ilk basımı 1996 yılında olan cem atabeyoğlu'nun "istanbulspor kulübü" kitabından;
1963-64 sezonunda türkiye ligi'nde 18 takım mücadele verdi. istanbulspor bu yaman ligde oynadığı 34 maçın 13'ünü kazandı. 10'unda berabere kaldı, 11'ini kaybetti; attığı 42 gole karşı 36 gol yiyerek fenerbahçe, beşiktaş, galatasaray, ankaragücü ve göztepe'nin ardından altıncı sırayı alırken gerisinde 12 takım bırakmış oldu.
sezon öncesinin transfer bombaları 100.000'er tl'sına beşiktaş'tan fenerbahçe'ye transfer olan şenol ve birol idi. fenerbahçe böylece, beşiktaş'ın arif, nazmi, şenol, birol ve k. ahmet'ten oluşan başarılı forvetini bozarak dönemin ogün, nedim, şenol, birol ve aydın'dan oluşan atom forvetini kuruyordu.
istanbulspor ise mevcut kadrosunu korumuş, ercan ve yılmaz gibi genç isimlere birinci kadroda devamlı yer veriyordu. arif, nejat, lütfü ve güngör ise istanbulspor'dan ayrılıyorlardı.
sezon başında polonya milli maçı için ilan edilen kadroda; a milli takımda solbek yalçın, ümit takımında ise solhaf yılmaz'ın isimleri bulunuyordu.
macaristan, ingiltere ve polonya ile karşılaşacağız
futbol federasyonu, polonya, macaristan ve ingiltere'nin milli maç tekliflerini karara bağlamıştır.
buna göre, milli futbol takımımız 1963 de varşova'da, 1964 te istanbul veya ankara'da polonya ile karşılaşacak, 1962 senesinde budapeşte'de macaristan'la oynayacağı maçın revanşını 1964 nisanında yapacaktır.
23 yaşına kadar olan gençlerden kurulacak yeni bir milli kadro ise 21 mart 1962 de londra'da ingiltere ile maç yapacaktır. bu müsabakanın revanş tarihi olarak 1962 senesinin mayıs ayı teklif edilmiştir. ingiltere federasyonu dünya kupası münasebetiyle mazeret beyan ettiği takdirde, her iki karşılaşma 1963 senesine bırakılacaktır.
millî futbol takımımızın teknik direktörlüğünü evvelce kabul etmiş olan şöhretli macar antrenörü gustav sebes, futbol federasyonuna telgrafla özür dilemiş ve gelemeyeceğini bildirmiştir.
macar milli takımının eski tek seçicisi telgrafında mazur görülmesini rica etmekte, gelemeyişinin sebeplerini bir mektupla futbol federasyonu başkanına açıklayacağını belirtmektedir.
saim kaur, «hususî ve resmi maçlar yüzünden millî kadroyu, polonya ve b. almanya karşısına tek idman maçı ile çıkartacağız» dedi
kulüplerin resmi ve hususi maçları sebebiyle «a» milli takımımızın antrenmanları iptal edilmiştir. milli kadro tek hazırlık maçını 17 eylül'de b. sporla yapacaktır.
galatasaray'ın şampiyon kulüpler, beşiktaş'ın balkan turnuvası maçları ile milli lig karşılaşmaları yüzünden milli takımın evvelce tespit edilen program dahilinde çalışma yapacağını bildiren teknik komite başkanı saim kanur «polonya ve b. almanya gibi iki kuvvetli rakiple yapacağımız karşılaşmalara maalesef lâyıkıyla hazırlanamadan çıkmak mecburiyetindeyiz.» demiştir.
her iki takımla oynanacak milli maçta iyi bir netice almanın futbolcuların form ve gayretine bağlı olduğuna temas eden kaur şöyle konuşmuştur: «çok anormal şartlar altında milli maçları oynamak zorundayız. şimdiye kadar belki de milli takım idarecilerinin karşılaşmadığı ağır şartlar altında 4 milli maç oynamak mecburiyetinde kaldık. allah yardımcımız olsun.»
(a) ve ümitler kadrosuna 36 futbolcu çağıran teknik komitenin polonya ve b. almanya milli maçları için ilan edeceği 16 kişilik kadroya şu futbolcuları çağırması muhtemeldir: turgay, candemir, metin, uğur, tarık (galatasaray), ali ihsan, şeref, şenol, birol, aydın (fenerbahçe), özcan, sabahattin, süreyya, suat (beşiktaş), ismet (feriköy), yalçın (istanbulspor).
1957'de 1-0 kazandığımız maçın revanşı bugün poznan'da
türkiye - polonya
müsabaka mahalli saatle 17'de. kaur "galibiyet için oynayacağız" dedi. maçı radyo vermiyor
necmi tanyolaç poznan'dan bildiriyor
4-2-4 sistemi ile oynuyoruz
türkiye - polonya milli takımları bugün poznan'ın 50 bin kişilik warta stadında karşı karşıya geleceklerdir.
türkiye saati ile tam 17'de başlaycak karşılaşmaya takımımız «turgay - candemir, yalçın - şeref, sabahattin, kaya - tarık, suat, metin, birol, şenol»
polonyalılar ise «kornek - monica, bazan - brejza, suski, blaut - gatecrk, musialek, bryckry, szoltyrik, faber» tertipleri ile sahada yer alacaklardır.
antrenör bülent eken, «takımımız 4-24 oynayacaktır. bu sebeple suat ve birol'un omuzlarına çok ağır vazife düşecektir. gayemiz kuvvetli defans ve kontrataklarla hücumdur. anormal şartlarla çekişmeli geçeceğini tahmin ettiğim bu müsabakadan herşeye rağmen ümitliyim» demiştir.
teknik komite başkanı saim kaur, «galibiyet için oynayacağız. prensibimiz sağlam defans ve kontrataklarla netice aramadır» şeklinde konuşmuştur.
kaptan turgay ise, arkadaşlarına güvendiğini ifade etmiştir.
polonyalılar evvelki gece, takımımızı operete götürmüşlerdir. milli futbolcular dün öğleden sonra da poznan fuarını gezmişlerdir.
hava açtı
birkaç günden beri kapalı olan hava dün aniden açmıştır. polonyalı idareciler stadın tamamen dolacağını söylemişlerdir. galen satılan bilet miktarının 40 bini aştığı bildirilmektedir.
maçı radyı vermiyor
türkiye - polonya maçı için türkçe yayın yapılmayacaktır. hava mukabil müsabaka polonya televizyon ve radyosu tarafından yayınlanacaktır.
milli takım kampında son günün nasıl geçtiğini anlatacağım sizlere...
sabah uyandık ki pırıl pırıl bir güneş. şehir kasveti üzerinden atıvermişti...
çocukların yüzlerinde bir zindelik rahatlık vardı. hepsi tatlı bir uyku çekmişler besbelli. uyku deyince yarın maça çıkarak futbolculara ne rüya gördüklerini sordum.
kaptan turgay «hayır olsun» dedi «hep bizim ahmet berman'la uğraştım rüyamda. bir de samanlık gibi bir yerde idim. oradan uçağa bindim.»
candemir de «aman yazma ağabey» diye anlattı rüyasını. «uykumda hep kaynanamla uğraştım». sonra ilâve etti: «yanlış anlaşılmasın, aslında kaynanamı çok severim.»
ilk defa milli maça çıkacağı için heyecanlı gözüken istanbulsporlu yalçınla konuşuyorum: - rüyanı anlat bakalım. - ağabey, hiç rüya görmedim. neden acaba?
doğru mu söylüyordu. çünkü ilk milli maçının uykusuydu bu. sakladı belki uyuyamadığını.
şeref: evindeymiş, eşi ile kardeşlerini ve ağabeyi mehmet ali'yi görmüş. ve yeniköy iskelesinde iri iri balıklar tutmuş.
solhaf kaya anlatıyordu: «hayır olsun ağabey» bizim beşiktaş'ın emektar malzemecisi mustafa dayı ile beraberdim. istanbul'da hastaydı. gel de merak etme.»
suat, rüyasında artist olmuş, fransız artisti jean p. bellmando ile aynı filmde oyuyordu. gangsterlik yapmış. polisler peşine takılmış... kaçıyormuş. bir hendeği atlarken. gerisini suat'ın oda arkadaşı kaleci özcan tamamladı: «bir gürültü ile uyandım ve ışığı yaktım. suat kan ter içinde yerde yatıyor ve ben suçsuzum, ben suçsuzum bırakın beni, bırakın beni diye bağırıyordu...»
forvetin diğer elemanları:
birtol, oğlu vahdet'i, metin arkadaşı kamil'i görmüşler... şenol mimar olmuş, evinin planlarını çiziyormuş... tarık ise uğurdur diye rüyasını söylemedi...
***
rüyaları böyle idi çocukların, hayır olsun inşallah.
***
milli maça bir gün kala hep bereber neşeli bir gün geçirdik netice olarak. fuarı ziyaret. istirahat, yemek ve neşeden sukuta geçiş...
milli takım kampı milli maç gecelerinin klâsik sessizliği içinde şimdi. futbolcuların odalarından sır çıkmıyor. aralarında bu sabah dün gece gördükleri rüyaları hatırlamıyanlar, hatırlayamıyanlar fazla olacak tabii.»
jerj lechovski (varşova stortowy gazetesi futbol yazarı)
türkiye ile polonya milli futbol takımları bugün, polonya halk efkârını en çok alâkadar eden maçı oynayacaklardır.
polonya takımında eskisi gibi şöhretli futbolcular yok. buna mukabil türk takımında ferençvaroş'a 4 gol atan galatasaray ile petrolul'e 4 gol atan fenerbahçe'den 7 futbolcu bulunuyor.
bu hüviyetteki türk takımı, elbette ki rakip saha ve seyirciye rağmen polonyayı korkutmaktadır. hele, galatasaray'ın geçen sene avrupa şampiyon kulüpler turnuasında üçüncü tura kadar yükselmesi, türk futbolunun değerini açıkça ortaya koymaktadır.
bizim takımımız ise bu sene norveç, yunanistan, çekoslovakya ve hattâ romanya karşısında çok başarılı oyunlar çıkardı. gayemiz, olimpiyatlara hazırlanmaktır. ancak, türkiye'ye karşı tam takımla sahaya çıkamıyacağız. fakat, takımımız maça asılacaktır.
kanaatim, palermo'lu metin'in de bulunduğu türk takımı her türlü dezavantaja rağmen favoridir.
ne zaman kötüsünüz deseler... şahlanıverir bizim takım, dedi. sonra gözlerini birkaç yıl evvele çevirdi ve devam etti: «sıcak bir bahar günüydü. varşova sokaklarında ümitsiz dolaşıyorduk. ev sahipleri bazan bir elinin parmaklarını açıp «beş» gösteriyorlar. bâzan daha da ileri giderek iki ellerini birden işaret ediyorlardı...
ne yalan söyleyeyim bu en çok bana tesir ediyordu. zira kadroya alınışım bir hadise teşkil etmişti. basın, seyirci, «burada bir de mehmet ali var» diyordu. halbuki ben adalet takımının kadrosunda bile yer alamamıştım o hafta. nihayet tek seçici aykaç, beni çağırdı. o da güç durumdaydı. çalıştığı yerde müşkülünü bana anlattı «seni» dedi, «beyoğluspor ile yapacağımız deneme maçında göreceğim.» nihayet namzet kadroya çağrılmıştım ve oynayacaktım. halbuki fenerbahçe'den ayrılalı, kimse bana önem vermiyor. milli takım tribünden seyrediyordum. ondan geçti diyenler de çoktu. işte varşovalıların her elini kaldırışında bütün bu hadiseleri bir sinema şeridi üzerinde hatırlar gibi oluyordum.
birşeyler yapmalıydım. varşovalılar, tarihteki harplere kadar iniyorlar, «biz polonyalılar türkleri ezeceğiz» diyorlardı... her şey ama her şey moralimi yıkmak için hazırlanmıştı sanki.
ah o gün
19 mayıs günü varşova'nın santral stadyomunda 70.000 polonyalının önüne çıkarken heycanımdan titriyordum. yalnız ben mi ya... turhgay - ahmet, basri - mustafa, ergun, nejat - isfendiyar, ben, metin, kadri, lefter bütün takım heyecandan titriyordu. oyun başlar başlamaz kuvvetli rakiplerimiz karşısında kapanıverdik. turgay, ilk dakikalarda rakip forvetin ayaklarına yatarak, muhakkak golleri önledi. onun bu hareketi bizi kamçıladı. 38 inci dakikada sakatlanan turgay iki dakika sonra kalesini terkedeip yerine şükrü geçince, forvet endişelendi. işte tam bu sıradaydı. mustafa bizim ceza sahasından bir top çıkarıp, lefter'e uzattı. lefter, tam santrada beni gördü. ben topu onun önüne bıraktım. lefter kendine has stil içerisinde şöyle bir kafasını kaldırdı. boş sahayı gördü ve benim yetişebileceğim yere topu tekrar ustalıkla bıraktı. bir deparla topu sol iç mevkiinde yakaladım. gelen santrhafı uzaktan çalımladım. şimdi ceza sahası içersine dalıyordum. sağhaf ve beklerinin yanından süratle geçerken, topu kalecinin açtığı köşeye plâseleyiverdim. top ağlarda idi. takımımız 1-0 galip duruma yükselmişti. doğrusunu söylemek lâzım gelinse, lefter ile oynadığıö bütün yıllar içerisinde böylesine deplâsmana girmemiştik.
ikinci devrede nejat'ın yerine ali, isfendiyar ve metin de sakatlanınca hilmi ile abdullah girmişlerdi oyuna... maça asıldık ve kazandık.
19 mayıs spor ve gençlik bayramındaki bu zaferimiz unutamadığım milli maçlarımızdan biridir.»
polonya'yı kendi sahasında mağlûbiyete sürükleyen golü atan mehmet ali, o günün heyecanını yaşamış bir futbolcu olarak, bugünkü takım hakkındaki görüşünü şöyle açıkladı: «elbetteki o günün takımı daha teknikti. form durumuna gelince, bugünkünün çok daha üzerinde idi. fakat bizim için form bir ölçü olamaz. bizim havamız içersine giren bir takım, bu cereyandan zor kurtarır kendisini. işte polonya maçı da böyle oldu. rusya'yı mağlûp eden, büyük takım polonya, bir hafta sonra sahayı gözleri yaşlı terketti. bizler ise birbirimize kenetlenmiş, sevinç içinde ay-yıldızlı takımın zaferini kutluyorduk.
şimdi altı yıl sonra aynı memlekette ve aynı rakip karşısında mücadele edecek kardeşlerime güveniyor ve futbol tarihimize yeni bir zafer ekleyebilmeleri için, allah'a dua ediyorum.»
milli takımımız poznan'da 60.000 kişi önünde başarılı bir oyun çıkardı
polonya'ya revanşı vermedik: -0
sağlam e şıuurlu bir müdafaa kuran 11'imiz, zaman zaman da kontrataklarla gol aradı. sahanın en iyisi turgay'dı
necmi tanyolaç poznan'dan bildiriyor
milli takımımız polonya milli takımına kendi sahasında ve kendi seyircisi önünde boyun eğmedi.
1963 yılında norveç'i 9-0, yunanistan'ı 4-0, çekoslovakya'yı 2-0 mağlûp eden polonya karşısında elde edilen bu beraberlik her bakımdan takdire değerdi.
anûdane bir müdafaa, tıpkı osman paşa'nın plevne'yi müdafaa edişi gibi, şuurlu ve temkinli... pasların yerlerini buluşu her futbolcunun kendi adamını marke edişi. bu kurulan baraj, süratli, dinamik, fakat teknik kabiliyeti zayıf polonya oofansını çözüp koparmağa kafi geldi.
uzak mesafeden atılan şutlar, o eski günlerin turgay'ı olarak sahada şahlanan «berlin panter»ini mağlûp etmeye kafi gelmedi. uzak ne kelime, daha 7. dakikada sağhafla paslaşan solbek bazan'ın ceza sahasının içine kadar sokularak attığı ters şutu ancak avrupa'da turgay çapında bir kaleci yumruklar ve dışarı atabilirdi.
doğrudur, polonyalılar bizden daha iyi futbol oynadılar. sahayı daha fazla doldurdular. biz ise kapandık ve kontrataklarla neticeye gitmeye çalıştık. eee... futbol bu, kıran kırana güreş değil. başabaş oynamak için ille açılacaksın ve gedik vereceksin. niye? neden? kim mecbur ediyor futbolda böyle bir oyunu? sonra her kapanan takım gol yemez diye de bir kaide yok... öyle değil mi? bal gibi italyan forveti o gün bir hazan yaprağı kadar titrek olan müdafaamızı söktü ve tam altı gol attı.
pekâlâ kapanmıştık. pekala da o gün milli takımı yöneten kişiler sigorta taktiğine başvurmuştu. olmadı. olamazdı da... ama poznan'da milli takım öylesine şuurlu bir müdafaa taktiği kurdu ki. akabinde metin, şenol ve tarık vasıtasiyle geçtiği kontrataklar warta stadını ağzına kadar dolduran 60 bin seyircinin yüreğini ağzına getiriverdi.
tehlikeli dakikalar
evet, hakemin başlama düdüğü ile birlikte, rakip forvetin bir sığ gibi kalemize yüklendiğini gördük. 6. dakikada, takım kaptanı musialek, soliç mevkiine doğru kayarak kurşun gibi bir şut patlattı. turgay bu füzeye çok yerinde bir hareketle yumruğunu dokunduruverdi. şut o kadar süratli idi ki top neredeyse, tribünlere gidecekti. yukarda da bahsettiğimiz solbekin yüzde yüz gollük şutu, bir avuç türk olarak yine yüreğimizi ağzımıza getirmiş ve hayri ihtiyari «eyvah!» dedirtmişti bizlere... ya 11. dakikada 16 yaşındaki ortamekteptalebesi lubanski'nin bir kertenkele gibi müdafaamız arasından geçerek turgay'la karşı karşıya kalışı. bu şutu da çelişi için «e, bravo» demek icabedeceti turgay'a... bir kâbus gibi üzerimize çöken rakiplerimizin baskısından 13. dakikada ânide sıyrılıverdik. metin, tarık paslaşması ceza sahasına kadar giren tarık'ın lokum gibi topu şenol'un önüne düşürüşü. gözlerimizi yuvasından çıkartmış ve «gol» sevinci ile ayağa fırlatmıştı bizleri... ne yazık ki şenol, yüzde yüz gollük fırsatı değerlendirememişti. kaçan bu fırsatın bizim takım için bir faydası oldu. geri hatları ile üzerimize yüklenen polonyalılar böyle bir kontratak neticesinde ârızaya geleceklerini hesap ederek. ilerde kaçan tarık, metin ve şenol'u birer adamla kontrola almak mecburiyetini hissettiler. 21 dakikada yine turgay'ın efsanevi bir kurtarışını seyrediyorduk. şutu lubanski atmıştı. lubanski de saçını başını yolmağa başladı. eee, onu mazur görmek lâzımdır. zira daha çocuktu ve büyük turgay'ı küçük lubenski elbette mağlûp edemezdi.
kaçan ikinci büyük fırsatımız
ilk yarım saat dolmuştu. tribünlerdeki seyirciler dakikaların su gibi boşa akıp gitmesinden şikayetçi idiler. işte tam bu sırada gerilerden kopan suat, polonya defansını üzerine doğru çekerek ceza sahasına doğru daldı ve öylesine sert bir şut patlattı ki, burada büyük talihsizlik topun yarım karış daha aşağıdan gitmeyişindeydi. üç kişi ile kontratağa geçiyorduk. şenol ve tarık rakip müdafaayı enikonu karıştırıyordu. ama vurucu adamımız ve büyük ümidimiz metin nedense maçın başındanberi kendine gelememişti. aksıyor. aksıyordu. nitekim ayağındaki ârıza sebebiyle 40. dakikada metin sahayı terkedecek ve yerine uğur girecekti.
ikinci devre
ikinci yarıya daha derli toplu bir şekilde başladık. polonya takımının büyük ümidi lubanski de oyundan çıkmış ve yerine szoltysik'e bırakmıştı. doğrusu gerek metin, gerekse lubanski'nin çıkışı her iki takım için de daha faydalı oldu. 60. dakikada turgay, soliç musialek'in çok sert bir şutu ile karşılaştı. tecrübeli kaleci bunu ancak çift planjonla kurtarabildi. bir dakika sonra gerilerden kopan birol, polonya kalesi önünde bir mantar gibi bitiverdi. hareket güzel, fakat netice sıfırdı. 62, 63 ve 71. dakikalar turgay olmasa bu akınlar takımımız için birer korkulu rüya olarak kalmayacak, hatta ve hatta hazimetin kapsını açacaktı. 73. dakikada genç, pekala da başarılı bir oyun çıkaran yalçın, ayağına kramp girdiği için yerini süreyya'ya ter ediyordu. yalçın, milli forma altındaki ilk maçına çıkarken ağlamıştı. tesadüf bu ya, 73. dakikad sonra sahayı terkederken yine ağlıyordu. 90 daika dolduğu zaman şuurlu bir futbol oynayan milli takımımız pek haklı olarak polonya'ya mağlûp olmamanın sevinci içerisinde stadı terketti. 1957'de varşova'da 1-0 kazandığımız galibiyetten evvel polonya basını «jean soblewsky'nin ruhu vistül negri kıyısında türkleri hezimete uğratacak» diye manşetler atmıştı. netice aksi oldu. bu defa da plonyalılara büyük kurtarıcının ruhu revanşı poznan'da almaları için yardım etmemişti. ümit iyi bir şey. ama kazanmak için ümitten ziyade azim lâzım... biz bu azmi gösterdik poznan'da... şimdi ay-yıldızlı formayı taşıyan çocukara frankfurt'ta daha büyük işler düşüyor, inanıyoruz, orada da aynı başarırı tekrarlayacaklardır.
maçtan sonra türk takımı antrenörü bülent eken, etrafını saran 40 gazeteciye şunları söylemiştir: «şimdi almanya'ya çok daha iyi bir moralle gidiyoruz. takımımız bu maç için iyi hazırlanmış değildi. açık oynayıp farklı bir mağlubiyete uğramamak için defansa önem vererek oynadık.»
polonya milli takımı antrenörü tadeus forij ise, «1963 senesinde çok maçlar kazandık, fakat bu kadar güzel bir defans yapan takım görmedik.» demiş ve türk takımında en çok «turgay, şeref, sabahattin ile uğur'u beğendiğini» sözlerine ilâve etmiştir.
teknik komite başkanı saim kaur ise, maç hakkında şöyle konuşmuştur: «istanbul'da, eğer sahayı beraberlikle terkedersek bizim için muvaffakiyet olacaktır demiştim. polonya'da sahayı yenik terketmedik. defansa ehemmiyet vererek oynadık. italya maçına kıyaslanırsak çok daha iyi idik. rakibimiz bizden çok daha iyi ve avrupai futbol oynadı. bizim ise, daha çalışmamız icap ediyor.»
en başarılı oyuncumuz takım kaptanı turgay şeren ise, «çok güzel defans yaptık. ben ve arkadaşlarımın gayreti, son maçlarında açık farklı galibiyetler elde eden polonya'ya galibiyet şansı tanımadı» demiştir.
hans schöene bugün frankfurt'a dönerek takımımız hakkında hazırladığı raporu herberger'e verecek
poznan, özel
milli takımımızın dün polonya ile yaptığı maçı alman milli takım antrenörü sepp herberger'in yardımcılarından hans schöene de takip etmiştir.
gizlice poznan'a gelen hans schöene, müsabaka sırasında devamlı notlar almıştır.
schöene, bugün frankfurt'a hareket edecek ve hazırladığı raporu başantrenör sepp herberger'e verecektir.
maçtan sonra gazeteciler ile konuşan hans schöene, «turgay'ı tekrar eski turgay olarak görüğünü, türk defansı karşısında alman forvetinin zorluk çekeceğini» söylemiş ve sözlerine şöyle devam etmiştir: «türk takımının kontratakları da bizim defans için korkulu olacaktır. türkiye'yi polonya karşısında gördükten sonra frankfurt'taki maçtan daha çok çekinmeğe başladım.»
önümdeki notlara bakıyorum. hayli tehlike atlatmışız. hep polonyalılar bastırmış, biz bir fırtına savuşturmuşuz. başta kaptan turgay ve bütün çocuklar italya milli maçındaki gibi gelene geç dese maazallah poznan ismi bologna olurdu... büyük bir fizik üstünlüğü ve alışmadığımız derecede fazla sürate sahip polonyalılar bizim çocukları yorabilmek için ne gerekirse onu yaptılar. topu sahanın her tarafında dolaştırıyor ve seyircilerinin teşviki ile bir norveç zaferinin yolunu arıyorlardı. seyirci 9-0'lık norveç galibiyetinden sonra elbette ki bu golsüz milli maçtan hoşlanmayacaktı. ama biz ne yalan söyleyeyim seyirci için değil kendimiz için oynadık... maçın adamı turgaydı. yâni almanya maçından evvel günündeydi berlin panteri.
***
hele soliçin son dakikalarda altı pastan patlattığı bombaya bir mermi sürati ile çıkıp köşeye yaylanışı vardı ki avrupa sahalarında bu hareketi yapabilen bir kaleci, seyircilere şapkalarını çıkartırdı. mamafih polonyalı seyircilerin şapkaları olmadığı için turgay'ı maçın sonunda ayakta selamladılar.
takımın en heyecanlısı 23 yaşındaki yalçın'dı. ilk defa milli maça çıkacağı için heyecanlı idi. idareciler maça çıkarken sağladığını görmüşler. istanbulsporlu delikanlı iyi çıkarttı maçı. maçın sonunda kramp yüzünden sahayı terkederken bile başını kaldırmış, sedyenin içinden sahada oyunu seyrediyordu.
***
polonyalılar galibiyete öylesine inanmışlardı ki, bozuldular bu netice üzerine. antrenörleri de öyle... «farklı galibiyete giderken maçı kaybediyorduk» dedi ve ilâve etti «şenol o golü atsa?»
***
maçtan sevinç çıktık tabii.. çocuklar soyunma odasında birbirlerine sarıldılar. benim gördüğüm şu idi: hepsi bitkin, memnun... forması ıslanmayan adam yoktu aralarında. galibiyet değildi aslında kazandıkları ama, yabancı saha için başarı idi elde ettikleri.