vaktiyle ankara 19 mayıs stadı'nın tribününden izlemiş olduğum türkiye 1. futbol ligi maçı.
o zamanlar gençlerbirliği'nde fırtına gibi esen ümit karan daha sonra yıllarca formasını giyeceği takıma kornerden kafayla golünü atıp takımını 1-0 öne geçirmiştir.
hagi'nin serbest vuruş golünden sonra sevinç esnasında albayı formadan çekip yere indirmişlerdi bizimkiler ve ufak çapta bir "altta kalanın canı çıksın" oynanmıştı.
ayrıca yanlış hatırlamıyosam jardel biri güzel bir aşırtma vuruşla olmak üzere 3 tane gol atmıştır bu maçta.
gençlerbirliği : patrick j. hortentia nijs, maimane alfred phiri (dk. 47 andre kona n'gole), ismail güldüren, thomas gregor zdebel, ümit karan, nihat baştürk (dk. 83 utku yılmaz), beyhan sümer, tolga doğantez, ferdi tatlı, ömer topraktepe (dk. 67 hakan demir), ismail doğan
teknik direktör : samet aybaba
galatasaray : claudio andre taffarel, gheorghe popescu, suat kaya (dk. 69 ümit aydın), mario jardel almeida ribeiro, gheorghe hagi (dk. 68 serkan aykut), hasan gökhan şaş (dk. 61 faruk atalay), fatih akyel, emre aşık, bülent akın, hakan ünsal, ergün penbe
teknik direktör : mircea lucescu
goller : dk. 10 ümit karan (gençlerbirliği), dk. 29, 46, 70 mario jardel almeida ribeiro, dk. 35 gheorghe hagi (galatasaray)
sarı kartlar : dk. 25 emre aşık, dk. 32 hakan ünsal, dk. 37 mario jardel almeida ribeiro (galatasaray), dk. 52 ömer topraktepe (gençlerbirliği)
ilk basımı 2001 yılında olan ümit kıvanç'ın "kesin ofsayt: televizyon futbolu ve futbol medyası" kitabından;
30 eylül 2000 günü galatasaray ankara'da gençlerbirliği'nin karşısına çıkar. ankara'da gençlerbirliği ile oynamak, denizlispor, erzurumspor veya antalyaspor için hiç de özel bir tehlike arz etmeyebilir. ama gençlerbirliği takımının üç "büyükler"e karşı bambaşka bir ruha büründüğü, hepsine kök söktürdüğü, birini liderlikten ederken ötekini kupa'dan eleyebildiği vs. bilindiğinden, bu, san-kırmızılıların açısından elbette rizikolu bir maçtır.
fakat, futbol basını dahil sarı-kırmızılı camiada korkulduğu gibi olmaz, hagi'yi durdurmayı, jardel'i tutmayı beceremeyen, üstelik girdiği gol pozisyonlarında da ilâve beceriksizliklerle kendi kuyusunu kazan kırmızı-siyahlılar önünde galatasaray 4-1'lik bir galibiyet elde eder. galatasaray ikinci golü attıktan sonra gençlerbirliği bir süre direnir, saldırır, taffarel'i geçip kaleye giren topu gençerbirliğili ismail doğan çıkarır, çeşitli futbol yazarlarının "kader anı" diye nitelediği bu andan sonra ibre iyice galatasaray lehine döner.
turgay şeren, bu pozisyonla birlikte iki pozisyona daha işaret ederek, "oyunun üç kader anı var," diye yazar. "ilk yarıda g. saray kalesine top girerken g. birliğinden ismail doğan çıkardı. yine ikinci yarıda taffarel'in yanından gol oluyordu, bunu da kona g. saray defansı gibi yardım etti. bir tane de taffarel'in ümit'in vurduğu nefis kafayı kurtarışı var." üç "kader anı" da gençlerbirliği'nin pozisyonlarıdır, şeren'e göre. ancak turgay seren ayrıca, hagi'nin "fevkalâde" oynadığını, sarı-kırmızılıların "neticeyi hak ettiğini" de belirtir, "g. saray korktuğu ankara'dan güle oynaya donuyor," diye bağlar sözünü.
maç hakkında galatasaray'ın hocası lucescu, "hem iyi hem şanslıydık," der. "bu sezon ilk kez bu kadar mükemmel ve akıllı oynadık." şunu da ekler: "4-1 abartılı bir sonuç olabilir. çünkü gençlerbirliği'nin de organize geliştirilmiş üç net pozisyonu vardı."
tecrübeli spor yazan doğan koloğlu, "gençlerbirliği'ni hiçbir yıl bu kadar acemiler mangası gibi top oynarken görmedik," der. başkent takımının "ankara'da bir deplasman devi" olduğuna işaret eder ve sonucu, "galatasaray zor bir deplasmanı çok kolay aştı," diye değerlendirir. koloğlu'na göre, gençlerbirliği'nin, herhangi bir oyuncusunun "zeka eseri bir yaratıcılık örneklemeyişi", "defansta ne adam markajı ne de saha markajı" yapması, defansın senkronize olamayıp ofsaytı bozması, sonuçta çok önemli rol oynamıştır.
buraya kadar, maçın nasıl cereyan ettiğini aşağı yukarı anlayabiliyoruz. zaten okuduğumuz satırların yazarları da asıl olarak bize maçın nasıl geçtiğini anlatmaya çalışmışlar.
şimdi okuyacaklarımız ise, maç vesilesiyle duygularını ifade ediyorlar. tabiî bu duyguların hepsi "yorum" statüsünde.
talay erker, lucescu'nun "sonuç abartılı", iyiydik ama şans da bizden yanaydı" diye değerlendirdiği maçta, galatasaray'ın rakibiyle " kedinin fare ile oynaması gibi oynadığı" görüşündedir. öbür yandan da, "galatasaray çok muhteşem mi oynadı?" diye sorar, "yooo," cevabım verir. şöyle devam eder: "ama evvela şu çöken spor mabedimize bir bakın, bir de galatasaray'a.. rakipleri durduramıyor, iç-dış düşmanları uğraşıyor, yıkamıyor. efsane devam ediyor."
devlet sözlüğünden ödünç alınma bu meçhul "iç ve dış düşmanlar" motifi futbol basınında, televizyonda, hele kulüp yöneticilerinin de katıldığı programlarda sık sık karşımıza çıkar.
tipik taraftar-yazar ağzıyla konuşan lütfü özel, durum 2-1 olduktan sonra gençlerbirliği'nin galatasaray kalesinde tehlikeli olduğunu bizden gizlemez. ama bunu şöyle anlatmayı tercih eder: "gençlerbirliği yenik duruma düştükten sonra ancak havasını buldu ama havasını aldı."
temel özalak'a göre, gcnçlerbirligi'nin galatasaray'ı yenmesi zaten yapısal olarak mümkün değildir. sık sık ortaya sürdüğüm "doğal hiyerarşi" ideolojisini sindirmiş bir futbol yazarının iki takım arasındaki "sıklet farkı"ndan sözedebilmesi de doğaldır. özalak, "diyelim ki boks müsabakalanndayız," diye başlar, biri 60 öbürü 71 kilo olan iki boksörü örnek verir, sarı-kırmızılıların sadece 71 kilo olmakla kalmayıp, "indirici yumruklara sahip adamları'nın varolduğunu söyler.
bu mantığa göre, galatasaray'ın ligdeki bütün takımları zaten yenmesi doğaldır. çünkü "sıklet farkı" bir maçtan ötekine değişecbilecek bir etken değildir. hatta bu durumda lig maçlarının oynanması bile fuzulidir. ancak eşit sıklette bir iki takım varsa -ki biz kesin olarak üç, en fazla dört adet lunduğunu biliyoruz- bunlar aralarında oynasalar yetecektir.
"bu takım yendi, çünkü daha kuvvetliydi" görüşünü az buçuk ciddiyetle öne süren kimse, bugüne kadar oynanmış maçların en az yarısının niye öyle değil böyle sonuçlandığını açıklayamayacağını baştan kabul etmiş demektir. taraftar-yazara en güzel karşılığı, yazar marguerita duras'ın "nedir sahi bu oyun?" sorusunu cevaplarken, fransızların efsanevi orta saha virtüözü michel platini verir: "hiçbir zaman, en güçlü ille de en zayıfı yener diye bir şey yoktur... kazananın en güçlü olması gerekmez.."
yine de, taraftar-yazar, sırf takımını "en büyük" görmekten kaynaklanan hezeyanını "maç yorumu" ambalajında bize sunarken futbolun en temel gerçeğini havaya uçurduğunun farkına varamaz.
daha da tuhaf bir örnek, "öteki"nin, "küçük takım"ın taraftarı olan futbol yazarının bile infilâkı güçlendirmek için elinde dinamitlerle oraya koşmasıdır. serdar uluer, yazısının ilerki satırlarında "üç büyüklerin korkulu rüyası" diye niteleyeceği gençlerbirliği'nin galatasaray'a yenilmesini adetâ eşyanın tabiatına bağlar: "avrupa'nın 'usta'sına türkiye'nin 'gençler'i ne yapabilirdi ki?" futbolun en temel gerçeğinin ikinci defa infilâk edişi bir yana, bu durumda sözü edilen takım nasıl "korkulu rüya" olabiliyor, bunu bile anlayamayız.
"ne yapabilir ki?" dediğinde bu iki takımın, üstelik bir lig organizasyonu içerisinde karşı karsıya gelmesinin anlamı kalır mı? bir taraf, hem de "avrupa"da "usta"dır. kendini "doğal hiyerarşi" ortamının 'büyükler dışında herkesi silip süpürmeye yönelmiş kadercilik kasırgasına kaptıran uluer bu soruyla uğraşamaz. büyük olanın büyüklüğü kalemini alır götürür (- o buna karşı ne yapabilir ki?): "ümit karan'a taffarel'in ikram ettiği gol, aslanları sadece ateşlemeye yaradı.. g. saray'ın tempolu oyunu karşısında samet aybaba'nın bile dili tutuldu. g. birliği teknik direktörü, önünde çizgi halinde oynayan 9 oyuncusuna alan derinliği yaratmaları için uyarıda bulunmayı bile düşünemedi. süper hagi'nin, golcü jardel'e attırdığı birbirinden güzel goller 19 mayıs stadı'nı dolduran başkentlileri adetâ mesetti. gençler'li futbolcular bile bu şahane resitali izlemeye kendilerini o kadar kaptırdılar ki, rakip kaleye giren golleri hile şaşkınlıktan kendileri çıkardılar."
herkesin elbirliğiyle beslediği bu duygu seli ekrandan da üzerimize boşalmazsa olur mu? 1 ekim gecesi star'ın "telegol" ünde muzaffer bir edayla oturan galatasaraylı "youmcu"-yazar osman tanburacı, sarı-kırmızılıların "doğal" üstünlüğünü herkesin kabul etmesi gerektiğini ilân eder: "şapka çıkarsınlar demiyorum. artık o kadarını beklemiyorum bari alkışlasınlar. yoluna mayın döşemesinler. takdir etsinler. hagi'yı seyretsinler, jardel'in gollerini alkışlasınlar."
maçı 4-1 kazanan "büyük" takımın teknik direktörünün, sahada iki takımın karşılaşmasını görmeye çalışan futbol yazarlarının ve taraftar-yazarların aynı maçta girdikleri pozisyonlar bunlar.
bunlara bir de kulüp yöneticisi tutumu ekleyelim. hep bahsettiğim "doğal" hiyerarşiye pek yakışır bir elitizmi her fırsatta gözümüze sokmaktan çekinmeyen galatasaray kulübünün bir yöneticisi, asbaşkan mehmet cansun bile, kulüp gazetecileri, takım yazarları gibi davranamıyor ve üstünlük iddiasını ancak "ligteki her takımdan yarım gömlek üstünüz" sözleriyle dile getiriyor. "bir gömlek" dahi demeyişi, "yarım gömlek" de olsa üstünlük iddiasında bulunurken, yine de rakiplerini yenmek için çalışacaklarım belirtme gereği duyması, galatasaray yöneticisinin alçakgönüllülüğünden değil şüphesiz. takım yazarıyla aralarındaki fark, yöneticinin sırtında sorumluluk da oluşu. onun sadece hezeyanlarını gazete ve televizyondan memlekete ilân etme şansı bulmuş bir taraftar değil, icabında hesap sorulacak bir "görevli" oluşu.
bunu da hesaba katınca, taraftar-yazarm konumunu şöyle tarif edebiliriz: üstünde forması olduğu ve her işe en doğal hakkıymış gibi karıştığı için sahadaki varlığı yadırganmıyor. gönlünden geçeni salıyor ortayere. nasıl olsa başkaları temizleyecek.
g.saray, avrupa'da g.rangers'ı dağıttı, başkent’te futbol şovu yaptı.. hagi attı, attırdı mükemmel oynadı. süper mario jardel, 3 golle geceye damgasını vurdu. farklı galibiyetin mimarı oldu.
g.birliği ümit karan ile sevindi. aslan'ın futbolu karşısında pes etti. cimbom kalesinden kırmızı siyahlılar golleri çıkardı, evinde ilk yenilgiyi tattı. g.saray maç fazlasıyla liderlik koltuğunu kaptı.
lucescu galibiyet sözü aldı
g.saray teknik direktörü lucescu, maçtan iki saat önce futbolcularıyla bir toplantı yapıp, galibiyet sözü aldı. rumen hoca, şu anlamlı konuşmayı yaptı: ‘‘sizler, avrupa'nın en iyi futbolcularısınız. geride kalan maçları unutup, yalnızca g.birliği'ni düşünmenizi istiyorum. bu maçı kazanıp, ligde yolumuza devam edelim.’’
taraftar stada sığmadı
g.birliği-g.saray maçına taraftarlar büyük ilgi gösterdi. yaklaşık 20 bin futbolsever ankara 19 mayıs stadı'nın tribünlerini doldururken, bir o kadarı da dışarıda kaldı. stadın büyük bir bölümünü dolduran sarı kırmızılı taraftarlar, takımlarına maç boyunca destek verdiler.
ümit’e milli jest
g.saray'ın başarılı orta saha oyuncularından ümit davala, dünkü maçtan önce teknik direktör lucescu'nun yanına gelerek oynamak istediğini söyledi. lucescu şu ilginç yanıtı verdi: ‘‘yakında türk milli takımı'nın maçları var. sana o maçta daha çok ihtiyaç duyulacaktır. sakatlanmanı istemediğim için ilk 11'de şans vermiyorum. milli takımda oyna, performansını göster.’’
şaşkın advocaat
g.saray teknik direktörü lucescu'nun ‘‘dick başarıyı parayla satın aldı’’ sözlerine fena içerleyen rangers'ın teknik direktörü dick advocaat, lucescu’yu ‘‘ahmak’’ diyerek acımasız bir şekilde eleştirdi. advocaat, rumen çalıştırıcının g.saray'da yarattığı karışıklıktan dikkati başka tarafa çekmeye çalıştığını ileri sürdü.
jardel arayı açıyor
g.saray'ın brezilyalı santrforu mario jardel, gol krallığında arayı açıyor. dünkü maçta üç nefis gol atan brezilyalı futbolcu, toplam gol sayısını 11'e yükseltip, en yakın rakibi 8 golü bulunan cenk ile arasındaki farkı biraz daha açtı.
g.saray teknik direktörü mircea lucescu, g.birliği karşısında çok iyi oynadıklarını ve galibiyeti hak ettiklerini söyledi. rumen çalıştırıcı, ‘‘g.rangers ile oynanan zorlu avrupa kupa maçından sonra oyuncularımın sergilediği futbolu ayakta alkışlamak gerekir. hepsini kutluyorum. çok iyi oynadık ve galibiyeti hak ettik. g.saray her geçen gün daha iyi futbol oynacak. buna herkes inansın ’’ dedi.
aybaba: g.saray hak etti
g.birliği teknik direktörü samet aybaba, attıkları ilk golden sonra savunmada hatalar yaptıklarını ve hagi ile jardel'i durduramadıklarını söyledi. aybaba, şunları söyledi: ‘‘oyuna kontrollü başladık ve golü bulduk. ancak yaptığımız hatalar, hagi ve jardel ikilisine engel olamamız yenilgiyi getirdi. g.saray'ı kutluyorum. iyi oynadılar ve galibiyeti hak ettiler. bundan sonraki haftalara bakacağız.’’
hagi, g.saray'a geldiğinden beri sarı kırmızılı takıma pekçok maç kazandırdı. gününde ve arzulu olduğu zaman onu izlemek ayrı bir zevk. dün akşam muhteşem oynadı. bir futbolcu bu kadar takımını ateşler, bu kadar hırslandırır, saha içinden tatlı-sert bu kadar onları uyarır ve en önemlisi atılan dört golde de hissesi varsa o futbolcu alkışlanır, alkışlanır, alkışlanır... işte dün akşamki hagi bu. müthiş bir frikik golü attı ve jardel'e üç nefis pas vererek onun harika goller atmasını sağladı. hele rakip defansın arasından kafayla jardel'in önüne indirdiği ve onun sol voleyle attığı bir üçüncü gol var. ne kadar övünse azdır.
g.saray'da dün akşam kötü oynayan oyuncu yok. oyunun başında bir korner atışında taffarel'in kötü zamanlamasından dolayı bir şok gol yedi. ama sonra özellikle ilk yarıda g.birliği'ni kendi sahasına hapsetti. benim anlamadığım bir şey var. g.birliği defansı dün akşam ne yapmak istedi? phiri ve birkaç gençler'li futbolcu hagi'nin jardel'in peşine takıldılar. ancak ne markaj yapabildiler, ne de onları rahatsız edebildiler. zaman zaman altı kişiyle iki veya üç g.saray forvetini paylaşamadılar.
g.saray hak etti
g.birliği dört gol yediyse, bir dört gol daha yiyip, maçı daha farklı kaybetmeliydi. defansta popescu ve emre tam görev yaptılar. bütün hava toplarını aldılar. hakan ve ergün dün akşam sahada konuşmayı tercih ettiler ve gayet de iyi oynadılar. benden onlara ağabeyce tavsiye. ergün sen de hakan da g.saray'da zaman zaman çok iyi oynuyorsunuz. bazen de yanlış şeyler yapıyorsunuz. tenkit edildiğiniz maçların videodan bir tekrarını izleyin bakalım. kendinizi beğenecek misiniz? ama dün akşam için söylenecek bir tek söz var; çok iyi oynadınız.
çıktığı ana kadar hasan şaş çok arzuluydu. orta sahadan süratle bir top kaptı, iki hatta üç g.birliği futbolcusunu geçti. bu gol olmalıydı. çok da güzel vurdu. fakat kaleci patrick kaleci olduğunu hatırladı ve bu topu kurtardı.
oyunun üç tane kader anı var. ilk yarıda g.saray kalesine top girerken g.birliği'nden ismail doğan çıkardı. yine ikinci yarıda taffarel'in yanından gol oluyordu, bunu da kona g.saray defansı gibi yardım etti. bir tane de taffarel'in ümit'in vurduğu nefis kafayı kurtarışı var. dün akşam değişik bir maç izledim. müthiş goller oldu. sahada fevkalade bir hagi vardı. bu kez jardel voleyle ve kafayla seyredilmesi güzel goller attı. ve g.saray korktuğu ankara'dan güle oynaya dönüyor. zaten bu neticeyi de hak etti.
ankara'da g.birliği-g.saray maçları hep heyecanlı geçer. bu maçlarda başka bir renk, başka bir görüntü vardır. tıpkı dünkü maçta olduğu gibi. bakın dün neler oldu.
1- profesör hagi'nin yönetiminde jardel golleri sıraladı. bu goller öncesinde hagi birçok ikazda bulundu. jardel de bu ikazlara uyunca, goller ardı ardına geldi.
2- hasan şaş gole giderken, yapması gerekeni değil, yapmaması gerekeni yaptı. suçu ayakkabılarında buldu.
3- g.birliği teknik direktörü samet aybaba rakipten korktu. takımını korkak oynattı. 7-8 kişi ile defans yapıp, ofsayt taktiği uyguladı. ve yanlış bir şekilde yan hakeme çattı.
mükemmel savunma
4-g.saray'da emre aşık, popescu, fatih akyel ve hakan'ın kademeli defans uygulaması mükemmeldi.
5-ergün'ün ve suat'ın orta sahanın boş bölgelerideki paylaşımı. bunlar g.saray'ın güzel yönleriydi.
6- bu madde g.saray için olumsuz. hagi'ye yapılan faulde herkes kahraman gibi hakeme yüklendi. ve sonucunda hakan hiç gereksiz kartı gördü.
evet g.saray aslında biraz ürkekti ama rahat kazandı. bunun en öenmli nedeni de samet aybaba'nın yanlış planıydı.
jardel öyle bir topçu ki, saha içinde ona sabırlı olmak lazım. bir bakarsınız yüzde yüzü yapamaz, yüzde biri yapar, sonra da açılır. bu adam gol atıyor. meziyeti de bu. bazı ver-kaçlar yapmak istiyor, olmuyor ama düşüncesi olumlu. gol atıyor ve yetiyor. daha ne bekleyelim.
dün ankara'da uçaktan iner inmez yavuz gökmen'in kabrine gittim. gereken duayı yaptım. rahmetli sağ iken, g.birliği'ni tutup, ondan bir ayakkabı kazanmıştım. bugün de konuştuk, iddiaya girdik. o kazandı. şimdi ayakkabıyı nasıl vereceğim?
gençlerbirliği: patrick j.hortentia nys, phiri maimane alfred (dk. 47 andre kona ngole), ismail güldüren, thomas gregor zdebel, ümit karan, nihat baştürk (dk. 83 utku yılmaz), beyhan sümer, tolga doğantez, ferdi tatlı, ömer topraktepe (dk. 67 hakan demir), ismail doğan
yedekler: hasan sönmez, mehmet şimşek, gökhan ünal, ersan parlatan
teknik direktör: ?
galatasaray a.ş.: claudio andre taffarel, gheorghe popescu, suat kaya (dk. 69 ümit aydın), mario jardel a. ribeiro, gheorghe hagi (dk. 68 serkan aykut), hasan gökhan şaş (dk. 61 faruk atalay), fatih akyel, emre aşık, bülent akın, hakan ünsal, ergün penbe
yedekler: mehmet bölükbaşı, carlos alberto de oliveria, mandinga dos santos marcio
teknik direktör: ?
goller: (1-0) dk. 10 ümit karan (ayakla) (1-1) dk. 29 mario jardel a. ribeiro (ayakla) (1-2) dk. 35 gheorghe hagi (ayakla) (1-3) dk. 46 mario jardel a. ribeiro (ayakla) (1-4) dk. 70 mario jardel a. ribeiro (ayakla)
sarı kartlar: dk. 52 ömer topraktepe (gençlerbirliği) dk. 25 emre aşık, dk. 32 hakan ünsal, dk. 37 mario jardel a. ribeiro (galatasaray a.ş.)