3-0 dan 4-3 türkiye kupası 1989 yarıfinal maçı ve 2-0 dan 3-2 1989 başbakanlık kupası maçlarına şahit olan fenerbahçe taraftarlarının abilerinden tarih tekerrürden ibarettir sözünü öğrenmelerini sağlayan maçtır.
o zamanlar öğrenciyiz güneşli sıcak bir bahar günü. a.sami yen de eski açık tribündeyiz.4-4 biten maçın yanılmıyorsam 6 golü bizim olduğumuz taraftaki kaleye atıldı ve tüm golleri çok net izleyebilmiştim. hiç unutmuyorum maçta ilk yarı g.saray dan seydiç,sinan,k.bülent in ve fener den bulgar mehmet in golleri ile 3-1 g.saray lehine kapandı.ikinci yarı başladı yanımdaki arkadaş sigara yakmak istedi,ona 'maçın uğurunu bozarsın bırak şimdi yakma dedim'o sırada hosiç bir gol daha attı ve skor 4-1 oldu.arkadaş 'bunun uğurumu kaldı artık maç 4-1 oldu,maç bizim ' dedi yaktı bir sigara.daha sigara bitmemiştiki sanırım on veya on beş dakika içinde f.bahçe 3 gol birden attı maç 4-4 bitti.uğura inanmam diyeceğim ama gelde inanma işte.. o anıyı ve unutulmaz maçı hala dün gibi hatırlarım ..
fenerbahçe'nin şampiyonlukta gs ile çekiştiği bir sezondu. bir hafta önce adana'da fatih terim, erol togay'a kafa attığı için kırmızı kart görmüştü. bir arkadaşımızın babası basın kartı sayesinde bize bilet buldu. ali sami yen'in kapalısında, fb'ye ayrılan sol bölüme oturduk. hava da sıcaktı.
maça fener çok hızlı başladı, ve paslaşarak kullanılan bir korner atışından aldığı topa ceza sahası köşesinden öyle bir çaktı ki özcan, gitti gol oldu. ama, gs bırakmadı. o zamanlar hosiç ve seydiç vardı gs'da. ilk yarı gs'ın arda arda gelen golleri ile 3-1 bitti. eğer çıkış kapısına yakın olsam giderdim, o kadar moralim bozulmuştu. derken ikinci yarının başında hosiç'in aşırtma vuruşu ile 4-1 oldu. yıkıldık. bütün gs tribünleri, başta ali şen ile dalga geçiyorlar.
tam ümitlerin bittiği yerde, cılız bir fener atağı sırasında defans oyuncusu, sarışın onur kayador uzaktan çaktı topa. gitti top tam önümüzdeki, eski açık tribünlerin oradaki gs kalesinin direğine çat diye çarptı ve içeri girdi. pek umutlanmadım. taa ki 3.gol gelene kadar. sonra ortalık karıştı, ve fener acaip yüklenmeye başladı. kesin gol atacaktık, bunu biliyorduk. tam önümüzdeki korner bayrağından yine bir korner, ve yine topu özcan'a verdiler. özcan yine ilk goldeki gibi topu alıp, çok az sürdü ve bir çaktı, top gitti gs kalecisinin ellerinin arasından ağlara takıldı. sanırım 3-4 sıra aşağı yuvarlanmışım sevinçten. herkes birbirine sarılıyor, acaip bir sevinç seli var. maçın daha bitmesine 10 dakikadan fazla var. sağ taraftan bir top getirdiler, penaltı noktası civarına ortalandı, ve kaleci ile selçuk beraber topa koştular, selçuk dokundu ama az farkla avuta gitti. o maçı almamız içten bile değildi. 4-1'den 4-4 yaptı fener, ve maç berabere bitti. hayatımda bu kadar sevindiğim bir maç azdır.
aslında fb ile gs arasındaki dengelerin zaten fb lehine olduğu bir dönemde gerçek kopuş bu dönemde oldu. daha sonraki bir senede de 2-0'dan 3-2 yapmış, ve 89'da o meşhur 3-0'dan 4-3'lük unutulmaz ali sami yen zaferi ile gs'ın fener karşısında uzun yıllardır silinemeyen yenilgi ezikliğinin temelleri oluştu.
bu arada, bu 4-4'lük maçın oynandığı sezonu da fener şampiyon kapadı.
ilk basımı 2003 yılında olan özgür daşlı'nın "80 yıllık öykü: tarsus idman yurdu" kitabından;
nba (amerikan profesyonel basketbol ligi) nin slogan, "bu ovun, seviyorum'dur". basketbol da sevilesi bir spor organizasyonudur bütünlüklü bakıldığında, özellikle futbolun insan hayatında işgal ettiği ver göz önünde bulundurulursa nba için bu slogan pek naif kalıyor. inkar edilemez şekilde futbol, oyunların şahı payesini açık ara üstlenmiş durumda.
nedir futbolu bu kadar gerçekçi kılan, diğer bireysel ve kollektif sporlar karşısında üstünlüğünü ilan etmesinin sebebi? dünya üzerinde milyarlarca insan futbolu izliyor. insanlık tarihi boyunca ne sanatsal bir akım, ne bir siyasi oluşum, ne de herhangi bir marka böylesine nicel bir kitleye ulaşmayı başaramadı. futbol sevgisinin insanlar arasındaki sınırları ve farklılıkları kaldırarak birleştirici yönünü inkar etmek mümkün değil. futbol, içinde insanın bir şey olduğu ve kendisini olmak istediği şey gibi hissettiği bir dünyadır. o dünyaya dahil olduğunuzda, ayağının değeri trilyonlarla ölçülen yıldız sporcular artık sizden biridir. spor yazarları, düşünürleri bu sorulara kendi bakış açılarına göre yaklaşımlar geliştirmişlerdir. ama hemen hemen hepsinin ortak paydaları da bulunmakta.
öncelikle futbol son derece sade bir oyundur. gerçekleştirilmesinde fazla ekipmana gereksinim duyulmaz. basketbolda olduğu gibi bir potaya, voleybolda olduğu gibi bir fileye ihtiyaç duymazsınız. hangi futbolsever çocukluğunda top mahiyetinde kullanabildiği bir cismin arkasından koşmamıştır? mesela bir teneke kutu veya bir gazoz kapağı; çılgınca, kan ter içinde kalarak çocukluğumuzda bulabildiğimiz nadir arsa parçacıklarında, arabalardan kaçarak caddelerde simetrik olarak yerleştirilmiş iki taşın arasından hareket kabiliyeti olan bir nesneyi geçirme telaşı olmuştur.
futbol hayatın ta kendisi olması nedeniyle de kitleler nezdinde kabul görmektedir. futbolda bir taraf olmayı başarmışsanız, yaşama yeni anlamlar yükleyebilir, yeni kıtalar keşfetme şansına ulaşırsınız. gerilimli, çekişmeli bir maç esnasında ne hisseder bir futbolsever: bağırır, ağlar, panikler, rahatlar, tarifsiz bir endişe duyar, sevinçten çıldırır, içinden bir şeyler kopar, bir şeyler eklenir. insan yaşamı boyunca kaç defa bu kadar duygu yoğunluğunu veya boşalmasını bir arada yaşar? bir futbolsever her hafta sonu yaşar. kendinizi hayatınız boyunca kaç kez dünyanın merkezinde hissedersiniz? kaç kere tarifsiz mutluluk duyarsınız, kaç kere adrenalin salgınız kontrolden çıkar? kaç kere tarifsiz üzüntülere düşersiniz? on, yirmi, elli? evlendiğinizde, aşık olduğunuzda, bir yakınınızı kaybettiğinizde, çocuğunuz olduğunda. örneklendirmek gerekirse futbol tarihinden pek çok 'dakika ve skor' alabiliriz:
1983: türkiye 1. ligi'nde şampiyonluk düğümünü çözecek maç sezonun son haftalarına doğru galatasaray ve fenerbahçe arasında oynanmaktadır. maçın ilk yarısı 4-1 galatasaray'ın üstünlüğü ile sonuçlanır. artık herkes düğümün çözüldüğü konusunda hem fikir iken maçın ikinci yarısına 3 gol sığdıran fenerbahçe maçı 4-4'e getirir ve sezonu şampiyon bitrecek avantajı yakalar... rekabet!
1987: beşiktaş ile galatasaray arasında kıyasıya şampiyonluk mücadelesi yaşanıyor. beşiktaş bir adım önde. inönü stadı'ndaki denizli maçını kazanırsa şampiyonluğu kucaklayacak. siyah beyazlı takım 1-0 önde götürdüğü maçın 86. dakikasında bir gol yiyor ve galatasaray yıllar süren şampiyonluk hasretini sona erdiriyor... trajedi!
1994: galatasaray-göteborg şampiyonlar ligi maçı oynuyor. tüm maç galatasaray'ın yoğun baskısı altında geçiyor. o dakikaya kadar yirmi küsur korner kullanan sarı kırmızılılar maçı göteborg ceza sahası içerisinde oynuyorlar. 84. dakikada ilk defa yarı sahasından çıkan konuk takım ilk köşe atışında kornerden gelen topla golünü atıyor ve maç 1-0 göteborg lehine sonuçlanıyor... hüzün
1994: deportivo, ispanya ligi'nin son haftasında kendi evinde valencia'yı yendiği takdirde tarihinde ilk kez şampiyon olacak. ve 0-0 gitmekte olan maçın son dakikalarında deportivo bir penaltı kazanıyor. topun gerisine djukiç geçiyor ve bu tarihi penaltıyı kaçırıyor. şampiyonluğu barcelona'ya kaptıran deportivo ilk şampiyonluğu altı yıl daha beklemek zorunda kalıyordu... acı
1996: trabzonspor ile fenerbahçe trabzon'da karşılaşıyor. trabzonspor'un 11 yıllık şampiyonluk hasretini dindirmesine bir 90 dakika kalmıştır. beraberlik bile şampiyonluğu trabzon'a getirecektir. maçın ilk yarısını trabzonspor 1-0 önde tamamlıyor. maçın ikinci yarısında topu topu iki atak yapan fenerbahçe maçı 2-1 alıyor. trabzon'a kalan ise hüzün oluyor... ironi
1997: alman ligi bundesliga'nın son haftasında kaisersiautern ile bayerer leverkusen kaşı karşıya geliyor. her iki takımında ligde kalıp kalmayacağı bu maça bağlı. kaisersiaslautern'e galibiyet gerekiyor, leverkusen'e ise beraberlik yetiyor. maçın 83. dakikasına kadar kaiserslautern 1-0 önde oynuyor, leverkusen bu dakikada beraberliği sağlıyor ve ligde ka/ıyor. bir sonraki sezon leverkusen'in inanılmaz yükselişi yaşanıyor. lig ikinciliği, alman kupası finali, şampiyonlar ligi finalleriyle dolu yıllar başlıyor... zafer
1999: galatasaray ile milan, şampiyonlar ligi son maçında ali sami yen stadı'nda karşı karşıya geliyorlar. milan kazanırsa şampiyonlar ligi'ne ikinci tura yükselecek, galatasaray ise elenecek. beraberlik halinde milan, uefa kupası'na devam edecek, galatasaray yine elenecek. galatasaray galip gelir ise uefa kupası'na katılacak milan ise elenecek. anlaşılacağı üzere iki takımında kazanmaktan başka çaresi yok. milan, 86. dakikaya 2-1 önde giriyor, aynı dakikada hakan şükür'ün golü ile sarı kırmızılılar beraberliği yakalıyor. 89. dakikada kazanılan penaltıyı ümit davala gole çeviriyor, milan evine galatasaray uefa kupası'na gidiyor. bu sonuç bir devrin başlamasına sebep oluyor. uefa kupası'na devam eden galatasaray; bologna, borussia dortmund, real mallorca, leeds united, arsenal takımlarını namağlup aşarak kupanın sahibi oluyor... mutluluk
2001: bayern münih ile schalke 04, alman ligi şampiyonluğu için kıyasıya son haftaya giriyorlar. bayern, hamburg ile deplasmanda; shalke de kendi unterhacking ile oynuyor. maçın son dakikalarına 5-3 önde giren schalke, şampiyonluğunu ilan etmek için hamburg'dan lehlerine bir gol haberi bekliyor. ve 89. dakikada beklenen gol geliyor ve münih 1-0 yenik duruma düşüyor. schalkeli taraftarlar şampiyonluk kutlamalarına başlarken hamburg'dan bir gol haberi daha geliyor. uzatma dakikalarında beraberliği yakalayan bayern, schalke'nin kucağından şampiyonluğu geri alıyor ve 17. şampiyonluğuna ulaşıyordu... keder
ilk basımı 2004 olan islam çupi'nin "olaylar, sağbekin lahana dolmasını yemesiyle başladı" kitabından;
hep galatasaray maçını beklemeyelim
kupa finalinin dünkü ilk maçında fenerbahçe mersin'i 2-0 yenerken, mersin defansı boğaziçi köprüsü'nün 18.00 - 20.00 trafiği gibi kalabalık ve karmakarışıktı...
bu kalabalık bu sıkışık defans trafiğinde, bir sağ bir sol yapmak, iğne deliğine benzer yerlerden geçip, hedefe varmak için fenerbahçe'nin mahir maç sürücülerine ihtiyacı vardı.
bu güne kadar fenerbahçe'de yarış arabası süren şoförler osman, selçuk, arif, mustafa ehliyetlerini yırtıp, sahanın sağına soluna park etmişti. fenerbahçe tarihine 4-4'lük galatasaray maçı sebebi ile, "beraberliğin en büyük kahramanları" diye geçecek bu takımın ağır vasıta ehliyetli şoförleri, bu takamın rakibine en ağır gol darbelerini göndermiş direksiyoncuları onur, bulgar mehmet ve özcan, dün ağızları ile kuş tutsalar yine de en koyusundan en koyusuzuna kadar hiçbir fenerbahçelinin gözüne giremeyecekti.
* * *
fenerbahçe'nin dün bir galatasaray mucizesini mersin karşısında tekrar etmesini bekleyenler, bekledikleri şeyin millî piyangodaki bir amorti kadar basit bir iş olmadığını bilmeli idiler.
yedi haftadan beri ligde ve kupada, bir çarşamba, bir pazar sahada tavuk değil, şampiyonlukların ikisini birden kovalayıp gelen fenerbahçeli futbolcuların hepsi birer gözüpek samurai, veya her 4-1'lik yenilgiyi akit döneleri beyine sana 4-4'lük beraberliği sağlıyacak birer süper robot değildir.
* * *
dünkü maçtaki pas hataları, dünkü maçtaki ikili mücadele yetmezliği, dünkü maçtaki yakalanan gol fırsatlarının ucuna eklenen görülmemiş beceriksizlikler; iki şampiyonluğu yakalama çabasındaki fenerbahçe'nin bu başarıya samurai'ler ve süper robatlarla değil türk vatandaşı olan normal futbolcularla yürüdükleri bir gerçektir.
* * *
çağın hastalığı stres, fenerbahçe burnu'nun, üstüne dev bir bulut gibi çökmüştür. bu çocukların yaşları başları ve klaslanndan bir çarşamba bir pazar gelen "ölümlerden ölüm beğen" bir kupa ve bir lig maçlarını, hem futbol oynayarak, hem kazanarak götürmelerini beklemek fazla insafsızlık olur.
dünkü 2-0, final için büyük avantajdır. fakat fenerbahçe oynayamamış, hele hele galatasaray maçındaki gibi oynayamamış diyerek bu talepte ısrar egoizmin en büyüğüdür.
unutmayalım ki, yeşilçam'ın olanakları, artistleri ile, "rüzgar gibi geçti'' klâsiği, birkaç defa değil bir kere çekilir...
"1982-1983 sezonu ali sami yen stadı'nda galatasaray'la şampiyonluğu etkileyecek bir maça çıktık. teknik direktörümüz o tarihte branko stankoviç'ti. bize bu maçtan alacağımız bir beraberlik yetiyordu. ancak yenilmek, şampiyonluğun kaybedilmesi anlamına gelebilirdi.
stankoviç'in verdiği taktik gereği, ilk yarıda galatasaray karşısında kendi sahamızda çakılı kaldık. ileriye hiç çıkmadık. 3-1 de geriye düştük. soyunma odasına girdiğimizde yugoslav hoca, aynı taktikle oynayacağımızı söyledi.
ikinci yarının başında seydiç bir gol daha attı. 4-1 yenik duruma düştük. santra yaparken, takıma dedim ki, 'taktiği maktiği boşverin. kaleyi gören vursun. çünkü galatasaray kalesinde haydar var.' 20 dakikada bulduğumuz 3 golle durumu 4-4 yaptık. hatta son dakika selçuk boş kaleye atamadı. yoksa maçı 5-4 kazanacaktık. buradan aldığımız 1 puan bizi şampiyonluğa yaklaştırdı."
fenerbahçe altyapısında yetişip a takıma çıkan nadir oyunculardansınız. hangi tarihler arasında fenerbahçe'de forma giydiniz?
- 1957'de fenerbahçe semtinde doğdum. 1970'de fenerbahçe'nin altyapısında futbola başladım. beş sene sonra a takıma yükeldim. 12 sene fenerbahçe'de futbol oynadım, kaptanlığa yükseldim. 1987'de sarıyer'e transfer oldum. üç sene sarıyer'de forma giydikten sonra fenerbahçe ile sarıyer arasında oynanan maçta jübilemi yaparak aktif futbol hayatımı noktaladım.
futbolculuğunuz döneminde derağzı'nda şartların çok köt olduğu söyleniyor. doğru mu?
- soyunma odasının ortasında bir odun sobası vardı; idman sonrası kirlenen formalarımızı elde yıkar, o sobada kuruturduk. takunylar tam bir faciaydı. banyodan sonra o takunyalarla yürürken sabuna basıp kolumuzu, bacağımızı kırdığımız zamanlar oldu. günümüz futbolcuları çok şanslı. lüks terlikler, banyolar, jakuziler... bu dönemde futbolcu olmayı çok isterdim.
her futbolcunun saha içinde ya da saha dışında komik anıları vardır. siz de bunlardan birini bizimle paylaşır mısınız?
- futbolcu arkadaşlarımızla toplanır, eğlenmeye giderdik. ben çok fazla abartmazdım. o işlerin üstadı bizim çingene arif'ti. gece haytına çok düşkündü. sabahlara kadar eğlenir, gezer, tozar ama ertesi gün maça çıkar takır takır topunu oynardı. efsane kadroyla şampiyon olduğumuz yıl, her maçta muhteşem bir performans gösteriyorduk. o yıl beş kupayla sezonu kapattık. aynı yıl galatasaray derbisi öncesi o zamanki başkanımız ali şen bana "kaptan yarın önemli bir derbi maçımız var. bu adamı sana emanet ediyorum. aman dışarı bırakma. gerekirse kapıları kilitle, çıkmasın. sen de başında nöbet tut" dedi. ozaman bekarız... arif'in evine gittim. saat12'ye yaklaşıyor. arif "hadi abi çıkalım dışarı" dedi. "dur oğlum yarın önemli maçızımız var, ne yapıyorsun? otur oturduğun yerde" dedim. o an ki halini görmenizi isterdim. kedi gibi camın kenrına tünedi ve çaresiz bir şekilde dışarıyı izlemeye başladı. ama sonunda dayanamadı ve "abi yapma ya, bari tarabya'da iki rakı balık yapalım gelelim" dedi. tabii ben başkana söz verdiğim için bırakmadım.
çingene arif için "alemin efsanesi" demek yanlış olmaz herhalde.
- arif makaranın üstadıydı. her türlü fırlamalık, piçlik ondaydı. yöneticileri haraca keserdi. o kadar çok gezerdi ki geceleri, arif'e para yetiştirmek ayrı bir dertti. bizim bir yönetici vardı. ahmet erol diye. arif bu ahmet abi'yi her gün soyardı. resmen haraç alırdı adamdan. ahmet abi yine bir gün geldi. arif'i görür görmez "valla billa para yok bende. az önce bir arkadaşı gördüm. üzerimdeki bütün parayı ona borç verdim" dedi. arif tutturdu "üstünü arayacağım" diye. başladı koca adamın üzerini aramaya. hani dedektörle havalimanında arama yaparlar ya, arif de yöneticiyi öyle baştan aşağı aramaya başladı. adamın çorabının içinde bir tomar para buldu. kaptı parayı, gitti aleme. ahmet abi deküfrü bastı, "ulan çoraba sakladığım parayı nasıl buldun?" diye. arif bugün futbolcu olsa magazin basınının bir numaralı malzemesi olurdu.
siz de gezmez miydiniz onunla?
- gezerdik tabii ama arif kadar değil. o gezmenn suyunu çıkarırdı. hiç eve gelmez, aynı kıyafetle bir hafta takılırdı. her sabah antrenmanda arif'i çekerdik kenara, alemd neler olduğunu sorardık. o da anlatırdı. "şu karıyı şurada x herifle gördüm. o kulüpte şu vardı" diye. arif'ten aldığımız bilgilerle de akşam dışarı çıkardık.
bir nevi rehberlik hizmeti veriyordu. öyle mi?
- tabi tabi... çok gezdiği için her mekanı, her takılanı bilirdi. aleme yeni başlayan genç arkadaşlar için faydalı bilgiler verirdi.
kumar olayı çok yaygındı sizin döneminizde. kimler vardı iyi kumarcılardan?
- mesela bizim engin, alpaslan, ali kemal ve cemal bu konuda sağlam arkadaşlardı. kamplarda hiç boş geçilmez, kumar olayına girilirdi. ote odasında toplanıp, dört kişi başlardık oynamaya. ne yapalım o zamanlar bilgisayar, laptop, playstation felan yok. eğlence kumar. tabii futbolcuyuz, herkeste para da çok...
kampta kumar oynarken basılıyor muydunuz?
- basılma ihtimaline karşı önlemler vardı. metin türel milli takım teknik direktörü... kamp yaptığımız otel odasında engin, alpaslan, cemil ve ali kemal kumar yapıyorlar. odanın ortasında büyük bir sehpa. etrafında dört sandelye, sehpanın üzerinde de büyük banyo havlusu... ben de yancıyım. metin hoca tüyoyu almış, kumar döndüğünün farkında, odalara baskın yapıyor. girdi bizim odaya... bizimkiler hemen havluyu kapattılar. ayaklarını uzattılar sehpaya. hepsi "uf ya biraz daha dinlenelim, yatalım" felan diye söyleniyor. metin hoca inanıp odadan çıkınca tezgah yeniden toplandı. oyuna devam edildi.
eskilerin arıza futbolcularından ilk 11 yapsanız, kimleri kadroya alırdınız?
- kalede fatih uraz, savunmada paşa hüseyin. abdülkerim. deli nezihi, orta sahada galatasaraylı güngör, çingene arif, beşiktaşlı ahmet şahin, forvette bahtiyar ve bursasporlu deli vahit. 11 olmadı ama aklıma gelenler bunlar.
kaleye nçin kova yaşar'ı değil de fatih uras'ı koydunuz?
- herkes arıza olarak bizim yaşar'ı düşünüyor ama bana göre en arıza kaleci fatih uras'tı.
neler yapardı?
- fatih kaledeyken her türlü gereksiz hareketi yapardı. üzerine şut gelirken, bir anda akrobatik şekilde atlar, zıplar garip garip uçmaya çalışırdı. o fuzuli hareketleri yüzünden de sürekli gol yerdi. bana göre fatih. yaşar'dan bombaydı.
abdülkerim ve çingene arif'i biliyoruz. paşa hüseyin nasıl biriydi?
- deliydi... top oynadığı dönemlerde her türlü manyaklığı yapardı. en meşhur olayı balıkesir'e yerleştikten sonra ana yoldan evinin sokağına kadar her yere "paşa hüseyin'in evine gider" diye tabela asmasıydı.
güngör'e neden "deli" deniyordu?
- büyük arızaydı. sahada durduk yere garip hareketler yapardı. zaten sonra dolandırıcılığa başlamış, yemediği halt kalmamış, hapse felan girmişti.
bir de beşiktaş'lı ahmet şahin dediniz. o nasılbiriydi?
- ona "kör ahmet" derdik. okuma yazması pek yoktu. gazeteyi tersten okurdu. eline gazete görünce "vay hamet okumayı söktün he?" diye makara yapardık.
forvette deli vahit'in deliliği nereden geliyor?
- maçlara hazırlanmasıyla ünlüydü. her maç öncesi hazırlığın suyunu çıkartırdı. herkes iki gün önceden kampa girerken vahit bir hafta öncesinden kampa alırdı kendini. evden dışarı çıkmazdı. hatta odasından bile çıkmazdı. karısı odasının kapısının önüne getirirdi yemeğini. vahit kapıyı aralayıp, yemeğini alırdı. neymiş karısını görürse tahrik olurmuş, sonra cinsel ilişkiye girermiş, konsantrasyonu bozulurmuş. bir de bacaklarındaki kılları permatikle traş ederdi.
hem fb'nin hem de gs'nin eski defans oyuncusu raşit çetiner'in anısı;
her iki takımda oynadığım senelerde de maçlar son derece düzgün geçmişti. ama galatasaray'dayken oynadığım ve 4-1 öndeyken fenerbahçe'nin maç bitiminde skoru eşitleyip şampiyon olduğu maçı unutamıyorum. tam 5-1 öne geçiyorduk, boş kaleye atamadık. o maçta son topun benim kafama çarpıp ters köşeye gitmesi hiç unutamadığım olaylardan bir tanesidir.
mücadelenin ilk anlarındaki gidişat olağandır. mirza sejdic ve özcan kızıltan'ın karşılıklı golleriyle skor 1-1'e gelir. galatasaray ipleri eline alır ve bülent alkılıç ve sinan turhan'ın golleriyle ilk yarıyı 3-1 önde kapatır. ikinci devrenin başında tarık hoçiç farkı üçe çıkarır. özkan sümer'in çalıştırdığı galatasaray alacağı galibiyetle ligin sona ermesine iki hafta kala yeniden şampiyonluk yarışına ortak olacaktır. ama fenerbahçe'nin onur kayador ile bulduğu gol galatasaraylılar'ı tedirgin eder. sonra özcan kızıltan yine sahneye çıkar, maçın rengi değişir. fenerbahçe tüm gücüyle beraberlik için yüklenir, bu baskının karşılığını da bulgar mehmet'in yani mehmet hacıoğlu'nun uzaktan attığı şık golle alır. maç 4-4 sona erer
ve branko stankoviç yönetimindeki fenerbahçe, ali sami yen'de galatasaray için tatsız bir anı daha bırakır. maç sonrası özkan sümer görevinden istifa eder, galatasaray'ı son iki haftaya günay kayarlar hazırlar.
fenerbahçe mi? bursaspor'u yener, boluspor'la berabere kalır, şampiyon olur...
derbiler tarihinin en güzel maçlarından biri olarak addedilir 1982-83 sezonundaki fenerbahçe-galatasaray mücadelesi. maç öncesi atmosfer çok gergindir zira fenerbahçe galatasaray'ı yenip trabzonspor'u heveslendirmemek için, galatasaray da alabileceği iki puanla yarışa ortak olabilmek için sahaya çıkar. galatasaray 4-1 öne geçer, ardından gelen üç fenerbahçe golü maçın 4-4 bitmesine neden, sezon sonunda fenerbahçe'nin şampiyonluğa ulaşmasında da önemli etken olur... maç sonrası önemli şehir efsaneleri de anlatılır. bunlardan biri galatasaray'ın o dönem kulüp başkanlığını yapan ali uras hakkındadır. uras heyecana dayanamadığı için stada gidip maçı izlemek istemez. maçın 3-1 olduğunu öğrenince de taksiye atlayıp ali sami yen'e doğru yol alır. onu karşılayan fenerbahçe başkanı ali şen de "başkanım, boşuna geldin" der ve şen haklı çıkar...
ali şen soyunma odasına futbolculanna "başarınız galibiyetten de büyüktür" diyordu. ali şen gibi iddialı bir ismin galibiyetten öte gördüğü beraberliğin ardındaysa 48. dakikada 4-1 yenik duruma düşen takımının skoru 4-4'e getirmesi yatıyordu. fener tribünleri maç öncesinde sarı-kırmızı tabutu elleri üzerinde, cenaze marşı eşliğinde gezdirmişti; bu şamatanın yeriniyse 48 dakikada galatasaraylıların "tabelaya bakalım, göbek atalım" tezahüratı almıştı. kimsenin cenazesi kalkmadı, kimse göbek atamadı ama fener son iki haftaya trabzonspor'un iki puan önünde girmenin ve ezeli rakibine yenilmemenin mutluluğunu yaşadı.
a.s.yen stadı'ndaki en az taraftarımızın olduğu derbiydi.numaralının tamamı fenerliydi.ben de eski açıktaydım.ilk yarı feneri ezme yaptık.hosiç 30 metreden aşırtmayı yapınca bu iş tamam demiştik ama haydar faktörünü unutmuştuk.fenerliler halen bir zafermiş gibi gösterseler de aslında kaleci hatalarından dolayı maç berabere bitmişti.
hava açık güneşli...ısı 26 derece civarında...orta şiddette rüzgar var...saha çim ve futbol oynamaya elverişli...karşılaşma öncesi stad hapörleri ile anons yapılarak galatasaray ve fenerbahçe amigolarının saha komiserinin yanına getirilmesi sağlandı...amigolara seyircilere taşkın hareketler yaptırmamaları önerildi...maçı 35.503 biletli seyirci 10.670.300 lira ödeyerek izledi...oyun boyunca fenerbahçe dokuz galatasaray ise dört korner atışı kullandı...cüneyt ilk alpaslan da ikinci yarıda sarı kart gördüler...karşılaşmanın 41.dakikasında sakatlık geciren ali çoban,devre sonuna kadar oyun dışı kaldı ve tedavi gördü...galatasaray"da fatih"in yerine cüneyt kaptan olarak sahaya cıktı cezalı olan özkan sümer,karşılaşmayı tribünden izledi...ünlü iş adamı sakıp sabancı ve polit hayata atılan turgut özal" da karşılaşmayı izleyenler arasındaydı.