geçen mevsim dört defa karşılaşan ve bunlardan ikisi fenerbahçenin, ikisi de beraberlikle biten iki dev rakibin bugünkü maçı tecrübe ile gençliğin mücadelesi olacaktır.
sarı — lâcivertliler, kuvvetli rakiplerini mağlûp etmek ve spor yazarları kupasını almak için oynarken, siyah - beyazlılar da şampiyon takımı yenmek ve geçen sene averajla kaybettikleri spor yazarları kupasındaki ilk maçlarından galibiyetle ayrılmak için çalışacaklardır.
hızlı temposa, çok heyecanlı geçen maçta dağınık ve tesirsiz görünen fenerbahçe karşısında
beşiktaş, oynadı ve kazandı: 1-0
tek golü sanlı attı. sahanın yıldızları yusuf ve birol'du
halit kıvanç
anlı şanlı beşiktaş'lı sanlı, topu bir ayağı ile indirip öteki ayağı ile ağlara yuvarlayıverince... galibiyet, hak edenin olmuştu.
tam 69. dakikaydı bu: meşin yuvarlağı klâsına yakışır güzellikte kullanamadığı günlerden birinde olan ali ihsan, yusuf'a lüzumsuz bir favl yaptı. lüzumlusu olmazdı ya favlün. olsa, ceza koymazlardı karşılığında... ama bu, her şeye rağmen lüzumsuz favlü, suat pek isabetli bir vuruşla ceza sahası uzaklarından kale yakınlarına düşürdü. işte genç sanlı orada bitivermiş ve sağ ayağiyle düzelttiği topu, sol ayağiyle filelere göndermişti. maçın tek golü, beşiktaş’ın galibiyet sayısı, sonucun ilânı... hepsi sanlı'nın vuruşunda gizliydi.
o âna kadar neler mi olmamıştı? sayı tabelâsına göre, pek bir şey olmuş sayılmazdı. f. bahçe oyuna hızlı girmiş, sağlı sollu rakip müdafaayı tehdit etmiş, sonra oyunu denkleştiren beşiktaş. suat’ın 18. dakikadaki nefis frikik atışıyla ilk büyük tehlikeyi de yaratmıştı. fakat ali, aynı güzellikteki kurtarışıyla gole imkân vermiyor, topu kornere çeliyordu. bir dakika geçmeden, bu defa ahmet, uzaktan bir füze yolluyordu...
fenerbahçe'de endişeli hareketler başlamıştı. beşiktaş, eski günlerin «kara kartallar» ını hatırlatır akınlar tazeliyordu. ama çabuk toparlandı sarı - lâcivertli onbir ve mukabil hücumları sıklaştırdı. takımın en iyisi birol'un nefis futbol gösterisiyle aktardığı toplar, necmi’yi devamlı kurtarış yapmak zorunda bırakıyordu şimdi... soldan aydın'ın, sağdan ergun'un korner atışlarında hayli ümitlenmişti f. bahçe'li taraftarlar. fakat tesirsizdi hepsi.
ve sonra? gene beşiktaş'ın inişleri... 38. dakikada yusuf’un ceza sahası üzerinde kaptığı topla gönderdiği «bomba», direkleri yalamasa, ağları havalandırırdı muhakkak... ya aydın’ın ortasında nedim'in kafa şütü... hepsi hepsi netice vermedi... «0-0»lık durum bozulmadan soyunma odasına gidiyordu taraflar...
sonuca doğru
ikinci yarıda ergunla nedim'i çıkaran fenerbahçe «ogün - ziya, şenol - birol - aydın» lı forvetle oynuyordu. ilk anların hızı, bu değişikliği yerinde gibi gösteriyordu. devrenin daha 9. dakikasında aydın'ın kornerini şenol sert kafa ile kaleye havale ediyor, ancak önce necmi, sonra da yan direk, topu ağlara gitmekten önlüyordu.
ve maçın tam 57. dakikasında muazzam bir uğultu kaplamıştı stadı. büyük maçın sonucunu belli eden gol mü girmişti? hayır, küçücük mustafa girmişti oyuna... yılların fenerbahçe sagaçığı «mikro» simdi fenerbahçe'ye gol atmağa çalışan beşiktaş sağaçığı idi.
beşiktaş bu yarıda daha da iyi oynuyordu. fenerbahçe ise her geçen an dağılmakta devam ediyordu. ve eğer soldan ahmet’in düzgün çektiği kornerde güven’in mükemmel kafa vuruşu, topu direği sıyırtarak dışarı çıkarmasa, beşiktaş hak ettiği galibiyete daha da erken kavuşacaktı. fenerbahçeliler tehlikeyi anlamış, ama bu tehlikeyi savuşturacak havaya bürünememişlerdi hâlâ. birol’un sağdan enfes ortasında necmi fevkalâde yumruk çıkışıyla topu kornere çelmeyi başarmıştı. bir saman alevi daha sönmüştü hâsılı... beşiktaş gene akındaydı. «baba» hakkı'nın yerinde, «8» numaranın adamı yusuf, kırk yılın futbolcusu ustalığıyla, bir klâs belirten hareketleriyle fenerbahçe yarı sahasını dağıtanların başında geliyordu. sonra da sanlı... evet, «anlı şanlı beşiktaş'lı sanlı» cıva gibi dolaşıp gol arıyordu, gol... aradığını da bulacaktı 69. dakikada...
golle birlikte fenerbahçe’de bir parlayış daha... bir dakikada iki gol tehlikesi... sağlı sollu ortalar... o da eridi beşiktaş defansında... beraberlik ümidi peşinde koşan sarı - lâcivertliler, topu birden kaleleri yakınında görünce bu ümidi bırakıp topun peşinde koşmağa başladılar. işte yusuf sağa daldı, kaleye yöneldi, son müdahale: korner... bu defa nefis bir korner atışı yusuf’tan. yan direkten dönüyor top..
fenerbahçe, ziya’nın yerine hüseyin'i alarak «taze kuvvet» denemesine girişti. ama vakit yetecek miydi? çünkü artık saatlere sık bakıl dığı anlara gelmiştik. dakikalar tükenmiş, saniyeler de.. ve tiz bir düdük, beşiktaşın 1-0 galibiyetini ilân ediyordu. evet, maçı, daha iyi oynayan kazanmıştı.
favori fenerbahçe, beşiktaş karşısında tel tel çözülerek dağıldı ve sahadan 1-0 mağlûp ayrıldı.
beşiktaş bu neticeyi, hattâ, daha farklısını dün geceki oyunu ile haketmişti. böylesine mahkûm oynayan ve böylesine uzanıp sere serpe yatıveren bir rakip karşısında hırslı siyah - beyazlı takımın galibiyete ulaşması zor olmadı. maçı görenler, bu hakkı beşiktaş'a teslim ederken, fenerbahçenin hele ikinci yarıda acz içinde kalışını, muhtelif yönlerden mânâlandırdılar. ingiliz antrenör oscar hold, daha önce milliyet'e verdiği beyanatta «üç büyük takım arasında kuvvet ve teknik bakımından bir fark yok. maça çıktıkları gün hangi takım daha zinde ise müsabakayı o kazanıyor» demişti. gerçekten de böyle oldu ve daha zinde beşiktaş, fenerbahçenin sahada tozunu atıverdi.
halbuki favori idi fenerbahçe, iddialara göre farklı kazanacaktı maçı. cin gibi oyuncuları, atlet kadar süratli futbolcuları, hassas terazi ile ölçülebilecek kadar ince pas veren adanılan ve takımı sürükleyip götürebilecek «virtüöz» elemanları vardı. bu varlıkta, bir anda yok oluverdi koca sarı - lâcivertli takım. ziya, fenerbahçenin «topu var, kal'ası varsa. beşiktaşın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardı..»
suat'lar, sanlılar, yusuf'lar, muhittin'ler, necmi'ler bir anda devleşiverdiler sahada... ve bu çığ gibi büyüyüşün karşısında «küçük şeytanlar» bir sabun köpüğü gibi eriyip gidiverdiler. fenerbahçe, tedbirsiz bir âşık gibi yine hasır şapka ile yağmura tutulmuş ve hele hele ikinci yarıda sanlı'nın attığı golden sonra sığınarak bir saçak altı aramıştı..
kim ne derse desin, büyük lâflar bir yana f. bahçe kollektif bir futboldan uzak bir manzara arzediyordu. beklerin aksaması haf hattında a. ihsan'ın illâ kendine «büyük futbolcu» dedirtmek için işin kolayına değil, zoruna gitmesi, hücum hattında adı büyüğe çıkmış futbolcuların, meselâ aydın, meselâ şenol, meselâ ergun’un oyuna küsercesine bir köşeve çekilmeleri koca takımı bağlayan zincirin halkalarını koparıyordu. birol'un gayreti, şerefin saldırışı ve zaman zaman ogün'ün bir saman alevi gibi parlayışı neticeye, topluca gitmeyi kafasına koymuş olan beşiktaş'ı alt etmeğe kâfi gelmedi.
ismi ikinci sınıfta gösterilen yavuz, fehmi’den mütessekkil bek hattının çalışışı, kezâ ortahaf muhittin'in iki devrede değişen santrforları bir gölge gibi kovalayışı, yusuf'un sahanın her yerinde ayak izlerini bırakacak kadar oradan oraya koşuşu, sanlı'nın ince haraketleri ve fırsatçılığı mevsim başında bizleri beşiktaşta bir şeylerin var olduğunu anlatmağa yetti.
oscar hold haklı çıktı. zinde olan takım, galip geldi. hazırlık maçlarında kendilerini galibiyete alıştıran fenerbahçeli taraftarlar, ise ummdaıkları bu mağlûbiyet yüzünden göz yaşları içerisinde kendi tabutlarını tâkip edermiş gibi mithatpaşa'yı terkettiler.
beşiktaş - fenerbahçe maçı bitmiş, her iki takım futbolcuları da polis çemberi altındaki çıkış tüneline doğru yürüyordu...
en önde giden fenerbahçeli birol'a doğru bu anda bir şişe yönelecek ve genç futbolcu kendisini bir adım geri çekmese belki de şişe başında patlayacaktı. birden arkadan gelen beşiktaş antrenörü spajiç, bir evlât gibi birol’a sarıldı ve ellerini kaldırarak tribündekilere şöyle bir baktı. şimdi şişe, atan eller bu hareketi alkışlıyor ve eski beşiktaşlı birol ile hocası spajiç galatasaray'a kaybedilen 1-0 final maçının üzerinden 2 yıl geçtikten sonra ilk defa yanyana geliyorlardı.
beşiktaş antrenörü spajiç «her iki takım da aynı derecede futbol oynuyor. henüz olgun tarafı yok. maçın neticesi beraberlikti, şanslı olan kazandı.» diyor, siyah - beyazlılara galibiyeti temin eden sanlı ise golünü şöyle anlatıyordu: «topu sağ ayağımla stop ettim ve sol ayağımla kaleye plâseledim. baktım ali'nin altından top ağlara gidiyor.»
eski takımına karşı oynayan mikro mustafa ise, «oyuna girene kadar son derece heyecanlı idim. top ayağıma değdiği an beşiktaşlı olduğumu anladım.» diyordu.
soyunma odasına giderken omuzuna şişe isabet eden fenerbahçe umumi kaptanı halit deringör «beşiktaş bizden iyi oynadı. galibiyet onların hakkı idi. biz ikinci devrede bazı fırsatları kullananamadık. şimdi lig ve dws maçlarına hazırlanacağız.» şeklinde maç hakkındaki intibalarını naklederken antrenör hold konuşmadı.
fenerbahçe profesyonel futbol takımı, tsyd kupası maçında ali filibeli, özcan köksoy, şükrü birant, şeref has, yıldırım iper, ali ihsan okçuoğlu, ogün altıparmak, ergun öztuna (ziya şengül dk.46) hüseyin yazıcı, nedim doğan (şenol birol dk.46) birol pekel ve aydın yelken’den oluşan kadrosuyla mithatpaşa stadı’da beşiktaş’a 1-0 mağlup olurken, beşiktaş’ın golünü sanlı sarıalioğlu (dk.69) attı. fenerbahçe profesyonel futbol takımı, ilk defa düzenlenen tsyd turnuvası’nda 3.oldu.