neden şekerliyim, şekerspor taraftarıyım? soru; cevabı `aslında var da, yok' tarz sorulardan: hani cevap aslında çok bildik ve tanıdıktır, lakin bir türlü dile gelmez (ki dile dökülemeyen aslında yazıya çok daha zor dökülendir).
hayır, kendimi bildim bileli şekersporlu değilim. sonradan edinilmiş bir kimlik benimkisi; bu anlamda, bir taraftarlık durumu olarak "doğuştan fanatikliğin(!)" epey uzağına düştüğüm aşikar. fakat bu takıma dair ilk hatırladıklarım yine de oldukça eski sayılır: takımın ismi, bir vakitler babamın her hafta doldurduğu toto kuponları münasebetiyle dinlemek durumunda kaldığımız 2.lig sonuçlarının içindekulağımıza çarpardı, da epey gülüşmemize vesile olurdu. zira tüm kelimeleri ve kavramları söylendiği gibi yani aslında oldukları gibi algılayan biz yaştaki çocuklar için oldukça tuhaftı bir takımın isminin şeker olması (akgün akova'nın "elimi tut yeter" adlı kitabında anlattığı bir olay konuyu her yönüyle aydınlatması bakımından "sahici" bir örnek: oğlu sorar akova'ya "iğne batınca elimize canımız yanıyo' ya, vapur batınca denizin canı yanıyo' mu?").
derken 1997-98 sezonu geldi çattı. yaşım ilerlemiş ve futbol ilgi alanıma ciddi olarak gireli epey olmuştu. işte o sezon, vakti zamanında ismine güldüğümüz takım 72-73 sezonunda veda ettiği 1.lige tekrar dönmüştü. hem de bu satırların yazarı için ciddi bir gönül bağının temellerini atarak... şeker, 1.lige yükselme maçları finalinde, cem uzan destekli "sermaye takımı" adanaspor'la karşılaşıyordu. o gün televizyonun başında, bu, ismini küçüklüğümde hafızama bir şekilde aldığım takımın penaltılara kalan maçı kazanmasını ne kadar istediğimi anlatamam. belki biraz cem uzan gıcıklığı(!), belki de çocukluğa yapılan bir sevgi, saygı gösterisi şimdi tam olarak bilemiyorum. ve fakat bildiğim, gördüğüm, hatırladığım o günden; maçı kazanan şekerspor olunca havalara zıplamam, her penaltı atışı öncesi yerlere diz çöküp akıl almaz bir heyecana kapılmam, galibiyet sonunda kaleci şenol'un hıçkırıkları, yaptığı duygusal veda konuşması (sebebi az sonra), sarmaş dolaş futbolcular... ertesi gün de gazeteler takımı iyice keşfedince ve yol parasını denkleştiremediğinden antalya'daki yükselme maçlarına, kalecisi şenol'u bursaspor'a peşin paraya fakat "yükselme maçları sonunda teslim şartıyla" satıp geldiği ifşa olunca, bu mütevazı "işçi" takımına duyulan sempati(m) bir kat daha artıyordu.
lafı uzatmaya gerek yok. şeker, 1.lige yükseldiği sene geldiği gibi geri döndü 19 mayıs'ın çimlerinden "cebeci çayırına". fakat hemen herkes, "gücümüz bu kadar ama oyunumuzu sonuna kadar oynayacağız", diyen şekerspor anlayışını taktir etti. hele ki 3 büyüklere karşı oynan futbol; fenerbahçe'nin şampiyonluktan olmasına sağlanan katkı (1-1), galatasaray'a kök söktürme, bursaspor'u 6-0 yenme, o unutulmaz g.antep maçında, maçı ikinci yarı 0-3'den 4-3 getirip kazanma (dolayısıyla antep için saraçoğlu faciası ilk değildir fakat ilk olan f.bahçe değil şekerspor'dur !)... zayıf ama mücadele eden, vazgeçmeyen, sempatik gençlerin ve hırslı bir hocanın (celal kıbrızlı'nın) anlayışı. o sezon takımı çok fazla takip etmemiş ancak kazandıkları maçlardan sonra gayet mutlu olduğumu fark etmiştim. ve tam tersi; eski gençlerbirlikli o zamanın fenerlisi kemalettin'in son dakikada attığı, gençlerin ligde kalmasına şekerin ise düşmesine sebep olan kafa golünü de müthiş bir eziklikle dinlemiştim radyodan.
ve artık bugün kendimi "takımsal olarak" ifade etmem gerektiğinde "g.saraylıyım" değil "şekersporluyum" diyorum. aldığım cevap genelde aynı: "nasıııl? " nasılı olur mu bir takımı tutmanın? renklerine vurulursun, bir şeyleri fark etmeye başladığın dönemde başarılı olan takım o'dur (bakınız galatasaray'ın son zamanlarda çocuklar arasındaki önlemez yükselişini), çevresel etkiler bulaşır seçimlere (belki de en çok çevredeki büyüklerin takımlarla ilişkisi etkiler tutulacak takımı: ilk futbolculuk(!) heyecanını babasının, abisinin, amcasının aldığı beşiktaş formasıyla yaşayan çocuk kartal'a gönlünde apayrı bir yer tahsis etmez mi?), hayranı olduğun futbolcunun peşinden sürüklenmişsindir, tutmak için tutarsın....böyle uzar liste. aslında bence nasılı olmaz takım tutmanın amma ve lakin, tuttuğunuz takımı dış etkenlerden bağımsız, kendi "kişisel" tercihiniz olarak belirliyorsanız yani işin içine "bilinç" denen o şeyden az biraz giriyorsa bu tercihin bir anlamı da olmalı. mı?
belki de olmamalı, zira bir takımı sevmek, bağlanmak –salt başarıya dayalı bir taraftarlık hali yoksa, ki bunun da örnekleri ziyadesiyle mevcuttur- sevgilerin en saflarındandır, bilinçle falan açıklanamayacak "karanlık noktaları" çoktur yani; dolayısıyla tarif de gerek(tir)mez. girişe gönderme yaparsak, anlatamazsın zaten bu duyguyu.
ama kendim için, şeker taraftarlığıma dair bir şeyler söyleyecek olursam karşıma ilk çıkan; takımın o "mazlum" hali oluyor. yani sözlüklere göre uysallık, sessizlik, yumuşak huyluluk, ezilmişlik.... "amigo bruno" `nun her daim hazır ve nazır, gerçekten oldukça heybetli "şekerspor" ve "gönüllerin takımı şeker" pankartlarına ters bir durum olarak, taraftarsızlıktan kendi evinde oynadığı maçlarda bile deplasmana düşen(!), kendisine ana tezahürat olarak sadece "şeker, şeker, şeker" `i benimseyen, yol parasını futbolcusunu satarak buluşturan bir takım mazlum sıfatını hakketmez mi yani? "türkiye şeker fabrikalarının" takımı olma hali ne ifade eder ki bu noktada? benim için önemli ikinci nokta şüphesiz, bir ankara tutkunu olarak, ankaralı olması şekerspor'un. ankaragücü ve gençlerbirliği de bu tatmini -belki de fazlasıyla- sağlayacak takımlar elbette ama kuvvetli ankaralılardan değil ki şeker, dedik ya "mazlum". ve tabi sevgimin bir başka yönü de öyle ya da böyle bir "işçi" takımı olması "bizim takımın". o kadar ki, kulüp tüzüğü şeker çalışanları, işçileri dışından kimselerin kulübe üye olmasına izin vermiyor. fakat gönül tüzük dinlemiyor...
o türkiye'de eşine az rastlanır kavisli(!) mimarisiyle gönlümü çelen cebeci inönü stadında bulunmak, az ama içten taraftarımızla tezahürata katılmak, -maalesef- gitgide "zenginlerin" oyunu haline gelen, getirilen (futbolun ticarileşmesi, paraya endekslenmesi... mevzuları) futbol alemine "efelenmek" beni mutlu etmekte. önceleri tek başıma gittiğim maçlara artık grup halinde gitmeye başlamamız, çevremde yavaş yavaş bir "şeker halkası" oluşmaya başladığını görmek, "inadına şeker" yazılı bir pankart hazırlayıp, vefakar bruno'nun pankartlarının yanında naçizane bir yer bulmaya çalışma düşü tüm bunlardan daha da keyif verici belki. sözün özü maç seyrederken yediğimiz çekirdekler -ama en çok keçiboynuzları-, yeni taraftar kazanma girişimleriz, sohbete dalıp pozisyonları kaçırmalarımız, zaten az taraftarın bulunduğu statta kitleden uzak, tribünün bir ucunda alabildiğince yalnız oturanlar üzerine yaptığımız yorumlar, galip de olsak mağlup da bruno'nun bitime 10 dakika kala pankartları toplaması, golcümüz zafer'e olan hayranlığımız (ki bu sene göztepe'ye transfer olması dolayısıyla gözgöz'e de zafer kontenjanından gönlümüzde ufak bir yer açtığımızı, zafer için "oyuncu peşinden sürüklenen taraftar" moduna geçtiğimizi de belirtelim), mustafa akucan'ı topa yükselirken görüp "ya, bu nasıl bir zıplamadır yine asılı kaldı havada" diye bağırmamız birbirimize....bunların hepsi hayata açtığımız kocaman parantezler cebeci çayırında.
son olarak tanıl bora hocamın, sorduğu bir soruya ("bu adamlar bu dandik takımları neden tutarlar?") ufak bir yollama yapalım: bu "dandik" takımları tutanlar da var ve görüldüğü gibi çok da anlamlı nedenleri yok ! mu acaba???
bursaspor'un lig tarihinde evinde en farklı yenildiği ve en çok gol yediği 2 maçtan biri bu maçtır. diğeri ise 1988-89 sezonunda trabzonspor'dan alınan 6-0'lık mağlubiyetidir...
memet zencirkıran'ın "beşinci şampiyon bursaspor" kitabından;
bursaspor, sezonun değil tarihinin en ilginç maçlarından birisini 30. haftada oynar. uefa kupası'na katılma mücadelesi veren bursaspor, kümede kalmaya çabalayan şekerspor'a karşı tarihinin en farklı mağlubiyetlerinden birisini alacak ve sahasında oynadığı maçı 6-0 kaybedecektir. maç sonrasında rasim karayla yollar ayrılır. takımı sezon sonuna kadar ismail ertekin çalıştırır. sezon 45 puanla, sekizinci sırada tamamlanır.
bursa'ya şeker şoku: 6-0 ligde kalma savaşı veren renktaşları şekerspor karşısında sapır sapır dökülen yeşil beyazlı takım hezimete uğradı. başkent ekibine tarihi farkı getiren golleri hakan keleş (3), hasan (2) ve mehmet yıldırım kaydetti...
uefa kupası'na katılmayı hedefleyen bursaspor, sahasında karşılaştığı şekerspor'a sürpriz bir şekilde yenilmekten kurtulamadı: 0-6. savunmasında inanılmaz hatalar yapan evsahibi ekip, hücumda da inanılmaz fırsatlardan yararlanamadı.
40. dakikada mesut'un hatasını çok iyi değerlendiren hasan ceza yayı üzerinden çok güzel vurdu ve takımını 1-0 öne geçirdi.
44. dakikada bu kez bursaspor'un eski futbolcusu hakan keleş yine mesut'un hatasını değerlendirip aynı yerde plaseledi ve durumu 2-0 yaptı. ilk yarı 2-0 sona erdi.
55. dakikada atılan uzun bir pasla hakan keleş hareketlendi, savunmanın durduğu bir anda kalesinden geç çıkan gançev'i de ekarte edip, topu bomboş kaleye bıraktı: 3-0.
65. dakikada hakan, yine uzun pası çok iyi takip edip, gançev'i de geçti, yine topu ağlara bıraktı: 4-0.
70. dakikada hasan, sağdan süratle ceza alanına girdi, atilla'yı geçti, sol ayağıyla skoru 5-0'a taşıdı.
76. dakikada mehmet yıldırım ceza yayı üzerinden nefis bir vuruş yaptı ve maçın skorunu belirledi: 6-0.