halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
futbol "ingiliz oyunu" diye bilinirdi ama, ingilizler yıllar yılı futbolun en büyük olayı "dünya kupası"na sırtlarını çevirmişlerdi. şimdi ise dünya kupası'nın evsahipliğini yapıyorlardı. işte 8. dünya kupası finallerine katılma mücadelesi 1965'de başlamıştı. bizim için ise şans, "dağın ardındaki ümif'ten fazla değildi portekiz, çekoslovakya ve romanya ile aynı gruba düşmüştük. birinden sıyrılsak, ötekine takılacaktık. o halde final şansını elde edemesek de, şerefimizle elenmeliydik. grubumuzda iyi bir yer almalıydık. ne yazık ki, öylesi bile olamadı. yenile yenile başımız döndü bu elemelerde.. futbol tarihimizin en büyük bozgunlarına uğradık.
bizim dünya kupası sayfamız lizbon'da açılmıştı. istanbul'dan havalanan "ses" adlı türk hava yolları uçağı öğleyin roma'ya varmış, akşam da lizbon'a ulaşmıştı. çünkü jet çağı henüz başlıyordu ve çoğu hava yolculuğu pervaneli uçaklarla yapılıyordu. bizim de pervaneli bir uçakla sabah binip akşam inmemizde bir gariplik yoktu. aksine, lizbon havaalanı'nda türk hava yolları uçağı, türk milli takımı kadar ilgi uyandırmıştı. çünkü ilk kez bir türk sivil havacılık uçağının alanlarına inmesi, portekizli basın mensupları için "olay" önemini kazandı birden.. lizbon radyosu röportajcısına bunu söylediğimde, futbolcularımızı bırakmış, uçağa doğru koşmuştu.
uçakta pek neşeli gitmiştik, özel uçak olduğundan önlerde oturmamız tavsiye edilmişti hosteslerimiz "ileri, lütfen ileri" dediğinde futbolcularımızın bazısı 'olmaz, bize verilen taktik öyle değil. hep geride kalıp savunma yapacağız" diye şakalaşıyordu. roma havaalanı'nda basın ataşemiz, gazeteci arkadaşımız, eski dost orhan koloğlu ile, italya'da oynayan can bartu karşılamıştı kafilemizi... lizbon'da da portekizlilerden büyük yakınlık görmüştük. kafile başkanı dr. selahattin ak-eımenacer italyan sandro puppo, antrenör cihat arman'dı. futbol federasyonundan eski dost fevzi kaya, rahmi magat ve cemal tertemiz kafileyi tamamlıyordu. ben maç spikerliği yanında basın temsilcisi olarak da görevliydim. bu amaçla bir küçük broşör bastırmış, ayrıca takım kadrosunu bir basın toplantısıyla açıklamıştım.
arkadaşım namık sevik'in milliyet için yaptığı röportaj, portekiz milli takımfnın ünlü kalecisi costa pereira ile ikimizi karşı karşıya getirmişti. pereira kaleciliğin yanısıra spor spikerliğine başlamıştı. bu iberik yarımadasının kalecileri böyle oluyordu. pereira spikerliğe özenirken- komşu ispanya'da da real madrid'in kalecilerinden julio iglesias şarkıcılığa atılmıştı. pereira "futbolu bıraktıktan sona ciddi olarak spikerliği meslek edineceğim" diyor, şimdiki halde yaptıklarının "deneme" niteliğini taşıdığını belirtiyordu. costa pereira'nın spikerlik konusundaki sözleri ilginçti: "benim spikerliğim kaleciliğimden doğdu. spikerler çoğunlukla kalecilerle uğraşırlar. daha doğrusu spikerlerin ekmeğini kaleciler verir.. onlar gol yemezse, spikerler ne diye bağıracak? kalecinin üzüntüsü, spikerin sermayesi değil midir? işte ben de bu noktadan hareketle, kaleciliğim bitince spiker olayım, dedim. yalnız sizden ricam, yarınki maçta kaleme giren gollerde ne olur öyle çok bağırmayın, ballandıra ballandıra anlatmayın."
ertesi gün pereira'nın kalesine gol girdi girmesine.. ama bende ballandıra ballandıra anlatacak hal mi vardı? takımca "adiyö lizbon" şarkısını söylüyorduk. "augusto, eusebio, torres, coluna, simoes" forvetiyle kalemizi âdeta ablukaya almıştı portekizliler.. kalemizde varol dayanıyordu. hayatının büyük maçlarından birini oynuyordu varol.. 1954 dünya gençler turnuvası'nda da "en iyi kaleci'9 olarak alkışlandığını hatırlıyordum. koca real madrid takımına karşı da dimdik durmuştu.. zaten büyük kaleciydi. futbol kadar sinemayı ve tiyatroyu sevmemiş olsaydı, daha da büyüyecekti ya.. ama o gün varol dev gibiydi portekiz devlerinin karşısında.. yalnız bizimki bir kişiydi, onlar beş.. ve beş kişi, bir kişiyi yendi. birinci gol geldikten sonra da, arkası geldi. bu arada varol'un elinden sakatlanması, eusebio ve arkadaşlarının işini iyice kolaylaştırmıştı.
portekiz fırtınası beş gol getirmişti. birde ilk kez ay-yıldızlı formayı giyen göztepeli fevzi zemzem, şeref sayımızı çıkarmıştı kafayla.. portekiz'in o takımına 5-1 yenildik diye çok üzülmüştük. fakat teselliyi ertesi yıl bulacaktık. çünkü aynı portekiz dünya kupası finallerinde şampiyon ingiltere'ye bile ancak 2-1'lezor yenilecek, onun dışında herkesi ezip geçerek "dünya üçüncüsü" olacaktı.
maç öncesi portekizli spiker arkadaş kocaman bir şişe şarap getirmiş, "halis porto şarabı, sesi açar" demişti. neme lazım, diyerek dokunmamıştım şişeye.. galiba hata etmiştim. oysa tam kafa çekip de anlatılacak maçtı.. adamlar oynuyor, bizimkiler seyrediyordu.
arada "porto şarabı" deyince.. dönüşte hatıra diye alanlar olmuştu kafilede.. fakat roma'da tesadüfen çantasını açan bir futbolcu, bağırarak koşmuştu, "eyvah, mahvoldum" diye.. çünkü şarap şişesi uçakta patlamış, bavulun içinde ne var, ne yoksa hepsini kan kırmızısına bulamıştı.
1966 dünya futbol şampiyonluğu eleme maçları kur'aları dün zürih'te çekildi
dünya kupasında çetin gruba düştük
ikişer defa karşılaşacağımız rakipler, dünya 2.si çekoslovakya, eusebio'lu portekiz ve son milli maçta yenemediğimiz romanya
türkiye, 1966 dünya kupası elemelerinde çekoslovakya, portekiz ve roman, ya ile aynı gruba düşmüştür. dün zürich'te çekilen kur'alarla ele melerin 14 gurbu belli olmuştur. 1966'da ingiltere'de oynanacak finallere «son şampiyon» ünvanıyla brezilya ve «evsahibi» sıfatiyle de ingiltere eleme maçı yapmadan doğrudan doğruya katılacaklardır. böylece finaller 16 takım arasında oynanacaktır.
bütün eleme maçları 31 aralık 1965 tarihine kadar bitirilmiş olacaktır.
teknik komite başkanı saim kaur, «en kuvvetli rakipler bize düştü» demiştir.
futbolumuzu en iyi bir şekilde temsile çalışacağız diyen komite başkanı «tarihler belli olduktan sonra hazırlık programının tespit edileceğini ve mevcut şartlara göre iyi bir kadro teşkil edileceğini» açıklamıştır.
federasyon başkanı, kur'a çekilişine bir temsilci gönderemediğimize üzüldüğünü söyledi
ankara, özel
futbol federasyonu başkanı orhan şeref apak, «dünya kupasında grubumuzun lideri olmak ve finale kalmak kanaatimce hayli güçtür» demiştir.
«teşkilât, tasarruf maksadı ile bir temsilciyi zürich'e göndermedi. halbuki kur'a çekilişinde bir temsilcimiz bulundaydı, başka bir gruba düşebilirdik. çünkü oraya giden müşahitlere kur'adan evvel hangi takımlarla eşlendirilmek istendiği soruluyor» diyen apak rakiplerimiz hakkında şınlarışunları söylemiştir: «portekizle şimdiye kadar iki maç yaptık, birinde biz, diğerinde de onlar galip geldi. çekler ise, sadece 1924 olimpiyatlarında yendiler, ondan sonra yaptığımız karşılaşmalarda hep iyi neticeler aldık ve prag'da dahi yenilmedik. romen futbolu iyi olmamasına rağmen, son senelerde onlara karşı iyi dereceler alamadık.»
dünya kupası eleme grubundaki üç rakibimizi de en iyi tanıyan futbolcu, naci erdem'den başkası değil... evet, beyoğlusporlu (gf. bahçeli) naci, son romanya maçı hariç, üç takımla on yıldan beri oynadığımız bütün maçlarda milli takımda yer almış tek futbolcu...
naci: «bence, üç rakibin en zorlusu, . portekiz» diyor ve ilave ediyor: «romen ve çek futbolü, bizim oyun tarzımıza, hele müdafaa taktiğimize uygun düşüyor. portekiz ise, tamamen ayrı stilde oynayan bir ekip... müdafaada iyi oynamamız halinde çekoslovakya'ya karşısında başabaş netice alacağımızı sanıyorum. romenlerle yaptığımız maçların çoğunu talih bize gülmedi ama buna rağmen romanya'yı büyük tehlike olarak görmüyorum. ben gene de, portekizden, hepsinden çok korkmamız gerektiği kanaatindeyim.»
naci'ye göre, romenler ve çekler takım oyununda başarılı, ancak kapalı bir müdafaayı aşmakta güçlük çeken ekipler... portekiz ise daha çok ferdi üstünlüğe dayanıyor. tek tek tehlikeli portekiz futbolcularını durdurmak için çok çalışmak lazım...
çekoslovakya deyince, naci «sıfırın altında 7 derecede. adeta buz hokeyi yapar gibi oynadığımız prag maçını hatırlıyor. romanya'da seyircilerin aşırı tezahüratlarını unutmuyor. portekiz de, ona macar zaferi ertesindeki mağlubiyeti hatırlatıyor.
naci,«ben ümitsiz değilim» diyor ve ekliyor: «takımımız istikrarlı oynar ve deplasman maçlarında müdafaa olarak iyi dayanırsa, pekala şansımız artar» diyor.
1966 londra dünya kupası eleme maçlarımızın tarihleri dün firenze'de tesbit edilmiştir.
federasyonumuzu temsilen doğan koloğlu ile çekoslovak, portekiz ve romen federasyonu temsilcilerinin yaptıkları toplantıda milli takımımızın maçları şu şekilde tesbit edilmiştir:
türkiye - çekoslovakya 10 ekim 1965 istanbul'da; 21 aralık 1965 prag'da.
türkiye - portekiz 24 ocak 1965 lizbon'da: 18 nisan 1965 istanbul'da.
türkiye - romanya 24 ekim 1965 istanbul'da.
romanya ile yapacağımız ikinci maçın tarihi daha sonra tesbit edilecektir. federasyon temsilcimizin bütün ısrarlarına rağmen romenler ankara'da oynadığımız hususi maçın revanşını iptal etmemişlerdir.
dünya kupası eleme maçlarında çekoslovakya, portekiz, romanya ile yapacağımız maçların tarihleri belli olmuştur.
ilk maç 24 ocak 1965 de lizbonda portekiz ile yapılacaktır. bu müsabakanın revanşı 18 nisanda istanbuldadır. 2 mayısda bükreş’de, 24 ekimde istanbulda romanya ile karşılaşılacaktır. çekoslovakya maçlarının tarihleri ise şöyledir: 10 ekim 1965 istanbulda, 21 aralık prag’da.
hususi milli maçlar
dünya kupası maçları dışında, hususi milli maçların tarihleri şu şekilde tesbit eidlmiştir: 27 eylül: türkiye - polonya, 1 ekim: türkiye - romanya (ümit), 1 kasım: türkiye - tunus ankara'da.
futbol federasyonu üyesi saim kaur, millî futbol takımımızın 24 ocak'ta lizbon'da portekiz ile yapacağı dünya kupası maçına can bartunun dâvet edilmeyeceğini bildirmiştir. kaur, canı yurt dışında oynanacak maçın teknik özelliğini göz önüne alarak dâvet etmediklerini söylemiştir. kaur, ayrıca kaleci özcan'ın oynatılması için teşebbüse geçileceğini de açıklamıştır.
millî takım çalışmalarına dâvet edilen özcan dedi ki:
"portekiz maçında oynamak isterim"
antoni gdondelli atina'dan bildiriyor
austria kalecisi özcan arkoç, «portekiz’e karşı milli takım kalesini korumak isterim» demiştir.
federasyonun dâvetini sevinçle karşılayan arkoç, austria idarecilerinin bu defa kendisine izin vereceklerinden ümitli olduğunu bildirmiş ve şöyle devam etmiştir: «dünya kupası maçlarında avrupa kulüplerinde bulunan futbolculara kendi milli takımlarında oynama izni verilmektedir. bulgar maçı özel bir mahiyet taşıdığı için avusturya federasyonu kulübümün görüşüne uymak zorunda kalmıştı. bu defaki resmi maç olduğu için federasyonun austria kulübüne gerekli tebligatı yapacağından eminim.»
dün atina'da austria idarecileri ile bu konuda bir görüşme yapan arkoç 4 ocak ta birkaç gün kalmak üzere istanbul’a gidecektir.
olimpiyakos maçında başarılı bir oyun çıkaran özcan arkoç'un austria'nın en iyisi olduğuna temas eden gazeteler, kalecimizi methetmektedir.
portekiz'in en büyük spor gazetesi «a bola», dünya kupasında türkiye ile yapacakları maçla ilgili olarak geniş yayın yapmaktadır. bu arada tam sayfada türk futbolüne ve milli takımına ait geniş bilgi sunan «a bola», «milliyet» gazetesi yazarlarının makalelerine de önemli yer vermiştir.
portekiz spor otoritelerinin «a bola» daki yazıları, dünya kupası finallerine girme şansına büyük ölçüde sahip oldukları görüşünü aksettirmektedir. portekiz kritikleri bu iddialarım devam ettirmelerinin, türkiye ile yapacakları maçları rahat aşmalarına bağlı olduğunu da belirtmektedirler. portekiz spor basını, özellikle istanbul maçından çekinmektedir. bu konuda «a bola»da «lizbon'da saha ve seyirci avantajımız büyük, fakat istanbul maçı bizi korkutmalı. çünkü takımımızın yüksek tekniğine karşılık, türklerin de ne kadar enerjik ve hırslı olduğunu hatırlayalım» denmektedir. «a bcla», 1955'de istanbul'da 3-1 yenildikleri milli maçı da misâl olarak kaydetmektedir.
yarın lizbon'un nacional stadında yapılacak dünya kupası maçına şu tertiple çıkıyoruz: varol - şükrü, ismail - ercan, sabahattin, yavuz - yılmaz, şeref, metin, fevzi, aydın
puppo: "beraberlik büyük netice olur"
italyan menecer, "bugünkü şartlarla en iyi onbiri kurduğumu zannediyorum" dedi
millî futbol takımımız yarın portekiz'le oynayacağı dünya kupası ilk eleme maçına «varol -şükrü, ismail - ercan, sabahattin, yavuz - yılmaz, şeref, metin, fevzi, aydın» tertibiyle çıkacaktır.
dünkü antrenman
menecer puppo sandro, kadronun dün yaptığı antrenmandan sonra açıkladığı onbir hakkında «bugünkü şartlar altında en iyi tertibi seçyiğime inanıyorum» demiştir.
milli takımımızın dün yaptığı antrenmana ziya, şeref ve şükrü katılmamışlardır. sandro puppo bu futbolcuları dinlendirmek maksadıyla çalıştırmadığını söylemiştir.
rakibimiz portekiz de dün hafif bir antrenman yapmıştır. sol ayağında şişlik olan torres hafif bir idmana tâbi tutulmuştur. yarın takımdaki yerini alacaktır.
ispanya ile yaptıkları milli maçta kampa girmeyen portekiz'in türkiye için kampa alınması çekindiklerini göstermektedir. meşhur coluna «bizim için zor bir maç ama eusebio‘ya çok güveniyoruz» diyor. şöhretli kaleci costa perreira ise sadece «şanslıyız» demekle yetinmiştir.
portekiz milli takımı antrenörü giorta hasta yattığı için dünkü çalışmaları izleyememiştir.
kirschraht'ın tavsiyeleri...
şöhretli alman antrenörü peter kirschraht antrenör cihat armana yazdığı bir mektupta takımımıza girgin ve cesur oynaması tavsiyesinde bulunmuştur. geçen yaz manisa antrenörlük kursunu idare eden alman hoca portekizlilerin sert futbol oynayan takımlardan korktuğunu, şuurlu müdafaalar karşısında tesirsiz kaldığını belirtmiştir.
romen ve çek müşahitler geliyor
dünya kupasındaki rakiplerimizden çekoslovakya ve romanyanın türkiye - portekiz maçı için görevlendirdikleri müşahitlerle, müsabakayı idare edecek olan ispanyol hakemi gardiezabal'ın bugün lizbon'a gelmeleri beklenmektedir. maçı 40-50 bin seyircinin takip edeceği tahmin olunmaktadır.
portekiz'in günlük spor gazetesi a bola, menecer sandro puppo ve antrenör cihat arman'a çeşitli sualler sormuştur.
sandro'ya sorulan sualler ve cevaplar şu şekildedir:
sual - nerde doğdunuz? cevap - çinde, şanghay'da okudum, babam müzisyendir.
sual - portekiz futbolu hakkında ne biliyorsunuz? cevap - 1963 de benfica'yı istanbulda gördüm.
sual - avrupa futbolu ilerledi mi, geriledi mi? cevap - bizi memleketlerde geriledi. meselâ neticeyi mühim sayan akdeniz memleketlerinde. yakın markaj da futbol oynamaya mâni oluyor.
sual - müdafaayı mı, yoksa hücumu mu tercih edeceksiniz? cevap - her ikisini de.
sual - pazar günü nasıl bir taktikle oynayacaksınız? cevap — pazartesi günü söylerim.
sual - grup şampiyonu olabilir misiniz? cevap - zannetmiyorum.
sual - niçin çok politik konuşuyorsunuz? cevap - hayır, politik değil. çünkü diğer takımlar daha kuvvetli.
sual - bu maç size bir şey kazandıracak mı? cevap - her maç birşey kazandırır.
sual - profesyonelliği nasıl anlıyorsunuz? cevap - cok şükür türkler tam profesyonel değil. amatörce kazanmak ruhuna sahip.
sual - avrupa futbolu içinde türkiye ve portekizin yeri nedir? cevap - türk futbolu henüz kritik bir noktadadır.
sual - portekiz halkı hakkında fikriniz nedir? cevap - oteldeyim, henüz kimse ile temas etmedim.
cihat arman’a sorulan sualler
ayni gazete muhabirleri antrenör cihat arman'a da şu sualleri sormuşlardır:
sual - kaç senedir antrenörsünüz? cevap - onüç.
sual - oyuncularınızın fizik durumu nasıl ? cevap - çok iyi.
sual - türk futbolu yükseliyor mu? cevap - eskiden fenerbahçe, galatasaray ve beşiktaş iyi oynardı. şimdi bütün takımlar iyi oynuyor.
sual - türk futbolunun karakteri nedir? cevap - daha ziyade enerjiye dayanır.
sual - yabancı hocalar türk futboluna birşey kazandırdı mı? cevap - yeni geldikleri için henüz randıman vermediler. mesela sandro puppo türkiyeye geleli iki ay oldu.
sual - türk seyircisi heyecanlı mıdır? cevap - duyduğumuza göre en az portekizliler kadar. hem bir fikir almak isterseniz benficalılara sorun.
sual - türk millî takımı maçı kazanabilir mi? cevap - bu suali niçin gülerek soruyorsunuz? favori sizsiniz biz de ümitliyiz.
sual - portekiz futbolcuları hakkında ne biliyorsunuz? cevap - benficalı oyuncuları gördüm. hepsi iyi, bilhassa coluna, eusebio, germanoyu iyi tanıyorum.
sual - takımınızı neden gençleştirdiğiniz? cevap - ileriyi düşünerek.
rakip takımda, üç zenci, sekiz beyaz var. alfanso, "kazanacağız" dedi
aurelio marcio lizbon'dan bildiriyor
tek seçici manuel de luz aifonso, portekiz milli takımım dün basına açıklamıştır.
iki mozambik'li, bir de angola'lı zenci futbolcunun yer aldığı portekiz takımı yarın 17.30'da nacional stadında türkiye karşısında şu onbir ile yer alacaktır: costa pereira (benfica) - festa (porto), gomez (sporting) -graça (vitoria), areanjo (porto), jose carloa (sporting) - augusto (benfica), eusebio (benfica), torres (benfica), coluna (benfica), simoes (benfica).
tek seçici alfonso milli takımın forvetine 5 benficalı yıldızı yerleştirirken tereddüde düşmediğini belirtmiş ve «bu kuvvetli hücum hattına şu anda başka bir oyuncuyu dahil edemezdim.» demiştir.
türklere karşı hazırladığı takımının galibiyetinden emin olduğunu tekrarlayan eski benfica’lı otorite kadronun en yaşlısının 35 yaşındaki kaleci costa pereira, en gencinin ise, 21 yaşındaki simoes olduğunu bildirmiştir.
portekiz milli takımının brezilya'lı antrenörü otto gloria ise şunları söylemiştir: «türk'leri uzaktan tanıyorum. onlar da brezilyalılar gibi sıcak kanlı ve kuvvetli bir millet’tir. dünya kupasındaki zorlu rakiplerimiz arasında bulunan türk milli takımının müdafaası ile uğraşacağımızı sanıyorum. portekiz takımı daha şanslıdır.»
1964-1965 sezonu. o yıllar milli takım, istanbul’da özel maçlar yapıyor. milli takım’ın beyoğluspor’a karşı oynadığı maçta buldozer fevzi 2 gol atar. sonraki bulgar levski maçında milli takım maçı 2-1 kazanır. golleri de metin oktay ve fevzi zemzem atar. o zamanlar milli takım’ın başındaki sandro puppo portekiz maçı öncesi “ben santraforumu buldum. metin pas atacak fevzi gol yapacak” der ve milli takım bu sloganla portekiz yollarına düşer. portekiz maçı 5-1 kaybedilir ve milli takım’ın tek golünü fevzi zemzem atar. ertesi gün yılların eskitemediği spor spikeri halit kıvanç zemzem için şunları söyler: “ izmir fevzi ile iftihar edebilir.”
brezilya'lı bir antrenörün mozambik'te keşfettiği ve ünlü bela guttmann'ın devleştirdiği siyahî futbolcu "istanbul, özcan, selim ve can'ı hiç unutmadım" dedi
kaç günden beri rüyalarımıza giren dünyanın en büyük futbolcularından eusebio ile karşı karşıya idik. portekiz milli takımının kamp yaptığı kartallar vâdisi mânâsına gelen vale de lobos'ta ince ince yağmur yağıyordu.
m. paşa’daki dev
eusebio ile konuşurken gözlerinde bir kaç sene öncesinin kıvırcık saçlı, mahzun tavırlı zencisi canlandı. benfica’nın, mithatpaşa’da fenerbahçe ile yaptığı ve 3-1 kazandığı özel maçta bir eusebio vardı sahada, bir de ondan ötesi.. korkunç bir hâkimiyeti. insanın içine ürperti veren şağ ve sol şutları, karşısındakine mide bulantısı veren çalımları... bütün bunların sahibi işte bu kuzguni futbolcu idi. üç sene öncesine nazaran tevazuunda ve sevimliliğinde hiçbir değişiklik yoktu. eusebio’nun. o günleri hatırlarken ceylân gözlerini iri iri açarak:
«- istanbul'u çok sevmiştim» diye başladı söze. «türkleri unutmama imkân var mı? bana gösterdikleri yakınlık, sevgi tezahüratı dünkü gibi aklımda.
lefter, selim, özcan
eusebio’nun tatlı tatlı anlattığı istanbul hâtıraları içinde sıcakkanlı türk seyircisi kadar, lefter, selim, kaleci özcan'ın da müstesna bir yeri vardı. lefter'in yunanistan’da, özcan’ın da avusturya'da oynadığını öğrendiği zaman aklına hemen can bartu geldi: «kendisiyle floransa turnuasında tanışmıştım» dedi. sonra anlattı: «fiorentina’ya karşı hayatımızın en zor oyunlarından birini çıkarıyorduk. dişli takımdı karşımızdaki. hele türk'ün attığı ikinci gol. az kaldı, sarışın isveçli (hamrin) bizi yıkacaktı o gün. fakat temditte her şey değişti. bizim torres ejderha kesilmişti. augusto ortalıyor, torres yapıştırıyor, simoes pas veriyor, torres gömüyordu. böylece maçı 7-3 kazandık. fakat can bartu da mükemmel bir futbolcu olduğunu göstermişti.»
eusebio, can'ın türk milli takımında yer almayışına şaşıyordu: «bazan idareciler böyle hatâlara düşerler» dedi ve çok enteresan bir hikâye anlattı.
tam altı sene önce
eusebio, fakir ailesi ile birlikle mozambik'te yaşarlarmış. 16 yaşındaki bu zencinin yaşamak ve bir lokma ekmek yemekten başka gayesi yokmuş. günün birinde, brezilya'nın 1950 dünya kupasında santrhaflığını yapan meşhur bauer gelinceye kadar bu hayatı devam etmiş. eusebio'nun futbolunu gören ve hayretler içersinde kalan bauer, «sana burada yazık oluyor. gel benimle, seni avrupa’ya tanıtayım» demiş. ve kolundan tutup italya'ya getirmiş. futbol endüstrisinin merkezi sayılan, yüzbinlerce, milyonlarca liranın döndüğü italya'da kulüpler eusebio'nun yüzüne bile bakmamışlar. milan yöneticileri, «hele saha kenarında biraz beklesin, sonra deneriz» demişler. beş gün bekletmişler, juventus'lu idareciler, «şimdi işimiz var, sonra gelin» diye geri yollamışlar. interliler, «afrika'dan da futbolcu çıkar mı?» demişler ve canı sıkılan bauer, «allah hepinizin cezasını versin» diyerek eusebio'yu portekiz’e götürmüş. benfica'nın o zamanki hârika antrenörü bela guttmann, «bugün git, yarın gel» dememiş. hemen antrenmana çıkartmış eusebio'yu ve bir de görmüş ki....
8 milyonluk teklif
eusebio, «işte böyle» diye tamamladı hikâyesini.
«ilk maçımda santos’a 6-3 yenilmiştik ama ben de üç gol atmıştım. bir zamanlar suratıma bakmayan italyan kulüpleri sonraları 800.000 dolar (8 milyon tl) teklif ettiler.»
- peki niçin gitmediniz?
«- benfica beni keşfetti, besledi, büyüttü. kısacası hayat verdi bana, örflerime göre bana iyilik edene hıyanet edemem. ben benficalıyım ve öyle kalacağım»
ismi eusebio da silva ferreira 22 yaşında, 1.73 boyunda 73 kilo ağırlığında. ayda 500.000 eskudos (16.000 tl) kazanıyor. 14 defa a milli takım formasını, bir defa avrupa, bir defa da dünya karması formalarım giyen futbolcu önce kendini tanıyor. bence asıl büyüklüğü de bu...
yoo, öyle gözünüzde büyütmeyin yolu. zaman zaman neşeli, zaman zaman sakin, fakat başından sonuna kadar rahat geçti yolculuğumuz. istanbul’dan -roma'daki gezinti dahil- tam 9.5 saatte lizbon’a varmıştık. yaprak kıpırdamamıştı havada ve herkes memnundu hayatından...
saat 20 de lizbon hava alanına indiğimizde meraklı gözler üzerimizde dolaşmaya başladı. bir kere, türk milli takımı geliyordu. bununla ilgilenenler oldu fazlasıyla. daha çok da uçağımızla ilgilendiler hava meydanındakileri dev jetlerin, boeinglerin arasında dört motorlu uçağımız küçükten başka bir şekilde bir zenginin özel uçağı gibi kalıyordu. öğrendik ki, lizbon hava alanına inen ilk türk uçağı bizimkiymiş... gurur duymamak kaabil mi?..
elâlem aya giderken...
* * *
lizbon'un gece manzarası fevkalâdeydi. ışıklar içinde, aydınlık, pırıl pırıl, geniş caddelerle dolu bir şehir. sabah daha iyi tanıdık şehri. temizdi. insanları temiz, güzel yüzlüydü.
kafileden lizbon'a ikinci defa gelen tek kişi metin'di. arkadaşlarına anlatacak çok şeyi vardı kaptanın. bir farkla ki, 1956 da geldiği zaman lizbon'un en iyi mevsimi olan bahar ortasındaymış. bu defa hava kapalı ve yağışlıydı; «benim tanıdığım lizbon, bu kadar sulu bir şehir değildi» dedi metin...
* * *
yine hava alanındaki karşılsnışa döneceğim. radyocular, gazeteciler vardı çok sayıda. bizim radyo spikeri halit kıvanç’ı tanıdılar tabii. halit dünyanın her tarafında arkadaşı olan gazetecidir. bakalım ismini bilen çıkacak mı? diye merakla beklerken, bir de baktım ki halit bir gazeteci ile senli, benli sarmaş dolaş olmuş. hatta portekiz lisanıyla konuşuyor ve oğlu ümid’in yaramazlıklarını anlatıyordu!
* * *
radyocu ve gazeteciler futbolcular arasında ingilizce bilen olup, olmadığım sordular. aydın atıldı: «ben varım» ağzına yaklaştırdılar mikrofonu. aydın ingilizce girdi demece; «ladies and gentelmen...»
ve fransızca bitirdi sözünü: «au revoir».
portekizli radyocu şaşkın şaşkın bakarken, şakacı şeref kulağıma eğildi; «aydın, iki lisanı da taksim belediye gazinosunda öğrendi..»
* * *
lizbonlu, sevimli gazeteciler, kafilemizdeki gazetecilerle ayak üstü sohbete dalmışlardı: içlerinden biri konuşuyordu: «en popüler oyuncularınız metin ve şeref, değil mi?» sonra ilâve etti: «şeref barcelonada, metin palermoda oynadılar...» diğerleri topluca itiraz ettiler, «varol olmalı takımın en meşhuru. real madrid maçındaki oyunu iberik yarımadasını sarsmıştı.»
varol isminin geçtiğini duyunca yaklaştı; «ne diyorlar, ne diyorlar?». kaya serinkanlılıkla cevap verdi: «benficada oynamak için kaç para ister?» diye soruyorlar!»
* * *
kafileden portekiz parası escudo ile ilk alış veriş eden futbolcu sanlı oldu. genç futbolcu bir kitapçıda paris match'ın 9 ocak sayısını arıyordu. buldu da. istanbul'dan roma ya gelirken yabancı bir yolcu sanlı'ya paris match'ta çıkmış gözlüklü, sakallı bir tablonun fotoğrafını göstermişti. fotoğraf tıpa tıp sanlı'ya benziyordu. sanlı da sakal bıraksa ve gözlük taksa, fransız ressamının tablosundaki adama benzeyecekti. bu fotoğraf yüzünden sanlının başı derde girdi, o da başka. simdi arkadaşları onu «profesör», «sakallı» gibi isimlerle çağırıyorlar.
italyan antrenör sandro puppo'nun idaresine bırakılan ve beynelmilel saha tecrübesi az gençlerden kurulun millî takımımızdan bu karşılaşmada galibiyet gibi bir netice beklenmemektedir. forveti benfica'nın dünya çapında 6 yıldızından, defansı ise büyük isimlerden kurulu portekiz karşısında millî takımımız daha çok fizik gücüyle dayanmaya çalışacak ve rakip sahada bir beraberlik ümidiyle kapanacaktır. millî takımımızın geçen yılın en başarılı ekibi seçilen rakibi karşısında elde edeceği bir beraberlik -ihtimal ne derece zayıf olursa olsun- menecer puppo'nun dediği gibi büyük bir netice olacaktır. kadro dün da çalışmıştır.
metin oynuyor
sakatlık geçiren, ayağının ağrıdığını ileri süren ve antrenmanlarda isteksiz görünen metin oktay idarecilere milli maçta oynamak istemediğini bildirmiştir. kampta endişe uyandıran olay hakkında idareciler metin'in iyi olduğunu, gerekirse enjeksiyon yapılarak oynayacağım açıklamışlardır. oktay dün idarecilere «takımıma 10 kişi bırakmak istemem. oynayacağım» demiştir.
kızgın adam: otto gloria
portekiz gazeteleri bugünkü maça büyük ilgi göstermektedirler. a bola ve mundo deportivo gibi günlük spor gazeteleri maça ait şayialar dolusu yazı, röportaj ve resimlerle çıkmaktadırlar.
a bola gazetesi dünkü sayısında hasta olduğu için takımının antrenmanlarını idare edemeyen brezilyalı antrenör otto gloria’dan «kızgın adam» diye bahsetmiştir. milliyet’e verdiği demeçte de ünlü antrenör şöyle konuşmuştur; «türkleri lizbon'dan sonra, istanbul'da da yenmek zorundayız. şampiyon olmak için bu lâzım.»
mundo deportivo ise türk takımının dayanıklı ve sağlam bir defansa sahip olduğunu ileri sürmektedir. aynı gazete, portekiz takımının seyircinin teşvikine muhtaç olduğunu açıklamaktan kanınmamıştır.
portekiz milli takım kaptanı sağaçık augusto da gazetelere türklerin çok sert oynadığı şeklinde demeçte bulunmuştur. benfica'lı yıldız, konuşmasında şu ilgi çekici noktaya dikkati çekmektedir: «eusebio'nun sakatlanmasından korkuyorum.»
gazetelerde çıkan haberlere göre, portekiz takımı penaltı kazanırsa eusebio atacak. dünya kupası statüsü gereğince oyunda değişme olmayacağından, kaleci sakatlanırsa yerini augusto alacaktır.
portekizin belâlı üç ortası eusebio, torre, coluna'ya karşı puppo sandro'nun taktiği: "saha markajı ve defansta iki polis - adam"
namık sevin'in taktik hakkındaki görüşü
menacer puppo sandro portekiz'e karşı çıkaracağı türk millî takımının kadrosunu, dizilişini ve oyun içinde yapılacak taktik değişiklikleri açıkladı.
bu açıklamaya göre oyunumuzun temeli «adam markajı» yerinr «saha markajı» olacak. niçin sdam markajı değil? ve nasıl saha markajı? bu noktayı tartışabilmek için önce takımın dizilişini ele alalım: sahada bir 4-2-4 dizilişi ile çıkacağız. varol’un önünde takım şöyle:
«ancak defans dörtlüsünün dağıtıcı ve delici vasıfları artık dünyaca kabul edilmiş olan (eusebio - torres - coluna) üçlüsü karşısında dağılıp kaybolmaması için mutlaka bir tedbir düşünmeliyiz...»
bunları söyleyen puppo, bahsettiği tedbiri de şöyle bulmuş: belâlı üçlünün üç inatçı ve sabırlı defans adamı ile karşılamak... böylece 4-2-4 ün orta saha adamlarından biri olan yavuz’la defansın ercan ve sabahattin’i geri defansın klasik görevini yapacaklar. iki çabuk ve canlı adamımız şükrü ve ismail ise defansın gerisinde yepyeni bir görevle bekleyecek: polis defans görevi.. nerede hâdise var, oraya yetişecekler... işte puppo’nun «saha markajı» bu çalışma ile sağlanacak.
bu takdirde şeref orta sahanın tek adamı olarak kalacak tabii... menecer «oyun kurucu orta saha adamı» fikrini de bu maç için terketmiş. hesaba göre türk milli takımının saldırıcı uçları olan metin ve fevzi'ye saha ortasında hazırlanması düşünülen toplarla değil, açıkların uzattığı toplarla şans aranacak.
5-1 biten ümitler milliler maçında denenmiş olan açıkların geriden top alışı da puppo’nun bel bağladığı şeylerden biri. böylece evdeki hesaplar çarşıya uyarsa çok şeyler halledeceğiz lizbon’da allah yardımcımız olsun...