bu istatistiğin yazıldığı anda avrupa kupalarında 2008-09 sezonu ocak ayı itibari ile (şampiyonlar ligi ve uefa kupasında grup maçları bitti ve eleme turları başlayacak)
avrupa kupalarında aynı sene içerisinde türk takımları bir sezonda aynı rakip ile max. 3 maç yapmışlar.bu da hep iki takımın birer galibiyeti olduğu zaman 3.maç oynanması kuralı zamanında olmuş.fenerbahçe-mtk maçları bu tip maçlarımızın ikincisidir:
1963-64 sezonu kupa galipleri kupasında çeyrek finaldeki mtk budapest-fenerbahçe maçları : 27.02.1964mtk budapest2-0fenerbahçe 06.03.1964fenerbahçe3-1mtk budapest 18.03.1964mtk budapest1-0fenerbahçe
fenerbahçe, frankfurt'u, mtk ise stuttgart'ı istiyor
iki taraf idarecileri bugün toplanarak 3. maçın yerini tesbit edecekler. ismet uluğ, futbolcularına 12 gün izin istedi
fenerbahçe ile mtk takımları üçüncü maçı 18 mart çarşamba günü oynayacaklardır.
sarı - lâciverttiler üçüncü karşılaşma için frankfurt'uisterken, mtk'lılar da stuttgart şehrini teklif etmişlerdir. durum iki taraf idarecilerinin bugün yapacakları toplantıdan sonra belli olacaktır.
sarı - lâcivertti ve mtk’lı idareciler maçın yeri hususunda anlaşamadıkları takdirde, üçüncü maçın şehrini u.e.f.a. tâyin edecektir.
avrupa kupa galipleri kupası 3. tur üçüncü maçı bugün...
bütün gözler roma'da..
maç saat 16 da başlayacak. hakemler italyan. iyileşen a. ihsan kadroda. fenerbahçe de, mtk da hücum taktiği ile oynayacak
fenerbahçe - mtk takımları avrupa kupa galipleri turnuasının yarı finali için bugümn roma'da üçüncü defa karşılaşacaklardır.
roma'nın 60.000 kişilik flaminio stadında türkiye saatiyle 16.00 da başlayacak olan bu müsabakayı italyan federasyonundan jonni idare edecektir.
fenerbahçe teknik direktörü fikret arıcan dün sabah saat 10.30 da tam kadro ile acquacolosa stadında yapılan antrenmandan sonra sarı-lâcivertli takımın mtk'ya karşı «hâzım - atillâ, ismail kurt, hüseyin, özer, ali ihsan - ogün, şeref, şenol, birol, aydın» tertibiyle çıkacağını açıklamıştır.
birol ve selim'in insayd oyuncusu olarak çok geri oynadıklarını bildirien arıcan, şerefin hücum hattına alınışı hakkında şöyle konuşmuştur: «bu maçta hücum gücümüzün yüksek olması lâzım. şeref'le, şenol çift santrfor olarak forvette daha faydalı olacaklardır.»
dünkü idmandaki harekerleri fenerbahçenin teknik adamları tarafından büyük bir dikkatle tâkip edilen ali ihsan, idmandan sonra ömeşhur italyan profesörü zappalaya götürülmüştür. lazio santrforu gali, eniştesi olan zappala ile bu konuda randevu temin etmiştir. bundan evvel bâzı türk futbolcularına menisküs ameliyatı yapmış olan zappala, ali ihsan'ı muayene ettikten sonra, mtk'ya karşı oynamasında bir mahzur olmadığını bildirmiştir. ali ihsan'ın methini işittiğini belirten profesör muayenede hazır bulunan arıcan'a «bu değerli futbolcumuzu bu kadar önemli bir şampiyona maçında takımın dışında bırakamazsınız» demiş ve bâzı ilaçlar yazarak, çamur banyosu tavsiye etmiştir.
mtk'lılar ümitli
mtk takımı dün akşam roma'ya gelmiştir. mtk kulübü teknik direktörü szabo, «iki taraf da hücum oynayacak ama herşeye rağmen biz saha ortasında fenerbahçe'den daha iyiyiz. bu sebeple takımımızı favori görüyorum» demiştir.
szabo, ieref, özer, a. ihsan ve şenol'dan çekindiğini de sözlerine eklemiştir.
macar takımı bugün sahaya şıu kadrosu ile çıkacaktır: «kovalik - keszci, jenel - nagy, danzsky, vasas - török, tokaç, kunti, bödör, laczko.»
roma'nın gündelik corrlera della sport gazetesi dünkü sayısında fenerbahçeye şans vermiştir. fenerbahçeli futbolcuları teker teker takdim eden gazete takımın en iyi oyuncusu olarak şeref'ten bahsetmiş ve ve şerefin italyan kulüplerin deneme maçlarında oynadığını bildirmiştir. türk - italyan futbol münasebetlerine de temas eden gazete italyan takımlarında uzun yıllar yer alan şükrü gülesin, lefter, bülent eken ve bülend esel'den sonra can bartu’nun da italyanın sayılı yabancı elemanları arasında bulunduğunu belirtmiştir.
güneşli bir havanın hüküm sürdüğü roma'da oynanacak bugünkü maçın hayli alâka göreceği anlaşılmaktadır. türklerin maç hazırlığına muvazi olarak macar mültecilerinin de gruplar halinde mtk’yı tesci etmek için çalıştıkları dikkati çekmiştir.
türkiye radyoları saat 16.00 dan itibaren fenerbahçe - mtk maçını flamino stadından naklen yayınlayacaktır.
eski takım arkadaşları ile şakalaşan fiorentinalı can bartu, sezon sonunda ameliyat edilecek
fiorentinaıi can bartu, f. bahçe’nin bugün mtk ile yapacağı maçı seyretmek üzere roma'ya gelmiştir.
sakatlığı sebebiyle fiorentina'nın son maçında yer alamayan bartu’nun eski takım arkadaşlarının bulunduğu otele gelişi büyük bir sevinç uyandırmıştır.
fenerbahçe'nin kendi oynadığı zamanlara nazaran büyük bir kadro değişikliğine uğradığını söyleyen can, şenol ve birol'la şakalaşmıştır.
bartu, fenerbahçe - mtk maçı hakkında şunları söylemiştir: «gördüğüm kadarıyla mtk hafif bir takım değil. iyi futbol oynuyor. fenerbahçe işi sıkı tutar ve oyunun başında gol şansını iyi kullanırsa tur atlar. aman maçın başında bir gol..»
fenerbahçelilere bâzı tavsiyelerde bulunan bartu, sol omuzundaki sakatlığın giderilmesi için röntgen muayenesi sonunda doktorların kendisine ameliyat tavsiye ettiklerini bildirmiş ve «ancak şu anda ameliyat olmaya cesaretim yok. temmuza kalmasını arzu ediyorum.» demiştir.
iki gündür fenerbahçelilerle beraberim. 16, 17 sene kalesini koruduğum f. bahçe’nin bugünkü çocukları bunlar.
yıllar ne çabuk geçiyor diye düşünüyorum. ve fırsat buldukça onları uzaktan, uzağa süzüyorum. aralarında neş'eliler var... durgunlar var... çocuklar var. işte ogün... işte selim... hattâ birol, hattâ şenol. atillâ da öyle. hüseyin de, hocalığını yaptığım hâzım ve alibeyköyde gördüğüm beğendiğim ali ihsan da öyle. alibeyköy - kasımpaşa - fenerbahçe... şimdi ali ihsan'ı avrupa karmasına aday gösteriyorlar...
evet, fırsat buldukça aralarına giriyorum. onlaral konuşuyorum... çoğuna göre eski bir futbolcu, eski bir kaptan veya eski bir hocayım ben.. çoğu, ben fenerbahçe'de futbol oynamaya başladığım sene dünyada değildi belki. size bir şey söylemek istiyorum: çok uzağında kaldım fenerbahçe'nin. içimden bir şeyler kopar gibi oluyor, özlemek bu.. özlemişim fenerbahçe’yi, özlemişim fenerbahçe’lileri..
* * *
fenerbahçe ile 2 gündür romadayız...
roma’ya bundan evvel de gelmiştim. gazeteci olarak, antrenör olarak. ama, fenerbahçe ile roma'da beraber olmak, daha başka şey. biz de gezerdik eskiden. dünyanın her tarafına gittim fenerbahçe ile. milli takımla. 3 devir geçmiş aradan. gene gene delikanlılar yavru futbolcular, gene heyecanlar ve körpe fenerbahçe'liler. bizim zamanımızda kulüpler bugünkü kadar yurd dışı resmi teması olmazdı. bakıyorum da hepsi avrupa kupa galipleri turnuasının ne demek olduğunu biliyor. hele bu turnuada şu roma barajını aşarlarsa erişecekleri başarının değerini takdir ediyorlar. birol'la konuşuyorum: «ağabey» diyor «şu maçı kazanırsak, memlekete uçarak döneceğiz. fenerbahçe'yi, bir türk takımını avrupanın ilk dördü arasında sokabilirsek.» sadece birol değil böyle düşünen...
* * *
fenerbahçe, roma'da mtk ile 3. defa karşılaşıyor.. yenersek hakiki bir kupa galibi gibi yurda döneceğiz. artık yarı finalde karşımıza manchester mı çıkar? yoksa sv hambura mu? bunu tahmin etmek güç.
«bugünkü maça gelince: ben fenerbahçe'nin eski kalecisi cihat arman: yıllarca formasını taşıdığım fenerbahçe'nin yarı final şansını roma'da bırakacağını düşünmüyorum bile...»
* şöyle bir baktım kafileye: vildan âşir savaşır var... cihat arman var... samim var. ismi üstünde var... ahmet erol var... eeee milano'da gündüz kılıç... bir de ben varım... 1948 londra olimpiyatlarına tekrar gidiyoruz sandım. kadro aynı... lâf aramızda, allah kem gözden korusun, ahmet erol bana dönmüş... ama gene da çıksak sahaya. federasyonun geleneklerini bozmayacak bir miktar da biz yeriz italya’da...
* şenol'la birol bir köşede oturmuş, düşünüyorlardı. beni görünce «ooo ne haber beşiktaşlı şükrü ağabey?» dediler. mâsum çocuklar, ellerinde siyah-beyaz renkli mecmualar vardı. üstelik beni teselli için «üzülme şükrü ağabey, son fenerbahçe-beşiktaş maçına... o maçta beşiktaş, beşiktaş'ı yendi» demeyi ihmal etmediler. belki de fenerbahçe'de istedikleri gibi oynayamayışlarının sebebi de, kendilerini hâlâ beşiktaşlı zannetmeleri...
* fenerbahçenin gelişi cidden enteresan oldu. uçak geldi, kafile indi, formaliteler tamamlandı. ama büyük fikret bana «henüz tamamlanamadık» dedi. önce anlayamadım, sonra gene fikret «aman, dedi, bizim antrenör gelecek. sen italyancanla ona yardım ediver!» bekledim bekledim, nihayet bir uçak geldi. iöinden bir adam indi. sarışın, kısa boylu, ondüleli saçlı... üzerinde bir pardüse vardı, ben onu mills sandım, meğer yugoslav antrenörmüş... «ben var aramak fenerbahçe» dedi. «yarın flamino sahasına gel, bulursun» cevabını verdim.
* işittim ki, eski takım arkadaşlarımdan gündüz kılıç, milâno'ya gelmiş. antrenör herrera'dan italyanca lisan dersi alıyormuş. lisan bitince antrenörlük ve menecerlik dersi alacakmış. inter kulübü de beğenmiş bu fikri. hattâ «bizde kalamaz mısınız?» diye sormuşlar. gündüz ise, «rüçhan'la turgan olmadan çalışamam. onları getirin» demiş...
* fenerbahçenin geleceğini duyan can bartu, otomatik omuzunu derhal attırdı ve sırf takımının maçını seyredebilmek için sakatlandı. fenerbahçeliler, «can gelse de, taktik ver...» diyorlar... kulakları çınlasın, orhan şeref'e de bologna'da can birşeyler söylemişti... hani canım, 6-0'lık maçta...
* burada macar mültecisi çok. italyanlar da onları çok sever. bu bakımdan vakti boş olup da maça geleceklerin çoğunluğunu bu macar mültecileri teşkil edecek diye korkuyorum. bu korkumu fener idarecilerine de açtım. «bu bir ehlisaliptir. dedim kendilerine, paradan kaçınmayın» tavsiyesinde bulundum. onlar da kaçınmadı. hazırlığa giriştim. buradaki koloniyi ayaklandırıyorum. ben de bir eşeğe binip ehlisalip papazları gibi elimde çıngırakla maça bizimkileri dâvet edeceğim.
* cihat arman'ı lazio'ya satmayı teklif ettim. yanaşmadı. «ümitlerle meşgulüm» dedi. «daha sen kendin ümitsin» dedimse de dinletemedim. halbuki çıksa sahaya, iki yumruk vursa topa, rahat satarım onu...
* italyanlar mmaça, adam gibi bir hakem koymuşlardı. fakat bu adami'ye, fazla türk maçı idaere edip türk hakemlerine dönmüştür diye, macarlar istemedi.
* çocuklar benim notlarım bu kadar... yarın gene erkenden telefonla arayın... evet, ayni numaradan... durun durun, mühim bir ricam var... daha doğrusu müslim baba rica etti.. namık, ne kadar zahmetse ilgilenin şu işle... memleket meselesi... fenerbahçenin, türk futbolünün prestiji bahis mevzuu... orada kalan idareciler de meşgul oluversinler... seyahate katılamayan idareciler hemen sulukule'ye gidip o zurnacıyı bulsunlar...acele, döyiz, pasaport işini tamamlayıp zurnacıyı maç akşamı uçağına yetiştirsinler...hava alanında ben karşılayacağım. aman namıkcığım, ne olur, ihmal etme... müslim bağcılar çok rica etti... haaa bir de boğaz gazinolarından birinden üç dört tane temiz masa örtüsü gönderin. buradaki lokantalarda kağıt örtü kullanıyorlar. bezlerin de boyu küçük... müslim baba «bağazdakiler benim göbek ölçümü bilir, ona göre üç dört örtü versinler» dedi. seyahate gelemeyen idarecilerden biri, bü örtüleri acele uçak havalesiyle yollasınlar... aman zurnacının pasaportunu geciktirmeyin... haydi eyvallah... sakın bunları dalgınlıkla gazeteye yazayım demeyin... tamam matmazel, tamam... si si... istanbul parlato finito...
maçın bitimine 4 dakika kala santrfor kuti'nin ayağından bir gol yiyen fenerbahçe elendi
müsabakanın hakkı beraberlikti. kaleci hâzım hatâlı bir gol yedi.
fenerbahçe, avrupa kupa galipleri turnuası çeyrek finalinde macar mtk takımı ile dün roma’da oynadığı üçüncü maçı 1-0 kaybettive kupadan elendi.
oyunun golsüz berabere kapanacağına ve yarım sat uzatılacağına artık herkes inanmıştı. aslındabu tempoda oynanan bir maçın hakkı da «beraberlik» olmalıydı. iki takım birbirlerine fazla üstün görünmemişler, karşılıklı fırsatlar kaçırmış, karşılıklı goller kurtarmışlardı. ve işte sadece dört dakika vardı 90 dakikalık müddetin bitmesine... ondan sonra yarım saatlik temdit, o da netice vermezse «kur'a», takımların kaderini tâyin edecekti. amakimsenin beklemediği bu sırada, birden gelişen bir macar akını «gol»e kadar kaderini tâyin edecekti. ama kimsenin beklemediği bu sırada, birden gelişen bir macar akını «gol»e kadar gitti: fenerbahçe ceza sahasına sağdan sola, soldan sağa enlemesine paslaşarak inen mtk'lılar, sağiçleri takacs'in ceza sahasının iki metre kadar dışında topu kaleye havale etmesiyle tehlikeyi yarattılar. sıkı gelen topu hâzım'ın bloke etmesi beklenirdi. fakat fenerbahçe kalecisi hâkim olamadı meşin yuvarlağa... topu elinden düşürmesiyle mtk santrforu kuti’nin atak yapması bir oldu. kuti, topu vurarak filelere gönderirken, kendisi de ağlara yapışıyordu. santrfor bu tarihi golü takımına kazandırdığı sırada sakatlanıyordu da... fenerbahçeliler ise bir matem havasına bürünmüşlerdi. kolay değildi bitime 4 dakika kala golü yemek... bütün ümitleri götüren, uçuran bir goldü bu...
maç ağır tempoda başlamıştı. iki tarafta da daha çok müdafaaya önem veren bir taktik seziliyor, iki takım da birbirinden çekindiği farkolunuyordu.
bu arada karşılıklı hucumlar, daha ziyade yoklama, deneme hüviyeti taşıyordu. ogün'ün güzel bir vuruşunu aydın’ın yakından avta giden sıkı şutu takip etti. 15. dakikadaki bu sırsatın akabinde sarı-lâcivertliler, şerefin desteklediği bir hücum geliştirdiler. aydın'ın sert şutunda direğe çarpan top, fenerbahçeyi bir golden mahrum etti. ancak 27. dakikada da vasas'ın sıkı şutu ile gelen top, direklerin birleştiği köşeye çarpacak ve ayni şansızlığı mtk'lılar hesabına tekrarlatacaktı.
iki sert giriş yapan özer'e hakemin ihtarda bulunduğu bu devrenin diğer önemli anları, 39. dakikada ogün'ün iki müdafii de geçmesine ve penâltı noktasına gelmesine rağmen, müsait pozisyonda topu kullanamayışı, 44. dakikada da - bödör’ün kaleye pek yakın mesafede, hem de bomboş durumda golü atamayışıydı. böylece nisbeten durgun geçen ilk yarı 0-0 kapandı. fenerbahçe, bu yarının sonlarına doğru birol'la selim'in yerlerini değiştirmişti.
maçın sonları yaklaştıkça iki taraf da yarım saatlik uzatmaya inanmağa başlamışlardı. gerçekten görünen buydu. maçın hakkı da beraberlikti. fakat işte, başta anlattığımız gibi, hâzım’ın bir anlık hatâsı, mtk'lılara bir gol fırsatı yarattı ve takımının pek de iyilerinden olmayan santrfor kuti de bu büyük fırsatı kaçırmadı. cidden yazık oldu...
iyi futbol oynadığını evvelce belirtmeye çalıştığım mtk bu ölüm -kalım maçından, fevkalâde bir varlık gösterememesine rağmen galip çıkmasını bildi. böyle bir mücadele havasında macar takımını galibiyete götüren sebep, her şeyden evvel futbol anlayışındaydı. kısaca, macar’lar her hangi bir orta avrupa takımı gibi topu koşturdular ve fenerbahçe bunu yapamadığı için maçı kazandılar. bir noktaya daha dokunmak isterim: 86. dakikadaki bu gol olmasaydı da, neticenin tâyini temdide kalsaydı. fenerbahçe bu oyunuyla ve kondüsyonuyla maçı kurtaramazdı. nefessşz gördüm eski takım arkadaşlarımı, iyi futbol oynadığı ileri sürülen fenerbahçe'nin, mtk karşısında o iyi futbolunu tekrarlayamadığını kabul etmek gerekir.
normal oyununu çıkaramayan fenerbahce'nin bu mağlûbiyetini 86. dakikada yediği gol dolayısiyle kaleci hâzım'ın omuzlarına yükleyecekler, hatâ ve insafsızlık etmiş olacaklardır. futbol bu. her kaleci büyük kurtarışlar yapar, küçük veya büyük goller yer. fenerbahçe’nin, roma'daki maçta en beğendiğim adamı, istanbul’daki kadar fevkalâde gözükmediği ileri sürülmesine rağmen ali ihsan’dı. ileride yalnız kalan şenol ise, oyuna korkarak giren macar’ların hakikaten en korktuğu adam hüviyetini maçın sonuna kadar muhafaza etti. ve bir şeyler yapmaya çalıştı. o kadar.
bu maç üzerine söylenecek fazla bir şey yoktur. son olarak «sağlık olsan» der, eski takımıma millî lig’de ve türkiye kupasında başarılar dilerim...
peşte - istanbul derken, neticesi roma'ya kalan maçın ilk devresi belki de iki tarafın birbirini denemeleri sebebiyle netice alıcı şekilden uzaktı. sarı-lâcivertliler mtk'ya karşı daha defansif bir oyun oynamayı tercih etmişlerdi. hücum tarzındaki oyundan ziyade, geride oynamaları uygun görünen iki içimiz hücum gücümüzün azalmasına ve macarların zaman zaman altı forvet oynamalarına sebep oldu. zora ve mücadeleye karşı zayıf olan macarlara karşı şeref'in sağiç, hüseyin’in sağhaf oynaması daha tesirli olurdu, final maçı havasına girmemiş gibi görünen fenerbahçeliler durgun temposu ile macarları âdeta kendi sahalarına çağırdılar.
ikinci devrede tamir edilmesi icap eden yanlışlıklar rotüşsüz bırakılmış, netice yalnız çocukların enerjisine terkedilmişti. topu koşturan macarların akınlarını kesebilmek için faul ile bir oyun oynamak zorunda kalan müdafaamız netice itibariyle yorulmuş ve yapılan hatâların bir tanesinde yediğimiz golle bu mühim maı kaybetmiş bulunuyoruz.
fenerbahçe kalecisi hâzım, dünkü maçtan sonra kriz geçirmiştir. macarların 86. dakikada attıkları golü kurtaramayan genç futbolcu soyunma odasına arkadaşlarının kollarında bitkin bir vaziyette getirilmiş ve bir köşeye çekilerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etmiştir.
hatâlı bir gol yediği için kriz geçiren ve ağlayan hâzım'a bütün kabahati yüklemek doğru değil. mtk takımı da kapalı bir müdafaa taktiği ile oynadı
* ben neye üzüldüm bilir misiniz: mtk sahaya yenilmek için çıkmış bir takımdı da ona üzüldüm... hani yendiklerine onlar bile şaştılar. daha doğrusu sahaya yenilmek için çıkan macarlar, baktılar ki karşı tarafta iş yok. biraz gayretle oyunu başabaş hâle getirdiler. sonra da fenerbahçeden çok daha tehlikeli oldular. lâf aramızda, forvetleri acemice gol kaçırmasa daha rahat alırlardı maçı... gene lâf aramızda, fenerbahçenin bu kadar güreşe yakın futbol oynayacağını da hiç tahmin etmezdim.
* bizim futbolcuların her gelişinde dikkat ediyorum: şut atmak unutulmuş galiba bizde... bu maçta da fenerbahçe forvetlerinin attıkları şutlar öyle yavaştı ki, kaleci topları tutmaktan başka iş yapmadı.
* kim kim? hâzım mı suçlu? asla! golü yediği andan beri sahada, soyunma odasında, otelde, her yerde ağlayan, hattâ kriz geçiren genç kaleci sadece şanssızdı. kalecilik bu... kolay mı? bir takımda bir kaleci gol yiyebilir. ya o takımda gol atacak elemanlar?
* fenerbahçeyi «horozu çok» bir takım olarak gördüm. ahmet sahanın içinde son talimatı veriyor. fikret iç talimatı veriyor... bu ara da antrenör kokotoviç'i göremedim ortalarda... karısını görmeğe yugoslavyaya gitmiştir belki de...
* tarih tekerrürden ibarettir: macarlar bize bayrak verdi, biz onlara vermedik.
* seyirci azdı... italyanlar 6-0 lardan, 7-1 lerden sonra bir türk takımını görmeğe gelmedilerse, kızabilir miyiz kendilerine? ama o az erkek seyirciler türk, kadın seyirciler ise macardı. yâni hiç değilse erkeklik ölmedi romada da...
* gülünecek değil, ağlanacak maçtı... o kadar ki, fenerbahçenin neşeli müslim baba'sı bile, el etti bana: «istanbula söyle... zurnacı da dursun, boğazdaki masa örtüleri de...» dedi... benden iletmesi... ne diyelim «geçmiş olsun!...» italyaya gelip de böyle gözyaşlarıyla dönen ilk takım değil fenerbahçe...
düyayı gezdim dolaştım ve bu seyahatlerim de gazeteciliğimden ziyade çeşitli futbol kafileleri ile oldu fakat hemen şunu söylemeliyim ki, biz hâlâ imkânsızlıklar içinde bocalıyor ve birinci cihan harbinden kalma çalışma tarzımızla işlerimizi yürütmeye gayret ediyoruz. demek ki, senelerdir dış seyahat yapan futbolcu ve idare adamlarımız güzellikleri, değişen çalışmaları ve ileri doğru atılan dev adımları benimsememiş ve bu gördüklerini tatbike özenmemişler. işte çok sevgili fenerbahçemde de bu seyahatle aynı ruh, aynı eski tarz çalışma ve geri kalmışlığı müşahede ettim.
senelerce iç bünyesinden uzak kaldığım kulübümün maç ve çalışmalarını ancak ağızdan, radyo ve tribünlerden seyretmek suretiyle duyup takip edebildiğim
için düşünce ve hükmüm bambaşka idi. fakat bu sefer yakinen gördüklerimle anladım ki, değişen bir şey yoktur ve hamam da aynıdır, tas da... gönül isterdi ki, senede üç beş defa dışarıya çıkan mes'ul şahıslar orada gördüklerine ilâveten tetkiklerde bulunsun ve bunları memleketimizde de tatbik sahasına koysunlar. küçük küçuk mevzular halinde olan bu görgü ve bilgiler bir araya geldiği zaman bir kitap olur ve bu kitabın sayfalarındaki maddeler de tatbik edildiği zaman arzu edilen şekil ortaya çıkardı.
denilmesi lâzım gelen bu uzun mevzuu burada kesmekle iktifa ederken, çok kötü oynamamıza rağmen kazanabileceiğimiz bir maçın evvelden kaybedildiğini belirtmek isterim. ve hemen şunu da liâve etmek islerim ki, yazacağım yazılar hiçbir kimsenin şahsına mâtuf değildir ve sırf gördüklerimden ibaret olup, fenerbahçe ve türk sporunun menfaati içindir.
roma'ya iner inmez futbolcusu, idarecisi, menejeri, yardımcısı, hattâ masötü dahil, hepsinin birden alış verişe çıkması, sakat a. ihsan'ın roma'ya inildiği anda doktora götürülüp tedavisinin düşünülmeyip dışardan gelenler tarafından alâkalanılması, oynanacak sahaya gidilip kramponların ne şekilde yapılması lâzım geldiğinin ve çocuklara sahanın gösterilme işinin düşünülmemesi, bütün mesuliyetin teknik insan lara ait olmasına rağmen, idarecilerin vazife icabı antrenmanı takip etmemeleri, gazetelere para ile üç gün üst üste ilân vermek suretiyle seyirci adedinin arttırılması düşüncesi gibi daha birçok noksanların yanında asıl mühim olan dâvâ, takım tertibimizin ve oyun tarzımızın yanlış oluşu ve oyunun içinde zuhur eden hâtâların da düzeltilmeyişidir. işte bu sebepledir ki, yazacağım yazılarla bunları kendi görüşüme göre izah etmeye çalışacağım.