ilk "devler mücadelesi"nde bahri'nin 29. dakikadaki golüne şeref maçın bitimine 2 dakika kala cevap verince
şampiyonlar yenişemedi: 1-1
ilk yarıyı galip bitiren sarı-kırmızılılar, maçın ikinci devresinde tamamen müdafaaya çekildi
kahraman bapçum
maçlar maçları, yıllar yılları kovalamış bugüne dek dostça karşılaşmalar yapmışlar, sinirlerine hâkim olamayıp sahada dövüştükleri günler olmuş... ama bir tarafın seyircisinin, diğer tarafın futbolcusuna hem de maç öncesinin gerginliği içinde «ya... ya... ya... şa... şa... şa...» diye bağırdığı olmuş mu? dün geceki maça başlarken fenerbahçeli sevirciler biraz sönük de olsa galatasaraylı naci’ye böyle bağırdı...
maçlar maçları, yıllar yılları kovalamış... ve bu maçta fenerbahçenin genç adamı şükrü'nün yaptığı hatâya benzer nicelerini, nice körpe fenerbahçe!iler işlemiş. kimisi böyle bir hatâ ile takımdan ve şöhret merdiveninden silinip gitmiş. kimi de böyle hatâlara rağmen klâsını kabul ettirerek takımda eskimiş, büyümüş, şöhret olmuş... şükrü'nün olacağı gibi.
yıllar yılları kovalamış da nice maçlarda taraflardan biri böyle son dakikalarda yenilikten bera berliğe ya da beraberlikten zafere ulaşmış.
başı bilinen, sonu -inşallah-gelmeyecek olan böyle bir masaldır bu rekabet ki, sürer durur. sürer durur da bıktırmaz.
bu maç da birçok eskiler gibi hızlı başladı. ilk on dakikanın telâş kokan sürati içinde en fazla ogün gözüküyordu. ama ilk gol pozisyonu galatasaraylı turan'ın eline geçdi. 9'uncu dakikada ortalarda beklerken ileri uzatılmış bir topun arkasından uzun fulelerle fırladı. fenebahçe defansı -belki de-ofsayt zannederej duraklamıştı. süzüldü. ceza sahası içine girdi. fakar, üzerine gelen ali'nin boşluğunu bulmak becerikliliğini gösteremedi. ali kapanarak aldı topu.
iki dakika sonra da özcan'ın gerilerden aşırıp şandellediği top sekerek şenol'un ayağının dibine düşüyor ve şenol garip bir tutuklukla son atağı yapamıyordu.
dakikalar ilerledikçe oyun sahaya oturuyor, fakat bir taraf inisiyatifi kendi eline alamıyordu. herşey bekleyiş halinde devam ediyordu. ve bu, belki de uzun süre devam edecekti. ama bir küçük sürrpriz oyunu değiştiriverdi: fenerbahçe kalesinin önünde, kale sahası içinde bir ofsayt atışına hazırlanan cok iyi futbolcu, mükemmel bek şükrü pis bir vuruş yaptı. ayağını yere mi vurmuştu? birkaç metre ileride pusuda yatan bahri kaptı topu. toplanıp üstüne gelen şükrü'den söktü ve ali’nin soluna plâse etti. galatasaraylılar sevinç içinde kaleden topu çıkartıyorlar. fenerbahçeliler de yerde ağlayan yeni genç arkadaşlarını teselli ediyortardı.
sonra yüklenecekti fenerbahçe. ama ne çare ki, sağda ergun, solda şenol oyunu ortaya sıkıştırmak için ne lâzımsa yapıyorlar, dalıcı ve yırtıcı ogün de sıkışık oyunda fonksiyonunu yapamıyordu. ancak açıkların hoşlanmadıkları köşe boşluklarına deplase oldukça tehlike oluyordu.
ikinci devrenin nedim ve aydın'la takviyeli fenerbahçe forveti ilk devredekinden daha müessirdi. sarı - kırmızılılar şimdi alabildiğine kapalı bir defans kuruluşu içinde idiler. fenerbahçe için ümit ışıkları parlamağa başlamıştı. 27'nci dakikada ezici bir fenerbahçe baskısı içinde sıkışık bir yerden birol'un patlattığı şüt üst direğe vurup geri geliyor, bir dakika sonra şükrü’nün ortaya aktardığı bir topu iyi kullanan şerefin nefis bir volesini bülent çok güzel yükselerek kornere çıkarıyordu.
yıllar yılları kovalamış... ve nice defalar böyle hâkim oynayan bir taraf, rakibin attığı bir tesadüf golü ile yenik düşmüştü. fenerbahçe de bu maçı böyle veriyordu...
ama vermedi. maçın bitmesine bir buçuk dakika kala sağdan taç atışı ile aktarılmış bir topu nedim kafa ile kale ağzına düşürüyor ve bülent ister istemez nedim'in üzerine gelmişken topu kaybediyordu. kale ağzında şeref yatarak vurduğu kafa ile topu ağlara gönderiyordu.
maçlar maçları, yıllar yılları kovalayacak yeniden, kimbilir ne güne dek...