çok büyük bir napolili taraftar grubu oyuncuları ve onları şampiyon yapan efsane maradona yüzünden maçta arjantin'i desteklemiştir
italyada ise roberto baggio maça yedek başlamış,ikinci yarı da oyuna girmştir. fakat maç penaltılara gider ve italya, arjantin'e penaltılarda elenir.
baggio'yu ilk onbire almayarak çok eleştirilen teknik direktor vicini gerekçe olarak baggio'nun yorgunluğundan bahseder. o maç için baggio ileride şöyle söyleyecektir; "ne yorgunluğu? daha 23 yaşındaydım ve çimleri yiyecek kadar futbola açtım".
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında güntekin onay'ın "'90 italya'yı italya'da izlemek" başlıklı yazısından;
çeyrek final eşleşmeleri de belli oldu... açıkçası hiçbir maç o kadar cazip değildi... ev sahibi italya, maçlarını roma'da oynuyordu ve irlanda ile eşleşmişti. ayrıca roma çok uzaktı... arjantin-yugoslavya, kamerun-ingiltere ve çekoslavakya-almanya maçları da para harcamaya değmezdi. çare yoktu... yarı finalleri bekleyecektik...
maradonalı arjantin, penaltılarla da olsa yugoslavya'yı elerken; italya, irlanda'yı 1-0'la geçti. bu iki takım yarı finalist olmuşlardı ve yarı final maçı napoli'de oynanacaktı. diğer yarı final ise yine torino'daydı ve ingiltere-almanya rakip olmuşlardı. kupanın en heyecanlı maçlarından biriydi ingiltere-almanya maçı... gascoigne'li, waddle'lı, lineker'lı, platt'lı ingiltere daha iyi oynamasına ve bir topu direkten dönmesine rağmen kazanamadı, maç 1-1 bitti. penaltılarla ilk finalist belli oldu: almanya.
biz ise italya-arjantin maçı için çoktan napoli'deydik... napoli'deki maç uzun yıllar akıllardan çıkmayacak bir boyut kazanmıştı. halk ikiye bölünmüştü. fanatik napoli taraftarları ve italyanlar...
şimdi diyeceksiniz ki napoli taraftarları italyan değil mi?
napoli belki nüfus olarak italya'nın üçüncü büyük şehriydi, ancak güneyli ve fakirdi... zengin ve kibirli kuzeyliler, yıllarca napolilileri adam yerine koymamış ve her fırsatta aşağılamışlardı... güneye yakın olmasına rağmen başkent romalılarda öyle... hatta napolililer kuzeylilere göre italyan bile değildi! çoğu onları, hırsız, köylü, balıkçı diye aşağılıyordu...
o yıllarda dünya futbolunun 1 numarası maradona, napoli'de oynuyordu ve mavi-beyazlı takımın tarihinde kazandığı iki şampiyonlukta da başrol oynamıştı ('87 ve '89 yılları).
hatta müthiş bücür napoli'ye uefa kupası bile kazandırmıştı. yıllarca ezilen napoli halkı için inanılmaz bir mucizeydi bu... 65 yıl boyunca bir sıra takımı olan napoli, maradona ile zengin kuzeylilerin takımlarına; juventus'a, milan'a, ınter'e, torino'ya, sampdoria'ya meydan okuyor onları yeniyordu! hatta kendilerinin en büyük düşmanı aşırı sağcıların takımı verona'yı ve nefret ettikleri, başkentin ekipleri roma ile lazio'yu da sürekli deviriyordu... tüm italya'daki napoliler maradona'yı taparcasına seviyordu... zaten italyan göçmeni bir ailenin çocuğu olan, buenos aires'in kenar mahallesi fiorita'da büyümüş maradona da onlardan biriydi.
maradona, italya-arjantin maçı öncesi medyaya işte bu olay yaratacak beyanatı verdi:
"napoli halkı! san paulo stadı'nı doldurun ve 364 gün sizi unutan, sadece bugün için hatırlayan italyanları değil gelin size büyük mutlulukları yaşatan, sizden biri olan maradona'yı destekleyin..."
işte maradona, verdiği bu beyanatla italya'yı karıştırdı. tüm ülke ayağa kalktı. çizme maradona'yı küstahlıkla suçlarken napoli kenti bile ikiye bölündü. bu tartışmalar sürerken diego'nun takımı arjantin, italya'yı penaltılarla eledi ve finale kaldı. maradona bir kez daha başarmıştı. maç öncesi yarattığı gerginlik arjantin milli takımına yaramıştı. ancak maradona, zaten napoli haricinde nefret edildiği italya'da bu açıklamasıyla kendi ipini iyice çekmiş oluyordu... (müteakip yıllarda maradona'ya, başta medya ve diğer güçler adeta savaş açtı, arjantinli yıldız için italya macerası noktalandı.)
tekrar kupaya dönüyorum... biz de mutluyduk. çünkü arjantin'i desteklemiş ve bir kez daha çıplak gözle maradona'yı izlemiştik. bu arada finalin adı da belli olmuştu: almanya-arjantin...
ilk basımı 2002 olan "dünya kupası" kitabında bağış erten'in "diego armando maradona: kadere, mucizeye, inanca ve hüsrana dair bir deneme" başlıklı yazısından;
derken efendim, ikinci olgunlaşma enstitüsü sınavı gelir: '90 dünya kupası. sanılanın aksine o bir öncekinde her şeyi tek başına yapmamıştır. tango en az iki kişilik bir danstır ve diego bunu iyi bilir. mamafih, takımdaşları/yoldaşları bir önceki kadar mahir değildir. şimdilerde zidane'ı, figo'yu takım içinde yıldız diye pohpohlayanlar, bilmezler ki, mesela co-pilot olarak halihazırdaki herhangi bir fransız (mesela petit), portekizli (mesela xavier) ya da brezilyalı (mesela ze roberto) orta saha futbolcusunu bizim 10 numara'nın yanına verseniz önce yılın çırağı olur, sonra da en iyi yardımcı oyuncu... ama eldeki kumaştan iyi birşeyler dikmek için yeterli deneyime sahiptir diego ve takımı ona göre örgütler. 'iyi top oynamıyorlar' diye arjantin'e sitemde bulunanlar bile gözlerini bizim bücürden alamazlar. bu kupayı en iyi anlatan şey bir fotoğraf karesi aslında: maradona topa basmış ileri bakıyor, karşısında altı futbolcu ise, hakkında verilecek kararın insaflılık rekoltesini artırmak için çaresiz bekleyen mahk um gibi topa gözlerini dikmiş bekliyorlar!
'90 italya'yı maradona gözlüklerinden baktığınızda iki cümle yeterlidir: 'ben size iki şampiyonluk verdim, peki italya size ne verdi'' ve ' kupamı çaldılar.'
âdettendir, saymaya birden başlanır. diego'nun sihirli dokunuşlarıyla ama biraz da düşe kalka arjantin yarı finaldedir -ki çeyrek finalde maradona bu sefer kendisine müdafaa diyen brezilya savunmasını dağıtmış ve canigga'ya 'al, ne yaparsan yap' demiş, italya'nın karşısına öyle dikilmiştir.
yine yönetmenin inandırıcılığının sorgulandığı bir rastlantı söz konusudur: maç napoli'dedir. hani maradona'nın egemenliğini ilan ettiği şehir, hani fakirlikten anası ağlarken mavi formalı adamlar sayesinde mağrur bir sırıtışla kuzey'e gıcık veren şehir, hani 'ver kurtul'cuların safra zannedip atmaya kalktığı akdeniz'le çevrili güzel şehir... velhasıl, italya'da yapılan bir kupada, italya'nın üvey evlatları napoliler manevi kardeşlerini desteklemeyi, hain babaya tercih ederler. oysa ulus-devletlerin iyiden iyiye sorgulanması için henüz erkendir! inananların duaları kabul olur, arjantin finaldedir. bücür hayalleri açısından dejavu'nun eşiğindedir. kupaya bir doksan dakika vardır. ama 'kara adamlar' (tıpkı martin mystere maceralarında olduğu gibi) her şeyin olacağına varmasını sevmezler! şaibeli bir penaltı, ali aydıngil bir enflasyonda kırmızı kartlar rüyadan uyandırır; hem maradona'yı, hem 'iyiler elbet kazanır'a inanan napolilileri, latin amerikalıları, dünyanın zincirli zincirsiz bütün ezilenlerini. yapacak hiçbir şey yoktur; futbolun lordlar kamarası demir leydi'den daha zalimdir.
kaybedilmiş final sonrası maradona'nın yüzünü hatırlayalım hep birlikte. kimseyi suçlayan bir mimik var mı o yüzde' kesinlikle yok. çaresizlik, evet sadece çaresizlik...ellerini kavuşturup tanrı'ya yalvarmaya bayılan bu küçük soğan'ın yapacak bir tek şeyi vardır bu anda: ağlamak. devam ettikçe insanı açan değil, daha beter karartan bir ağlama. boşaltan değil dolduran, sakinleştiren değil kızdıran... kupasını çalmışlardır, ağlamayıp ne yapsın... bir arkadaş o ağladığında herkes ağlar diyordu, yakın bir zamanda... hani zırt pırt devreye girmeye çalışan bu satırların yazarı var ya, o da ağlamıştı zaten, hıçkırarak... ya siz?
tribün dergi sayı 3'de yer alan ali murat atay'ın "bir gezginin futbol notları" başlıklı yazısından;
güney amerika’da bir bakarsınız, arjantin ve şili bir ufacık göl yüzünden neredeyse savaşa girer gibi olurlar, ekvador ve peru’da, belirsiz sınırlar yüzünden “gibi”yi bırakıp savaşırlarda. “acaba” derdim, “bunlar da biz ve yunanistan gibi midir?” pek yanılmışım. ‘90 dünya kupası’nı hatırlarsınız... arjantin paldır küldür yarı finale kadar gelmişti, çok kötü oynuyorlardı, kimse onların oraya kadar gelmesini beklemiyordu, kamerun’a yenilmeler falan... neyse, yarı finalde italya’da italya ile maçlarını penaltılar sonucu 4-3 alıp herkesi yanılttılar. ekvador’un başkenti quito’daydim. tüm kent bir anda hareketlendi, millet kamyonetlere falan doluşup geçitlere başladı, her yerde müzik, korna... çok güzeldi doğrusu. ne de olsa bir kez daha g. amerika 1 - avrupa 0 olmuştu. her dünya kupası’nda g. amerika gazetelerinde kupanın tarihinden, o zamana kadar yapılan maçların kaçını avrupa kaçını g. amerika kazanmıştır falan uzun uzun söz edilir. “avrupa avrupa, duy sesimizi” durumu bizden bin beterdir yani.
ilk basımı 2004 yılında olan halit kıvanç'ın "futbol! bir aşk..." kitabından;
14. dünya kupası'nda iki finalist de, uzatmalı maçlardan sonra penaltı atışlarıyla belirlendi. bu, futbol tarihinde ilk kez oluyordu. napoli'deki italya-arjantin maçında heyecan yaratan noktalar çoktu. bir kere, ev sahipleri finale kalacak mıydı? ya da turnuvanın en renkli takımı olarak gösterilen maradona'lı arjantin, kupaya el uzatabilecek miydi? bu yarı final öncesi kamplarında konuştuğum italyan futbolcuları sonuçtan emin görünüyor, bir tek finalde karşılarına gelebilecek almanlardan korkuyorlardı. bu maçın başka özelliği, maradona-schillaci savaşına meydan vermesi olacaktı. kaleci zenga'nın "gol yemezlik rekoru da, merakla beklenen olaylardan biriydi. işte napoli maçına çok hızla giren italya, gole ulaşmakta da çok gecikmemişti. "golün adı, toto" diyen italyanlar, gerçekten golü schillaci ile atmış, 1-0 öne geçmişlerdi. dakikalar ilerledikçe, zenga da rekorunu yeniliyor, maier'i geçiyordu. son rekorun sahibi, alman milli takımı'nın eski kalecisi maier, iki kupada 474 dakika gol yememişti. zenga, 475. dakikaya da gol yemeden ulaştığında çok mutluydu. maier'i geride bırakmıştı. rekor büyüyordu, zenga'nın kalesinde 475 derken 480, 490, 500, 510 dakikadır gol girmiyordu. tam 517. dakikaya ulaşmıştı ki, zenga... sarışın, şirin arjantinli golcü caniggia kale önünde bitiveriyor... ve topu italyan ağlanna yollayarak zenga'ya "yeter!" diyordu. 517 dakikalık rekor yeterdi. işin ilginç yanı, o ana kadar kusursuz oynadığı için herkesin övdüğü italyan kaleci zenga, caniggia'nın attığı golde büyük hata yapmıştı. tüm otoriteler, italyan kalecinin çok hatalı bir çıkış yaptığında birleşiyordu. zenga'nın yediği gol, maçın gidişini değiştirecek, 1-1'lik durum, oyunun uzamasına neden olacaktı. sonrasında penaltı lar başlayacaktı. maça hızlı başlayan italya giderek bu temposunu kaybetmiş, arjantin ise tam aksine, ilerleyen dakikalarda bayağı iyi oynamaya başlamıştı. penaltılar öncesinde, italyanların büyük kozu schillaci'nin ayağına kramp girmişti. bir başka penaltıcı ferry'nin de lifi atmıştı az önce... bu durumda penaltı atma görevi, bu iş için pek uygun görülmeyen donadoni ile serena'ya kalmıştı. ikisi de, italyanları korktuklanna uğratacak donadoni de, serena da penaltıyı kaçırınca, italya da kupa trenini kaçırmış olacaktı. arjantin yedek kalecisi goicoechea bir anda turnuvada adı geçen kalecilerden biri oluyor, tam iki penaltı kurtararak alkış topluyordu. italya için rüya bitmişti. sonrasında sokaklardaki coşku bir anda kaybolacak, sevinçle bağırıp yürüyen kalabalıklar evlerine çekilecekti. ertesi sabah italyan gazetelerinin çok geç çıkmasının nedeni ise açıktı: italya'nın galibiyetinden emin olarak, "büyük finaldeyiz" başlıklı zafer sayfaları hazırlayan basının hevesi kursağında kalacak, nerdeyse gazeteler kupanın adını bile anmayacaktı. kaç zamandır bütün vitrinleri süsleyen italya '90 hatıra eşyası da bir anda yok olmuştu. alelacele kaldırmışlardı hepsini vitrinlerden...
ilk basımı 2003 olan jimmy burns'ün "tanrının eli: futbolun kayan yıldızı diego maradona'nın yaşamı" kitabından;
arjantin takımı italya'yla oynayacakları maç için napoli ye döndüğünde, maradona bir kez daha kendisinin en büyük düşmanı haline gelmiş kibrinin onu ele geçirmesine izin vermiş ve turnuvayı izleyen taraftarların çoğunun peşinde olduğu eğlence isteğinin yerine, ülke içindeki bir çatışmayı yeniden alevlendirmeye çalışmıştı.
italyanlar. napolililer'den bir günlüğüne italyan olmalarını istiyorlar, ama yılın kalan 364 gününde napoli'yi hatırlamıyorlar bile. bu insanlar bunu unutmayacak" diyen maradona, maçı politik ve toplumsal bir meydan okumaya dönüştürmeye çalışmıştı. italyan taraftarları bölmeye yönelik bu açık hamlesi arjantinli yorumcular tarafından psikolojik savaştaki ustaca bir hamle olarak değerlendirmişti, ama bu, aslında başka şartlar altında karşılaşsalar aralarındaki mücadele büyüleyici olabilecek iki ezeli rakibin çoşkusunu azaltmaktan başka bir şeye yaramamıştı. maçı izleyen gazeteciler, tifosi'lerin tuhaf bir şekilde kendilerini tuttuklarını, italya için yapılan tezahüratın roma'dakinin ya da milano'dakinin yanına bile yaklaşamadığını söylüyorlardı. penaltı atışlarına kalan maç, maradona'nın attığı ve kazanmalarını sağlayan penaltıyla sona erdiğinde, maçın bu şekilde bitmesinden memnun olanlar, sadece arjantin taraftarlarıydı.
italya '90, maradona için başladığı gibi, ıslıklarla ve yuhalamalarla sona ermişti. bu maradona'nın meksika'dan o büyük zafer havası içinde ayrılan maradona olduğuna inanmak zordu. napoli ilk scudetto'sunu ele geçirmeyi başardığında, binlerce italyan taraftarı o kadar mutlu eden maradona olduğuna inanmak ise daha da zordu. bu, maradona'nın italya'da geçirdiği günlerin artık geri dönülmeyecek şekilde sonuna gelinmekte olduğuna dair bir işaretti. üstelik, daha kötüsü de gelecekti...
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
di biagio, luigi, 1998 dünya kupası çeyrek finalinde, duran topa gerilerek öyle bir vurmuştu ki, top direğe çarpmış ve italya üçüncü kez bir dünya şampiyonasından penaltılarla elenmişti: 1990'da arjantin'e karşı yarı finalde (donadoni kaçırınca), 1994'te finalde brezilya'ya karşı (di biago'nun kısmen adaşı olan baggio şansını kullanamadığında) ve son olarak 1998'de fransa'yla oynadıklarında.
ilk basımı 2002 olan christian eichkler'in "futbolun beceriksizleri ansiklopedisi" kitabından;
zenga, walter, dünya şampiyonası boyunca tek bir hata yaparak ve tek bir gol yiyerek, takımının şampiyonluk şansını yok etmişti. italya, 1990'da kendi ülkesinde, gol yemeden beş maçtan galip ayrılmıştı. dünya şampiyonalarında böyle bir başarıyı daha önce hiçbir takım yakalayamamıştı. ve yarı finalde arjantin karşısında 1-0 öndeyken, maradona büyük bir ustalıkla caniggia'yı boşa çıkardı; kaleci zenga kale çizgisinden ayrılmakta kararsız kalınca durum 1-1 oldu. penaltı atışlarında da donadoni şansını kullanamayınca, bütün italya ağladı.
ünlü yönetmen emir kusturica'nın 2008 yılında yaptığı "maradona by kusturica" belgeselinden;
maradona:
napolililer biliyorlardı ki, napoli'nin kazanmasını sağlayan kişi bendim. ferlaino bana para ödediği sürece elbette.
inanış şu şekildeydi; güney kuzeyi yenemez diyorlardı. kuzeyi yenemiyorlardı. gidip torino'da juventus'la oynadık ve tam altı tane attık! hayal edebiliyor musun, bir güney takımı, "avukat" agnelli'ye altı atıyor!
arjantin italya'yı dünya kupası'ndan elemişti. bu, tarihlerindeki en büyük felaketti. çünkü matarrese, bir başka mafya babası ve aynı zamanda italya federasyon başkanı finali ayarlamıştı bile almanya ve italya.
işte olanlar o zaman oldu. beni dopingle uzaklaştırdılar. sonra caniggia'yı da öyle. ama daha sonra, kimse bunları yaşamadı. italyan futbolunda, maradona ve caniggia haricinde kimse, aspirin dahi içmedi.
1990 finalleri'ne penaltı atışları damgasını vuruyordu. toplam 4 karşılaşmasının sonucunu penaltı atışları belirlerken, bunların ikisi ise her iki yarı final karşılaşması olarak tarihe geçiyordu.
"sizi afrikalı olarak gören italya'yı mu tutacaksınız yoksa size büyük mutluluklar yaşatan beni mi?". dünya futbol tarihinin en çok tartışılan karakterlerinden biri olan armando diego maradona'nın sözleri bunlar. italya'da düzenlenen dünya kupası'nda yarı finalde ev sahibiyle eşleşiyor arjantin. maçın oynanacağı şehir napoli. maradona'nın iki şampiyonluk yaşattığı şehir. en önemlisi güneyden geldikleri için kuzeydeki her maç karşılarında aynı pankartı buluyorlar: "afrikalılar avrupa'ya hoşgeldiniz!". italya maçın favorisi. napoli seyircisi italya'yı destekliyor ama coşkuları tartışılır. 17. dakikada toto schillaci kendine has beleş gollerden birini bırakıyor arjantin filelerine. 67'de olarticoechea'nın soldan ortası ve claudio caniggia'nın kaleci walter zenga'nın üzerinden attığı kafa ve durum 1-1. bu, zenga'nın italya 90'da yediği ilk ve son gol. penaltılarda kalesinde devleşen goycoechea, maçı arjantin'e getiriyor. halbuki nery pumpido, açılış maçında sakatlanmasa goycoechea, bu maçta olmayacakta. sonra ne mi oluyor? italyanlar'in intikamı acı oluyor. maradona birkaç ay sonra yıllardır kullandığı kokainle nihayet yakalanıyor!
- 1990'da bir italyan kulübü için top oynuyordun ve dünya kupası italya'da düzenleniyordu. tekrar şampiyon olmaya çok yaklaşmıştınız...
maradona: evet, ama işimizi güçleştiren çok daha fazla sorun vardı. her şeyin bir ay içine sıkıştığı bir turnuvada hiçbir sakatlığın, kafanızda hiçbir başka düşüncenin olmaması gerekir. meksika'da her şey yolundaydı. italya'da ise sakatlıklarla uğraştık.
- italya 1990'da arjantin italya'yı mağlup ettikten sonra yedi senedir yaşadığın ülke sana sırtını döndü. bundan dolayı herhangi bir pişmanlık duyuyor musun?
maradona: eğer olay benim orda kalmam ve italya'yı yenmenin bedelini ödemem olsaydı, 'tamam, cezamı öderim' derdim. ama beni kapı dışarı attılar ancak italya'yı yenmenin zevki buna değerdi. harikaydı.
- italya'dan seni def etmek için kampanya mı başlatıldı yoksa?
maradona: evet, daha sonraları. caniggia'nın da atalanta'da sorunları oldu. bu kadarı tesadüf olamaz, değil mi? tüm sene boyunca hain ilan edildik. italya'da oynamak hakikaten çok zor hale geldi, verona'ya gittiğimizde: "yıkanıp kendinizi temizleyin, pislikler..." diye pankart açtılar. ama napoli halkı benim yanımdaydı. çünkü onlar beni tanıyordu.
walter zenga: sovyetler birliği kalecisi lev yashin'e takılmıştı bu lakap. çünkü maçlara hep siyah kazak ve siyah şortla çıkardı. kalecilerin çoğu için bu ismin verildiğini duymuştum. bana gelince, italya'da 'l'uomo ragno" (örümcek adam) sözlerinin geçtiği bir şarkı vardı. o yüzden bana bu lakabı verdiler.
- italya 90 dünya kupası'nda 5 maç 67 dakika gol yemediniz? bu rekorun kırılabileceğini düşünüyor musunuz?
walter zenga: grup maçlarında yani avusturya, abd ve çekoslovakya'ya karşı gol yemedim. takımım da grubu ilk sırada tamamlayarak üst tura çıktı. mutlu oldum. eleme maçları olan uruguay ve irlanda maçlarında da gol yememiştim. ancak arjantin maçıyla kupa ya veda etmiştik- kupayı kazansaydık böyle bir rekorun sahibi olduğum için sevinebilirdim ancak futbolculuk yaşamımda da teknik adam olarak da kişisel başarılardan çok ekibin başarısını önemsedim. takımın ne yapacağı daha önemli. beni mutlu eden de bu olur.
yardımcı hakemler: michal listkiewicz (pol), peter mikkelsen (den)
italy: walter zenga (gk), franco baresi, giuseppe bergomi (c), luigi de agostini, riccardo ferri, paolo maldini, fernando de napoli, giuseppe giannini (dk. 73 roberto baggio), roberto donadoni, salvatore schillaci, gianluca vialli (dk. 70 aldo serena)
yedekler: ciro ferrara, pietro vierchowod, carlo ancelotti, nicola berti, stefano tacconi, giancarlo marocchi, andrea carnevale, roberto mancini, gianluca pagliuca
teknik direktör: azeglio vicini (ita)
argentina: sergio goycochea (gk), jose basualdo (dk. 99 sergio batista), gabriel calderon (dk. 46 pedro troglio), jorge burruchaga, claudio caniggia, diego maradona (c), ricardo giusti, julio olarticoechea, jose serrizuela, oscar ruggeri, juan simon
yedekler: angel comizzo, nery pumpido, abel balbo, edgardo bauza, gustavo dezotti, nestor fabbri, nestor lorenzo, pedro monzon, roberto sensini
o yıllarda müthiş bir maradona ve arjantin hayranı olarak ekran karşısından maçları büyük bir heyecanla takip ederdim. o yıllarda napoli forması giyen maradona,bu maç öncesi tüm italya'yı ikiye bölmüştü nerdeyse. maça italya çok atak ve istekli başlamıştı. ama nerdeyse tüm italyan oyuncular maradona'yı durdurmaya kilitlenmişken zannedersem caniggia ve schillaci nin golleri ile maç uzatmaya gitmişti. heyecan ićinde geçen uzatmada da italya daha saldırgan oynasa da penaltılar turu geçeni belirleyecekti.vee futbol ilahları bir kez daha arjantin'in dolayısı ile maradona'nın yanındaydı. ama final maradona'nın gözyaşlarına sahne olacaktı...