti yoktu...
eğer mekan inönü, forma siyah beyaz, yazılan destansa golün adı da pascal olmalıydı. en azından gönlümüzden geçen buydu. kalbimiz temizmiş! nouma, barça savunmasını boş yakalayıp 3. golü attığında artık zincirinden boşalmış bir güruh vardı inönü stadında. gol sevinciyle beraber futbolcular sahada, bizler tribünde çıldırmıştık. etrafımda; yanındakine hiç ayrılmayacakmış gibi sarılan, hayatında ilk defa gördüğü bir insanı öpen, üzerini çıkartıp çıplak kalan, başı ellerinin arasında bu yaşadığımız gerçekmi pozu veren, şapkasını ısıran ve daha sayamayacağım yüzlerce farklı tasvir vardı... ama pınar başı burma burma olduğunda bu satırların yazarıda dahil binlerce kişinin bir yandan zıplayıp bir yandan da gözlerinden akanlara engel olamayışı o gün belki de sahada gördüklerim kadar inanılmazdı. artık kopma noktasına gelmiş olan ses tellerimize koparsa kopsun eziyeti yaparak beşiktaş’ım benim diyebilmiştik... yaşanan duygu yoğunluğunu, futbola biraz olsa da ilgi duyan insanlara anlatmamız hiç zor olmayacaktı. hatta bir top yirmiiki adam edebiyatını sevenler bile hissedebileceklerdi içimizde kopan fırtınaları. çünkü her şeyden öte o anda orada yaşanan sevgiliye duyulan aşkın karşılık görmesiydi ve bu duygu asla yabancı değildi insanoğluna.
santra sonrasında yine gelişen bir atakta nihat’ın şutu direkte patlıyordu. ve biz beş beş diye bağırıyorduk. karşınızdaki rakibin dünyanın en büyük kulüplerinden biri olduğunun düşünün. istediğiniz beş gol orada bir tarih yazıldığının açık kanıtı değilmidir?
artık milli duyguların kabardığı dakikalardı ve bütün türkiye ayaktaydı. fakat inönü’de dağ başını duman almazdı, varsa yoksa siyah ve beyaz vardı kalplerde. dolayısıyla besteler; “aşığım sana doyamıyorum” duygusallığından “bu gece barda” laubaliliğine kadar uzanan geniş bir yelpazede zuhur ediyordu. dedik ya delirmişti tribün. son düdük katalanya’nın en sağlam kalesinin askerleriyle birlikte domabahçe’den denize döküldüğünü haber veriyordu. katalan halkı, franco’dan beri böyle eziyet görmemişti...
türk futbol tarihinde şerefli yenilgilerin, ezilmeden kaybedilen maçların yada beşinci sınıf avrupa takımlarına hediye edilen turların aksine adı “büyük” hatta en büyük olan bir takımın ezilerek mağlup edilmesi, alışageldiğimiz bir durum değildi. barcelona tarihinin en ağır avrupa yenilgilerinden birini alıyordu istanbul’da. daha da kötüsü oynadığı mahkum oyundu. bu durum aynen anlattığımız şekliyle bütün avrupa’da ilk haber olarak geçilirken, uefa’nın internet sitesinde yer alıyor ve günümüze kadar geliyordu, barcelona başlığının altında...
o gün maçtan çıktığımda rüyam devam ediyordu. sesimin kısıklığını gururla anlattım günlerce insanlara. maçın ertesi günü gazete okumadım, golleri bile yıllar sonra denk geldiğimde televizyonda seyrettim, çünkü herşeyin o anda yaşadığımız o büyülü şekliyle kalmasını istedim. hatırladıkça tüylerimi havalandıran biçimiyle...
o dönemin en iyi oyuncusu rivaldo'nun maç boyunca varlık göstermediği ender maçlardandı. çünkü, rus futbolcu kletstov, brezilya güneşi gibi yapıştı rivaldo'nun ensesine ve hatta maç bittiğinde soyunma odasına kadar eşlik etti.
dakika 38 gol: nihat sağ kanatta sergi'yi geçtikten sonra mükemmel ortaladı. ahmet de altı pas içinde meşin yuvarlağa aynı güzellikle dokunarak, kaleci dutruel'in üzerinden topu ağlarla buluşturdu: 1-0
dakika 75 gol: ibrahim sol kanatta kaptığı topla barcelona ceza sahasına girmeden nouma'yı gördü. fransız yıldız sol taraftaki ahmet'i kaçırdı. ilk golün sahibi topun dibine vurdu ve dutruel'i ikinci defa avladı:2-0.
dakika 87 gol: münch soldan ortaladı. nouma'nın vuruşu dutruel'den döndü. fransız yıldız tamamladı, petit'e çarpan top filelerle buluştu ve maçın skorunu tayin etti: 3-0.
ölüm grubu olarak anılan gruptaki 2. maçımız ve ilk galibiyetimizdi. bir önceki sezon adından bolca söz ettiren ahmet dursun bütün o güne kadar bir varlık gösterememiş oynamasıda şaşırtmıştı bizleri ama bizden daha çok barcelona defansı şaşrımıştır herhalde. gruğtaki ilk maçımız olan ac milan maçına anldanmış olacak ki barcelonalılar inönü' ye lunaparka gelir havasında gelmişlerdi. ama belki o günkü futbollarını hatrına sezonu kadromuzda tamamlamış isimler vardır. ruhen galibiyete inanç taraftarla olmayan inancın sahada ki 11 çılgında olması ve kaçınılmaz son. nihat gol atamamıştı o maçta ama çektiği şutlarla zavallı dutruel'i 5 gol yemişten beter etmişti. şimdi avrupa kupasında portekiz' in kozlarından olan smao' da ibrahim üzülmez' e karşı oynayıp boyunun ölçüsünü aldığı için yıldızı daha da geç parlamıştır.barcelonalıların torunlarına anlatacağı çok şey vardır eminim. bi de o günden bu yana hiç bir barcelona'lı ülkemize tatile gelmezdir nedeni bu maçtır herhalde:)
ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
futbol oyununda amaç şüphesiz gol. ama gösterişli birkaç çalım, güzel bir kurtarış, akıllıca atılmış birkaç pas, en çok da, iyi örgütlenmiş akınlar, futbolsevere her zaman gol kadar olmasa da tatmin sağlamıştır, sağlar. ayrıca, tesadüfe veya tamamen bireysel beceriye bağlı pozisyonlar dışında, çoğu zaman, golle sonuçlanan bir akının düzenlenişi, tv'deki "tekrarlarda gösterilen "son aşama"dan ibaret değildir.
herhalde uzun süre unutulmayacağı için elverişli bir örnek, beşiktaş'ın istanbul'da barcelona'ya attığı ikinci golün tekrar gösterimleri, ibrahim, sanki kimsenin açılmasını beklemediği bir şişenin tıpasını açtı, topu söktü, ileri çıktı. kritik an buydu. tekrar gösterimlerde hep izlediğimiz, iyi ihtimalle bundan sonrası, bazen daha da sonrası, ibrahim nouma'ya uzatıyor, o ahmet dursun'un önüne, ahmet dursun da ustaca bir vuruşla golü atıyor, ibrahim burada sadece "ilk pası atan" olarak gözüküyor. "topu söküp getiren" olarak değil.
burada hem sürecin bütünlüğü bozuluyor hem pozisyoniçi hiyerarşi.
belki daha da önemli sayabileceğimiz bir sorun daha var.
o topun sökülüşü, pozisyon golle sonuçlanmasa bile, beşiktaş'ın rakibi karşısında kurduğu üstünlüğün kanıtıydı bir tür pes ettirmeydi.
tv'de tekrar gösterimin bizi yoksun bıraktığı şey, görüldüğü gibi, sadece bir sürecin bir kısmı değil; "anlam" aynı zamanda.
bir takımın maçtaki üstünlüğü, çoğu zaman, son pası ve vuruşu tekrar tekrar izlediğimiz golün atılış sürecine bağlı değildir. o bir sonuçtur. sonunda golü getiren üstünlük başka türlü sağlanmıştır. ya da belki ezici üstünlük sağlanmış ama net pozisyon yakalanamamış ya da yakalanmış ama kaçırılmış, iki de gol yenmiştir. tv'de futbol yayınının sadece maçın canlı/naklen yayınından ibaret olmadığını hesaba katarsak, bir tarafın ne yazık ki sonuç vermeyen ezici üstünlüğü değil, hem maç yayını sırasında hem de maçı sonra defalarca tekrarlanacak o gollerdir akılda kalan.
belki savunma, sürekli oradan oraya koşarak mevki değiştiren rakip santrforu akıllıca izleyip ona hareket alanı bırakmamış, belki orta saha oyuncuları çok iyi alan kapatarak rakibin hücum örgütlemesini önlemişlerdir; belki de top bu kaledeyken öbür kaleye yakın bir alanda bu takımın santrforu rakip savunmayı oradan oraya sürükleyerek düzenini bozmuştur ve bütün bunlarla sağlanan üstünlük golü de getirmiştir. bunları hemen hiç görmeyiz, ama bu golü defalarca seyrederiz.
belki tv ekranının bir tarafından son sürat kadraja giren futbolcu aslında otuz metredir depar atmaktadır, belki de onu gördüğümüz anda yeni koşmaya başlamıştır. uzun bir diyagonal pasla topu ileri çıkan kanat oyuncusunun önüne indiren orta saha futbolcusu, belki kadraj dışındaki bir kalabalığın ortayerinden arkadaşının ileri hamlesinin başlangıcını sezmiştir, belki de kanat oyuncusu çoktandır o topu beklemektedir - kadraj dışında.
televizyonda bunların hiçbirini göremeyiz. televizyon topu gösterir. top kimin ayağındaysa onu gösterir. oysa, yukarıdaki gibi örneklerin bir karşılaşma için en kritik (ya da en güzel) anlar olabileceği ihtimalini şimdilik unutsak bile, maçın/oyunun önemli bir kısmı "topsuz alan"da cereyan eder. tv bunu gösteremez. maç yayınında görevli bütün teknik ekip bunun bilincinde olsa bile gösteremez.
o ana kadar topla bir defa bile buluşmadığını (buluşsa görürdük), "hiçbir şey yapmadığını" düşündüğümüz, adını bile duymadığımız (çünkü spiker ondan bahsetmedi) bir oyuncunun, oyunun 60. dakikasında dili dışarı sarkmış halde oyundan alınışına şaşırabiliriz, tv'den maç seyrederken. oysa belki de rakip hücumdayken, sürekli oradan oraya mevki değiştirerek rakip savunmanın canına okumuştur. ya da, savunma oyuncusudur, tuttuğu santrfora yer değiştirme imkânı tanımamış, boşa kaçmasına izin vermemiş, peşinden ayrılmamış, onu ayağına top geldiğinde kımıldayamayacak kadar yormuştur. bilemeyiz. oyundan alınışını izlerken, o ana kadar adı bir defa bile geçmediğinden, takımına yararlı olamadığı için saha dışına çekildiğini düşünürüz. ya da bir tek yanlış pasını görmüşüzdür, hatırımızda o kalır.
o sıralar futbolla çok fazla ilgim yoktu. hatta o gün maç olduğunu da bilmiyordum. rollerla tunalıda kayarken arada bir gool seslerini duyunca maç olduğunu farketmiştim...
birkaç kere daha gol sesi duyunca iyice merakım arttı haliyle... eve girer girmez televizyonu açtığımda beşiktaşın istanbul'da barcelona'yı yendiğini görünce çok şaşırmıştım...
stad / yer: inönü (istanbul) tarih: 19-09-2000 seyirci: 21.000 hakem: claude colombo (fransa)
beşiktaş (teknik direktör: nevio scala) ike ibrahim shorunmu, nihat kahveci, dmitrij khlestov, ümit bozkurt, erman güraçar (rahim zafer 90'), markus armin münch, miroslav karhan, tayfur havutçu, ibrahim üzülmez, ahmet dursun (yasin sülün 81'), pascal olivier nouma (fazlı ulusal 88')
barcelona (teknik direktör: lorenzo serra ferrer) richard dutruel, abelardo fernandez, frank de boer, emmanuel petit, sergi barjoan (alfonso perez 65'), gerard lopez, simao sabrosa (bodo zenden 77'), ivan de la pena, marc overmars, patrick kluivert (daniel garcia “dani” 74'), rivaldo vitor borba
ilk basımı 2003 yılında olan yiğiter uluğ'un "hatice'den mektuplar" kitabından;
memlekette düğün havası estiren, başbakan yardımcısı'na bile "bu maç unutulmaz" dedirten beşiktaş'ın barcelona galibiyetinde, onca sevinç gürültüsü arasında küçük bir haber gözden kaçtı tabii... maçın ardından, gazetelerdeki notlar arasında "biletlerin satılmaması üzerine beşiktaş yönetimi, açık tribünün kapılarını açtırdı" satırı vardı, bilmem gördünüz mü?
haberin öncesi şöyle: beşiktaş'ın şampiyonlar ligi yolculuğunda üç maçlık paketlerin fiyatları açık tribün 25 milyon lira, kapalı 125 milyon lira olarak belirlenmişti. numaralıda ise bir koltuğun tek maçlık fiyatı 100 milyondu. siyah-beyazh taraftarlar bu fiyatları fahiş bulmuş olacaklar ki, satışlar arzulandığı gibi gitmedi. olabilir, ilk duyduğumda bana da yüksek gelmişti bu rakamlar...
peki, kapıları açmak neyin nesi? o zaman, günler öncesinden parasını ödemiş ve biletini almış vatandaş, enayi yerine konmuş olmuyor mu? bu adam, bir daha beşiktaş yönetimine inanır mı?
futbolda başarı, iki türlü adlandırılabilir: büyük takım olmak ve galip takım olmak. milletçe sevindirik rüzgârına kapıldığımıza göre, beşiktaş'ın üç gol attığı barcelona "büyük" takımdır. beşiktaşlı yöneticiler ise, kapıları açarak ve seyirci desteğinden medet umarak, yalnızca o geceliğine "galip" takım olmayı seçmişlerdir.
bir gecede büyük olunmaz (dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan barcelona, avrupa kulüpler şampiyonluğu'nu bir tek kez, 1992'de kazanabilmiştir ama bu unvana daha fazla ulaşan bayern münih, benfica, liverpool ve ajax'a oranla çok daha popülerdir).
barcelona'nın büyüklüğü, üye sayısının 100 bini aşmasından, 98 bin koltuklu stadının pek çok maçta tıklım tıklım dolmasından, formasının tayvan'da bile satılmasından gelir. bu büyüklükte, her maça bilet parası vererek giren, hatta 50'li yıllarda stadyum inşaatı bitirilebilsin diye, üç yıllık aidatlarını peşin ödeyen taraftarın sevgisi ve özverisi önemli rol oynamıştır. barcelonalılar, takımlarına besledikleri tutkuyu bir maddi desteğe dönüştürebildikleri için kendilerini kulübün gerçek sahibi gibi görürler. deplasmana bedava otobüs kaldırsın diye başkanlarına alkış tutmazlar, stadın kapılarının açılmasını istemezler (ola ki, birisi böylesi bir ulufe dağıtmaya soyunacak olsa, "arkadaş, sen kimin kapısını kime açıyorsun, kulübü mü batıracaksın?" diye karşısına dikilirler). 101 yıllık bir gelenekten geldikleri ve ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kaldıkları için 'barca' olmuşlardır.
"aziz bey ya da serdar bey milyon dolarları döksün, yetmezmiş gibi maça giriş bedava olsun, biz de gidip bağıralım, çağıralım, hatta takım yenilirse futbolcuları taşıyan otobüsün camlarını kıralım" zihniyetinden ne kadar farklı, değil mi?
beşiktaş: ıke shorunmu, ümit bozkurt, dmitriy khlestov, erman güraçar (dk. 90 rahim zafer), ibrahim üzülmez, miroslav karhan, tayfur havutçu, markus münch, ahmet dursun (dk. 81 yasin sülün), nihat kahveci, pascal nouma (dk. 89 fazlı ulusal)
teknik direktör: nevio scala
barcelona: richard dutruel, frank de boer, sergi (dk. 64 alfonso), abelardo, gerard lopez segu, emmanuel petit, simao sabrosa (dk. 76 boudewijn zenden), ıvan de la pena, rivaldo, patrick kluivert (dk. 73 dani), marc overmars
teknik direktör: lorenzo serra ferrer
gol: (1-0) dk. 38 ahmet dursun (2-0) dk. 76 ahmet dursun (3-0) dk. 88 pascal nouma
devler ligi'ne milan yenilgisiyle başlayan beşiktaş, seyircisi önünde barcelona'yı ağırlayacak. puan ve galibiyet için kenetlenen siyah beyazlılar'ın maçı saat 21.45'te başlayacak.
ikinci defa katıldığı şampiyonlar ligi'ne milan yenilgisiyle başlayan beşiktaş, kupanın ve grubun en güçlü takımı barcelona'yı bu akşam inönü stadı'nda ağırlayacak. ispanyol takımı karşısına puan ve galibiyet için çıkacak olan siyah beyazlılar'da sakat olan halilagiç'in durumu ise karşılaşma saatinde belli olacak.
fransız hakem claude colombo'nun yöneteceği maç saat 21.45'te başlayacak ve star yayınlayacak. barcelona'da guardiola ve cocu sakat. xavi, gabri ve pulol, sydney'de olduğu için kadroda bulunmazken, finli yıldız litmanen kadroya alınmadı. katalan ekibi dün akşam taktik idmanı yaptı. kluivert ve rivaldo attıkları gollerle dikkat çekti.
milan yenilgisini unutturdu, boğalar'ı inönü'de boğdu
yer beyaz gök siyah.. en büyük beşiktaş.. muhteşem taraftar 90 dakika boyunca böyle bağırdı. siyah beyazlı futbolcular da yıldızlar topluluğu barcelona'yı dağıttı. şampiyonlar ligi'ndeki ilk galibiyetini aldı.
shorunmu kalesinde devleşti, ahmet'in 2 ve nouma'nın golleri 500 milyon dolarlık barcelona'yı silip attı. nihat direkleri dövdü, ‘rahat yeniriz’’ diyen ispanyol takımı, tarihi fark yemekten kurtuldu.
beşiktaş tarih yazdı.. şampiyonlar ligi'ne milan yenilgisiyle başlayan siyah beylazlılar, leeds'i dağıtan barcelona'yı ağırladı. inönü stadı'nda boğalar'ı muhteşem taraftarının desteği ile ahmet'in 2 ve nouma'nın golleriyle eli boş gönderdi. devler ligi'nde ‘‘ben daha bitmedim’’ dedi: 3-0..
dakika 19: ani gelişen beşiktaş atağında tayfur'un önüne bıraktığı topla ceza alanı içinde bulaşan ibrahim'in şutunda, top kaleci dutruel'den döndü. dönen topa yeniden hamle yapan ibrahim'in ikinci vuruşunda top, kaleciye çarparak kornere gitti.
dakika 29: ümit'in mükemmel ara pasında soldan ceza alanına giren münch, kaleci dutruel ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda çok kötü bir vuruş yaparak, meşin yuvarlağıadeta kaleciye teslim etti.
dakika 38 gol: nihat sağ kanatta sergi'yi geçtikten sonra mükemmel ortaladı. ahmet de altı pas içinde meşin yuvarlağa aynı güzellikle dokunarak, kaleci dutruel'in üzerinden topu ağlarla buluşturdu: 1-0
dakika 45: sol kanatta bomboş pozisyonda topla buluşan münch, meşin yuvarlağı dışarı atarak, takımının farkı 2'ye çıkarmasınıengelledi ve karşılaşmanın ilk yarısı 1-0 beşiktaş'ın üstünlüğüyle sona erdi.
dakika 71 beşiktaş kontraatağında ibrahim, ahmet'i kaçırdı. kaleci dutruel kalesini çabuk terk ederek ahmet'ten önce topu uzaklaştırdı ve kalesindeki tehlikeyi önledi.
dakika 75 gol: ibrahim sol kanatta kaptığı topla barcelona ceza sahasına girmeden nouma'yı gördü. fransız yıldız sol taraftaki ahmet'i kaçırdı. ilk golün sahibi topun dibine vurdu ve dutruel'i ikinci defa avladı:2-0.
dakika 87 gol: münch soldan ortaladı. nouma'nın vuruşu dutruel'den döndü. fransız yıldız tamamladı, petit'e çarpan top filelerle buluştu ve maçın skorunu tayin etti: 3-0.
bu sezon şampiyonlar ligi'nde ilk galibiyetini alan beşiktaş, ispanyol takımlarıyla oynadığı 7. maçta ilk galibiyetini barcelona karşısında aldı. ahmet dursun'da 7 maç sonra golle tanıştı.
beşiktaş'ta ahmet dursun, 38 ve 75. dakikalarda barcelona filelerini havalandırırken takımını da galibiyetle ilklere taşıdı. bu sezon şampiyonlar ligi'nde ilk galibiyetini alan beşiktaş, ispanyol takımlarıyla oynadığı 7. maçta ilk galibiyetini barçelona karşısında aldı. beşiktaş daha önce r.madrid'e ve a.bilbao'ya 1'er, valencia'ya 3'er gol atmış ama ispanyol rakiplerini yenip eleyememişti.
şampiyonlar ligi'ndeki ilk gollerine imza attı. beşiktaş formasıyla avrupa kupaları'ndaki ilk gollerine adını yazdıran ahmet 7 maçlık suskunluğunu bozdu. ahmet en son beşiktaş'ın yozgat’ı 3-0 yendiği 12.08.2000 tarihindeki lig maçında, penaltıdan fileleri havalandırmıştı. genç futbolcu bu maçın ardından, avrupa kupası'nda l.moskova maçlarında ve milan karşısında, ligde de 4 maçta forma giymiş ancak gol atamamıştı.
yardımcı hakemler: frédéric arnault (fra), bruno faye (fra)
4. hakem: philippe kalt (fra)
beşiktaş: ike shorunmu (gk), miroslav karhan, tayfur havutçu (c), ahmet dursun (dk. 81 yasin sülün), nihat kahveci, markus münch, ümit bozkurt, dmitri khlestov, erman güracar (dk. 90 rahim zafer), ibrahim üzülmez, pascal nouma (dk. 87 fazli ulusal)
yedekler: fevzi tuncay (gk), alì beserler, mehmet özdilek, bayram bektas
teknik direktör: nevio scala (ita)
barcelona: richard dutruel (gk), frank de boer, abelardo, iván de la peña, patrick kluivert (dk. 74 dani garcía), rivaldo, marc overmars, sergi barjuán (c) (dk. 65 alfonso pérez), gerard, emmanuel petit, simão (dk. 77 boudewijn zenden)
yedekler: francesc arnau (gk), michael reiziger, luis enrique, sergio santamaría gonzalez
teknik direktör: lorenzo serra ferrer (esp)
goller: (1-0) dk. 38 ahmet dursun (2-0) dk. 75 ahmet dursun (3-0) dk. 87 pascal nouma