sarı-kırmızılı takımda dört yeni transfer yer alıyor; metin ve candemir yok. sarı-lâcivertliler şenol ve ziya'yı maçın 2. devresinde oynatacak
türkiye spor yazarları derneği kupası'nın ilk maçı, bu akşam saat 20.30 da mithatpaşa stadında f. bahçe ile g. saray arasında oynanacaktır.
lig ve kupa şampiyonlarını çarpıştıracak bu maç, ayni zamanda geçen mevsim sonunda fenerbahçenin galatasarayı 3-1 yendiği karşılaşmanın revanşı hüviyetini de taşımaktadır.
iki ezeli rakip de netice üzerinde iddialı bulunmaktadır. galatasaraylılar, hazırlık maçlarındaki kötü oyunların bu müsabaka için bir ölçü olarak alınamayacağını öne sürmektedir.
başantrenör cqşkun özarı: «galatasaray hakiki oyununu ezeli rakibi karşısında göstermeğe azimlidir. metin'in yokluğuna rağmen de maçtan ümitliyim» şeklinde konuşmaktadır. g. saray takımında yeni transfer edilen naci necdet, ismet ve turan oynaya-caktır. cezalı candemir ise bu maçta yer almayacaktır.
fenerbahçeliler ise «favori» görünmekten memnun değildirler. ezeli rakiplerin mücadelesinin tahmine sığmadığı gerçeğini kabul eden sarı - lâcivertliler de maçın çok çetin geçeceği hükmünde birleşmektedir. bu arada umumi kaptan halit deringör, «galatasarayın spor-toto maçlarında uğradığı çöküntünün hıncını bizden almak isteyeceği şüphesizdir. ezeli rekabet peşin favoriye imkân vermez. ancak futbolcularımıza ve antrenörümüzün avrupai çalıştırma şekline güveniyoruz.» demektedir. f. bahçe ilk tertibinde şenol ve ziyaya yer vermeyecektir.
galatasaray külübünün eski teknik direktörü gündüz kılıç, bu gece oynanacak fenerbahçe - galatasaray maçını seyretmeyeceğini bildirmiştir.
«galatasaray'ı tribünden seyretmeye kendimi bir türlü alıştıramadım» diyen kılıç, sözlerine şunları ilâve etmiştir: «zamanla belki ben de başkaları gibi çok sevdiğim sarı - kırmızılı renkleri tribünden seyredebilceğim. sevgi ve bağlılık ne olursa olsun, insanın hayatında zaman aşınımının büyük rolü bulunduğuna inananlardanım. bana pek çok kimse şu günlerde soruyor: (galatasaray takımı kötüye gidiyor, oynadığı iki toto maçında tam beş gol yedi, bu çöküntünün sebebi ne? hele bu arada fenerbahçe gibi korkulu bir rakibin karşısına çıkmak doğru mu? sarı - lâciverttiler, sizin de antrenmanını seyrettiriniz, yazdığınız gibi gayet dinamik ve civa gibi futbolculardan kurulu bir ekip ya farklı bir mağlûbiyet olursa? allah esirgesin ya da bir hezimet?...) benim bu soruya verecek cevabım şu: gerek fenerbahçe’nin ve gerekse de galatasarayın bugüne kadar yaptıkları maçı seyretmedim, ancak bazı dostlar ve gazetelerde çıkan yazılar, galatasarayın iyi durumda olmadığını bildirmektedir. müştereken varılan bu hüküm ve fenerbahçenin favori ilân edilişi bence galatasarayın maçı kazanması için en büyük faktördür.»
bugün ilk defa fenerbahçeye karşı galatasaray forması ile oynayacak naci erdem: «sarı - lâcivertli taraflarlar, tribünlerden bana naciye naciye... cilveli naciye diyerek bağırdıkları takdirde, benim futbol hayatımı yıkarlar» demiştir.
fenerbahçenin 12 yıllık futbolcusu 6 yıllık takım kaptanı naci, sarı - lâcivertli taraftarlardan yüzlerce mektup aldığını, bunlardan bir kısmının tebrik ve başarı mesajları olduğunu, ancak bu arada da bâzılarının «naciye naciye..» sesleri ile kendisini kızdıracaklarını bildirdiğini söylemiştir.
naci erdem, aldığı mektuplar ve bugünkü maçı ile ilgili olarak fenerbahçeli taraftarlara şu mesajı göndermiştir: «fenerbahçeli kardeşlerim...
tam 12 yıl sizlerle birarada sevindim, mutlu günlerin tadını tattım. birlikte ağladığımız günler de çoktu. işte ben kaptanınız naci olarak böyle günlerimizin temsilcisi oldum. bu mesajı gönderirken dahi, gözlerimi eski günlere çevirmiş ve aranızda yaşıyor gibiyim. şu kadarını söyleyeyim ki, ben aranızdan isteyerek ayrılmadım. bugün profesyonel futbolun bir cilvesi olarak galatasaravda yer almış bulunuyorum. tek düşüncem, galatasaraya hizmet etmek ve sarı - kırmızı formayı terletmek ve onun zaferini temine çalışmak. sizden ricam, kaptanınızın futbol hayatını kapamak istemiyorsanız, bana yardımcı olun.. allaha, galatasaray ve fenerbahçeyi dünya çapında birer takım haline getirmesi için dua ediyorum.
merhaba galatasaraylılar ve allahaısmarladık fenerbahçeliler.»
feriköy maçından sonra kampa uğramayan millî futbolcuya 750 lira para cezası verildi
metin oktay, galatasaray'ın pazar akşamı feriköy’le yaptığı maçtan sonra ortadan kaybolmuştur. cumartesi gecesi, antrenör naci özkaya ile konuşan ve, «param verilmedi, feriköy'e karşı oynamayacağım» diyen milli futbolcu, başantrenör coşkun özarı ve antrenör naci özkaya tarafından ikna edilmiş ve oynatılması temin edilmiştir.
ancak, feriköy maçını müteakip, fenerbahçe ile yapılacak karşılaşma için kampa girilmesinde israr eden metin, beşiktaş maçından sonra «l» tribünü önünde galatasaraylı futbolcuların toplanması için verilen karara uymamış ve ortadan kaybolmuştur.
bu sebeple oktay, fenerbahçe ile bu gece yapılacak karşılaşmada da yer almıyacaktır.
teknik heyet ilk olarak metin'e 750 lira para cezası vermiştir.
antrenör naci özkaya «metin gibi bir adamın, hem de fenerbahçe maçı arifesinde galatasarayı bırakması sporculukla kabili telif bir hareket değildir.» demiştir.
özkaya, mettn'in bu şekilde hareket etmesinin kendilerini çok üzdüğünü de sözlerine ilâve etmiştir.
galatasaray kulübü başkanı ulvi yenal ise, «dahili nizamname ne ise o tatbik edilecektir.» şeklinde konuşmuştur.
ilk "devler mücadelesi"nde bahri'nin 29. dakikadaki golüne şeref maçın bitimine 2 dakika kala cevap verince
şampiyonlar yenişemedi: 1-1
ilk yarıyı galip bitiren sarı-kırmızılılar, maçın ikinci devresinde tamamen müdafaaya çekildi
kahraman bapçum
maçlar maçları, yıllar yılları kovalamış bugüne dek dostça karşılaşmalar yapmışlar, sinirlerine hâkim olamayıp sahada dövüştükleri günler olmuş... ama bir tarafın seyircisinin, diğer tarafın futbolcusuna hem de maç öncesinin gerginliği içinde «ya... ya... ya... şa... şa... şa...» diye bağırdığı olmuş mu? dün geceki maça başlarken fenerbahçeli sevirciler biraz sönük de olsa galatasaraylı naci’ye böyle bağırdı...
maçlar maçları, yıllar yılları kovalamış... ve bu maçta fenerbahçenin genç adamı şükrü'nün yaptığı hatâya benzer nicelerini, nice körpe fenerbahçe!iler işlemiş. kimisi böyle bir hatâ ile takımdan ve şöhret merdiveninden silinip gitmiş. kimi de böyle hatâlara rağmen klâsını kabul ettirerek takımda eskimiş, büyümüş, şöhret olmuş... şükrü'nün olacağı gibi.
yıllar yılları kovalamış da nice maçlarda taraflardan biri böyle son dakikalarda yenilikten bera berliğe ya da beraberlikten zafere ulaşmış.
başı bilinen, sonu -inşallah-gelmeyecek olan böyle bir masaldır bu rekabet ki, sürer durur. sürer durur da bıktırmaz.
bu maç da birçok eskiler gibi hızlı başladı. ilk on dakikanın telâş kokan sürati içinde en fazla ogün gözüküyordu. ama ilk gol pozisyonu galatasaraylı turan'ın eline geçdi. 9'uncu dakikada ortalarda beklerken ileri uzatılmış bir topun arkasından uzun fulelerle fırladı. fenebahçe defansı -belki de-ofsayt zannederej duraklamıştı. süzüldü. ceza sahası içine girdi. fakar, üzerine gelen ali'nin boşluğunu bulmak becerikliliğini gösteremedi. ali kapanarak aldı topu.
iki dakika sonra da özcan'ın gerilerden aşırıp şandellediği top sekerek şenol'un ayağının dibine düşüyor ve şenol garip bir tutuklukla son atağı yapamıyordu.
dakikalar ilerledikçe oyun sahaya oturuyor, fakat bir taraf inisiyatifi kendi eline alamıyordu. herşey bekleyiş halinde devam ediyordu. ve bu, belki de uzun süre devam edecekti. ama bir küçük sürrpriz oyunu değiştiriverdi: fenerbahçe kalesinin önünde, kale sahası içinde bir ofsayt atışına hazırlanan cok iyi futbolcu, mükemmel bek şükrü pis bir vuruş yaptı. ayağını yere mi vurmuştu? birkaç metre ileride pusuda yatan bahri kaptı topu. toplanıp üstüne gelen şükrü'den söktü ve ali’nin soluna plâse etti. galatasaraylılar sevinç içinde kaleden topu çıkartıyorlar. fenerbahçeliler de yerde ağlayan yeni genç arkadaşlarını teselli ediyortardı.
sonra yüklenecekti fenerbahçe. ama ne çare ki, sağda ergun, solda şenol oyunu ortaya sıkıştırmak için ne lâzımsa yapıyorlar, dalıcı ve yırtıcı ogün de sıkışık oyunda fonksiyonunu yapamıyordu. ancak açıkların hoşlanmadıkları köşe boşluklarına deplase oldukça tehlike oluyordu.
ikinci devrenin nedim ve aydın'la takviyeli fenerbahçe forveti ilk devredekinden daha müessirdi. sarı - kırmızılılar şimdi alabildiğine kapalı bir defans kuruluşu içinde idiler. fenerbahçe için ümit ışıkları parlamağa başlamıştı. 27'nci dakikada ezici bir fenerbahçe baskısı içinde sıkışık bir yerden birol'un patlattığı şüt üst direğe vurup geri geliyor, bir dakika sonra şükrü’nün ortaya aktardığı bir topu iyi kullanan şerefin nefis bir volesini bülent çok güzel yükselerek kornere çıkarıyordu.
yıllar yılları kovalamış... ve nice defalar böyle hâkim oynayan bir taraf, rakibin attığı bir tesadüf golü ile yenik düşmüştü. fenerbahçe de bu maçı böyle veriyordu...
ama vermedi. maçın bitmesine bir buçuk dakika kala sağdan taç atışı ile aktarılmış bir topu nedim kafa ile kale ağzına düşürüyor ve bülent ister istemez nedim'in üzerine gelmişken topu kaybediyordu. kale ağzında şeref yatarak vurduğu kafa ile topu ağlara gönderiyordu.
maçlar maçları, yıllar yılları kovalayacak yeniden, kimbilir ne güne dek...
f. bahçe odası kapalı kutu, g. saray'lılar hakemden şikâyetçi idi
necati karakaya
maç sonrası fenerbahçeliler dışarıdan gelenlere kapıları kapatmışlardı. bu antrenör oscar hold'un emri idi. kapıda bekleyen iki polis memuru içeriye kimseyi almıyordu...
ancak, galatasaraylılarla koridorda yapılan münakaşa sırasında kaptan şeref şöyle konuşmuştu: «galatasaray ile mi oynuyoruz? yoksa onbir ateşle mi? 11 futbolcu kalenin içine dolmuş, dan dun vuruyor.»
sarı - lâcivertliler, kapalı odalarında 90 dakikanın kritiğini yapmışlardı. soyunma odasının kapısından ilk çıkanlar arasında bulunan şükrü «gol ile biteceğini bilseydim, o topa öyle vurur muydum?» diyordu.
galatasarayllıar soyunma odasına çok sinirli dönmüşlerdi. başantrenör coşkun özarı hakemden şikâyet ediyordu: «böyle bir hakeme nasıl f.i.f.a. kokardı vermişler? onu düşünüyorum. fenerbahçe'nin attığı gol bâriz ofsayt idi.»
bahri altıntabak ise bir kenarda attığı golü anlatıyordu: «bugün evlendim. en mesut günüm, içimde bir his, gol atacağımı söylüyordu. son derecede mesudum. şükrünün atışını yakaladım. onu çalımladım ve kaleci ali’nin solundan topu filelere gönderdim.»
hakkını almadığı için oynamadığını söyleyen millî futbolcu "105.000 lirayı versinler; sahaya çıkayım" dedi
nezih alkış
sessiz, sessiz yemeğini yiyordu. gözlerindeki o eski, muhteşem pırıltı yerini hüzün almıştı. bir sesle anlattı: «- evet, hakkım olan parayı alıncaya kadar galatasaray'da oynamamak kararındayım. bütün sporseverlerin bilmesini istiyorum. bu kararda çok sevdiğim ve inandığım gündüz ağabeyin hiç bir dahli olmamıştır.»
galatasaray camiasında önceki gün bomba gibi patlayan haber, sarı - kırmızı'lıların yüreğini yakmıştı: «metin ortada yok. hem de fenerbahçe maçından evvel takımı bıraktı, gitti.»
sarı - kırmızılı formada sembol haline yükselen delikanlı, gündüz kılıç’ın oynamaması için kendisini kışkırttığı yolunda çıkan dedikoduları üzüntüyle karşılıyordu.
«- gündüz ağabey, beni 18 yaşında buldu, keşfetti. bugünkü yetişme tarzımı, mevkiimi, her şeyimi ona borçluyum. kendisine sonsuz hürmetim ve sevgim vardır. en güç zamanımda bana yardım elini uzattığı için kendisine medyunum. fakat, tekrar edeyim, bu kararı almamda hiç bir rolü olmadı.»
- ihtilâf olayı nasıl patlak verdi?
«- ben, herşeyden önce galatasaraylıyım. renklerime âşığım. fakat kulüpte çok defa istismar edilmek durumuna düşürüldüm. iki sene öncesine ait olan 105 bin liralık alacağımı bugüne kadar tahsil edemedim. her yerde kredisi olan ii. başkan rüchan adlığ'ın da verilen bonoyu imza etmemesi beni güç durumda bıraktı. ferilçy maçından evvel de sahaya çıkmamak kararındaydım. fakat naci ağabey'in ısrarı ve ricasını kıramadım. (belki varıp hallederler) ümidiyle soyunma odasına yollandım. ama, görülüvor ki, bugün - yarın diye çocuk gibi atlatılıyorum. cumartesi günü moralman çok kötü durumdaydım. öyle olduğu halde, çıktım oynadım. fakat, bana verilen şeref sözünün yerine getirilmesi lâzım. 105 bin lira ödenmediği takdirde kararımdan vazgeçmiyeceğim.»
metin oktay'ın gözleri kor kor olmuş, bâzı hâtıralarını dile getirmeğe başlamıştı: «izmirspor kulübü idarecisi nazır sipahi beni transfer etmek üzere istanbul'a geldiği zaman, rüçhan adlığ (bir kaç gömlek almak için bu ne zahmet) diye espri yapmıştı. ben, rüçhan adlığ gibi galatasaray’dan mânevi bakımdan pek çok şey kazanmış, hiç bir şey vermemiş kimse değilim. belki ayıp olacak söylemesi ama, bâzı idarecilerin şu hakikati de öğrenmeleri gerekir. ayın 19'u olduğu halde kulüpten maaş vermemeleri karşısında çok müşkül vaziyette kalan birkaç arkadaşıma, bölgeye transfer bedelim olarak yatırılan 28.000 liradan yardım yaptım. evet, bunu söylemek çok ayıptır. ama herkes bilmelidir ki, 105.000 lira alacağı olan ve kalbi galatasaray için çarpan metin oktay budur işte!..»
sarı — kırmızılı takım dün geceki maça kadar çeşitli yönlerden esen rüzgârlar dolayısiyle âdeta galatasaray denizinde boğulma tehlikesi arzeden bir durumda idi. üstelik metin’i, candemir’i, mustafa’sı da yoktu. geminin fenerbahçe kayasına nasıl çarpıp battığını görmek için bütün gözler dört açılmıştı. fakat galatasaray karşısında fenerbahçeyi görünce tamamen değişmiş ve âdeta sarı - lâciverrtli kayayı kendi dümen suyuna uydurmuş, hattâ ilk devrenin 30 uncu dakikasında tek bombasını da atmıştır.
fenerbahçe kalesine çevirdiği manevrada vakıa pek fevkalâdelik yoktu. galatasarayın yenilmemek için kurduğu taktikte baş rolü oynayan kaptan kadri idi. adam adama markajı mükemmel başaran ekseri anlarda takım halinde müdafaaya geçen sarı - kırmızılıların bir de yedek, yani ikinci kaptanları naci vardı.
bir gol tehlikesi geçirirken kendini kurtarmak sebebiyle çâreler aramak elbet de hakları idi. ve nitekim de muvaffak oldukları için boğulmaktan kurtulup hiç olmazsa suyun üstünde kaldılar.
galatasarayda çalışmayan mücadele etmeyen, kazanmak azmi ile oynamayan eleman yoktu, denilebilir. bunun yanında fenerbahçe de çok gayretli oynadı, fakat hâlâ şahsi oyun, hâlâ zamanında ayaktan top çıkarmama bu gayretin semeresini çok geçlere bıraktı ve şerefin son anlardaki golü ile beraberlik doğabildi.
dün gece galatasaray maçını oynayan fenerbahçe takımı hakkında müsabakanın iki devresine göre iki ayrı hüküm vermek lâzım.
ilk devrede sarı - lâcivertli takım, rakibinin ne yaptığını farkedemediği için sahada fiilen on kişi oynadı.
galatasaray ismet'i, fenerbahçe'nin 8 numarası üzerine çekmiş, ismet'ten boşalan yeri tarık'la doldurmuş ve solaçık mevkiini boş bırakarak, rakibinin sağbekini çürütmüştü.
fenerbahçeliler bunu takip edemedklerl için bütün ilk devreyi daima bir fazla adamlı bir müdafaa ile mücadele zorunda kalarak oynadılar. naci, galatasaray'ın geri tarafında boş adam olarak bir emniyet süpabı vazifesi görürken. fenerbahçe'nin sağbeki oyuna tamam en yabancı, gâyesiz dolaşıp duruyordu. bu oyuncunun veya tarık'ın bu oyuncuya bırakılarak şerefin hücumlara katılması, galatasaray'ın çok yerindeki taktiğini neticesiz bırakıp ve fenerbahçe'ye aradığı golü belki kazandırabilirdi.
maçın ikinci devresi, fenerbahçe takımı adına gene başarılı değildi. galatasaray'ın «ilk devrede kazandığı golün üzerine yatmak» düşüncesinin saru - kırmızılı kale önünde meydana getirdiği müdadaa kesafetini dağıtmak yolunda futbol tekniği itibariyle kıymet ifâde eden hiç bir şey yapmadılar. yalnız çekiştiler, uğraştılar ve tıpkı rakipleri gibi rastgele bir gol kazanarak beraberliği kurtardılar.
insanın, sinir, et, kemik ve histen müteşekkil olduğunu unutanlar son günlerde, şu suali sorar oldular: «naci oynar mı, oynamaz mı?»
ayrı kutupların bu suale verdiği cevap, yine kutup teşkil edecek kadar birbirine zıd düşüyordu. fenerbahçeliler «oynayamaz», galatasaraylılar «oynar» diyorlardı. tarafsız sporseverlerin de fikri, naci'nin uzun müddet değil, ama birkaç yıl daha pekâlâ galatasarayda santrhaf mevkiini işgâl edebileceği merkezinde idi.
düşünün bir kere, ne garip değil mi? siz meydan baklası gibi ortada duracaksınız, sizin hakkınızda fikir yürütecekler. yapıcı ve yıkıcı fikirlerin, o et, kemik ve histen müteşekkil olan bir insan üzerindeki tesiri, sıcak sudan, buzlu suya dalmak kadar değişik olmaz mıydı?!
naci ise, büyük bir nefis itimadı içersinde «ben oynarım» diyordu. işte bu zihinlere takılan suallere bir cevap bulabilmek için o’nun son üç maçını seyrettim. istanbulspor ve feriköy maçlarında başarısızdı. bunun en büyük sebebi, teknik değil, fizik noksanlığı idi. başabaş mücadelelerde daima ağır kalıyordu. bu açıklığı kapatabilecek, galatasarayın seyyâl, hareketli iki beki yoktu.
evet, iki maçta galatasaray beş gol yemiş ve bu beş golü de rakip takımların santrforları atmıştı. işte bu noksanı gördü ve fenerbahçenin üstünlüğünü kabul eden galatasaray yöneticileri, ismet'i geriye çekerek kademeli bir müdafaa kurdular. naci rahatladı ve eski takımına karşı pekâlâ da iyi oynadı. f. bahçenin dün geceki santrhafları, hiç bir zaman naciden daha üstün gözükmediler.
naci'yi dün gece adım adım takip ettim. evvelâ heyecanlı idi. sonra duruldu, temkinli oynadı. eski takım arkadaşlarının -biraz da nezaketle- yıpratıcı olmayan akınlarını kesmekte güçlük çekmedi. maçın sonlarına doğru ise, yorulduğu göze çarptı. atılan beraberlik golünde, topu lüzumsuz taca çıkartışının rolü büyüktü. ancak, bu bir «iddia maçı» idi. bize kalırsa, naci oynayabileceğini isbat etti.
* ay-yıldızlı'ların mücadelesiydi bu... göğüslerinde ay-yıldız taşıyan lig ve kupa şampiyonları gerçekten canlı, heyecanlı bir mücadele örneği gösterdiler. bu bakımdan da dün geceki maç, bundan önceki çok galatasaray - fenerbahçe karşılaşmalarının sinirli havasından uzak, temiz, hızlı bir tempoda geçti. doğrusu mevsim başında böyleşine sür'atli oynamaları sahada koşuşan bütün futbolcular hesabına iyi nottu.
* «nikahta keramet vardır» sözü, bir kere daha gerçekliğini ortaya koydu. nikâh dairesinden stadyoma gelen bahri, bu kerameti galatasaray'ı galip duruma geçiren golü atmakla gösterdi. ve galiba, kendisine en güzel düğün hediyesini de gene kendisi sunmuş oldu.
* fenerbahçe’nin yeni solbeki şükrü'nün, kale önündeki atışta ayağını topla birlikte toprağa vurması ve rakibine gol pozisyonunu hazırlaması, genç sporcu için talihsizlik sayılırdı. ama faydası da olmadı değil. sarı - lâcivertlilerin yeni transferi, mithatpaşa sahasının azizliklerini pek erken tanımış oldu.
* «son dakika golleri», artık futbolumüz için sürpriz olmaktan çıkıyor. bu gollerin en büyük hizmeti de, bir çok futbolcuya «futbol maçının 90 dakikadan bir saniye bile eksik olmadığı»nı iyice öğretiyor.
* şeref'in son dakikalarda attığı beraberlik golü, «gemisini kurtaran kaptandır» diyenlerin hiç de haksız olmadığını bir kere daha anlattı.
* fenerbahçe'nin başarısı, geç de olsa, beraberliği sağlamasıydı. galatasaray'ın başarısı ise, rakibinin peşin favoriliğini farkedip ona göre müdafaaya önem veren bir taktik kurmasıydı.
* ne yalanb söylemeli... spor yazarları, iki tarafın da maçı kazanamayışına biraz memnun oldular. böylece tertipledikleri turnua, daha fazla heyecan kazanıyordu...