fenerbahçe finalin ilk maçında galatasaray'a 1-0 yenilmesine rağmen bu maçı 4-0 kazanarak 1.ligin (o zamanki adıyla milli ligin) ilk şampiyonu olmuştur.
fenerbahçeli fikret kırcanın maç ile ilgili anısı;
1958-1959 sezon başı, 2 ayrı grupta oynanıyordu. o zamanki prosedür gereği; grup maçlarını lider tamamlayan fenerbahçe ve galatasaray finalde karşılaşacaktı. fenerbahçe, metin oktay'ın golüyle ilk maçta 1-0 yenildi ama biz galatasaray'ı rövanşta 4-0 yenerek şampiyon olduk. rövanşın hikayesi ise şöyle: galatasaray'a 1-0 mağlubuz, üzüntülüyüz. kamp yeşilköy'de, antrenman yaptık. cuma akşamı çocuklarla oturdum, "kimseyle konuşmayacağız" dedim. yöneticiyim, kimseyi almadım toplantıya. "bu ruh ve bu aşkla başlayacağız" dedim. lefter sağ açık, naci santrafor, osman orta saha sonra seracettin vardı. oyun kurulumuyla ilgili kimseye bilgi vermedik. başkanımız agah erozan ile yemek yedik. "fikret durum nasıl, plan nasıl?" dedi. "takım 30 değil, 11 kişi söyleyecek bir şey yok" dedim. kızdı bana ama hiç aldırmadım bir gün sonra geldi, maç 4 -0 bitti, şampiyon olduk.
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
kupanın ilk maçında mikrofon başında değildim ama kupaya varan ikinci maçta staddaydım. hem de mikrofon başında... karşılaşma öncesi galatasaray tribünlerindeki coşku görülecek cinstendi. haklıydı da sarı-kırmızılı taraftarlar... ezeli rakibin kalesindeki ağları yırtan golle kazanmışlardı ilk maçı... bu ikinci karşılaşma berabere bile bitse. galatasaray şampiyon olacaktı. sarı-lacivertlilerin cephesi ise çok sakindi. bunun fırtınadan önceki sessizlik olduğu çok geçmeden anlaşıldı. çünkü fenerbahçe maça golle başlıyordu. turgay'ın sakatlığı nedeniyle yer almadığı maçta kaleyi genç yüksel koruyordu. fenerbahçeliler dört gün önceki müthiş golle öyle kamçılanmıştı ki... maça fırtına gibi girmişlerdi bu hızın sonucunda da daha 9'uncu dakikada 1-0 öne geçtiler. iki yüksel'in mücadelesinde fenerbahçeli yüksel galatasaraylı kaleci adaşını altetmiş, golü atmıştı, ilk yarının böyle biteceği sanılırken, son dakikada lefter'in serbest atışıyla gelen topa ileri çıkan naci'nin kafası ikinci golü getirmişti. ikinci yanda oyunda sadece fenerbahçe vardı artık... mikro mustafa'dan üçüncü, şereften de dördüncü gol gelince... ezeli rakiplerin mücadelesinde tahmin yapılamayacağı gerçeği bir kez daha perçinlenmiş oldu. fenerbahçe 4-0'lık galibiyetiyle hem ilk milli lig şampiyonluğunu kazanıyor hem de ağlarını yırtan golün acısını çıkarmış oluyordu."
bu fenerbahçe-galatasaray maçından sonra fenerbahçeli dostlar teşekkür etmişti, "bize şans getirdin" diye... galatasaraylı arkadaşlar da sitem etmişlerdi. "uğursuz geldin" diye. hep böyledir bu... ve böyle de gidecekti...taraftarlar kendi oyuncularının atmadığı golü spikerin atmasını ister.
gürel yurttaş'ın haziran 1995 basımlı "kartal'ın pençesi" adlı kitabından;
1959 yılında iki grup halinde düzenlenen ve grup birincilerinin şampiyonu belirlemesi amacıyla düzenlenen lig, türkiye birinci ligi’nin de başlangıcıydı. milli lig adıyla oynandı. beyaz grup’ta fenerbahçe’nin ardından ikinci olan beşiktaş, finale katılma şansını kaybetti. finalde ise ilk maçı 1-0 kaybeden, ikinci maçı ise 4-0 kazanan fenerbahçe “milli ligin ilk şampiyonu” ünvanına ulaşmıştır.
1959 senesindeyiz 58 maç yapmışız ve namağlubuz. o zamanlar haftada iki maç yapılıyor. bir kümenin şampiyonu biz,diğer kümenin ki gs,iki küme şampiyonu finâli oynayacağız ancak o da iki maç hâlinde günlerden çarşanba hafif yağmurlu bir hava da oynuyoruz, allah nûr içinde yatırsın rahmetli metin oktay’ın attığı gol ağları yırttı. o zamanlar ağlar kaleye gerildi mi bir daha sökmezler her türlü hava şartları yıpratır. nite kim deniz tarafındaki file böyle yırtıldı. kalede de özcan arkoç var. cumartesi günü rö vanşı oynayacağız. çok üzgündük kampta üç gün sıkı sıkıya hazırladık kendimizi ve dop dolu bir inançla rövanş almaya kararlıyız. ilk gol yüksel’den geldi. çok geçmedi nâci ağa bey ikinci golü attı ben hemen üçüncüyü attım. şeref 30 metreden bomba gibi vurdu ve 4-0 maçı da aldık şampiyonluğu da. unutamadıklarımdandır.
galatasaray ve fenerbahçe bugün saat 17'de milli ligin 2. final karşılaşmasını yapacaklar
maçı italyan hakem liverani idare edecek. f. bahçe takımı gizli tutuyor. turgay'ın oynaması şüpheli
milli lig'in kaderini tayin edecek olan maç, bugün saat 17.00'de mithatpaşa stadında galatasaray-fenerbahçe arasında oynanacaktır.
müsabakayı italyan hakem liverani idare edecektir. yan hakemleri orhan gönül ve bedri çakır'dır. sarı - kırmızılı ve sarı-lacivertli takımlar geride bıraktığımız haftanın çarşamba günü onanan ve tahminler hilâfına 1-0 galatasaray lehine neticelenen ilk final müsabakasının bugünkü revanşına çok ciddi bir şekilde hazırlanmışlardır.
maçın çarşamba günkü gibi elektrikli bir atmosferde cereyan edeceği tahmin edilmemektedir. zira bu işin mesuliyetini üzerlerinde taşıyan fenerbahçe ve galatasaray kulübü idarecileri, futbolcularını sakinleştirmek ve müsabakayı iyi bir anlayış havası içerisinde çıkarmak için gayret sarfetmişlerdir. iki kulübün sözcüleri «50 yıllık bir maziyi bir final müsabakası için kökünden yıkmaya ne bizim, ne de futbolcularımızın hakkı vardır.» demektedirler. idarecilerin bu anlayışının yanı sıra teşkilat da aynı nahoş hâdiselerin sahada tekrarlanmaması için tedbir almıştır. sporseverlerin de takımlarını normal ölçüler içerisinde tesçi etmeleri beklenmektedir. zira, patlak verecek bir hadise yalnız iki kulübe münhasır kalmayacak, ayni zamanda türk sporu için de kara bir leke olacaktır.
favori kim?
evvelce de işaret ettiğimiz gibi «favori kim?» sualini bambaşka bir mahiyet. bambaşka bir hüviyet ve bambaşka bir hava taşıyan fenerbahçe - galatasaray maçları için peşinen cevaplandırmak imkansızdır. bu sebeple ihtiyatlı konuşuyor ve takımları objektif olarak bir tenkit süzgecinden geçirmeye çalışıyoruz. işe geçen haftanın galibi galatasaray'dan başlıyoruz. sarı - kırmızı takım korkulu rakibi karşısında kuvvet ölçülerinde ve form bakımından hafif çekmesine rağmen sahada galip çıkmasını bilmişir. onlara bu hızı ve bu hırsı veren yukarıda da işaret ettiğimiz kökü 50 seneye dayanan tertemiz mazileridir. vakıa oyun bir parça sert cereyan etmiştir. vakıa maçın hakemi markoviç'den müsabakadan sonra uzun uzun şikayet edilmiştir. ve bu arada bazı futbolcuların da taşkın hareketleri yine konuşma mevzuu olmuştur. ama bu ne galatasaray ne de yalnızca fenerbahçeye mal edilecek ve hata hanesine kaydedilecek hususlar değildir.
sarı - kırmızılı takım, finali idrak etmiş olmanın ve hırslı bir tempoyla oyuna girmenin semeresine erişmiştir. bugün de muvaaffakiyete giden yolu terketmeleri elbet de beklenemez. umumi kaptan eşref aykaçın da ifâde ettiği gibi galatasarayda bir değişiklik olması ihtimali zayıftır. ancak takım kaptanı turgayın sakatlığı bir dezavantaj olarak kayda değer fakat kaptanın, büyük bir riske girerek son sözün söyleneceği final maçında takımındaki yerrini alması kuvvetle muhtemeldir.
not: gazetenin 5. sayfası olmadığı için yazının devamı yok maalesef...
fenerbahçe ve galatasaray kulüpleri idarecileri bugünkü müsabaka neticesin de puan ve averajlar müsavi olduğu takdirde avrupa şampiyon kulüpler turnuvasına iştirak hakkının kur'a ile değil talimatnamede yazıldığı gibi tarafsız bir sahada oynanacak üçüncü bir maçla tâyin edilmelini istemektedirler.
bu hususta selahiyetli idareciler, federasyon başkanı faik gökay'ın kur'aya başvuracağına dair beyananını mesnedsiz bulmakla ve «talimatnameleri federasyon başkanları değil, ancak istişare heyetleri değiştirebilir» demektedirler.
ayni şahıslar «milli ligin grup maçları mevcut statüye göre oynanmış ve grup neticeleri alınmıştır. bu statünün final gibi ehemmiyet taşıyan iki müsabaka sırasında ihlal edilmesini doğru bulmuyoruz» demişlerdir.
idareciler, gökay'ın şampiyon kulüpler turnuvasına türkiye'den girecek takımın adının bildirilmesi hususundaki telaşını da yersiz bulmakta ve «gökay verdiği bir sözü yerine getirmek için mevrut talimatnameyl çiğniyor» demektedirler.
fenerbahçe, galatasaray kulüplerinin itiraza esas tuttukları milli lig statüsünün 7 nci ve 8 inci maddesi aynen şöyledir:
madde 7 - «kırmızı ve beyaz grup birincileri iki mac yaparak türkiye milli lig şampiyonunu tayin ederler.»
madde 8 — «bu maçlardan biri kırmızı grup şampiyonu olan takıımın bölgesinde, diğeri beyaz grup şampiyonu olan takımın bölgelinde yapılır. bu iki maçın sonunda en çok puan alan takım türkiye milli lig şampiyonu olur. puanların müsavatı halinde averaj esastır. averajların müsavatı halinde bitaraf bir bölgede üçüncü bir maç yapılır.»
ezeli rakibimiz galatasaray'la bugün mithatpaşa stadında randevumuz var. şu anda pek çok kimse zannediyor ki biz bu randevuya kırgın, üzgün, istemeyerek ve sırf mecbur olduğumuz için gidiyoruz. yok. böyle düşünenler hatâ ediyor. uzun seneler sarı - lacivertli formayı sırtında taşıyan bir futbolcu ve bugün de mesul bir idareci sıatiyle söyleyeyim ki ne kırpın, ne kızgın, ne de üzgünüz. gerçi randevuya gitmeye mecburuz, amma herkesin bilmesini isteriz ki bu mecburiyet, bize ancak ve ancak bir şeref verir. uzun seneler. elli yıl... dile kolay bu. dostâne münasebetler. sportmence mücadele. iyi ve taptaze hâtıralar. bunlar unutulacak! bu anlayış yerini kavga döğüşe terkedecek! buna imkân var mı? kim isterse istesin, sağlam temellere dayanan bu dostluğu bozamayacaktır. yapılacak ufak tefek zorlamalar satıhta kalmaya mahkûmdur. galatasaray'la bugün tahmin edilenler hilafına iyi bir müsabaka oynayacağız. finalde son sözümüzü mertçe söylemek kararındayız. onlar da bizim kadar kararlı ve bizim kadar azimlidirler. bundan zerrece şüphemiz yok. geçen maçtaki asabi ve hırçın havaya bakanlar bu maçta nahoş hadiselerin cereyan edeceğini ileri sürüyor veya tahmin ediyorlar. bir takım astronomik rakamların sportmence mücadelenin soysuzlaşmasında rol oynadığını söylüyorlar. belki bunda tamamen haksız değiller amma elli yıllık dostâne münasebetleri unutmaları da hatadır. tekrar edelim. biz çarşamba günü olup bitenleri haklı veya haksız diye bir tefrik gözetmeden çoktan unuttuk. bugün ezeli rakibimizin karşısına bu haleti ruhiye ile çıkıyoruz.
üç gün evvelki maç belki de ilerde «hani metin'in ağlan yırttığı maç» diye anılacak. keşke de öyle anılsa. zira o maçta yırtılan bir ağ'ın yanında yırtılan dudaklar, patlayan kaşlar, ezilen kalçalar da vardı. sahadaki hırçınlık, haşinlik kıvılcımlarının tutuşturduğu tribünlerden savrulan yırtığın yırtığı lâflar da cabası.. ayıptı. pek ayıptı bütün bunlar. sahadakilerin, tribündekilerin, hepimizin, kısaca türk futbolunun büyük ayıbı idi o maç. şükür ki ikinci karşılaşma pek çabuk geldi. türk futbolüne sürülen kara leke daha pek yaşken, pek taze iken... bugün elbirliği ile bu lekeyi temizleyeceğimizden eminim. defalarca yazdım. bir fenerbahçe olmasa galatasaray'ın, bir galatasaray olmasa da fenerbahçe'nin bugünkü haşmetleri, bugünkü hayranları olur muydu? minnetle, şükranla dolu bir rekabet değil midir onların rekabetleri? bugün sahaya yanyana, kol kola çıkın fenerbahçeliler, galatasaraylılar. hünerlerinizi ayrı ayrı gösterecek, gollerinizi ayrı kalelere atacaksınız pek tabiî... sonra da netice ne olursa olsun yine yan yana, yine kol kola görelim sizleri.
ve diyelim ki: geçen günküler anormal bir atmosferin yarattığı geçici bir krizmiş meğer. tıpkı alışılmamış iklimlerdeki muvakkat cinnetler gibi.
fenerbahçe - galatasaray, şu asil çiftin, şu kalblerimizde doğmus klişenin ahengini bozacaklara yazıklar olsun.
perşembenin gelişi çarşambadan belli olur diye bir söz vardır. çok zaman bu atasözü hak kazanır. peşin hüküm verenler, «e, biz size demedik mi? bunun sonunu kestirmek güç değil» derlerdi. çarşambaya bakanlar. pazarın da böyle geçeceğini tahmin etmişler, «kan gövdeyi götürecek, bu maç mithatpaşa'da bitmez, karakolda biter» demelerdi.
ne oldu? 90 dakikalık zaman için de... kasti bir tek tekme atıldı mı? futbolcular. ideal bir hakem olarak gözüken liverini arkasını döndüğü zaman birbirlerine sataştılar mı? tekme attılar mı? tekmeyi sataşmayı bırakın, koca oyun boyunca kaç tane favl yapıldı?.
olanlar, söyleyenlerin ve tahmin edilenlerin yanında yüzde on garsoniyeden ileri gitmezdi. bir final maçında iki tarafın birbirini incitmeden oyun oynamasu, rekabetin tahrik edici unsurlarından kendisini kurtarması münis ve neticeye razı gösterir bir şekilde hareket etmesi için söylenecek sz hüsniyetten başka bir şey olamazdı.
çarşamba günkü maçta bunu ihlal edenler dün bunun mesuliyetini ve ezeli dostluğun zedelenmesini önliyebilecek şekilde hareket etmesini de bildiler. ya taraftarlar? bir iki gönül kırıcı bağırma hariç, sevdikleri renkleri resçi etmekten ileri gitmediler.
büyük maça doğru
bu çok büyük maçtı. iki taraf da finale ellerinden geldiği kadar ciddi bir şekilde hazırlanmıştı. biliyorlardı ki 165 inci randevu çetin geçmeye namzetti. galatasaray avantajlı olmasına rağmen bir beraberlik veya 1-0 lık galibiyet gibi... yine de neticeden korkuyor, «ezeli rakibimiz bize kupayı kolay kolay teslim etmez» diyordu. fenerbahçe ise favor olmanın azabını çarşamba günü ölesiye çekmişti. iliklerine kndar bütün futbolcular tiril tiril titriyorlardı. kuvvrt ölçülerine dayananlar kollektif oyunda sarı-lacivertli takımı üstün görenler, evdeki pazarlığın çarşıya uymadığını 1-0 lık netice ile anlayıvermişlerdi. bu alarm çanı futbolcular için, idareciler için, antrenör ve umumi kaptan için uyartıcı bir mahiyet taşımış, finale bu hız ve hırsla hazırlanmışlardı. takdir edilen taraf iki kulübün futbolcularının da yukarda işaret ettiğimiz gibi, hüsnüniyetle hareket etmiş olmalarıydı.
fenerbahçe sahaya çıkıyor...
fenerbahçe 165 inci randevuya erken geldi. naci sahaya bir ok süratiyle fırladı, onu diğer arkadaşları takip elliler. demek uğura inançları fazlaydı. yine deniz tarafındaki kaleyi işgal ettiler, yine takım kaptanı naci kale önünde alışılan hareketleri yaptı. geçen hafta tribünleri boynu bükük terkeden taraftarlar bu anda sahayı inletiyorlardı. bu gerçekten takımları için bir moral enjeksiyonu idi.
sonra galatasaray sahaya çıktı. kaptan turgay yoktu. onu da taraft arları delice alkışladılar. tribünlerde maçın başlama saatinden çok evvel başlayan gövdegösterisi son haddini bulmuştu.
simdi italyan hakem liverani de sahadaydı. bütün gözler ona dönmüştü. fizikman yapılı, gösterişli ve itimad telkin eden bir insan bu liverani...
para atıldı, fenerbahçe gazhane. galatasarya deniz tarafına...
dakika 1: seracettin durup dururken meteye dokunuyor, liverani polisiye bir hakem, derhal vaka mahalline yetişiyor ve ihtarı patlatıyor.
dk. 4: fenerbahçe hücumda. lefter sağa doğru kayıyor. dursun geçen maçtan alışkanlık olacak geri girişlerinden birini yapıyor. fakat hâkem amamız, «ya futbol oynayın, yahut da sahadan dışarı çıkın» der gibi bir hali var.
dk. 8: fenerbahçe arzulu ve kısmen de oyuna hakim. lefter sağa doğru deplase oluyor, attığı sert şüt falsolu. yüksel fırlıyor, kaleye dalıyor. fakat toptan evvel. bunu kolayca kesiyor galatasaray...
ve aradan bir dakika geçiyor, eski günlerde bir lefter görüyoruz. sağdan iniyor, avt çizgisine doğru kayıyor ve uzun bir orta. santrfor yüksel kaleci yükselle birlikte ahvada. şarj yapıyor, top adaşının elinden sekiyor. gelen tona bir kafa konduruyor. kaleci yüksel ikinci bir atakla mâni olmak istediği topu ellerinden kaçırıyor. top filelerle kucaklaşıyor. kucaklaşan yalnız top değil, bütün fenerbahçeli futbolcular.
bu gol fenerbahçe ile galaatsarayı milli lig finalinde tekrar müsavi duruma getiriyor.
dk. 16: galatasaray toparlanır gibi, oyuna hemen hemen hâkim olmuş gibi. taktik icâbı fenerbahçe ezeli rakibinin hücumlarını ancak ceza sahasında karşılıyor. rakiplerinine âdeta bir ölü saha açıyorlar. bu bir taktik icabı. kontrataklarla neticeye gitmek için tutulan bir yol.
dk. 24: osman kesici olarak muvaffak. bu dakikaya kadar yaptığı bütün ataklarda metini tesirsiz hale getiriyor.
dk. 25: kurt futbolcu lefter sahnede. sola kayıyor 25 metreden bomba gibi bir şüt. yüksel atlıyor, ama top üst direğin hizasından dışarı çıkıyor.
dk. 29: suat'ın bir kafa sütü özcanın ellerinde.
dk. 32: can solaçığa kaçarak ileri bir pas uzatıyor. şeref dalıyor. fakat yüksel ondan evvel fırlayarak topu kapıyor.
dk. 34: lefterin üst üste attığı üç korner, ikisini yüksel kornere çıkarıyor. diğeri avt.
dk. 35: sakat olmasına rağmen iyi çalışan niyazi yerini mikro mustafaya bırakıyor. bu arada mete hafif bir sakatlık geçiriyor.
dk. 40: yükselin gol olabilecek bir şütünü kaleci yüksel kornere atıyor.
dk. 41: galatasarayda da tadilat var. dursun çıkıyor. cengiz soliçe. ahmet sağ hafa, ismail sol beke, nuri de sol hafa geçiyorlar.
tadilatın takımın gidişatı üzerinde rolü olmuyor.
dk.44: sağaçığa hızla kaçan şerefi ergun yere yıkıyor. frikik. lefter 20 metre mesafeden kaleye çapraz vaziyette çok sert bir orta yapıyor. bu orta değil adeta şüt. kale önüne gelmiş bulunan naci'nin ismail ve ergunun arasından sıyrılın bir an meselesi. top da zaten bu zaman içerisinde filelere takılıyor. 2-0.
îlk devre bu netice ile bitiyor. taraftarlar memnun, stadda arefe heyecanı var. ikinci devrede ekserisi bayramı kutlayavaklarından emin.
fenerbahçe yine hâkim
sârı - lacivertli takım sahaya yine hırçın çıkıyor. kazanmak azmi içerisinde oldukları her hallerinden belli oluyor. mustafasağaçıkta galatasaray için tehlikeli olmaya başlıyor. bu hal 15 inci dakikaya kadar devam ediyor. fakat netice için kafi değil.
dk. 62: avniyi favl'le dıırduruyorlar. avantaj var. fakat hakem bunu tanımıyor ve frikik veriyor. metin frikik reisi, geriliyor, bomba gibi bir şüt ama top baraja takılıp kalıyor.
dk. 70: ergun, yükseli yine durduramıyor. bu acar futbolcu esasen galatasaray müdafaası için başlı başına bir tehlike. bir favl daha. bunu lefter placeliyor. ismail kafa ile çeviriyor. kale önünde bir mantar gibi bitiveren mikro mustafanın âdeta fotoğrafçılara «beyler bu golü çeker misiniz?» derecesine attığı bir kafa sütü ters köşeden galatasaray filelerinde. galibiyeti perçinleyen bu golü taraftarlar çılgınca alkışlıyorlar. mikro yine sahanın kahramanı oluveriyor. ama bu golü bir dördüncü gol takip edecek ki... şeref belki de hayatının en güzel gollerinden birini kaydedecek.
pozisyon şöyle: dk. 72: şeref naci'nin uzattığı ileri pası kovalıyor. ergun ve saim'in arasından bir ok süratiyle fırlıyor. topa hakim. ceza sahası üzerinde kurşun gibi bir şüt. ve top bir fişek süratiyle kaleye giriyor. şeref'in metine nazire yapmak istediği muhakkak.
bundan sonraki dakikalar için kayda değer bir hâdise olmadı diyeceğiz. olanlar, fenerbahçenin 4-0 ın verdiği rahatlıkla işi fantaziye döküşüdür. bekler, haflar kaleci özcan da dahil birbirlerine ikramkâr paslar veriyorlar. rakip üzerine gelmeden hiç kimse topu aralından çıkarmıyor.
90 ıncı dakikayı bu hareketlerle dolduruyor fenerbahçe. liverani'nin düdğü tarihi maçın bittiğini ilân ediyor. şimdi mithatpaşa stadını fenerbahçe çok yaşa sesleri çınlatıyor. final maçı bitmiş. fenerbahçe ezeli rakibini son 15 senedir elde etmediği bir netice ile mağlup etmiş ve ilk türkiye milli liginin şampiyonu olmuştur. bu şampiyonluk onlara avrupa şampiyon kulüpler turnuvasına iştirak hakkını kazandırıyor. evet sarı - lacivertli takım şimdi sahada kaptan naci ve antrenör molnar omuzlarda şeref turu yapıyor. taraftarlar memnun, yırtılan ağlar unutulmul bile. mithatpaşa'yı terkediyorlar. ekserisinini söylediği söz şu: «sonda biraz heyecan çektik. ama bir hakiaye ki, iyi bitti.»
çarşamba güni galatasaray soyunma odasında bir bayram sevinci vardı. dün, bu sevinç yerini üzüntüye bırakmıştı. kimse birbirine sarılmıyor, kimse öpüşmüyor ve kimse konuşmuyordu. zira beş gün evvel doğan şampiyonluk ümidi, dün kaybolmuştu. hem öyle bir kaybolmuşki...
buna mukabil fenerbahçeliler koca bir şampiyonluğu kutluyorlardı. herkes açık farklı galibiyetin verdiği zevkle adeta kendinden geçmişti.
bu büyük muvaffakiyette payı olanlar duydukları memnuniyeti ifade etmek için zorluk çekiyorlardı. şampiyonluk şerefini paylaşanlar başarıyı hemen hemen aynı kelimelerle ifade ediyorlardu. bu söz kısaca şöyle hülâsa edilir: "birbirimize inandık, oynadık ve kazandık."
özcan: kendisine düşen vazifeyi fazlaslyla yaptı. emin blokajları ve bilhassa kornerden gelen toplara karşı kurduğu ceza sahası üstünlüğü gol yememekte kararlı olduğunu götlerdi.
seracettin: final maçının temposuna uymasını bildi. hatâlı hiç bir hareketi yoktu.
basri: ılımlı, arzulu ve girgindi. isfendiyar'la geçen haftaki gibi fazla çekişmedi.
naci: kaptan takımında nazım bir rol oynadı. verilen taktiği harfiyen yapanlardan biriydi.
osman: takımın en başarılı elemanlarından biriydi. havadan metin'i tesirsiz bırakmasını bildi.
avni: alışılan temposuyla yine bir galatasaray maçını muvaffakiyetle bitirdi. suat'a karşı müessirdi.
lefter: açık oynamak istemiyordu. buna rağmen oynadı ve oynattı. zaman zaman şütör, zaman zaman da hazırlayıcıydı.
şeref: ani deparları ve sert atakları ile galatasaray defansı için tutulması zor bir oyuncu olarak görüktü. esasen vazifesi de buydu.
yüksel: sahanın bir numaralı oyuncusuydu. bir santrafor bu derece rakip defansı oyalar ve yıpratabilirdi.
can: eski can olmadığı muhakkak buna rağmen o da vazifesini yapanlardan biriydi.
niyazı: sakattı. buna mukabil takımda yer aldığı 15 dakikalık zaman içerisinde çalıştı ve vazifesini yapanlar safına geçti.
mustafa: önce solaçıkta, sonra da sağaçıkta yer aldı. attığı gol, top takibinin yeni bir misaliydi.
galatasaray
yüksel: turgayın ani sakatlığı sebebiyle bir final maçında takımının kalesini korumak mecburiyetinde kaldı. maç kabiliyeti olmadığı her halinden belliydi.
saim: ilk devrenin sonuna kadar başarılıydı. fakat solaçıkta letter geçince vazifesi ağırlaştı. hatta müşkülleşti.
dursun: lefteri marke etmiş olmak için bu yere koyulmuştu. çıkarılışına hayret ettik. oynadığı müddet devamınca küçük bir hata yapmamıştı.
ismail: taktik icâbı bu yere verilen ismail vazifesini yaptı. rakip takımın ölü saha taktiğine düşmediği müddetçe iyi idi.
ergun: belki de senenin en çetin santrforunu dün karşısında buldu ve sürklase oldu.
ahmet: iyilerden biriydi. markajda muvaffaktı.
isfendiyar: hücum hattının en faal oyuncusuydu.
suat: ileri geri çalıştı. hatta biraz da geride kaldığı söylenebilirdi. esas yerini kaybetmesi, takımının hücumdaki gücünü azalttı.
metin: pasif kaldı. osman ve avninin markajından kurtulup, alışılan sertlikteki şütlerinl atamadı.
nuri: oyun içinde göze batacak müsbet bir hareketi olmadı.
cengiz: hareketli, seyyal, fakat fizikman zayıf olan bu futbolcu final maçının temposuna uyacak yeterlikte değildi.
mete: en çalışkan ve gayretli futbolcuydu. müdafaada, boşalan yere koşuyor, hücum hattında da rakip kaleye tehlikeli anlar yaşatıyordu. fakat bir mete ne yapabilirdi ki...
bütün bir sezon birbirinize çok iyi kenetlenmiş, ahenkli bir birlik ile çalışmıştınız fenerbahçeliler..
reisinizle, idarecilerinizle, futbolcularınızla ve hattâ kulüp içindeki muhaliflerinizle... milli takım kamplarında bu ahneginizi sezmiş de pek imrenmiştim. reisiniz geldiği zaman etrafında isteyerek çemberleşiyor, umumi kaptanınız fikret ağebeyinizin civarında neşe ile cıvıldaşıyordunuz. ben birbirini severek bağlanan, geçimli bir aile gibi oluşun, o birlikteliğe ne büyük kudret vereceğini bildiğimdendir ki imrenmiştim doğrusu. günleri, haftaları hep beraberce geçirdiniz. maçlar birbirini kovaladı. yeniyor, yeniyordunuz öylesine ki artık rakipleriniz için puandan önce mesele sizi bir kere yenebilmekte idi. hem büyük söyleyip böbürlenen futbolcularınız, ukalaca övünen idarecileriniz de yoktu. görünüşte mütevazı bir fener, hakikatle ise binlerce mumluk bir projektördünüz. kısacası iki şampiyonluk tacını her hasletinizle, her meziyetinizle çoktan haketmiştiniz.
fenerbahçe camiası idare heyetini, kıymetli idareci küçük fikret'i, tecrübeli hoca molnarı. çalışkan menejer ahmet erolu ve şampiyonlar şampiyonu fenerbahçeli futbolcu kardeşlerimi candan tebtik ederim.
diyen doğru lâf etmiş: «fenerbahçe - galatasaray maçları tahmine sığmaz» diye...
*** bir kere daha hakikatle karşı karşıya kaldık. maamafih maçın net sonuçla bitmesi ve şampiyonu hemen oracıkta tayini, sarı - lacivertliler kadar federasyon başkanı faik gökay'ı da sevindirmiş olmalı... hiç değilse üçüncü maç oynansın, kur'a mı çekilsin, talimata sığar mı, talimatnameye sığmaz mı! ınünakşasası da sahada kapanıverdi...
*** maçtan önce iki tribün de ateşliydi. galatasaraylılar büyük bir beze bir kale resmetmiş, sonra da kalenin bir köşesini delip buradan sarı-kırmızılı bir top çıkarmışlardı. bu, metin'in çarşamba maçındaki ağı delen golünü sembolize ediyordu. galiba fenerbahçelileri dört golle cevap verecek kadar kamçılayan da bu delik ağlar oldu.
*** maç başlamadan fenerbahçe taraftarları politik modaya uydu ve diğer tribünleri güçbirliğine çağırdılar. bu güç birliğine maçtan sonra galatasaray futbolcularından bile katılan olacaktı. bilhassa mete ile suat'ın galip ve şampiyon rakiplerinin boyunlarına sarılarak öpmeleri, sportmenliğin en canlı abidesiydi. futbolde yenmek kadar yenilmeyi de öğrenenlerin «en büyük sporcu» sayılacaklarını nihayet anlıyoruz galiba...
*** ilk golde kaleci yüksel topu elinden kaçırmış. fenerbahçeli adaşı da golü tamamlamıştı. bu bakımdan «ilk golü kim attı!» sualinhe «yüksel.» cevabını verenlerin hangi yüksel'i kasdettikleri iyi anlaşılamadı.
*** fenerbahçe artık şampiyondu. hem de ümidinin zayıfladığı bir maçı bütün ümitleri kıran bir sonuçla kazanarak... fakat galatasaraylılar da «ezeli rakibinin namağlup ünvanını silen takım» olmak'la övüneceklerdi. kısacası fenerbahçe şampiyondu, galatasaray da şampiyonu yenen yegane takım...
*** fenerbahçe istanbul profesyonel liginden sonra milli ligin de şampiyonu oldu. ne kadar takdir ve tebrik toplasalar çok görülmez. fakat sarı -lacivertlileri şimdi daha büyük bir imtihan bekliyor: avrupa şampiyon kulüpler turnuvasında türkiye'yi temsil etmek. doğrusu fenerbahçe bir mevsim süren başarılı temsilini daha büyük başarile kaparken, bu şerefi de haketmiştir.
kardeşim nâmık sevik, çarşamba günü metin'in attığı şâhâne golü anlatırken «bazuka mermisi gibi...» demiştin de yüzbinlerce fenerbahçeli taraftar sana tarizlerde, sitemlerde bulunmuştu. sanki o «ağlatan» golü sen atmışsın gibi suçladılardı seni...
halbuki senin hiç bir suçun yoktu ki. sen sadece bir objektif kuvvetiyle «hâdiseyi» tesbit etmiş hakikaten şaheser bir golü güzel bir benzetme ile okuyucularına anlatmıştın.
bugün, ben de dünkü maçın gollerini anlatmak mevkiindeyim. biliyorum ki, kardeşim, bana da. kullanacağım terimler, yapacağım benzetmeler için galatasaraylı taraftarlar
kızacak, sitem edecek. tarizlerde bulunacaklar. ne yapalım dostum, bizim kaderimiz bu. ben de lefterin şütüne, nacinin vurduğu kafayı anlatmak için mithatpaşa'da fenerbahçeliler füze rampaları kurmuşlardı. «bütün füzeler de güdümlüydü...» diyeceğim.
şimdi. sarı - kırmızılı taraftarlar alınmayın. ben kalemimi mlthatpaşaya füze rampalarını kuran fenerbahçe'nin dört futbolcusunun emrine vermiyorum. bakın skor levhasını harekete getiren yüksel ne diyor?
«lefterin sağdan ortaldığı topa kaleci yükselle birlikte fırladım. belki yerli hakem bu hareketimi nizami saymaz ve favlle tecziye ederdi. nitekim ilk sıçrayışta ben terreddüdü hissettim. adaşım elinden topu kaçıracaktı. bir anda bunu görerek ikinci atağı yaptım. kafa ile vurduğum top yükselin elleri üzerinden sekerek fileler gitti. bu anda gök yırtılmış gibi bir ses duydum. ve arkadaşlarımı da topla beraber filelerin dibinde uzanmış gördüm. sevinçliydim. çünkü takımımın avansını kapatmıştım.»
kaptan naci: «borcumu ödedim» diyerek söze başladı. sonra şunları ilave etti: «lefter topa o kadar hızlı vurdu ki, bu orta değil, bayağı şüttü. itimad edin bana, gol atacağımı hissettim. kale önünde bulunuşum da bunun bir belirtisiydi. ismail'le ergun'dan evvel sıyrılıp hareketimi yaptım. sonra?..»
mikro mustafa: «yüksele yapılan bir favlden kazandığımız atışı lefter kaleye doldurdu. ismail topu kafa ile keserek kale önünden uzaklaştırmak istedi. ben de altı pasta bekliyordum. baktım top bana doğru süzülüyor. müdahale eden yok, kaleci yükselin de önü kapalı. şüt atabilirdimç ama kafa vurmak daha kolayıma geldi. ve o karşaşalıkta topu boş bulduğum köşeye havale ettim. kafamdan çıkan topun gilelere takıldığı ana kadar geçen zaman içinde çektiğim heyecanı tasavvur edemezsiniz. sonra, can beni omuzladı ve mükafat olarak santraya kadar taşıdı...»
şeref: golü anlat dememize fırsat bırakmadı. zira arkadaşlarının anlattıklarını heyecanla takip ediyor ve sırasını bekliyordu. «ben» dedi. «gol atacağımı falan hissetmedim. çünkü ne zaman böyle bir şey düşünmüşsem şans bana yardım etmiyor. naci ağbeyden derinlemesine bir pas aldım. kovalarsam yetişeceğime aklım kesmişti. sağa doğru kaçtım ve topu önce nuriden kurtardım. sonra ergunu geçtim ve çaktım. meşim top bu sefer bana ihanet etmedi. ne dersiniz, fena gol değildi değil mi ağabey? ama gene de şansız sayılırım. zira stad müdürlüğü geçen haftadan sonra kale ağlarını yenilemiş.»
fenerbahçe galatasaray karşısında ilk maçta metin oktay'ın ağları yırttığı maçta 1-0 mağlup olur. ancak mithatpaşa'daki finalin rövanşında san-kırmızılıları 4-0 mağlup edecektir. fenerbahçe kulübü'ne türkiye'nin çeşitli illerinden çok sayıda (100 bin olmasa da 1.500 tane) tebrik telgrafı gelmiştir. finalden birkaç gün sonra brezilya'nın america takımı geleceği için futbolculara tatil izni verilmez. kutlama olarak ise sadece kulübün o dönemdeki başkanı agah erozan, yeşilköy'deki röne park'ta futbolculara yemek verir. şampiyonluk mevzusu da orada kapanır. o günlerde en çok konuşulan hadiselerden biri de lefter küçükandonyadis'in sakat oluşudur. ikinci maçtan önce idmanlara katılmayan lefter, takımın kamp yaptığı otelin karşısında çocuklarla top oynadığı için teknik direktör ignace molnar'la tartışmış, bu da kulüpte gerginlik yaratmıştır. lefter'in başka bir kavgası da 1960-61 sezonunda olur, sezon yine gergin biter. fenerbahçeli futbolcular beykoz'u 5-2 yenerek şampiyonluğu garantiler. ancak maçın hemen ertesinde fikret kırcan ile lefter'in kavgası takımın son hafta yapılacak olan galatasaray maçına sorunlu hazırlanmasına neden olur. fenerbahçe, galatasaray'a 2-1 yenilir, şampiyonluk gölgelenir. elde edilen büyük başarı için yapılan tek tören maçtan bir gün sonra futbolcuların kulüpte toplanması olur. ilkokulu bitiren öğrencilerin birbirleriyle vedalaşmasını hatırlatan bu buluşmada hatıra fotoğrafı çektirildikten sonra herkes evine dağılır...
her üç büyük takım taraftarının övüneceği bir derbi vardır. "fenerbahçe galatasaray'dan, galatasaray beşiktaş'tan, beşiktaş ise fenerbahçe'den üstündür" denir. "hakikaten öyle midir?" deyip türkiye ligi'nin kurulduğu 1959 yılına gittik. ligde 18 mart 1959 yılındaki fenerbahçe-beşiktaş maçından 2 mart 2008'deki beşiktaş-galatasaray maçına kadar oynanan tüm derbi maçlarda alınan skorlan inceledik. üç büyük takımın kendi aralarında yaptığı maçların skorlarını dönemin puan sistemine göre hesapladık ve az önce bahsettiğimiz "üstünlük" denkleminin yanlışlığını gördük. fenerbahçe hem beşiktaş'tan hem de galatasaray'dan önde. beşiktaş ise fenerbahçe'ye değil, son dönemlerde aldığı galibiyetlerle galatasaray'a karşı üstünlük sağlamış durumda. amacımız çok fazla rakamlara boğmak değil. bir tablo yeter durumu izah etmeye. ancak 1959'dan bugüne gelirken alınan ilginç skorları bir yere not ettik. ligde derbilerin seyri nasıl olmuş, neler yaşanmış şimdi size onları anlatalım...
tek final, ilk kupa
1959 yılı dedik, oradan başlayalım. fenerbahçe ve beşiktaş beyaz grup'ta, galatasaray ise kırmızı grup'ta yer aldı. galatasaray'ın dişli rakibi olmadığı için aldığı tek mağlubiyet ve bir beraberlik finale çıkmasına yetti. fenerbahçe ve beşiktaş iki kez karşı karşıya geldi, ikisinde de kazanan taraf fenerbahçe oldu. grup liderleri fenerbahçe ve galatasaray iki maç üzerinden final oynadıkları için beşiktaş ebedi puan cetveli sıralamasında hep iki maç eksikle kaldı. final maçlarının ilkinde metin oktay'ın ağlan yırtan golü günümüze kadar namım sürdürürken, rövanştaki 4-0'lık fenerbahçe galibiyetiyle türkiye ligi'nin ilk kupası kadıköy'e doğru yol aldı. yeri gelmişken, politik baskı ve şehir takımlarının futbola özendirilmesi amacıyla 1962-63 sezonunda da ligin iki grup halinde oynandığım hatırlatalım. bu sezonda da fenerbahçe ve beşiktaş beyaz, galatasaray'ın da kırmızı grup'ta yer aldı ancak bu kez final grubu maçları sonucu şampiyon galatasaray oldu...
#5 gs:1 fb:0 10 haziran 1959 fb:4 gs:0 14 haziran 1959
eskiden süper değil, milli lig vardı. ilkinde de maçlar iki grupta oynanmış, lider iki takım şampiyonluk için finalde karşı karşıya gelmişti. bu maç, ligimizin ilk fenerbahçe-galatasaray der-bisi anlamına da geliyor. her haliyle unutulmayacaktı maç ama metin oktay meşhur ağlan delen golünü bu karşılaşmada atü, tarih yazdı. rövanş da unutulmazdı; san lacivertliler rakiplerini yüksel, naci, mustafa ve şerefin golleriyle 4-0 mağlup etti, ligin ilk şampiyonu oldu.