beşiktaş: mehmet ali - enver, faruk - feyzi, hakkı, fuat - rıdvan, suldur, nâzım, şeref, eşref.
ayni heyecanlı dekor, içinde, ikinci maç oynanıyor: beşiktaşa karşı güneş... iki ay evelki ilk karşılaşmalarında beşiktaş bir gol farkla galebeyi kendi tarafına çekmişti. şimdi ise, rasih ile takviye edilmiş rakibine karşı bir buçuk ay maç yapmamış olmanın verdiği tabii bir tutukluk ve gevşeklik ile sahada yer alıyor..
birinci, ve daha mühim maçın bir buçuk saatlik heyecanı ile, burulan ve bundan sinirler artık, ikinci bir heyecan dalgasına kapılırken sanki yorulmuş gibiydiler.
siyah - beyazlı takım daha ilk hareketleri ile fikstürdeki bir buçuk ay maç yapmama talisizliğinin intihalarını ortaya yer yer dökmeğe başladı.
buna mukabil; güneş daha atılgan ve iyi oynamak hevesleri içinde güzel futbol sahneleri yapıyor.
şu iki takıma, bu ilk bakışlar oyunun neticesi için kuvvetli tahminler yapmağa çok müsaittir.
güneş fazla fantaziyi bıraktığı anda gol yapabilir. fakat, beşiktaş, hatlarını birbirine bağlayamıyan ve yağsız kalmış bir makine gibi gıcır gıcır güç işleten beşiktaş; gol yaparsa, bunu
ilk yirmi dakika bu hava ile ve beşte dört güneşin hücumları ile geçti.
bu dakikada; bir kombinezonun rasihin ayağında bittiği anda, onu oyunun bu seyrini üzerine çekmiş bir vaziyette gördük. topla beraber on sekizin içine daldı ve sağ bir burun şütü ile topu ağlara çarptırdı.
her atılan gol karşı tarafı kamçılar. beşiktaş ta böyle oldu. fakat; bütün hızlar, bütün gayretler ve bütün çalışmalar bir bocalama halinden kurtulamıyor ki beşiktaş ta gol yapsın..
yalnız devrenin bitmesine yedi dakika kala bu yapılamayan işi rıdvan yalnız başına, sadece onun gayretine dayanan bir hücumla yaptı.
topu geriden aldı. ayağının kancasına taktı. sürdü. götürdü. müdafaayı da geçti. böylece çok yana düşmesine ve zaviyenin de fazla kapalı olmasına rağmen akıllıca bir vuruşla beraberlik sayısını yaptı.
devre; hiç oynanmamış ta ondan netice alınmamış gibi iki tarafa da müsavi puanlar bırakarak bitti..
ikinci haftaymin hikâyesi bu kadar uzun değildir. beşiktaş ayni halden bir türlü kurtulma kapısı bulamıyarak, - öyle zamanlar oluyor ki - daha beter bocalayan bir oyunun içinde takılıp kalıyor.
güneşte de birinci devrenin hızı yok... sanki; bir gol atmakla işini bitirmiş, bir atımlık barutunu tüketmiş bir tempo tutrutunu tüketmiş ve vakit geçirmek istiyenk bir tempo tutturmuştu.
saat dörtte fenerbahçe - galatasaray maçı ile başlayan heyecan, bu son dakikalara yaklaştıkça azalarak, oyunun bitimini adetâ bekliyordu.
böylece yavaşlayan bir ruşla maçın sonunu bulduğumuz vakit güneş ile beşiktaştan yenişememişlerdi. ikişer puanla sahadan çıktılar.
hakem sait selâhattin (istanbul) dün muvaffakiyetli idaresinden güzel örnekler verdi.
28 haziran 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;
nasıl oynadılar:
güneş müdafaası pek güç olmayan vazifesini iyi gördü. buna mukabil evelâ vasatın üstünde çalışan muhacim hattı sonraları bu çizginin çok defa altında kaldı.
beşiktan müdafaası enverin tarafında çok hırçın ve sert hamleler yapıyordu. iş görmekte oda çok müşkülâta uğramadı.
muhacımlar - rıdvan mütesna - gol atacak bir kıymet gösteremediler.
28 haziran 1937 tarihli kırmızı-beyaz dergisinden;
dünkü maçlardan sonra
vaziyette değişiklik yok
dünkü maçlar kat'i vaziyeti henüz söylemiş değildir. fenerbahçe elde ettiği avantajı önümüzdeki müsabakalarda da temadi ettirebilecek mi?.. galatasaray ve beşiktaş için de ayni suali müsbet olarak düşününce yeni bir şey öğrenmemiş olmuyoruz.
şampiyonun yüzü henüz buzlu camın arkasındadır. evet bir gölge farkoluyor amma henüz rengi belli değil.. bu belki de önümüzdeki hafta da böyle olacak ve son sözü son maçlar söyliyecektir.