not: o yıllarda takımlar haftasonları cumartesi ve pazar günü olmak üzere 2şer maç yaparlardı. bu yüzden bu maç 5. hafta maçı olmasına rağmen aslında beşiktaş'ın ligdeki 7. ve deplasmandaki 3. maçıdır.
(19.03.1959 tarihli hürriyet gazetesinden alıntıdır.)
fenerbahçe:1, beşiktaş:0
sarı-lacivertlilerin galibiyet golünü 84. dakikada avni attı.
milli ligin beyaz grubunda liderlik paylaşmak için dünkü, iddaalı olduğu kadar da çetin geçen bu maçta, berbat havanın da fevkalade soğuk olmasına rağmen, maç hakeminin de kötü bir gününde oluşu ve hangi sebeple olduğu anlaşılamayan bir golü de muteber saymayıp, fenerbahçe taraftarlarını çileden çıkarmaya kâfi geldi. dünkü maçı 18343 seyirci takip etti ve 93809 lira hasılat elde edildi.
oyun ve takımlar
ankara bölgesi hakemlerinden faik gökay'ın idare ettiği maçta, takımlar şu kadrolarıyla sahada yer almışlardır.
oyuna fenerbahçeliler başladılar. oyunun ilk tehlikesini fener kalesi 5. dakikada güçlükle atlattı. nazmi'nin gayreti netice vermedi. 12. dakikada can'ın gayretiyle beşiktaş müdafasına inen fener hücumunda, lefter'in bir çalımdan sonra attığı şutu necmi kaleden çıkararak önledi. 30. dakikada beşiktaşın gevşediği ve fenerin de tesirsiz hücumlarını arttırdığı gözlerden kaçmıyordu. 38. dakikada niyazi çıkarak yerini hüseyin'e bıraktı. 41.dakikada k.ahmetle kaya yerlerini değiştirdiler. devre golsüz bitti.
ikinci devre
ikinci devreye beşiktaşlılar başladılar. ilk 15 dakika, iki tarafın canlı çalışması içinde geçti.
can’ın sağdan ve soldan kaçan iki nefis şutu
52. ve 53. dakikalarda, oyunun futbolla alakalı en güzel 2 hareketini can yapabildi… ve 2 nefis şutu beşiktaş kalesinin sol ve sağ alt köşelerinden auta çıktı. bu sırada fenerbahçe hücumları çok artmıştı. 68. dakikada kaya’nın soldan ortaladığı sıkı bir şut özcan’ın müdahalesiyle üst direkten kurtuldu. 79. dakikada şeref’in attığı kuvvetli şutu necmi bloke edemedi. kaleciden geri gelen topu, mustafa plase bir vuruşla gole çevirdiyse de hakem bu muteber sayıyı nedendir vermedi. itirazlarıda dinlemedi.
hakeminde kabul ettiği gol
fenerbahçe hücumlarının, bir hayli arttığı sırada ve oyunun 84. dakikasında sarı-lacivertlilerin bütün elemanları beşiktaş kalesi civarındaydılar. bu esnada, sağdan sola aktarılan bir topu, ceza sahasına kadar sokulan solbek avni, yakalayarak attığı sıkı şutla takımının galibiyet golünü temin etmeğe muvaffak oldu. bu suretle de fenerbahçeliler haklarını alarak maçtan 1-0 galip çıktılar. (haber:adnan akın)
ayrıca atılan golün resmi de vardır. bu resmin altında da şunlar yazılıdır.
galibiyet golü: milli ligin en mühim karşılaşmalarından biri, dün fenerbahçe ile beşiktaş arasında yaşandı. bilhassa ikinci devrede rakibine nazaran çok üstün oynayan beyaz grup lideri fenerbahçe, solbek avni’nin attığı golle 1-0 kazandı. oyunun 84. dakikasında beşiktaş ceza sahasına kadar sokulan avni yakaladığı topu yerden sıkı bir şutla kaleye gönderdi. fotoğrafta, münir’in üzgün bakışları arasında, topun kaleye girişi ve mustafa’nın heyecanla, topu takip edişi görülmektedir. (foto:hürriyet a.böte)
halit kıvanç'ın 1983 basımlı "gool diye diye" kitabından;
1959'daki maç spikerliğini anılarım, "üç büyükler arasındaki ilk naklen yayınım"la açılıyor. o zamanlar "şampiyon" dediniz mi, ya fenerbahçe olurdu ya galatasaray ya da beşiktaş... bir dördüncü isim gelmezdi akla... "üç büyükler dışında bir takımın kupaya el uzatması, hani ayıp mıydı, günah mıydı, bilemiyorum. fakat olmazdı, olamazdı böyle bir şey... bugünlerin futbol kuşakları bu söylediklerimi yadırgamakta haklıdır. ama o zamanın gerçeğiydi bu... o sırada futbol mevsimi başlarken sorulan tek soru, "üç büyüklerden hangisinin ipi göğüsleyeceği"ydi.
bu nedenle üç büyükler arasındaki maçlar "dev maç" diye adlandırılır, gazetelerin spor sayfaları "dev maç"a ait yazılarla, fotoğraflarla dolardı. işte kaç yıldır stad mikrofonları basındaydım, ama henüz bir "dev maç" anlatmak kısmet olmamıştı. sonradan devirler öylesine değişti kl... bir gencin "maç spikeri" oluşu, bazen o "dev" dediğimiz maçlarla başladı hatta... ya maçların devliği kalmadığı için... ya da spikerliğin zorluğu varsayılmadığı için...
tabii bu söylediklerim, ülkemizdeki uygulama için geçerli. bugün de avrupa'da yahut güney amerika'da bir maç spikerinin bir büyük karşılaşmanın naklinde görev alabilmesi için yıllarını vermesi, kendini kanıtlaması, o düzeye yükselmesi istenir. çeşitli aşamalardan, deneyimlerden geçtikten sonradır ki, "haydi bakalım, anlat" diye büyük maçta stad mikrofonuna oturturlar.
işte bana bu şans, spikerliğe başladıktan üç yıl sonra gelmişti. bir fenerbahçe-beşiktaş maçıydı. hakem faik gökay başlama düdüğünü çalarken, ben radyoda takım kadrolarını sayıyordum. fenerbahçe özcan-osman, avni-akgün, basri, necdet-mustafa, can, şeref, lefter, niyazi düzen indeydi. beşiktaş onbiri de şöyle kurulmuştu: necmi-kadir, münir- gürcan, özcan, faik-kaya, recep, nazml, büyük ahmet, küçük ahmet.
oyuna beşiktaş hızlı başlamış, ilk tehlikeyi fenerbahçe kalesi atlatmıştı. atak nazmi'dendi ve şutu sertti. ben mikrofonda "gol" demeye hazırlanırken, top direği sıyırıp avuta çıkıyordu. evet, "gol" demeye öyle hazırdım ki... atsınlar istiyordum, muhakkak atsınlar. bu ilk dev maç spikerliğimde ille de gol anlatmayı istediğim için atsın da hangisi atarsa atsın, diyordum. ne var ki devrinin büyük yıldızları, can'lar, şerefler, lefter'ler, kayalar, recep'ler, nazmi'ler, ahmet'ler, sanki bana inat atmıyorlardı. lefter'in şutu... gol mü? hayır, necmi kurtarıyordu. can vuruyor bu kez. avut... kaya'nın şutu, özcan önlüyor... ve işte mikro mustafa'dan... top ağlarda... ama ben yerimden kıpırdamıyorum bile... hakem faik gökay saymıyor. gol değil... kısmet değil. bugün gol aniatamayacağım... derken... ileride o kadar gol ümidi bağlanan futbolcu varken, geriden avni çıkıyor... sürüyor, vuruyor ve gol... maçın tek golü bu... fenerbahçe 1-0 galip... ve ilk kez üç büyüklerden ikisi arasındaki bir maç... anlatabildiğim de, bir tek gol...
1950'li yılların başları. fenerbahçe ile beşiktaş bir lig maçında o zamanki adıyla dolmabahçe stadı'nda kozlarını paylaşıyor. tribünler tıklım tıklım dolu ve iki takımın taraftarları nefeslerini tutarak bu zorlu maçı izliyor.
fenerbahçe rakibi karşısında daha üstün bir futbol sergiliyor ve sağlı sollu ataklarla beşiktaş kalesini ablukaya alıyor. siyah-beyazlı takımın savunmaya çekildiği bir anda fenerbahçe bir köşe atışı kazanıyor.
ilk yarının 35. dakikası oynanıyor ve sarı-lacivertlilerin kullandığı bu atış sonrası beşiktaş defansından bir oyuncu topu uzaklaştırmak için topu öyle bir vuruyor ki, meşin yuvarlak bir anda beşiktaş'ın etkili santrforu şükrü gülesin'le buluşuyor. o tarihte kornerden attığı gollerle tanınan iri yapılı forvet şükrü, bir fenerbahçe defans oyuncusunu geçtikten sonra fenerbahçe kalecisi cihat arman'la karşı karşıya kalıyor. tecrübeli ve kurnaz kaleci cihat, şükrü'nün golü atacağını anlayınca akıl almaz bir oyuna başvuruyor ve iki ellerini beline bağlayarak, "boşu boşuna koşuyorsun, görmüyor musun hakem faul düdüğü çaldı" diyerek şükrü'ye sesleniyor. cihat'ın bu sözlerine inanan şükrü hakem kararına öyle bir kızıyor ki sinirden topa vargücüyle vuruyor. meşin yuvarlak füze gibi giderek denize doğru yol alıyor. sinirli bir şekilde geriye dönün şükrü, hakemin aut kararı verdiğini görünce, cihat'ın kahkalarıyla kandırıldığını anlıyor. sonra milli kaleciye dönerek, "alacağın olsun bunun öcünü alacağım" diyor.
(anıda 1950'li yıllardan bahsedilince ve o zamanki futbolun güzelliğinin hatırlanıp unutulmaması için ligdeki ilk fb-bjk maçına yazdım.)
bir müddetten beri sakat bulunan fenerbahçe kaptanı naci, çarşamba günü yapılacak beşiktaş maçında takımındaki yerini alacaktır.
sarı-lacivertliler de bu mühim karşılaşma için yarın yapacakları bir antrenmana müteaakip kampa çekileceklerdir.
beşiktaş bugün kampa giriyor
dün sitanbulspor'u mağlup eden beşiktaş takımı, çarşamba günü fenerbahçe ile oynayacakları milli lig maçı için bugün tekrar kampa girecektir. siyah-beyazlılar ezeli rakipleri ile yapacakları bu karşılaşmaya ehemmiyet vermektedirler.
iki rakip de imtihana hazır. büyük karşılaşmadan evvel k. gümrük ile adalet oynuyor. bugün izmir'de: izmirspor - a. gücü
milli lig'de bu haftanın en mühim maçı yarın fenerbahçe ile beşiktaş arasında oynanacaktır.
fenerbahçenin son haftalardaki formu ve beşikraşın son maçında gösterdiği göz dolduran furtbol yarınki maçın ehemmiyetini arttırmış bulunmaktadır. her iki takım bu maça iddia ile çıkacaklardır.
iki büyük takımın yapacağı mücadele çetin geçmeye namzet. ilk maç 13.30'da k. gümrük - adalet arasında
milli lig'in beşinci hafta karşılaşmaları bugün mithatpaşa stadnda başlayacaktır.
saat 15.15'de başlıyacak fenerbahçe - beşiktaş maçı beyaz grup birinciliğinin ilk mücadelesini teşkil etmektedir. sarı-lacivertliler bu müsabakayı kazandıkları taktirde kendi gruplarındaki liderlik durumunu kuvvetlendireceklerdir. mağlubiyet beşiktaşa şampiyonluk yolunu açmakla beraber izmirspor takımının da birincilikteki iddiasını takviye edecektir.
iki takım da bu maça ciddi bir şekilde hazırlanmışlardır. fenerbahçe santrhafı naci ve ergunun yokluğuna mukabil, beşiktaş takımında recep yer almaktadır. bu ilk nazarda siyah-beyazlı takım için bir avantaj teşkil etmektedir. bugün iki büyük rakip de sahaya aynı şanslara sahip olarak çıkmaktadırlar. taraflardan birinin diğerine gözle görünen bir faikiyeti yoktur. bir değişiklik olmazsa takımlar sahaya şu kadrolarla çıkacaklardır:
balçık sahada kötü hakemlerle oynanan maçta: f. bahçe: 1 - beşiktaş: 0
rakiplerinin ağır baskı altında tutan sarı-lacivertliler galibiyet gollerini avni'nin ayağı ile kazandılar.
galibiyet, f. bahçe'ye beyaz grupta birincilik yolunu açtı.
seyirci: 18.343 kişi
hasılat: 93.809 türk lirası
hakemler: faik gökay (*), hüseyin maloğlu (*), sabahattin ladikli (**)
fenerbahçe: özcan (**) - osman (***), avni (***) - akgün (***), basri (***), necdet (***) - mustafa (**), can (**), şeref (**), lefter (**), niyazi (**) [hüseyin (**)]
beşiktaş: necmi (**) - kamil (**), münir (***) - gürcan (**), özcan (**), faik (**) - kaya (*), recep (*), nazmi (**), b. ahmet (*), k. ahmet (*)
(maçın yıldızları gündüz kılıç, halit kıvanç, namık sevik, necmi tanyolaç ve kahraman bapçum'dan müteşekkil ekip tarafından verilmiştir. yıldızların çoğunu ittifaka yakın ekseriyetle verilen reyler meydana koymuştur. bu arada fenerbahçe'li osman ve akgün'e birer kişi (****) verilmesini teklif etmiştir.)
gol:
1-0: mustafanın sağ açıktan yaptığı orta, beşiktaş kalesini karıştırdı. top ayaktan ayağa gidiyordu. bu karambolde lefter, topa hakim oldu ve geriden gelen avninin önüne topu yuvarladı. avninin hafif şutu evvela kaptan recep'e çarptı sonra da kaleci necminin elleri arasından filelere takıldı. dak. 84.
yağmur bazan kar hakinde çiseliyor. iliklere işleyen bir rütubet var. bu ağır havaya, gazhanenin dumanı da eklenince kalın bir sis tabakası mithatpaşa stadını sarıyordu.
saha çamum kelimesi hatta hafif kalır. balçık halinde. bu maçtan evvel, bu sahada karagümrük - adalet oynamışlardı. bu kadar olsa iyi. dahası var. genç milli takım namzedleri de bu sahada ikinci küme karması ile karşılaşmışlardı. tek maçı kaldıramayacak durumda olan sahaya üç maçın birden konması sporda idarci maslahat zihniyetinin ne derece hakim olduğunu gösteriyor.
saat 15.30: stad yükünü almış vaziyette. tribünler dolu, fakat lig maçlarında alışılan dedkor yok sarı-lacivertli ve siyah-beyazlı flamalar tek tük göze çarpıyordu.
sahaya evvela fenerbahçeliler çıktı. tezahürat normal. onu beşiktaşın hırslı çıkışı takip ediyordu. alakanın ve teşvikin daha büyük olduğu söylenebilir. beşiktaş da son haftalarda bilhassa kaptan recep'in de iştirakiyle birdüzelme, bir toparlanma müşahede ediliyor. ondan taraftarları, hatta fenerbahçenin yenilmesini arzulayan başka renklerin müntesipleri bir şeyler bekliyorlar. ligde ve milli ligde sarı-lacivertli takımın namağlup unvanını muhafaza etmesi ister istemez gözleri bu takımın üzerine çevirmiş. bakalım kim onu bu tahtından indirecek, diye düşünenler, merak edenler fazla. geçen haftaki beykoz maçı fenerbahçe maçı için biralarm çanı olmuştu. beykozdan son saniyede kurtuldu. ama beşiktaştan...
maç başlıyor
ilk dakikalar seri vemücadeleli geçiyor. taraflardan biri diğerine hakim durumda değil. bir çekingenlik hakim. acaba çamur sahada bir hata yapacak mıyım? haleti ruhiyesiiçerisinde futbolcular. çekingen, ürkek davranıyorlar. beş dakika böyle geçiyor. küçükahmedin bir atağı... top çamura saplanmasa, blk de büyük bir tehlike doğacak.
dakika 12 lefter aradan fırlıyor, beşiktaş kalesine dalıyor. top ayağında çamur sahada kurt futbolcu meşin topa hükmetmesini biliyo ve pasını niyaziye yuvarlıyor. niyazi topla kaçıyor, sokuluyor, kaleye dört, beş metre mesafede ve sert bir şüt. fakat necmi böyle olur olmaz şütleri kaleye bırakacağa benzemiyor.
büyük tehlike
akınlara karşılıklı geçiyor. evet taraflar birbirlerine henüz ağır bir baskı kurmuş değiller. işte bu anda -dakika 14- hasımdan gelen bir topu nazmi kovalıyor. tehlike ciddive büyük, nazmi kaleci ile karşı karşıya. özcan evvela çıkış yapmış, sonra da vazgeçmiş, mütereddit bir hali var. fener taraftarları gözlerini yumuyorlar. nazmi çakıyor. topbirfişek süratiyle direğe vurarak geri dönüyor. beşiktaşiçin bu büyük bir şanssızlık.
tehlikeden ucuz kurtulan fenerbahçe ızla beşiktaş kalesine yükleniyor. necdetin uzattığı ara pası lefterde. lefter bir saniyede kaleci necmi ile karşı karşıya. şüt atıyor, top necmi'nin kucağında. artık fenerbahçe oyuna hakim olmuştur. hücum insiyatifi onlarda, sağdan soldan ve ortadan yapılan bütün akınlar beşiktaş kalesi için birer ciddi tehlike teşkil ediyor. mikro ufacık boyu ile topu münirden söküyor. bu münürü ender geçişlerinden biri. pasını lefter'e uzatıyor. lefteri biçiyorlar. frikik can'ın basket yaparcasına kepçelediği top direğin dibinden aut. beşiktaş müdafası süratli rakibini ancakfavulle durdurmak yolunda. 23 üncü dakikada özcan tesadüfi birçalımla kendisini geçen şerefi düşürüyor fakat hakem oralı değil, hareketn yapıldığı yer de ceza sahası...
verilmeyen penaltı
hakem görümemekte kararlı. adeta inad ediyor. inad etmesi can'ın ara pasına dalan mustafaya altı pas içinde yapılan favlü penaltı ile tecziye edecek. ama yüzde yüz penaltı bu. çünkü geriden müdahale edilen mustafa adeta havada uçuyor. tribünden sert protestolar. işte bu protestolardır ki hakeme oyunun idaresini elinden kaçırtacaktır.
devre sonuna kadar fenerbahçe akınları - şuurlu, fakat netice alıcı değil - devam ediyor. bu arada niyazi yerini hüseyine terkediyor.
ikinci devre
fenerbahçe azimli. maça adete asılıyor. beşiktaşta ise dağınık bir hal var. beraberliği arzular gibi çalışıyor ve kuvvetini müdafaaya yğıyor. çok zaman kale önünde kurulan bu barikat arzulananı temin ediyor. evet 63 üncü dakikada hüseyinin sert şütü bu barikattan geriye dönüyor. ama can'ın 64 ve 65 inci dakikalarda arka arkaya savurduğu voleler top direkleri yalayarak dışarıya çıkıyor. kaçan fırsatlar fenerbahçeyi daha fazla gayrete getiriyor. 68 inci dakikada basri nazmi'den evvel topa müdahale ederek muhakkak bir tehlikeyi bertaraf ediyor.
sayılan ve sayılmayan gol
fenerbahçe artık maça tamamen hakim olmuştur. haf hattından sonra beklerin de beşiktaş yarı sahasında kendi forvetinni desteklediği, hatta şüt menziline girdiği görülüyor. ağır tazyik altında kalan beşiktaş defansının bunaldığı bir sırada -dk. 80- hüseyin şütünü yakın mesafeden kaleci necmi yumrukla çeliyor, mustafa orada mantar gibi bitiveriyor ve kaleciden dönen topu yakın mesafeden plase bir vuruşla ağlara gönderiyor. fenerbahçeli futbolcular birbirlerine sarılırken, tribünlerden fenerbahçe çok yaşa sesleri yükseliyor. fakat, hakem kale önünde bir noktaya işaret ediyor. herkes birbirine soruyor "ne oldu?" oyuncuların sevinci itirazlara dönüyor, ofsayd mı, favl mü? iyi gününde olmayan faik gökay'ın, neye hükmettiği ve golü neden iptal ettiği oyuncuda, seyircide bir istifham halinde takılıyor.
fakat yukarıda da işaret ettiğimiz gibi fenerbahçe maça asılıyor ve hakemin golü iptal edişinden tam 4 dakika sonra da beklediğini alıyor. şimdi maçın 84 üncü dakikası. mustafa sağdan şut çizgisi üzerine kayarak topu ortalıyor. lefter pozisyona hakim. avni gerilerden kopup beşikraş ceza sahasının sağ köşesine kadar gelmiş. lefter onu görüyor. avni bekletmeden şütünü atıyor. top kaptan recepe çarparak falso alıyor ve necminin de elinden sekerek beşiktaş filelerine takılıyor. işte bu esnada yan hakemin oyun müddetince indirmediği bayrağı yine havada tuttuğu görülüyor. golü yiyen beşiktaşlılar dahi hayretle yan hakemine bakıyorlar. tribünlerde sevinç büyük.
fenerbahöe kendi grubundaki en ağır, en zorlu maçını kazanmış olarak sahadan çıkmaya hazırlanıyor.
iki takım oyuncularının sportmence, arkadaşca kucaklaşmaları balçık üzerindeki bu mücadelenin en çok takdir edilen tarafını teşkil ediyor...
ilk basımı 2009 olan islam çupi'nin "mağlubu anlatmak" kitabından;
istanbul'da gezmek tozmak kolay, futbol oynamak zordur!..
bu istanbul'un transfer fiyatları ile zamane çocukları arasında hiçbir fark kalmadı, ikisi de fırlama..
1951 yılında 16 yaşında hacettepe'den istanbul'a gelen akgün, fenerbahçe stadı'nın aristokrasisine taşınırken, etraftaki yeşilliğin oksijeninde sarhoş olmuş, öte berisinde tanımadığı fenerbahçeli yöneticilere dönerek, kelimeleri süklüm püklüm yapıp şunları söylemişti:
- efendim, bir mahzuru yoksa, ben bu köşkte kalmak istiyorum. üstelik bu köşkün bir de futbol sahası var. bu sahada çalışarak, fenerbahçe'ye daha faydalı olabilirim...
akgün'ün köşk dediği yer, sarı-lacivertli kulübün eski ahşap kapalı tribünün altındaki tahta kurusu bol odalardan biri idi.
akgün'ün 29 yıl önce stad odasından yarattığı dünyası ile, 1980'lerin bağdat caddesi veya suadiye'sinde dayalı döşeli kat arayan milyonluk transferlerin kasıntılı gezintisi, gülünecek bir yozluğun taşradan istanbul'a gelen futbolcu ile, istanbul'da her nasılsa yönetici olmuş insanın ayak ve beyninde rakseden aptallığıdır.
akgün gençlik başlangıcını lise kitaplarının hazımlı disiplinine açar, kızlı erkekli bir ankara kolejinde seks eğitimini törpülerken, şimdiki taşralı milyoner göçcünün nasıl ve nereden geldiğine çok iyi bakmak lazımdır.
4-5 yıl önce yine 3 büyüklerin birinin çatısına bir milli piyango leyleği gibi konan bir milyonluk taşralının, 2 aylık istanbulculuk aristokrasisini nasıl noktaladığı, mizah kitaplarında bile bulunmayacak bir kahkaha tufanını yansıtmaktadır.
bir gece kulübü, bir kadın ve o taşralı futbolcu... aralarındaki monolog kısadır: kadın:
- bir parlament verir misin?..
taşralı cebinden pakedi çıkarır kadına tutar. kadın da gülmemek için kendini zor tutar. çünkü kadının istediği parlament amerikan sigarasıdır, taşralı yıldızın cebinden çıkardığı ise, meclis (yani parlamento) sigarasıdır.
taşralı yıldız, genellikle ataerkil kuralların yürürlükte olduğu bir kulüpten ve bütün şehrin futbol kontrolcüsü kesildiği bağnaz bir çevreden gelmiştir.
futbolcu ve şöhret olarak sunduğu kişiliğinin karşılığını sadece para olarak almış, seks, eğlence, serbest hayat ve kumar gibi ülkemizde futbolculukla beraber yürütülen saha dışı keyiflerin açlığını giderememiştir. taşralı yıldızın istanbul'u sayıklaması, belli bir yaş ve klastan sonra, mensup bulunduğu takımı türlü-çeşitli usullerle sabote etmesi hep futbolun payitahtına gelip, vücudunu "har vurup harman savuran" bir makina yapmak isteğinde düğümlenmektedir.
yıllar yılı istanbul'da futbol yöneticiliği yapanlar, milyonluk transferler gerçeğinde bu önemli noktayı görmezlikten gelmişler, kültürü sınırlı, sosyal rahatlığı gelişmemiş, hazım ve açlık dengesi yerli yerine oturmamış gençlere milyonlar ödeyerek hem kendilerine, hem onlara en büyük kötülüğü yapmışlardır.
özetle bütün ikazlara rağmen, kolay tüketen istanbul, tükettiği şeyin kalitesine bakmadan yemediği şeyi yemiş gibi farze-derek, alabildiğine bir milyon oburluğu içinde çöp tenekelerini çabuk dolduran bir şehrin rekorunu elinde tutmaya devam etmektedir.
bu çöp tenekesinin içine girenler arasında boş ananas ve havyar kavanozları da vardır. ıstakoz bacağı fiyatına alınıp, sonradan kırkayak muamelesi gören futbolcular da..
türk futbolunun ve f.bahçe'nin asi prensi fuat saner'i 13-14 yaşında kaydığı dumanlı bardaklı hayattan çekebilmek için müteahhit babası, yamru-yumru çapa'ya günlerce dozer sokarak, orada bir futbol sahası yaratmaktan çok, kendi çocuğunun ahlâkını düzeltmek için gecesini gündüzünü birleştirmiş, ücretsiz, reklamsız bir amatör yönetici tipinin isimsiz neferliğini yapmıştır...
istanbul futbolunun en uzun lideri semih bayülken'le birlikte bazen uzun uzun dertleşiriz...
onun yüzbinlerce kelime ve binlerce cümlesinden bazıları kafamdan hiç çıkmaz.
işte semih babanın kafamdan çıkmayan sözlerini, şimdi yine bu sayfanın üstüne çıkarayım...
"doğma büyüme istanbulluyum ama, istanbullu sayılmışım. 40 yıldır kadıköy'den karaköy'e geçmedim. demek doğma büyüme istanbullu olmama rağmen, istanbul'un yüzde 70'ini tanımam. peki taşradan gelen çocuğun istanbul'u tanıması için ömrü yeter mi? ben bas bas bağırırım, ama, sakalım olmadığı için sözümü dinletemem... izmir ve ankaralı çocuğun dışında taşradan gelenlerin istanbul'da top oynaması, yıldız olması mucizedir..."
futbol ve adam taciri semih bayülken'in eski de olsa, her dem yeni gözlemlerine rağmen, yıllar yılı gazetelerin spor sayfalarına fotoğraf olarak milyonluk transfer olayları asılmakta, feşmekân avuç içi kadar şehirden gelen şöhretle (!) kolkola girmenin adı, yöneticilik ve transfer uzmanlığı olmaktadır.
not: yazıya konu olan akgün'ün milli ligdeki bu maçına yazdım...