bu maçta atletico madrid 9 kişi kalmıştır hakem maçı 9 dakika uzatmıştır 3. golde bu 9 dakikanın sonunda gelmiştir maç sonunda atleticolular hakeme saldırmışlardır.
halil kiraz... attığı şutlarla ağları yırtan, kalecileri bayıltan golleriyle adı "bombacı halil" olarak tarihe geçen atletico madrid zaferinin kahramanlarından halil kiraz. "bombacı halil" denildiği zaman, akla gelen ilk şey o meşhur, dillerden düşmeyen atletico madrid zaferidir. o zamanlar avrupa fuar şehirleri kupası adı altında yapılan, şimdiki adıyla "uefa kupası"ndaki atletico madrid maçı onun hayatında büyük önem taşır. işte halil kiraz'ın ağzından atletico madrid maçı: "o zamanlar göztepe forması giymenin, rahmetli gürsel aksel'in yanında oynamanın bizim için ayrı bir yeri vardı. hiç unutmuyorum o günü. atletico madrid'i 3-0 yenmemiz gerekiyordu. bulgar hakem penaltı noktasını gösterdiğinde bu zorlu maçı kazanacağımızı o anda hissettim. penaltıyı rahmetli gürsel aksel ağabeyimiz kullanacaktı.
iki kaşının ortasına
nevzat güzelırmak, gürsel ağabeyin yanına yaklaşarak bir şey söyledi. gürsel aksel parmağıyla beni göstererek "penaltıyı sen kullan" dedi. sonra nevzat yanıma geldi ve "ne sağa, ne sola. kalecinin iki kaşının arasını nişan al" deyince ben de "kolaysa gel de sen at" dedim. alsancak stadı'nda kendi nefesimi duyar gibiydim. hayatım boyunca penaltı kullanmamıştım. nasıl bu görevi bana verirler diye düşünüyordum. bütün gücümü toplayıp nevzat'ın dediği gibi kalecinin üstüne nişan aldım, şut öyle sert gitti ki, top ağları yırtarak dışarı çıktı. daha sonra ikinci golü gürsel ağabey attı. rakibimiz 9 kişi kalınca şansımız da arttı. 88. dakikada yaklaşık 30 metreden sol çaprazdan kaleye öyle sert ve hesaplayarak vurdum ki, top benim dahil kimsenin inanamayacağı güzellikte ağlara gitti."
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
izmir alsancak stadı'ndan yaptığım bir yayın spikerlik yaşantımın en güzel anılarından birini yaratmıştı. başka bakımdan da, futbolumuzun büyük bir zaferiydi bu... o mevsim avrupa kupalarında işler iyi gitmemişti. beşiktaş, şampiyon kulüpler turnuvasında yine avusturya'nın rapid'ine düşmüş, iki maçı da (1-0 ve 3-0) kaybederek elenmişti. kupa galibimiz altay da belçika'nın güçlü ekibi standard liege önünde iyi futbol oynamış, ama iki maçın birinde 0-0'ı aşamamış, ötekinne de 3-2 yenilmekten kurtulamamıştı. fakat fuar şehirleri tumuvası'ndaki temsilcimiz, göztepe yüzümüzü güldürüyordu.
işte ilk turda belçika'nın anvers takımını 0-0 ve 3-1'lik sonuçlarlar eleyen göztepe, ikinci tura çıkmayı başarmıştı. şimdi ise karşısında atletico madrid vardı. kuvvetli ispanyol takımı madrid'deki maçta 2-0'lık net galibiyet alınca, göztepe'nin işi bitti sanılmıştı. böyle düşünenler pek de haksız değildi. çünkü göztepe'nin rakibini eleyebilmesi için izmir'de en az 3 farklı bir galibiyet alması gerekiyordu. atletico madrid de öyle kolay kolay 3 farkla altedilecek bir takım değildi.
ne var ki, göztepeliler ümitliydi. sadece göztepe'nin değil, izmir'in de sevimli siması hasmet uslu, bergama restoranı nda altaylı mazhar zorlu, izmirsporlu fevzi kaya ve diğer izmirli yöneticileri kızdırıyor, "bizim göztepe'nin bir minibüstük taraftarı vardır, ama hiçbirinin yapamadığını yapar. göreceksiniz ispanyolları da haklayacağız," diyordu. göztepe'nin yönetiminde söz sahibi zeki çırpıcılar, ahmet sevil'ler, muhittin ekiz'ler, şakir sözügür'ler, sabahattin süvari'ler, adnan süvariler ve diğer dostlar elele vermiş, takıma moral aşısı yapıyorlardı.doğrusu türk basını da karşılaşmayı bir milli maç havasına sokmuştu.
giderek herkes "göztepeli" oldu. atletico madrid büyüktü büyüklüğüne.. fakat "niçin olmasın?" çoğu milli takımda uluslararası maç deneyimi kazanmış göztepe futbolcuları, kendi evlerinde kendi seyircileri önünde oyuna sakin, telaşsız götürmekle başarıya ulaşabilirlerdi.
gerçekten öyle oldu. göztepe ne denli sakinse, ispanyollar o derece telaşlıydı. hele 2-0 dan sonra iyice paniğe kapıldı ve türk temsilcisinin işini kolaylaştırdılar. atletico madridlilerin bir hatası da, oyunu bırakıp hakemle uğraşmaları oldu. bu, kendilerine pahalıya patladı. tabii, herşeyden önce ispanyolların ağır yenilgiye uğramalarındaki ilk neden göztepe'yi çok hafife almış olmalarıydı. bir atletico madrid yöneticisinin "izmir'e turistik geziye geldik" demesi bile, bu hafife alışın canlı deliliydi.
adnan süvari'nin öğrencileri maça hızlı girmiş ve bu hızı hiç eksiltmeden sürdürmüşlerdi. ispanyollar bu ilk hızı sertlikle kapamaya kalkışınca, bir penaltı golünü ağlarında buluverdiler. 15'inci dakikada topla dalan fevzi itilerek düşürüldü. yugoslav hakem de haklı penaltıyı vermekte tereddüt göstermedi. halil'in sert şutu, göztepe'nin ilk golüydü. çok geçmeden kaptan gürsel kafayla ikinci golü ağlara yollamıştı. bu arada bir ispanyol oyuncusunun hakeme saldırısı, oyunu durduruyor, hakem futbolcuyu dışarı atıyordu. ispanyolların uluslararası piyasada bu yoldaki şöhreti bilinirdi. yenilmeye başladılar mı, sertliğe, kavgaya, olaya saparlardı. izmir'de de böyle yapıyorlardı. göztepe'nin 2-0 galip duruma yükselmesiyle, madrid'de sağladıkları avantaj yok olmuştu. şimdi izmir takımı kendi evinde bir üçüncü gol attı mıydı, her şey bitecekti. işte bu düşünce atletico madridlileri iyice çileden çıkarıyor, futbollarını büsbütün kaybediyorlardı.
göztepe'nin bu büyük zaferi yıllar yılı unutulmayacak, kuşaktan kuşağa bir efsane gibi anlatılacaktı. türkiye'de futbolun doğduğu şehir olan izmir'de futbolda iddialı bir ülkenin temsilcilerini alaşağı etmiştik. kolay başarılır, kolay yaşanır bir olay mıydı bu?..
atletico madrid tarihini en çirkin maçlarından biri. maç baştan sona olay. maçın hakemi garip bir şekilde ilk yarıyı 8 ve ikinci yarıyı 11 dakika uzattı. 14. dakikada hakemin verdiği penaltıya itiraz eden enrique collar kırmızı kart ile oyun dışında kaldı. (iglesias fevziyi ceza alanı dışında itti ama fevzi ceza sahası içine düştü/atladı.)
maçın 66. dakikasında yan hakemin ofsayt kararı hakkında hakemle tartışan josé armando ufarte de oyun dışında kaldı. göztepe'nin 3. golü ikinci yarının 11. uzatma dakikasında geldi. hakem golden sonra atletico madridli oyuncular topla oynamadan oyunu bitirdi.
bunun ardından ispanyol oyuncular hakemle kavga etmeye başladılar. hatta tekmeleşmeler oldu. yan hakem orta hakemi korumak için geldi. polis sahaya girdi ve ispanyol oyunculara sert bir şekilde müdahale etti hatta tutukladı...
not: linguasport.com özellikle ispanyol takımlarının maçlarının kadro kadro verildiği büyük bir istatistik sitesidir. maçlarla ilgili ellerindeki bilgileri de eklemektedirler. bu bilgi de oradan... maça "ispanyolların" bakış açısını göstermesi açısından önemli bir bilgi bana göre...
ilk basımı 2006 yılı olan serkan boyacıoğlu'nun derlediği "inadına göztepe" kitabından;
aydın engin'in "bir otobüs dolusu taraftar..." başlıklı yazısından;
işte şimdi, yazının tam burasında bir "göztepe anısı"nın yeridir.
hayır, 1968-1969 mevsiminde rakiplerin kimini eleyerek, kiminde şansı kurada gülerek, kiminde "hükmen galip" gelerek uefa kupası'nda (o zaman adı fuar şehirleri kupası idi, sonradan uefa kupası adıyla vaftiz edildi) avrupa'nın en iyi dört takımından biri olup, yarı final oynadığımız maçlardan söz etmeyeceğim. istanbul'un adı büyük takımları avrupa kupalarına henüz ilk turda veda ederken göztepe'nin "en iyi dört"ten biri oluşu ile öğünecek değilim.
hayır 1860 münih'ten tek gol atıp dokuz gol yediğimiz o kara günü de anlatmayacağım. o gün hava yağmur, saha çamur, hakem berbattı ve galiba top da yuvarlak değil dört köşe filandı. yani neyse... 1967-1968 mevsimiydi.
futbol mevsiminden değil, tiyatro mevsiminden de söz ediyorum.
ben "müptedi" bir yazardım. bir oyun yazdım: aykırı. o dönemin namlı ve saygın tiyatrolarından gülriz sururi-engin cezzar topluluğu oyunumu repertuvarlarına aldı. mevsim benim oyunumla açıldı. tuncel kurtiz, engin cezzar, müjdat gezen gibi oyuncular rol aldılar. dramatik, hatta tragedya türünü çağrıştıran bir oyundu. ciddi, gamlı, ağır, karanlık...
salon tıklım tıklım dolu. seyirci kendini iyiden iyiye oyuna kaptırmış, çıt çıkarmadan izliyorlar. ben hariç. kuliste küçük cep radyosuna kulağımı yapıştırmış ispanya'da atletico madrid-göztepe maçını dinliyorum. gerçek bir taraftarım ya. tiyatrodaki oyun umurumda değil, stadyumdaki oyun ise alabildiğine umurumda. tuncel kurtiz de göztepe'yi tutuyor. ama o gerçek bir taraftar değil, "arkadaş durumu"ndan o geceliğine göztepeli. birinci perdenin sonuna yakın bir gol attık: 1-0. kulis aralığından sahnede icra-ı sanat etmekte olan meslek arkadaşım, ev arkadaşım ve "bir gecelik göztepeli" arkadaşım tuncel kurtiz'e elimle 1-0'ı gösterdim. seyirciye çaktırmadan eliyle sordu: biz mi geçirdik?
oyunun ikinci perdesi, maçın ikinci yarısı başladı. oyunun finali yaklaştı. tuncel kurtiz ve engin cezzar sahnede döktürüyorlar. ben de kuliste radyo başında tepiniyorum. sonra olan oldu. yani olması gereken oldu. -galiba- halil çaktı, topu atletico madrid kalesininin tavanına astı: 3-0. kalktım kulis aralığından tuncel kurtiz'e baktım. o da bana. elimle 3'ü gösterdim. o ağdalı oyunun en ağdalı sahnesinde, bütün gözler ona dikildiği için eliyle, koluyla işaret yapması mümkün değil. elimle bir kez daha "üç" yapıp, malum işaretle tamamladım: biz geçirdik!
kurtiz birden naralarıdır: - hey yavrum hey. bu iş bu kadar işte!..
böyle bir diyalog yazmamıştım. engin cezzar da bütün provalar boyunca böyle bir diyalog duymamıştı. şaşırdı. kurtiz güç bela toparlandı, hiçbir şey olmamış gibi kaldığı yerden oyuna devam etti. göztepelilik budur işte. bırakın benim gibi safkan taraftar, doğma büyüme göztepeli olmayı, tuncel kurtiz gibi "bir gecelik göztepeli" bile tiyatro sanatının saygınlığını birkaç saniyeliğine de olsa gözardı edebilir.
avrupa ligi 3. tur’unda beşiktaş’ın rakibi ispanyol atletico madrid takımı oldu. böylece madrid’liler avrupa kupaları’nda 7. kez bir türk takımına karşı tur mücadelesi verecekler. bundan önceki 6 eşleşmenin 5’inde tur atlayan ispanyolları kupa dışına itmeyi başaran tek türk takımı ise göztepe. hem de efsanevi bir maçın ardından…
1967-68 sezonunda sarı-kırmızılılar, 4. kez yer aldıkları fuar şehirleri kupası’nın ilk turunda belçika’nın royal antwerp takımını deplasmanda 2-1 yenip, izmir’de 0-0 berabere kalarak tur atlarlar. 2. turda rakip atletico madrid’dir.
ispanya liginde real madrid’in 3 puan önünde lider durumda bulunan ve 1962 yılında kupa galipleri kupasını kazanan atletico madrid çok güçlü bir rakiptir. o güne kadar evinde oynadığı 25 avrupa kupası maçında 22 galibiyet alan takım sadece 2 kere yenilmiştir.
göztepe’ye tarihinin en güzel günlerini yaşatan (ve yaşatacak olan) adnan süvari’nin yönetimindeki, lig lideri izmirliler, 6 kasım 1967’de madrid’e inerler. 3 dil bilen adnan süvari, ispanyol gazetecilere hava alanında “her şeyden evvel iyi bir futbol göstermek istiyoruz” diye demeç verir.
maçtan bir gün önce ise süvari, milliyet’e, “elbette zor maç olacak ama atletico’dan çekinmiyoruz. bu maç göztepe için ne kadar zor olacaksa, madrid için de izmir’deki maç o kadar zor olacak” diye yazarken, islam çupi akşam’daki köşesinde, “istanbul’un tahtını sallayan ve avrupa’da galibiyeti unuttuğumuz günlerde ayakta duran tek takım olan göztepe’ye başarılar dilerim.” der.
8 kasım 1967’de del manzanares’de 35 bin kişinin izlediği maçtan atletico madrid 2-0 galip ayrılır. maçtan sonra süvari, “türk takımlarının avrupa sahalarında bir köşede büzülüp kaldığı günlerin artık geride kaldığını atletico’lulara da gösterdik. atletico, çapında bir rakipten kendi sahasında iki farklı yenilmenin üzülecek bir tarafı yoktur” diyor ve 3 kere izmir’deki maçtan ümitli olduğunu dile getirir.
rövanş maçından bir gün önce kırmızı-beyazlıların antrenörü otto gloria, “türkiye lig liderine karşı berabere kalsak ya da tek farklı yenilsek bile üzülmeyeceğim” derken süvari, “şartlar bu sefer bizim elimizde. 3 gün önce beşiktaş’ı 2-0 yenerek moral bulduk. ülkelerinde lider olan 2 takımdan biri bugün yenilecek, ancak bu göztepe olmayacak” diye demeç verir.
22 kasım 1967 günü, alsancak’ta göztepelilerin şutlarıyla başlayan rövanş maçının 14. dakikasında halil’in penaltıdan attığı golle izmirliler öne geçerler. bu dakikada hakeme küfrettiği için madrid’in kaptanı collar oyundan atılır. 27. dakikada ertan’ın nefis ortasında, gürsel’in kafa şutu ile fark ikiye çıkar. artık şartlar eşittir! 65. dakikada yugoslav hakem josip, atletico’lu ufarte’yi yan hakeme 3. kez tükürdüğü için oyundan çıkarır. göztepeliler eksik rakiplerine karşı bir türlü 3. golü bulamazlar. maç artık bu sonuçla bitti bitecek derken uzatma anlarında halil’in uzaktan şutu ile alsancak stadı yıkılır! atletico’lular ise hakeme saldırırlar.
maçtan bir gün sonra atleticolular ve ispanyol basını yugoslav hakeme ateş püskürürken, orta hakem “25 yıllık hakemlik hayatımda böyle azgın boğalar gibi saldıran futbolcu görmedim” diyerek kendini savunur.
göztepe teknik direktörü adnan süvari ise, “göztepe antrenörü olarak önce avrupa takımlarına karşı duyulan korkuyu ortadan kaldırmak için uğraştım. bugün göztepe, avrupa takımlarından korkmamaktadır.” diyor ve futbolcularına şu notu iletiyordu: “arkadaşlarım, atletico madrid’e karşı çok parlak bir galibiyet aldınız. hepiniz teker teker çalıştınız, iyi oynadınız. tebrik ederim. ancak, galibiyetin sevinci burada bitmelidir. şimdi fenerbahçe maçına hazırlanın.”
adnan süvari’nin takımı 1968-69 sezonunda fuar şehirleri kupası’nda yarı final ve 1969-70 sezonunda kupa galipleri kupası’nda çeyrek final oynamayı başarır…
bu galibiyet, (16 mart 2012 itibariyle) avrupa kupaları tarihinde türk takımlarının atletico madrid'e karşı oynadıkları 14 maçta kazandıkları iki galibiyetten ilkidir.
ilk basımı 2012 yılında cem zamur'un "onun gibisi gelmedi: memleket futbolundan portreler" kitabından;
kaleci itibarı ali artuner
(...)
burada bir panatez de göz-göz'e açmak gerekiyor. seksen yıllık bu izmir kulübünün en güzel, en parlak yıllarını yaşadığı dönemde kalecisi ali artuner'di. güzelyalılı göztepe'nin 19601ar-da başlayan yükselişi, 1970'lerin ortalarına kadar sürdü. göztepe'nin alternatif yapısı ve gerçekleştirdikleriyle devrim niteliğindeki öne çıkışı, takımdan ayrı düz koşu kitabında yer alan murat gültekingil'e ait "'o' göztepe'den kalan" yazısında net bir şekilde görülebilir: "... o dördüncü büyük falan değildi, o kendini istanbul'un 'büyüklerine' eklemlemek için hiç uğraşmadı, dördüncü büyüklüğe hiç tenezzül etmedi, çünkü o başka bir şey olmaya çalıştı, kısmen de oldu ama sürdüremedi. o, göztepe idi.
... o yılların göztepe'si futbolcu-yönetici-koyu taraftar-sempatizan bileşiminin tüm semte yayıldığı bir yapı gösterir. futbolcu antrenmandan sonra parkın köşesindeki kahvede taraftarlarla sohbet eder, semt sakinleri halil'in (kiraz - çok sert vuruşları olan, benzersiz bir solaçıktı) kasabından alışveriş eder, ali'nin (artuner - gelmiş geçmiş en büyük kalecilerden) mağazasından ayakkabı alır, fevzi (zemzem, santrfor) transfer parası ile yönetici muhittin ekiz'in zeytinyağı işine ortak ohır ve yaz günleri poligonda eski futbolcular, halihazırdaki futbolcular ve taraftarlar birlikte gazozuna (gerçekten gazozuna) maçlar yaparlardı. ...burada anlatmak istediğim, gözü modern dünyaya dönük bir anlayışın bir semt tabanı ile birleşiminin, rüya gibi bir takım yaratabildiğidir."
dengeli yönetim, adnan süvari teknik direktörlüğüyle birleşince, göztepe'de ortaya sadece arkadaşlık değil, bambaşka bir futbol yapısı da çıkıyordu. göz-gözler dünya futbolundaki gelişmeleri anında uygulamaya çalışan modern bir takım olma yolunda türkiye'de öncü oldu. nitekim 1966 dünya kupasının ilk etkileri sahalarımızda göztepe'yle görülmeye başladı. liberonun oyun içindeki aktif hali, kalecinin topu elle oyuna sokarak takımını bilinçli bir şekilde atağa kaldırması (buna kısaca ali artuner faktörü de diyebiliriz), oyunu bir kanada yığdıktan sonra aksi kanadaatılan uzun paslarla doğrudan kaleye yönelme, hepsi göztepe'nin lige getirdiği yeniliklerdendi. 1963-1971 arasında ligi sırasıyla 5., 4., 5., 4., 4., 7., s., 3. olarak bitirdi. 1967'de kura ile altay'a kaybettiği federasyon kupası'm, 1969'da finalde galatasaray'ı yenerek, 1970'te eskişehirspor'u yenerek iki kez üst üste kazandı. 1970'te cumhurbaşkanlığı kupası'nı da fenerbahçe'yi yenerek kazandı. ama göztepe taraftan olsun olmasın herkesin ali, k. mehmet, çağlayan, hüseyin, b. mehmet, nevzat, nihat, ertan, fevzi, gürsel ve halil kadrosunu ezbere saymasını sağlayan, avrupa maceraları olmuştur. bunda en büyük paylardan biri şüphesiz ali artuner'e aittir. artuner güçlü fiziğini çok iyi kullanıyordu ve iri yapısına rağmen müthiş refleksleri vardı. yan toplara hâkimiyeti, takımına güven veren blokajları ve pozisyon doğacağını hissedip rakibin açısını daraltan, böylece de gol şansını sıfırlayan öngörüsüyle, türk kaleciliğinin en büyük isimlerinden biri olmuştu.
1967-68 sezonunda eski adıyla fuar şehirleri kupası olan uefa kupası'nın ilk turunda antwerp'i eleyen göz-göz, karşısında ispanyol devi atletico madrid'i buldu. madrid'de oynanan ve ali artuner'in harikalar yarattığı bu maç, 12. dakikada garate ve 87. dakikada gordana'dan yediği golle 2-0 bitti. izmir'deki rövanşa ise bir mucize sarı-kırmızı renklere bürünecekti. 28. dakika içinde halil ve gürselle 2-0'ı bulan göztepe umutlandıysa da, madrid ekibi pabucun pahalı olduğunu anlayarak saldırmaya başladı. bu noktada sahneye moskova panteri çıktı ve hiçbir pozisyonda rakiplerine geçit vermedi. arkadaşları bunca desteğe kayıtsız kalmadı ve bombacı halil'in golüyle maç 3-0 bitti.
başarı elbette bununla sınırlı kalmadı, bir sonraki sene göztepe, bu defa tecrübe kazanmış olarak aynı kupaya tekrar katıldı. sırasıyla o. marsilya ve agres piteşti'yi eledikten sonra, ofk belgrad'la eşleşti göztepeliler deplasmanda rakipten yediği üç golün ardından fevzi'nin 87. dakikada ata- i ğı golle umutlanıyor, 3-ilik mağlubiyete ve ali'nin kurtardığı nice pozisyona duacı oluyordu. izmir'de ise bir mucize daha gerçekleşiyor ve rakibini 2-0 deviren göztepe 4. tura çıkıyordu. tam bu noktada şans meleği de devreye giriyordu: hamburg kupadan çekiliyor, böylece göztepe kendisini bir anda uefa kupası'nda yarı finale çıkan ilk türk takımı olarak buluyordu. fakat macar ujpest dur diyordu finale çıkmaya hazırlanan göz-göz'e. yine de... durup düşününce... bu gurur az şey miydi göztepelilere?
1969-70'te ise göztepe kupa galipleri kupası'nda ilk önce lüksemburg'un union takımını eledi (3-0 ve 3-2 ile). bir sonraki rakip toshack'm formasını giydiği galler'in cardiff city'siydi. onları da 3-0 ve 1-0'la süpürdüler, ama üçüncü turda roma'ya takıldılar. ilk maçta italya'da 2-0 yenilip izmir'de 0-0 berabere kaldılar. ama başarının sadece galibiyet olmadığını çok iyi biliyorlardı göztepeliler. onlar iyi futbol oynuyorlardı, önemli olan buydu.
üstüne üstlük bütün bu başarılar dağıtamamıştı göztepe'yi, yenilmez armada bir türlü dağıtmıyordu. ali artuner bütün kulüplerin gözdesiydi. ama ne arkadaşlanndan ne de göztepe'sinden kopamıyordu bir türlü. sırasıyla antwerp, adetico madrid, ofk belgrad, cardiff city ve ajax, ali'ye talip olmuştu. o ise hiçbir zaman gitmeyi düşünmedi. niye gitsindi ki, göztepe onun ve arkadaşlarının yuvasıydı. o göztepeli ali'ydi.
göztepe: ali artuner, hüseyin yazıcı, çağlayan derebaşı, ceyhan yazar, ali ihsan okçuoğlu, mehmet aydın, nevzat güzelırmak, halil kiraz, gürsel aksel, fevzi zemzem, ertan öznur
teknik direktörü: adnan süvari
atletico madrid: san roman, martinez jayo, rivilla, ıglesias, calleja, adelardo, glaria, luis aragones, enrique collar, jose garate (dk. 59 urtiaga), jose ufarte
teknik direktörü: otto gloria
gol: (1-0) dk. 15 (pen.) halil kiraz (2-0) dk. 27 gürsel aksel (3-0) dk. 90 halil kiraz
kırmızı kart: dk. 66 enrique collar, dk. 66 jose ufarte (atletico madrid)
adını bütün türkiye’nin duymasını sağlayan atletico madrid maçını anlattırıyoruz: “maçın daha başlarında bir penaltı oldu. gürsel abi topu alacak, atışı yapacak diye düşünüyorum. ceza sahası kenarına gideyim de top kaleciden geri dönerse vurabilirim diyorum. fakat gürsel abi bana döndü, ‘halil, git at penaltıyı,’ dedi. alsancak stadında 20 bin kişi var. tellerin önünde oturan seyirciler bile var, her yer tıklım tıklım. o anda o 20 bin seyircinin hepsini omzumda hissettim. çıt çıkmıyor sahada. o andan sonra atmam diyemezsin. üç saniye içinde topu diktim, kendi kendime, ‘ulan halil, kaleyi tutturamazsan senin bombacılığına yazıklar olsun,’ diye söylendim. kaleci sağa sola oynuyordu, yaradana sığınıp bir vurdum. top kalecinin başının üstünden geçip ağları yırtarak dışarı çıktı, tribünlerde çıt yok. hakem santrayı gösterince bütün stat ayağa kalktı. sonra gürsel abi kafayla bir gol atıp durumu 2-0 yaptı." "collar diye bir kaptanları vardı, sol açık. çok çabuk bir adamdı. ilk maçta bizim sağ bek k. mehmet’i paçavra yaptı. oysa mehmet çok çabuk oynardı ve kuvvetli bir oyuncuydu ama sakatlandı. izmir’deki maçtan önce adnan abi akşam beni çağırdı, ‘yarın sağ bek oynayacaksın, en çok sana güveniyorum,’ dedi. benim hayatımı değiştiren bir olaydı bu. maç başladı, ben collar’a iki tane girdim. ne o türkçe konuşmasını biliyor, ne ben ispanyolca. bir şeyler homurdanıyor, ben buna bir giydirdim, taca attım yani adamı. o zaman kart uygulaması yok, hakem birkaç kez bana ihtarda bulundu. ikinci yarıda collar kızdı, gidip hakemin yüzüne tükürdü. hakem de onu dışarı attı. artık maçın sonları yaklaşmıştı; sağ taraftan, açık tribünün oradan bir top aldım. yanlış hatırlamıyorsam luis aragones çıktı karşıma. onu bir çalımladım, baktım solunda top sıçrıyor. yaradana sığınıp mermi gibi bir şut patlattım, top doksandan kaleye girdi. o zaman beni gören herkes anlatıyordu – adana’da, kayseri’de, antalya’da, bütün türkiye ayağa kalkmıştı senin attığın bu golle diyorlardı. o dönemde yabancılara karşı galip gelmemiz zordu, sanki savaş kazanmış gibi oluyorduk.”
ispanyol gazetesi, atletico'nun göz-göz karşısında yaşadığı büyük şoku yazdı. 26 ocak 2015 - 15:19 a+a-
ispanyol spor gazetesi el pais'te bir dönem türk futboluna damga vuran göztepe ile ilgili dikkat çeken bir haber yer aldı.
el pais, atletico madrid ile göztepe arasında 1967 yılında alsancak stadı'nda oynanan avrupa kupası maçını bir kez daha gündeme getirdi. gazete göztepe'nin madrid ekibini 3-0 yenerek kupa dışına itmesiyle ilgili bir haber yayımladı. haberde atletico madrid'in söz konusu maçı hakemin kötü yönetimi nedeniyle kaybettiği iddia ediliyor.
"en korkunç olanı 22 kasım 1967’de izmir’de göztepe’ye karşı oynan maçtır"
"siyah beyaz anılar" köşesi altında "atletico’ya izmir engeli" başlığı ile çıkan haberde, "hakemlerden yana en şanssız takım hiç kuşkusuz atletico madrid’tir. atleticolu taraftarlar tarih boyunca bunun sayısız örneğini yaşadılar, ancak en korkunç olanı 22 kasım 1967’de izmir’de göztepe’ye karşı oynadıkları maçtır. " deniliyor.
haber şöyle devam ediyor:
"atletico madrid takımı ispanya’da oynanan maçta göztepe’yi 2-0 mağlup eder ve diğer karşılaşma için izmir’e doğru yola çıkar.
ancak maçın oynanacağı sahayı gören atleticolular büyük bir hayal kırıklığı yaşar. zira sahada çimden eser bile yoktur ve sahanın aydınlatması zayıftır.
öte yandan yugoslav hakemin faulleri görmezden gelmesine dayanamayan iki atleticolu futbolcu maç sırasında kırmızı kartla dışarı atılmıştır.
o dönemde istanbul’daki güçlü takımları bile yenmeyi başaran göztepe izmir için büyük bir gurur kaynağıdır ve stadyumun tamamı göztepelilerle doludur.
“türk savaş gemisi göztepe takımına başarılar diler!”
ayrıca maç bir anlığına durduğu sırada denizden bir anons duyulur: 'türk savaş gemisi göztepe takımına başarılar diler!' işte bu anons taraftarların inanılmaz coşkusuna neden olur.
yugoslav hakem 90 dakikalık maçı tam 109 dakikaya kadar uzatarak ve faulleri görmezden gelerek göztepe'nin maçı 3-0 kazanmasını sağlar. "